MADDENİN BİLİNEN EN KÜÇÜK YAPI TAŞLARI: KUARKLAR

Alışılagelmiş bir ifade ile, maddenin en küçük ve en temel yapı taşı atomdur. Etimiz, kemiğimiz, gıdalarımız, toprak ve su hep atomlardan meydana gelmiştir. Cenab-ı Hakk'ın bir kudret ve ilim harikası olan bu temel zerre, o kadar küçüktür ki, çıplak gözle görülmesi şurda dursun, ancak bir santimetrenin yüz milyonda biri (10-8) yarıçapındadır. Ortasında yer alan çekirdeğinin yarıçapı ise, bunun ancak yüz binde biri kadardır. Yani atom bir büyük stadyum ise, çekirdeği bunun ortasındaki minik bir böcek gibidir. Çekirdeğin etrafında dolaşan elektronlar ise, saniyede bin ile 150 bin km arasında değişen şaşırtıcı bir hıza sahiptir. Canlı ve cansız bütün varlıklar, işte bu binbir marifetle donatılmış zerrelerden yapılmıştır. Zerrelerin kendi aralarında meydana getirilen düzen ve faaliyetler manzûmesi ise, akıllara durgunluk verecek kadar muhteşemdir. Atomun çekirdeğini iki temel tanecik olan proton ve nötron meydana getirir. Protonun ve nötronun kütleleri milyar kere milyarın ancak milyonda 1,6'sı gram kadardır (l,673xl0-24 gr.). Elektronun kütlesi ise, protonunkinin ancak 1836'da biri kadardır. Nötron, yüksüz; Proton pozitif (+), Elektron ise negatif (-) yüke sahiptir. Pratik olarak sonsuz sayıda diyebileceğimiz bu çok küçük tanecikler âlemine böyle hassas ölçüleri, standart büyüklükleri ve elektrik yüklerini veren Zât, elbette ki onları da belirli bir iş ve mükemmel bir amaç için istihdâm etmektedir. Yani tüm bu ölçüler ve meydana gelen fiziksel olaylar, boşu boşuna ve hedefsiz değildir. Her bir zerrenin ayrı ayrı bir proğramı vardır ki, bu mükemmel proğram, o zerrenin nihâi hedefini ve çalıştırıldığı işlerin amacını ve kendisi için yaratıcısı olan Allah tarafından belirlenmiş görevini yerine getirmek için onun beyni hükmündeki daha alt yapıdaki parçacıkların hafızalarında ve kayıtlarında dercedilmiştir. İşte bu yapıların en küçüklerinden birisi de halen gözlemlenemeyen ve araştırılan Kuarklardır. Kuarklar, atomun merkezine doğru yapılan bilimsel seyahatte, artık madde âleminin bitmeye yüz tuttuğunu ve manâ âleminin başlamak üzere olduğunu işaret eden önemli bir haberci ve partiküldür. İlim adamları; atomlar konusunda son yıllarda standart bir model oluşturdular. Bu modele göre, bütün tanecikler âleminin kaynağı, daha küçük birkaç temel taneciğe dayanmaktadır. Bu temel tanecikler içinde üç çift kuark da bulunmaktadır. Üst ve alt kuarklar, proton ve nötronları meydana getirmek için birleşmektedirler. "Cazibe" ve "Yabancı" kuark türleri ise husûsi tanecikleri meydana getirmektedirler. Bunlar, hızlandırıcılar ve yüksek enerjili kozmik ışınlarda gözlemlenmiştir. İlim adamları 1977 yılında beşinci kuark türünü keşfederek buna da "Dip kuark" adını verdiler. Ancak, o zamandan beri bunun eşi olan ve şimdiye kadar keşfedilenlerin en zirvesinde bulunan tanecik henüz aranmaktadır. Teorik Fizikçilerin "Baş kuark" dedikleri bu tanecik şayet bulunmazsa, standart model âdeta temelsiz bir bina gibi çökecektir. Bu sebeple yüzlerce araştırmacı, bir gölgeden daha mücerred, buna mukâbil bir atomdan daha ağır ve bölünmezlik sınırına gelmiş görünen böyle bir taneciğin peşindedir. Amerikadaki Harvard Üniversitesi'nden teorik fizikçi S. Glashow: "Bu baş tanecik sıradan bir kuark değildir. O en önemli ve keşfedilmesi beklenen bir taneciktir, bulunduğu zaman bayram edeceğiz!" demektedir. Etrafımız sadece madde ile değil, mânâ ve metafizik varlıklarla yoğrulmuştur. Maddenin de bir çok lâtif halleri mevcuttur. Bunun en güzel örneklerden birisi de, işte bu baş kuarktır. 1992 Ekim'inde Fermilab Çarpıştırıcı Dedektörü vasıtasıyla baş kuarkın, tıpkı hortlayan bir ruh gibi maddeleştiğine ve sonra da yok olduğuna dair tezler ileri sürüldü. İşin garip tarafı, bu hayalet taneciğin, herhangi bilinen bir tanecikten daha ağır oluşudur. Fizikçi Alvin Tollestrup onun, bir gümüş atomu kadar ağır olduğunu iddia etmektedir. Halbuki atom ağırlığı 108 olan bir gümüş atomu, yüzlerce üst ve alt kuarklarından meydana gelmiştir. Araştırmacılar baş kuarkın tam ağırlığını bulmaya çalışmaktadırlar. Baş kuarkın ürkütücü ağırlığı bulunursa, bu ilâhî mekanizmanın ne olduğu hususunda da önemli bilgiler elde edilebilecektir. Bu hâdise kasım ayındaki konferansta rapor edildikten sonra, ilim adamları artık daha başka konuşmaya başladılar. Yani artık bu noktada, bilim son noktasına ulaşmış bulunmaktadır ve madde âlemiyle manâ âleminin arasındaki o ince çizgiye gelinmiş olmaktadır. İşte bütün bu büyük buluşlar da, göremediğimiz başka üst boyutların (Beşinci, altıncı, yedinci.. ve en sonunda on birinci Boyutların) varlığının ispatlanması; Âhiretin ve ruhlar âleminin kapısının aralanması anlamına gelmektedir. Dolayısıyla bu büyük buluşları gerçekleştiren pek çok Batılı Bilim adamı imân etmekte ve Allah’ın varlığına akıl ve bilim yoluyla, yani İslâmî literatürde bildiğimiz anlamıyla İlmelyakîn vasıtasıyla İmân-ı Tahkikî’nin Hakkalyakîn mertebesine ulaştıran Zahirî kutbuyla müşahede etmektedir.

