ğåôåğàòû êîíñïåêòû êóğñîâûå äèïëîìíûå ëåêöèè øïîğû

Ğåôåğàò Êóğñîâàÿ Êîíñïåêò

BİRLEŞİK ALAN

BİRLEŞİK ALAN - ğàçäåë Ôèëîñîôèÿ, ...

BEŞ-BOYUTLU RELATİVİTE &

BİRLEŞİK ALAN

©Copyright By: Murat Uhrayoğlu ~ 2007 ~ “Kainatın meydana gelişini izah eden “Büyük Patlama” (Big Bang) isimli popüler teori yerine, İzafiyet…

Yazarı (Author): Murat UHRAYOĞLU

Sayfa Düzeni ve Grafik Tasarım: Murat UHRAYOĞLU

Baskı ve Cilt (Publishing): www.lulu.com

Sertifika No (Content ID): 10012812

Stanbul / Şubat 2007

ISBN: 978-1-4467-6636-1

İletişim ve İsteme Adresi:

Tel: 0537 839 73 32, 0538 893 97 27

E-Mail: muratukray@hotmail.com

Web: www.kiyametgercekligi.com

Yazar Hakkında Murat UHRAYOĞLU, 17 Ağustos 1976 tarihinde İSTANBUL'da doğdu. İlk, Orta ve Lise…

ÇİNDEKİLER

I. BÖLÜM

Giriş ……………………………………..….……….……...........................................19-23 Fizik Yasalarına Genel Bir… Kuantum Mekaniği…………………………………………………………………………….…26-31

II. BÖLÜM

Vektör Cebiri.............................……………………....................................321-327 Eğrisel Koordinatlarda Vektör… Eğrisel Koordinatlarda Gradyan, Diverjans, Rotasyonel ve…

III. BÖLÜM

Giriş……………………………………..………...................................................389-390 Genişletilmiş Extra Boyutlu (5D) Alan Denklemleri… Ayırma Tekniği………………….….............................................................392-393

IV. BÖLÜM

GRAVİTON TEOREMİ

Giriş………………………………..…….…….…………………………………………..…….463-467

Halka Teoremi..............................................…………….……………….....…467-469

Graviton Teoremi ve Yeni Atom Modeli……………………………………...………470-477

Sicim Teoremi ve Kütleçekiminin Göreliliği……….…………………………..….…478-488

V. BÖLÜM

GRAVİTON TEOREMİNDEN

YENİ YERÇEKİMİ KANUNLARININ BULUNMASI

Statik Alan Denklemleri.........................................……........................489-494

Dinamik Alan Denklemleri….....…………..……….……………………………………494-503

Birleşik Alan Teorisinin Sonuç Denklemleri..............…………………….……..503-520

VI. BÖLÜM

BİRLEŞİK ALAN TEOREMİ

Birleşik Alan Teoremi.……………............................................................521-526

VII. BÖLÜM

TEORİNİN FİZİKSEL İSPATLARI ve UYGULAMALARI

II- Yerin Manyetik Alanı ve Pusulada Meydana Gelen Sapma Üzerine………....................................................533-539 III- Pulsar Yıldızlarının İdeal Bir Dipol Gibi… IV- Nötron Yıldızlarının Yüzeyinde Oluşan Güçlü Manyetik Alanlar…

VIII. BÖLÜM

BOYUTLU RELATİVİTE ve EVRENİN YAPISI

5- Boyutlu Relativite ve Evrenin Yapısı..................................................589-590

IX. BÖLÜM

EVRENİN YAPISI ve KARADELİKLER

Evrenin Yapısı ve Karadelikler..............................................................591-594

X. BÖLÜM

KARADELİKLER ve EVRENİN SONU

Karadelikler ve Evrenin Sonu……….......................................................595-596

XI. BÖLÜM

BOYUTLU RELATİVİTE& BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN SONUÇLARI

5- Boyutlu Relativite& Birleşik Alan Teorisinin Sonuçları……………….………597-618

EK-I UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-I(Dünya ve Atmosfer)………………….……..….619

EK-II UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-II(Dünya Merkezli Paralel Evrenler Mod.)..620

EK-III UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-III(Arş-ı Azâm ve Alem-i Emr)…..….…...621

EK IV Fİzİk Terİmlerİ Sözlüğü………....….…………………..…….……622-624

EK V Fİzİk Testİ………………………………………………………………..….……625-661

EK-VI MATEMATİKSEL FORMÜLLER VE BAĞINTILAR………...………662-709

BİBLİYOGRAFYA……………………………..……………………………………...…..710-711

ÖNSÖZ

Fizik kuramlarının genel bir sınıflandırmasını şu şekilde yapabiliriz:

Newton fiziğinin yetersiz olduğu geçtiğimiz yüzyılın başlarında anlaşılmıştı. Bu fizik, “Günlük yaşam” deneyimlerine uygundu, fakat yüksek (Işık hızına yakın) hızlarda yanlış sonuçlar veriyordu. Yerini 1905 yılında Einstein’ın “özel görelilik teorisine” bıraktı. Yine, Newton mekaniği çok küçük (Atomik) boyutlarda hatalı oluyor ve yerini 1920’lerde Bohr, Schrödinger, Heisenberg ve diğerlerinin geliştirdiği “kuantum mekaniği” aldı. Hem çok hızlı ve hem de çok küçük cisimler için, hem görelilik ve hem de kuantum ilkelerini birlikte sağlayan bir teori gerekiyordu; kuantum alan teorisi denilen bu teori ana hatlarıyla 1930-40’lı yıllarda geliştirilmesine rağmen, bugün dahi tam olarak yeterli değildir. Fizik (Hikmet) yasaları, bir cisme kuvvet uygulandığında nasıl davranacağını öğretir. Bu doğrultuda yapacağımız bu çalışmanın esas amacı, İSLAM MATEMATİĞİ ve FİZİĞİNİN oluşturularak dinî ve aklî ilimlerde Kur’an ekseninde bir bütünlük ve birleştirme sağlayarak, Modern İslam Medeniyetine katkıda bulunmaktır. Bugün fizikte bilinen dört temel kuvvet vardır:

  1. Güçlü Çekirdek Kuvveti,
  2. Elektromanyetik Kuvvet,
  3. Zayıf Nükleer Kuvvet,
  4. Gravitasyon (Yerçekimi) Kuvveti.

Başlangıçta (yani evrenin ilk yaratılış anında) tüm bu kuvvetler (ilmî tabirle hepsine birden “câzibe” kuvvetleri de denir) bir tek ana kudretin içindeydi. Literatürde buna “Birleşik Alanlar Kuvveti” veya teoremi de deniyor. Bu tek kudret, ALLAH Vahdâniyyeti ve Ehâdiyyeti ilkeleri uyarınca bitişikken, evrenin genişlemesi ile birlikte bir hikmete binâen fazlara ayrıldı. Fakat ilk zamanlarda bu kuvvetlerde elektromanyetizma ve gravitasyon daha güçlü kuvvet halindeydi. Diğer iki kuvvet olan çekirdek kuvveti ve zayıf nükleer kuvvet daha zayıf haldeydi. Dolayısıyla bu dört kuvvet genel olarak iki grupta toplanabilir:

  1. Çekim Kuvvetleri: Gravitasyon ve Elektromanyetizma,
  2. Çekirdek Kuvvetleri: Güçlü Çekirdek Kuvveti ve Zayıf Nükleer Kuvvet.

 

Manyetizma gizemli bir olay olup, teorisi iyice bilinen ELEKTRİK ALANIN beşinci boyutla birleşmesi sonucu SINIRDA ortaya çıkmaktadır. Kuantum yüklerin oluşturduğu kütleçekimi olarak da adlandırabileceğimiz bu olgu, Schwarzschild GEOMETRİSİ ve Kaluza RELATİVİTESİ ile birlikte MAXWELL Denklemlerinin; MANYETİZMANIN, bir üst sonucu olduğunu göstermektedir. Bu yapı, açıklanması güç olan KARADELİK TEKİLLİĞİNDEKİ Kuantum Kütleçekimi Teoremini, bir elektromanyetizma yapısı ile açıklar. BEŞİNCİ BOYUT saklıdır.

Evrenin büyük patlamayla (BIG BANG) açılması sırasında 4-Boyutun açılmasının tersine beşinci boyut, HELİS (SPİRAL) çizerek burgaç şeklinde yuvarlatılmış olup, açılmamıştır. Dolayısıyla bu burgaç hareketini yapan her cisim, Beşinci Boyutun ve KARADELİK TEKİLLİĞİNİN habercisidir. BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ, belirli bir yarıçapta (Schwarzschild Yarıçapında) kütle aktarım diski barındıran ve çökmekte olan Yıldız çiftleri (PULSAR) ve büyük kütleli yıldızların çökmesi sonucu oluşan çok hızlı dönen NÖTRON Yıldızlarının yaydıkları “RADYO SİNYALLERİNİ” açıklamaktadır. İşte bu radyo sinyalleri aslında elektrik alan ve manyetizmanın birleşimi olan Kütleçekimsel Elektromanyetik (Birleşik Alan) dalgalarından başka bir şey değildir.

Evreni fizik yasalarıyla (yeni eklenen kuramlarla) daha iyi açıklayan birtakım kuramlar olacaktır. Fakat tüm yapıyı detaylarıyla açıklayabilecek bir her şeyin teorisini elde etmek oldukça zor görünüyor. Çünkü evrendeki varolan (Ölümlü, sınırlı) maddenin ardında, kendisine iman etmeyi gerektiren sonsuz bir güç olduğunu kabul etmeden yapılabilecek tüm girişimler ve deneyimlerimiz bizi daha büyük açmazların ve fiziksel fenomenler zincirinin içine sürükleyecektir. İşte bu sonsuz güç ise, her şeyi yoktan var eden (“KÛN FEYEKÛN” emrinde olduğu gibi) ALLAH (C.C.) ve onun madde üzerindeki sınırsız yaratma gücüdür. Bu kabulü yapmadan yapılacak tüm birleşik teoriler ileride yerini bir başkasına bırakmak zorundadır. Nitekim geçen zamanla üretilen teorilerin çokluğundan bunu anlayabiliriz. Kısaca şöyle diyebiliriz: Bilim artık ALLAH’ın varlığını bilimsel bir gerçeklik olarak da elde etmeli veya bu sonuca götürmelidir. Dolayısıyla buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Kur’an’ın 21. asırdaki modern yorumu, günümüz Biliminin ve Teknolojisinin de dili olan MATEMATİK’le yapılmalıdır. Aksi takdirde teoriler zincirinin sonu gelmeyecek ve ulaşmayı hedeflediğimiz “SON BÜYÜK TEOREME” yaklaşamayacağız. Kimbilir belki de “SON BÜYÜK TEOREM”, evrenin hızlı bir çöküş sürecine girdiği ve “SONSUZLUĞA” doğru akıp giden “SON” dönemini yaşadığı bir tabloyu ortaya koyacaktır.

Kitaba ayrıca, 5-Boyutlu Relativite ile Kaluza-Klein-Schwarzschild tarafından öngörülen karadelik tekilliğinin Einstein-Maxwell-Kurşunoğlu teoremiyle genişletilmesinden temel alarak Manyetik Monopoller üzerinden kurgulandırdığımız ve kitabımız boyunca bu çizgide ele aldığımız Birleşik Alan Teorisine aday olabileceğini öngördüğümüz üç önemli Birleşik kuramı da (Süpersicim, B. Kurşunoğlu ve E. Fredkin teorileri) Alternatif Birleşik Kuramlar başlığı altın çalışmamız içerisinde ek olarak özet halinde vereceğiz.

Kitabın sonunda ise, kitabımız boyunca ele aldığımız birleşik alan kuramını okurun yeterince anlayıp anlamadığını ölçme mahiyetinde, 100 soruluk bir test ile cevap anahtarı ve ayrıca bir adet önemli fizik terimlerini içeren sözlük ile 5,11 ve 26 boyutlu uzay zaman yapısını ayrıntılı olarak betimleyen 3 adet uzay-zaman grafiği ile kitabın sonuna doğru matematiksel formülasyonları ve birleşik alan kuramının temelini oluşturan teoremleri içeren bir matematiksel ek ile en sonda Eintein’in 4-boyutlu Relativitesi ve önemli sonuçları ayrıntılı olarak verilmektedir.

Evrenin Başlangıç ve Bİtİş anında, tüm Fizik kuvvetlerinin ve yasalarının tek bir birleşik yapıda olduğunu isbatlamaya yönelik olan bu çalışma, Newton Mekaniğinden, Kuantum Kuramına, Einstein Relativitesinden modern 11-boyutlu Süper sicim kuramına kadar, tüm fizik yasalarını birleşik bir yapı çerçevesi içerisinde incelediği gibi, bir ‘MODERN ÇAĞ PRINCIPIA’sı olarak da ele alınabilir..