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında keşfedilen Görelilik (İzafîlik veya Relativite), hiç şüphesiz fizikteki yeni bir anlayışın yol açtığı en dikkat çekici fikirdi. Fakat bundan daha da dikkat çekici olanı, maddenin çok daha küçük alt yapılardan meydana gelen 'yapı taşları' hakkında yeniden düşünmemizi gerektiren teorilerdi. Başını Kuantum Mekaniğinin çektiği bu teoriler, Aristo'dan sonra yüzyıllarca devam eden, dünyanın toprak, ateş, su ve havadan meydana geldiğini kabûl eden doğmatik fikirlerin yıkılmasına yol açtı. Bu klasik anlayışın yanı sıra, 'atom'dan da bahsediliyordu ve 'atom', asırlar boyunca maddenin bölünemez en küçük parçası olarak kabul edilmişti. Bu asrın başında atomun iç yapısı gün yüzüne çıkmaya başladı. Aynen güneş sistemini andıran bu yapının merkezinde çekirdek bulunuyordu. Çekirdeği saran elektronlar, ilk bakışta güneşin çevresinde dönen gezegenler gibi görünüyordu. Manzara buydu; fakat, artan inceleme ve araştırmalar, elektronun, katı olmayan bir çekirdek etrafında dalgalanan bir enerji bulutu olarak anlaşılmasına yol açtı. Çekirdek, başlangıçta daha küçük iki parçadan oluşuyor gibiydi: Protonlar ve Nötronlar.

Bunlar gerçekten de madde dünyasının en küçük birimleri miydi? 1964'te fizikçi Murray Gell-Man ve George Zweig, proton ve nötronların daha küçük parçacıklardan oluştuğuna dair deliller ileri sürdüler ve bu deliller, sonraki araştırmalarla daha da güçlendi. Gell-Man, şimdilik bu en küçük parçacıklara 'kuark' adını verdi. Einstein'in kâinat görüşü ne kadar dikkat çekiciyse, kuarkların minyatür dünyası da o kadar dikkat çekicidir. Kuarkları görmek esasen mümkün değildir; bu, onların çok küçük olmalarından değil, elle tutulamayışlarından, tam olarak tespit edilememelerindendir. Maddenin temel yapıtaşları olarak görünseler de, kuarkların kendi başlarına bağımsız bir varlıkları yoktur. Bir kumaş parçasındaki tek tek ilmiklere benzetebilirsiniz kuarkları. Onları tek tek göremezsiniz; varlıklarını ancak atomun bütünlüğü içerisinde farkedilir. Kuarklar, atom çekirdeğinde proton ve nötronları oluşturan bir grup halindedir. Fizikçilerin adlandırmasıyla, 'gluonlar'ın aralarındaki titreşimi sağlayan güçlü bir kütleçekim alanı ile bir arada tutulurlar. Bu mekanizma, Gluonlar ve Kuarklar arasında itme-çekme kuvvetlerini ve ileri-geri hareketi sağlayan enerji ve moment iletimi (Dâfi’a ve Câzibe kuvvetleri) vazifesi görür. Bilim adamları, keşfettikleri kuark türlerine 'cazibe, yabancı, üst, alt' gibi tipik isimler vermişlerdir.

Yine de, çekirdeği oluşturmak için kuarkların yaptığı helezonik hareketteki esrarengiz davranışı herhangi bir benzetmeyle anlatmak mümkün değildir. Dolayısıyla bu helezonik davranış biçimi; bu çalışmadaki teorimizin temelini oluşturan ve maddenin en küçük yapıtaşını bulmaya doğru hedeflediğimiz seyahatin, bir başka büyük fiziksel fenomeniyle; tünel mekanizması ve bunun öteki ucunda yer alan karadelik tekilliğiyle ilgilidir. Kuarklar, maddeyi oluşturan en küçük parçacıklar mıdır? Buna kesin olarak “Evet!” diyemiyoruz çünkü cevabı zaman verecek. Kaldı ki, kuarklara parçacık demek de doğru değil, onlara, dinamik enerji dalgalanmaları demek daha doğrudur. Şu elimizdeki kitap veya elinizde tuttuğunuz dergi katı bir cisim gibi görünse de, aslında o, titreşen, ışıldayan bir enerji kümesidir; milyarlarca temel parçacığın sonsuzluk içerisinde bir dans içinde dönüp duruşundan meydana gelen ve saniyede milyonlarca defa nabız gibi atan bir enerji kümesi.