 

“İlim Çin’de de olsa, O’nu alınız.”

Hz. Muhammed (S.A.V.)

  • Eğer daha ileriyi gördüysem, hep devlerin omuzlarında durduğum için olmuştur.
  • İnsanlar sayılar gibidir, o insanın değeri ise o sayının içinde bulunduğu sayı ile ölçülür.
  • Platon benim arkadaşım, Aristoteles benim arkadaşım ancak benim en büyük arkadaşım doğruluktur.
  • Yıldızların hareketlerini hesaplayabilirim ancak insanların deliliklerini değil.
  • Tanrı her şeyi ölçüyle yaratmıştır: Ağırlık, sayı ve uzunluk.
  • Diğer tüm kanıtları bir yana bırakırsak baş parmak bile benim Tanrı'nın varlığına inanmam için yeterlidir.
  • Aşk köprü kurmak gibidir. İnsanlar köprü kuracakları yerde, duvar ördükleri için yalnız kalırlar.
  • Sağlam bir tahmin olmadan, hiçbir büyük buluş yapılmamıştır.
  • Dünyaya nasıl göründüğümü bilmiyorum ; ama ben kendimi, henüz keşfedilmemiş gerçeklerle dolu bir okyanusun kıyısında oynayan, düzgün bir çakıl taşı ya da güzel bir deniz kabuğu bulduğunda sevinen küçük bir çocuk gibi görüyorum.
  • Biz düşüncelerimizi değil, düşüncelerimiz bizi şekillendirir.
  • Eğer diğer insanlardan benim için bir şeyler yapmalarını bekleseydim hiçbir şey yapamazdım.

Sir Isaac NEWTON (1643-1727)

μυρατ υξραγοφλυ

Throughout the ages people have sought the kingdom of God on earth and the sky, they understood where his kingdom in greatest places. But mistaken, because it was where in the little, even in the most little actually..

Çağlar boyunca, insanlar Tanrı’nın krallığını yerde ve gökyüzünde aradılar, onu en büyük yerlerde zannettiler; fakat yanıldılar, çünkü o aslında en küçük zannedilen şeyin içerisinde saklıydı..

K. M. Uhrayoğlu (1976-?)

Beni Yetiştiren Kıymetli BABAANNEM’in,

Ve Bu Çalışmada Manevî İlham Aldığım

Ve O’nun Talebelerİ’nin, Ve O’nun Gizemli Arkadaşı (HIZIR A.S.)’ın,

Tarihin eski dönemlerinde, Sümerler Evreni su üzerinde yüzen yedi katlı bir disk olarak tasavvur ediyorlardı ..

“Kaİnattakİ tüm kuvvet alanlarını tek bİr denklemle İfade etmek..”   Bugün biliyoruz ki, tüm evren şu dört temel kuvvet ile yönetilmektedir:

Çekirdek Kuvvetleri: Güçlü Çekirdek Kuvveti ve Zayıf Nükleer Kuvvet.

Bunu biraz daha ileri götürürsek, 5-Boyutlu yani “Kaluza Relativitesinde” bu iki ana kuvvetin de aslında tek bir kuvvet olduğunu…   KUANTUM MEKANİĞİ

Doğanın temel kuvvetlerini birleşimini gösteren bir diyagram (üstte) ve bu birleşmenin en temel birimi olan, doğadaki en küçük bir partikül titreşimine denk gelen sicim dalgalanmaları (altta). Everenin en küçük boyutlarındaki yapıyı görebilmek için, uzay-zaman dokusunu bugünkü teknolojimizin çok ötesindeki ölçeklerle incelemek gerekiyor. Bu ölçeklerde ise, bütün maddi âlem ve büyük Gökcisimleri (Gezegenler, Yıldızlar ve Galaksiler vs.) Yüce Yaratıcıyı zikrettiği gibi; tüm Zerreler (Elektronlar, Kuarklar, Gravitonlar, Atomlar ve Moleküller vs.) dahi kendi lisan-ı halleri ile Raks ederek (dönerek) O’nu zikretmektedirler.

Madde partikülleri planck ölçeğinde, aynen bir gitarın telleri gibi titreşim yapar. Eğer gitarın telleri üzerinde de ayrıca kapalı olan ekstra bir kıvrım olduğunu düşünseydik, bunlar beşinci boyuta ait partikül titreşimlerine denk gelecekti..

1927'de Amerikalı Bilim adamları C. Davisson ve L. Germer, elektronların tıpkı bir ışık gibi, kristallerde kırınım gösterdiğini buldular. Yine aynı yıl, Karl W. Heisenberg, ünlü belirsizlik ilkesini ortaya koydu. Fizikçiler arasındaki görüş ayrılıkları çıktığı 1930’lu yıllarda tartışmaların başını N. Bohr ile A. Einstein çekiyordu. 1930'da yine büyük bir tartışma yaşandı. Einstein, yavaş yavaş arka sıralarda yer almaya başladığı bu sıralarda Kuantum Mekaniği Kuramı ortaya çıkıyordu. Kuantum Mekaniğinin ortaya çıkışını anlayabilmek için biraz gerilere, 19. yüzyılın sonlarına doğru gitmemiz gerekiyor. Bu dönemde üç önemli problem, klasik Fizik görüşleriyle açıklanamıyordu:

1)- Siyah cisim ışımasının enerji dağılımı,

2)- Fotoelektrik olay,

Atomların kararlılığı.

4-boyutlu uzay-zaman için bu sonuç sıfır çıkar, ama Einstein denklemlerinin 5-boyutlu uzay-zamana genişletilmesi… şekline geliyor ve artık partiküller gibi, onların durgun enerjileri de ışık…

Sommerfeld’e göre Zeeman etkisi ve Hidrojen atomunun temel enerji yayınlama çizgileri.

Hidrojen atomlarının elektrik alandaki enerji spektrumu çizgileri.

Daha sonraki 1920’li yıllarda ise, Erwin Schrödinger ünlü dalga mekaniği denklemleriyle yine bu sonlu enerji bandına sahip sonsuz seri toplamı halindeki spektral enerji ifadesini kendi dalga denklemiyle ifade ederek, kuantum mekaniğine partikül enerjisi yanında onun dalga bileşeninin de enerji formunda var olması gerektiğini teorik olarak gösterdi; Burada W hareketli yüklere ait toplam enerji ifadesi, m kütle ve U0 elektrostatik potansiyel enerjisi ile k sabiti ilgili dalga boyundaki ψ(x)dalga fonksiyonunun frekansını göstermek üzere;

Bir α partikülünün enerji paketleri halinde ışınım yaparak salınım yapması. Tepeler enerji salınımını gösteren dalgaları, çukurluklar ise enerji soğurulmasını temsil eder.

Partikülün Enerjisine ait Dalga fonksiyonu (ψ(x))

Partiküle ait çekirdek yükleri civarındaki atomik potansiyel enerji barajını gösteren diyagram. Buna göre, α partikülü çekirdek içinden geçmek istiyorsa, taralı alanla gösterilen potansiyel enerji duvarını aşmak zorundadır. Bu taralı alan ise, tünel etkisine maruz kalan partikülün enerji barajını gösterir. Buna göre, enerji barajını temsil eden alanlar parçalı olarak en alttaki grafikte detaylı olarak gösterilmektedir. Bir atomda bir elektron bu enerji barajını aştığında dalgaboyu fonksiyonu diğer bir atomun diğer bir atomun dalgaboyu fonksiyonu ile birleşerek moleküler bağları oluşturur. Kuantum mekaniği moleküllerin yapısını bu şekilde açıklamaktadır. Birleşik alan teorisine göre ise, kırılan bağların yeni bir molekül teşkil etmesinde etkili olan esas faktör, atomik tekillik noktalarının çiftler halinde tek bir tekillik mekanizması üretmesi ve elektronların birlikte ortak bir yörüngede hareket etmeleri sonucu birleşik alana ait faz uzayında elektronlara ait olan elekromanyetik kütleçekim dalgalarının birleşmesi sonucu oluştuğunu öngörür. Yukarıdaki şekilde, bu çeşit bir çift etkileşimin birleşik alan teorisine göre matematiksel yörünge ifadesi ve partikül çiftlerinin çizecekleri yaklaşık yörünge şekli verilmektedir.

Bu çeşit çift yük etkileşim eşitliklerine “eşleşmiş” (coupled) diferansiyel eşitlikler denir. Bu eşitliklerde vx ve vy birlikte bulunurlar. Bu diferansiyel eşitlikleri birden fazla yöntemle çözebiliriz. Örneğin, bunlardan birisi aşağıdaki gibi basitçe yazılabilir:

vx hızı, olarak yazılabilir. Buna göre hareketin diferansiyel eşitlikleri,

şeklinde olur ve eşitliklerinin ayrı ayrı türevlerini alırsak vx ve vy nin eşleşmiş durumları ortadan kalkar:

Şimdi, D º ¶/¶t diferansiyel işlemcisini (operatör) sunalım. Bu işlemciyi ve eşitliklerinde kullanırsak aşağıdaki bağıntıları elde ederiz:

Şimdi bu eşitliğine iki kare farkı gözüyle bakıp çarpanlarına ayırabiliriz:

Yukarıdaki eşitliği, sabit katsayılı lineer homojen diferansiyel denklemdir. Çözümün “ilkeli” aşağıdaki gibidir:

c1 = c2 = c/2 varsayımıyla ve elektron için (q = - e) diferansiyel denklemi yeni biçimiyle aşağıdaki gibi yazılabilir:

t = 0 anında c katsayısı, hız boyutlarında olmalı ve çözüm xy düzleminde olduğundan, v^ biçiminde yazılmalıdır. “ ^ “ simgesi, hızının z yönündeki manyetik alana dik olduğunu betimler. Benzer biçimde,

olarak bulunur. Yukarıdaki işlemleri bir kez daha uygularsak, parçacığın sabit ve tekdüze manyetik alan içindeki yörüngesinin x ve y koordinatlarına göre, hesaplarsak z eksenindeki koordinat bileşeninin, birleşik alan kuvveti yönünde partiküllerin tekillik merkezi civarındaki zamanın bir işlevi olarak bir 5. boyut fonksiyonu gibi davrandığını kabul ederiz (ilerki bölümlerde bu ekstra boyuta bağlı zaman yapısının da tek boyuttan ibaret olmayıp, 2-boyutlu hiperbolik bir yapıdaki zaman dalgalarından oluştuğunu ele alacağız):

Yörüngenin biçimini daha iyi anlayabilmek amacıyla, yörüngeyi xy düzlemine izdüşürdüğümüzü varsayalım. xy düzleminde z=0’dır. Yukarıdaki eşitliklerinin her iki tarafının karesini alır ve taraf tarafa toplarsak, aşağıdaki çember ailesi denklemine ulaşırız:

Yukarıdaki eşitliğinin sağ tarafındaki nicelik çemberin yarıçapını verir; buna Larmor yarıçapı denir. Örneğin, herhangi bir Larmor yörüngesi çizen parçacığın manyetik momentini tanımlayalım:

Bu durumda aşağıdaki gibidir:

= - m ( ¶ Bz / ¶ z )

Burada verilen kuvvet, diamanyetik bir parçacığın üzerine uygulanan kuvvettir. Bu kuvvetin genel biçimi aşağıdaki gibidir:

Burada ds, B boyunca alınan doğru öğesidir. Dikkat edilirse, (III.64) eşitliğiyle verilen nicelik, A alanını kapatan I akım ilmiğinin manyetik momentine denktir: m = IA. Bir kez iyonlaşmış ve w c açısal frekansına sahip bir yüklü parçacığın ( e ) doğuracağı akım, I = ew c / 2p dir. A alanı, p r2L = p v2^ / w2c dir. Böylece,

olur. Devinimi sırasında değişik yeğinlikteki manyetik alan bölgelerine girip çıktıkça yüklü parçacığın Larmor yarıçapı değişir. Ancak, m manyetik momenti değişmez (invariant) olarak kalır. Manyetik momentin değişmediğini görmek için, devinimin B boyunca olan bileşenini inceleyelim:

Eşitliğin sol tarafını v// ile, sağ tarafını da v// ‘nin dengi olan ds / dt ile çarparsak,

 

elde ederiz. Burada dB / dt, parçacığın "gördüğü" manyetik alan değişikliğidir. Ancak, B nin kendisi sabittir. Bu arada parçacığın erkesi korunmalıdır:

Son iki eşitliği birlikte düşünürsek, olarak buluruz ve bu da son eşitlikteki ikinci terimin sabit manyetik alan altında; olması demektir. Plazmanın tuzaklanmasında kullanılan manyetik aynaların dayandığı temel ilkelerden biri manyetik momentin değişmezliğidir. Isısal devinimi sırasında zayıf manyetik alandan güçlü manyetik alana doğru ilerleyen parçacığın v^ hızı, manyetik momentin değişmezliğini sağlamak amacıyla artar. Parçacığın toplam erkesi korunacağından, v// zorunlu olarak azalır. Manyetik aynanın uç bölgelerindeki alan yeğinliği yeterince büyükse, v// sonunda sıfır olur; bu durumda parçacık geriye, daha zayıf manyetik alan bölgesine doğru "yansıtılır". Yansımaya neden olan kuvvet F// kuvvetidir. Bir çift coil, yani toroid şeklinde sarılmış iki bobin iki manyetik ayna oluşturmanın en kolay yoludur. İlerleyen bölümlerde ise, bu manyetik ayna etkisinin öneminin Birleşik alan teorisi üzerindeki önemli etkileri üzerinde tekrar duracağız. Çünkü bu etki, 5. boyut doğrultusunda kütleçekim alanıyla birleşmekte ve “elektromanyetik kütleçekimsel compaktification” veya “kütleçekimsel mercek etkisi” denen mekanizmayı oluşturacaktır.

Ancak bu mekanizmayı içeren bir kara delik tekilliğinin, maddesel plazmanın tuzaklanması için kusursuz bir düzenek olduğu söylenemez. Örneğin, dikine hızı sıfır (v^=0) olan bir parçacığın manyetik momentinden söz edemeyiz; bu nedenle bu türlü bir parçacık B alanı boyunca herhangi bir kuvvet "duyumsamayacaktır". Benzer şekilde, Bm değeri yeterince büyük olmayan bir manyetik ayna geometrisinin orta düzleminde (B = B0) bulunan parçacığın v^ / v// oranı küçükse parçacık tuzaktan kaçacaktır. B0 ve Bm değerleri bilinen bir manyetik aynadan hangi parçacıklar kaçabilecektir? Aynanın orta düzleminde v^=v^0 ve v//=v//0 olan parçacığın ayna noktasındaki hız değerleri, v^=v'^ ve v// = 0 olacaktır. Parçacığın "yansımaya" uğradığı noktadaki manyetik alan yeğinliği B' olsun. m manyetik momentinin değişmezliği, aşağıdaki eşitliği yazmamızı sağlar:

Diğer yandan, erkenin (birim zamandaki enerji yoğunluğunun) korunumu ilkesi, olmasını gerektirir ki, bu iki eşitliği birleştirirsek aşağıdaki bağıntıyı elde ederiz:

burada q , parçacığın zayıf alan bölgesindeki "yansıma açısı"dır (pitch angle). q açısı küçük olan parçacıklar büyük B bölgelerinden yansıyacaklardır. Eğer q yeterince küçükse, B' > Bm olur. Bu koşul altında yüklü parçacık yansımaya uğramaz ve eşitlikteki B' yerine Bm yazarsak, tuzaklanmış olan bir parçacığın gerçekleştirebileceği en küçük yansıma açısı,

sin 2 qm = B0 / Bm º 1 / Rm

ile verilir. Burada Rm ayna oranıdır. Bu eşitlik, hız uzayında, koni biçimindeki bir bölgenin sınırlarını tanımlar. Bu koniye 5. boyut doğrultusundaki yitik konisi (loss cone) denir. Yitik koni içinde bulunan yüklü parçacıkları tuzaklamak olanaksızdır. İşte, ilerleyen bölümlerde bu koninin iç kısmın ait 5-boyutlu uzay-zaman yapısı birleşik alan teorisini üzerine bina edeceğimiz temel mimari geometrik modeli teşkil edecektir.

Ekil: Yitik koni (5. boyut) geometrisi (F.F. Chen, 1974).

İşte, yukarıdaki eşitliğinin sağ tarafındaki nicelik çemberin yarıçapını verir; buna Larmor yarıçapı denir. Parçacığın z yönündeki devinimi de doğrusal bir devinimdir. t zamanının artmasıyla z koordinatı da doğrusal olarak artar; doğrunun eğimini v// belirler. xy düzlemindeki çember devinimle, z yönündeki doğrusal devinimin birlikteliği sarmal (helix) bir yörünge verir. Kittel ve arkadaşlarının çalışmasından alınan aşağıdaki şekile bkz.

Ekil: Birleşik Alan teorisine göre, tekillik noktası civarındaki bir “çift-partikülün” hareket denklemi yukarıdaki gibi bir helezonik eğri çizecektir. Lawrence Radiation Laboratory’deki ‘Hydrogen Bubble Chamber’ de Luis Alvarez tarafından algılanmış olan e-e+çiftinin manyetik alan içindeki yörüngeleri. Yeğin bir manyetik alana dik yönde gönderilen gamma fotonları böylesi bir ortamda e-e+çifti üretir. Daha sonra bu çiftler yolları üzerindeki hidrojen atomlarını yoğunlaştırarak kendi yörüngelerinin şekildeki gibi görüntülenmesini sağlarlar. Yörüngelere dikkat edilirse, sarmal yönleri birbirine terstir. Bu partiküller, örneğin bir elektronla bir pozitron olabilir..

Bu durumda, yukarıda elde ettiğimiz herhangi bir kütleli partikülün enerji ifadesini, değişik hızlarda ve uzay-zaman bölgelerindeki değişen skalalarda incelememize bağlı olarak; modern görüşe göre herhangi bir hareket halindeki kütleli partikülün enerjisi için aşağıdaki üç durum söz konusu olacaktır;

Birincisi: Ya madde hiçbir zaman ışık hızını yakalayamayacak ve enerjisi sonlu kalarak, kuantum enerji seviyesinin tamsayı katları cinsinden yazılan Enerji ifadesi temel enerji durumunda en dip noktada sıfıra gidecek;

İkincisi:Ya ışık hızı duvarına gelindiğinde, madde hızı ve enerjisi birlikte sonsuz olduğundan belirsiz bir ifade alacaktır ki, Einstein'in kendisinin de vurguladığı gibi bu bir matematiksel çelişkiye, yani fiziksel bir duruma denk düşmeyen bir harekete denk düşer ki, bu durumda bu dalga paketlerinin enerjisi ancak Heisenberg’in Belirsizlik İlkesi’yle tanımlanabilir;

Şekil: Relativistik olmayan bir elektronun saldığı cyclotron çizgi ışınımının frekans tayfı (Boyd & Sanderson, 1969)

Ekil: Orta düzeyde relativistik elektronların saldığı ışınımın frekans tayfı. Şekil, harmonikler üzerinden ortalama alınmadan önce ve sonra elde edilen tayfı göstermektedir (Boyd & Sanderson, 1969).


Üçüncüsü ise, Ya da madde ışık hızını geçmesi durumunda (Bkz: Kitabın sonuçlar bölümünde bu konunun detaylarına inilerek, her üç durumda da maddenin hangi enerjiye sahip olacağını tartışılmaktadır) enerji ifadesi sanal bir değer alacağından ortada bir karşı madde, yani bir anti-madde ve dolayısıyla ona ait bir anti-enerji var demek anlamına gelecektir. Yani ışık hızı geçildiğinde teorik olarak madde anti-maddeye dönüşür demektir bunun anlamı. Burada ise, ışıktan hızlı giden partiküller devreye girer, örneğin Takyonlar veya Nötrinolar gibi. Takyon (Yunanca ταχύς takhús, "hızlı" anlamımda), ışıktan hızlı giden farazi parçacıklardır. İlk tanımı Arnold Sommerfeld'e atfedilmişse de, aslında ilk olarak George Sudarshan ve Gerald Feinbergtarafından yazılmıştır.

Takyonlar, Albert Einstein'in ünlü Genel görelilik yasasındaki v2 /c2 ifadesindeki cismin hızı (v) ışık hızından (c) büyük olursa ne olur sorusunun cevabıdırlar. Bu nedenle takyon parçacıklarının kütleleri reel sayı ile değil karmaşık sayılar ile ifade edilir (2i kg. kütleli veya 2i×10 8 Joule enerjili veya 2i×c m/sn. hıza sahip gibi) aynı zamanda v daima c’den büyük olacağından, takyonlar için en yavaş hız ışık hızıdır. Ancak tam olarak ışık hızındada olamazlar çünkü ışık hızında olursalar v2/c2 = 1 olacağından bu ifade tanımsız olmaz. Böylece gerçek dünya için sınır olan ışık hızı buradada değerini korur. Buradan çıkarılacak sonuç ise, takyonların varlığının fizik ve matematik kurallarına aykırı olmadığıdır. Bunu takyonların varlığına delil olarak gösterenler vardır. Aynı (v)>(c) değerlerinin zaman denklemi içinde yerine konulması sonucunda zaman kavramının takyonlar için tıpkı kütle gibi imajiner olduğunu gösterir. Zaman gerçel olmadığı sürece ve içinde zamanın oku olan herhangi bir fiziksel durumda entropi artışı söz konusu olmaz ve bu nedenle takyonlar evreni gerçek evrenin aksine büzüşmezler tam tersine sanal kütleleri nedeniyle çekim etkisine girmediklerinden evreni gererler. Böylece, başlanılan noktaya geri dönülen bir küresel evren modeli yerine takyon evreni için kenarları olmayan bir sonsuz evren söz konusudur. Ayrıca takyonların hızı enerjileri azaldıkça artar. Bu nedenle radyasyon yaydıkları varsayıldığında, azalan enerjileri nedeniyle sürekli hızlanırlar ve nihayet sıfır enerji için sonsuz hıza ulaşırlar. Enerji azaldıkça hızları arttığından dolayı kuvvet denilen etki hareketle aynı yönde olduğunda takyonların hızını arttırmaz tam tersine yavaşlatır ve yine bu durumda, yukarıda elde ettiğimiz herhangi bir kütleli partikülün enerji ifadesini, ilerki bölümlerde Enerji-Momentum Tansörü şeklinde 5-boyutlu Einstein-Maxwell denklemlerini 4-boyutlu uzay-zamana indirgediğimizde, alan bileşenlerinin “invariant (değişmez)” kalacak şekilde türetmemiz için; Manyetik alanın ve Manyetik akı teorisinin teorimiz açısından bazı önemli bazı teoremlerini ve uygulamalarını, Birleşik Alan Teorisinin temel yapısına giriş açısından, teoriyi herhangi bir yüklü ve hareketli kütlenin Elektromanyetizmanın 5. boyut doğrultusundaki karadelik tekilliği faz uzayındaki göreceli elektrodinamik yapısındaki hareket yasalarından yola çıkarak türettiğimiz için, klasik elektrodinamiğin bizi ilgilendiren kısımlarını ve 5. boyuta genişletilen Einstein-Maxwell denklemlerinin birleşik alan teorisi doğrultusunda yeniden yorumlanmış şekillerini çalışmamız içerisinde zamanı geldikçe parçalar halinde vereceğiz.

 

Dolayısıyla, Doğaya yeni bir bakış açısıyla bakmak gerekiyordu. Bu devrim, 1900 ile 1930 arasında gerçekleşti. Kuantum Mekaniği denen bu yeni yaklaşım atom, molekül ve çekirdeklerin davranışını başarıyla açıkladı.Kuantum kuramının ilginç, gizemli, şaşırtıcı ve sağduyuya aykırı dünyasını yeterince derinlikli bir şekilde anlayabilmek için, atomlardan yayılan ışık hakkındaki bilgilerimizin gelişimine kısaca göz atmalıyız. Bir ışımanın, içerdiği farklı frekanslı (farklı dalga boylu) bileşenlerine ayrılmasına tayf (spektrum) denir. Belirli bir sıcaklıktaki tüm cisimler, dalga boylarının sürekli bir dağılımı ile karakterize edilen termodinamik ışınım yayınlar. Dağılımın şekli cismin özelliklerine ve sıcaklığa bağlıdır. Kızgın katıların yaydığı ışınlar bir prizmadan geçirilirse, bütün frekansların yan yana bulunduğu kesiksiz (sürekli) tayf elde edilir. Yani arada karanlık çizgiler olmaksızın tüm renkler birbirini izler. Elektrik ampulü ve mum ışığı kesiksiz tayf oluşturur. Bir gaz ya da buharın yaydığı ışık ise iki tür olabilir: Gaz molekülleri (iki ya da daha çok atomlu moleküller) şeritli (bantlı) tayf verir; gaz atomları ve bir atomlu iyonlar ise çizgili (hatlı) tayf verir. Verilen bir çizgi spekturumunda dalga boyları, ışığı yayan elementin karakteristiğidir. Yani her element, tıpkı bir insandaki parmak izi gibi, kendine özgü bir tayf oluşturur. En basit çizgi spektrumu, atom halindeki hidrojende gözlenmiştir. İki element aynı çizgi tayfında yayınlamadıkları için bu olay bize bir örnekteki elementleri tanımak için pratik ve duyarlı bir teknik sunar (spektral analiz). Helyum, Talyum ve İndiyum elementleri, bu yöntemle bulunmuştur. Bilim adamları, 1860'tan 1885'e kadar spektroskopik (tayf ve spektrum analizi) ölçümleri kullanarak önemli veriler topladılar. İsviçreli bir öğretmen olan Johann Jacob Balmer (1825-1898), 1885'te hidrojenin dört görünür yayınlama çizgisinin (kırmızı, yeşil, mavi ve mor) dalga boylarını doğru olarak öngören bir formül türetti. Balmer'in keşfinden sonra hidrojenin diğer tayf çizgileri de bulundu.

Bu tayflara bulucularının onuruna Lyman(1874-1954), Paschen(1865-1947) ve Brackett (1896-..) serileri denir. Atomların yaydığı ve soğurduğu karakteristik tayf çizgilerinin anlamı klasik fiziğin açıklayamadığı bir olaydı. Her elementin belirli dalga boyunda tayf çizgileri yayınlamasını nasıl açıklamalıyız? Ayrıca her elementin yalnızca yayınladığı dalga boylarını soğurmasını nasıl açıklayacaktık? Bu soruların açıklamasını Bohr yaptı. Bohr, Planck'ın kuantum kuramını, Einstein'in ışığın foton kuramını ve Rutherford'un atom modelini birleştirdi.

1913'te Danimarkalı fizikçi Niels Bohr(1885-1962), hidrojen atomunun tayf çizgilerini kuantum kuramına dayanarak açıkladı. Buna göre çekirdek çevresindeki elektron, her enerjiyi değil, ancak belirli enerjileri alabiliyordu. En düşük enerjili durumdaki atoma temel durumdaki atom, enerji verilmiş atomlara da uyarılmış atomdenir.

Elektron yüksek enerjili durumdan daha düşük enerjili duruma sıçrayarak düşer, bu sırada ışık yayınlanır. Bohr modeli hidrojen atomunun yanı sıra bir elektronlu helyum (+1 yüklü helyum iyonu) ve Lityum iyonu (+2 yüklü lityum iyonu) tayf çizgilerini başarıyla açıkladı. Bununla birlikte, kuram çok elektronlu atom ve iyonların karmaşık tayf çizgilerini açıklamakta yetersiz kaldı.

Madde, yapıtaşlarına ayrıldıkça, moleküllerden ve atomlardan oluştuğu gözlemlenir. Fakat daha küçük ölçeklere inildiğinde ise, bunların da değişik alt bileşenlerden oluştuğu gözlemlenir.

Broglİe Dalgaları

Anımsayacağınız gibi, Albert Einstein, 1905 yılında ışığın bir parçacık olduğu kuramını geliştirmişti. Bu fikir, ışığın bir elektromanyetik dalga olduğu gerçeğinin karşısında yer almıştı. 1909 yılı gibi erken bir zamanda o, gelecekteki ışık kuramının, ışığın parçacık ve dalga kuramlarını kaynaştıracağını öngörmüştü; fakat bu yönde çok az gelişme olmuştu. Göründüğü kadarıyla ışığın ya parçacık ya da dalga olması gerekiyordu. Bir sonraki adımı, Fransız bilim adamı Louis Victor de Broglie(1892-1987) attı. O benzetmeler yaparak, bir dalga olduğu görülen ışığın bazen yüksüz bir parçacık (foton) gibi ve bazen de yüklü bir parçacık (elektron) gibi davranabildiğini gösterdi. Bu önemli fikirler, Broglie’nin elektronun dalga boyunu çıkarttığı ve 1923 yılında yayımlanan iki makalesinde yer aldı.

Parçacıkların Dalga Özellİğİ

Einstein, ışığın dalga özelliğinin yanı sıra, frekansa bağlı olarak parçacık (enerji paketçiği) özelliği gösterdiğini de açıklamıştı. Buna göre, fotonun bir momentumu da tanımlanabilirdi. Momentum, parçacığın kütlesi ile hızının çarpımına eşittir. Bu kavram, tanecik ya da parçacıklarla ilişkilidir. Fotonun momentumu, mc, ışığın dalga boyuyla ters orantılıdır: Dalga Boyu =

Louis Victor de Broglie (1892-1987).

"Bir yanda, bir ışık taneciğinin enerjisi f frekansını içeren E=hf eşitliğiyle belirlendiği için,…   Elektronun Dalga Özellİğİ:

Çekirdek tepkimelerini (Fisyon ve Füsyon) gösteren bir Grafik. Çekirdek Tepkimesi Sonucunda Atom, Daha Kararlı Farklı Bir Atoma Dönüşebilir.

Üstteki şekil) Bir Çekirdek Parçalanması (Nükleer Fisyon) Örneği: Uranyum Atomunun Bozunması.

Bir Zincirleme Reaksiyon (Nükleer Füzyon) Örneği: Atom Bombası

ATOMUN YAPISI

Bir kurşun blok üzerine açılan ince bir delik üzerine yerleştirilen radyum parçasından elde edilen α… Bu deneyden Rutherford’un çıkardığı sonuç şudur:…

IŞIĞIN YAPISI

"και είπεν ο Θεός γενηθήτω… “Tanrı ışık olsun dedi ve ışık oldu.” {Kitatab-ı mukaddes, Yaratılış-3}

Işığı tanımlayan Elektromanyetik Dalga şekli

Ile temel fiziksel nicelikler ve Denklemler.

Işığın tanecikli yapısını oluşturan fotonun, Elektromanyetik yapısını gösteren Grafikler.

Bu durumda üzerinde dikkatle düşünülmesi gereken noktalar şunlardır: 1)-Cismin rengi, ışık kaynağından gelen… 2)-Cismin rengi, kendi yapısındaki moleküllerin elektronlarının hareketine…

Atom yörüngesindeki elektronun, enerji seviyesinin değişimini ve ışığın tanecikli yapısını oluşturan fotonun, enerji soğurmasını ve emisyonunu gösteren Grafikler.

3)-Cismin rengi, bu elektronların hangi ışığı soğurup hangisini soğurmayacağına bağlıdır,

4)-Cismin rengi, retinaya çarpan fotonu beynimizin nasıl algılayacağına bağlıdır.

Bu şartlar altında, gördüğümüzün cismin gerçek hali olduğunu asla söyleyemeyiz. Cismin rengi kesinlikle görecelidir ve gördüğümüz rengin hangi aşamadaki halinin gerçek olduğundan emin olamayız. Bu durum, maddenin hakikatine ulaşmamız için yaratıcı tarafından konulmuş tenteneli bir örtü ve kapalı bir perdedir. Dolayısıyla buradan hareketle, maddenin ve eşyanın hakikatine, fiziksel olarak sahip olduğumuz beş duyu vasıtasıyla tam olarak ulaşmanın mümkün olmadığını söyleyebiliriz. Bu noktada bir kere daha durup bir düşünelim. Gözle görülemeyecek kadar küçük bir madde olan atomun çekirdeğinin etrafında inanılmaz bir süratle dönen elektronlar, mevcut yörüngelerinden bir anda kaybolup alt-yörünge adı verilen bir başka mekâna geçiyorlar. Bu geçiş için alt-yörüngede boş bir yerin olması da şart. Bu esnada ihtiyaç duydukları enerjiyi foton soğurarak temin ediyorlar. Sonra asıl yörüngelerine geri dönüyorlar. Bu hareket esnasında insan gözünün algılayabileceği renkler oluşuyor. Üstelik sayıları trilyonlarla ifade edilebilecek kadar çok atom, üstelik her saniye hiç durmadan bunu yapıyorlar. Bizler de hiç kesintisiz bir "görüntü" elde ediyoruz. İşte burada, tesadüf olamayacak kadar çok bilgi ve beceri isteyen mükemmel bir yaratıcının sanat eserlerini müşahede ederiz ve hiçbir masraf yapmadan ve yorulmadan gözümüz vasıtasıyla algıladığımız bu olayları, bu kapalı perdenin yansımalarını ilmelyakîn, aynelyakîn ve belki hakkalyakîn mertebesinde hissederiz. Dolayısıyla gördüğümüz tüm ışık olayları ve görüntüler, bu kapalı manâ âleminin birer yansıması ve gözle görülebilen Holografik şahitleridir.''Yüklü bir parçacığın titreşimi elektromanyetik dalgalar üretir. Peki ama ışık tam olarak nedir? Dalga mı parçacık mı?'' Bu müthiş mekanizma, insan yapısı hiçbir makinenin işleyişine benzetilemez. Örneğin bir saat tek başına çok karmaşık bir mekanizmadır ve saatin doğru olarak çalışabilmesi için tüm parçalarının (çarklar, dişliler, vidalar, somunlar, vs.) doğru yerlerde, doğru biçimde bulunması şarttır. Bu mekanizmada en küçük bir aksama, saatin işleyişine zarar verir. Fakat atomun yapısını ve elektronların yukarıda anlattığımız mekanizmasını, işleyişini düşününce, bunun yanında bir saatin yapısı çok hafif kalıyor. Dediğimiz gibi bu mekanizma, hiçbir insanî sistemle kıyaslanamayacak kadar karmaşık, mükemmel ve organizedir.

Peki son derece sistematik biçimde işleyen, hiç aksamadan devam eden böyle bir sistem kendi kendine, tesadüfler sonucunda meydana çıkabilir mi? Ya da şöyle soralım: Issız bir çölde ilerlerken yerde işleyen bir saat görseniz, bunun toz, toprak, kum ve taşlardan şans eseri oluştuğunu düşünür müsünüz? Bunu hiç kimse düşünmez, çünkü bu hiçlik diyarında karşımıza çıkan, akılsız ve şuursuz madde parçalarının, atomların ve moleküllerin toplanmasıyla oluşan bu mükemmel saatteki tasarım ve akıl her yönüyle gözler önündedir. Oysa bir atomdaki tasarım ve akıl, yukarıda da söylediğimiz gibi insan yapısı herhangi bir mekanizmayla kıyaslanmayacak kadar üstündür.

İşte böyle mahâretli ve sanatlı bir aklın sahibi de tüm kainatı kuşatan ve çok iyi bilen bir yaratıcı olması lazım gelir ki, tüm bu hayret verici olayların, atomların, elektronların, galaksilerin yıldızların, gezegenlerin ve hakezâ toplam 18 bin âlemin bütün bu döngüsünü ve kanunlarını ve hikmetli işlerini, karmaşık ve mükemmel bir yapısı olan bir saatin çarkları gibi intizamlı ve hiç karıştırmadan, bozmadan ve yanılmadan çevirsin ve varlığını devam ettirsin. İşte bütün bu karmaşık gibi görünen gayet intizamlı ve sanatlı olaylar zinciri, insan aklının ötesinde ve anlaşılması güç ilâhî bir yaratıcı gücün, yani âlemlerİn RABBİ olan ALLAH’ın varlığını kabul ederek çözümlenebilir ve tam anlaşılır bir hale getirilebilir.

Lü yıllarda yaşayan Doğa filozofu William Paley’e göre, çölde birdenbire karşınıza çıkan ve mükemmel bir mekanizma ve kusursuz bir çark sistemine sahip olan bir saatin kendi kendine şans eseri oluşması nasıl imkansız ise; bundan kat kat üstün olan, Doğa yasalarının da bir yaratıcı güç olmadan meydana gelmesi imkansızdır ..

 

MADDENİN BİLİNEN EN KÜÇÜK YAPI TAŞLARI: KUARKLAR

Geçtiğimiz yüzyılın başlarında keşfedilen Görelilik (İzafîlik veya Relativite), hiç şüphesiz fizikteki yeni… Bunlar gerçekten de madde dünyasının en küçük birimleri miydi?… Yine de, çekirdeği oluşturmak için kuarkların yaptığı helezonik hareketteki esrarengiz…

Atomun alt yapısını ve temel yapıtaşlarını gösteren grafikler.

Evet, dünya sandığımızdan çok daha farklı. Çoğumuz dört boyuta alışamamışken, bilim adamları…   KUANTUM FİZİĞİNİN TARİHÇESİ

Kuantum Mekaniğinin kurucuları olan Fizikçiler: Max Planck, Karl W. Heisenberg, Richard Feynman ve Erwin Schrödinger.

Genel Görelilik (4- Boyutlu Relativite) Teorisinin kurucusu Albert Einstein (1879-1955).

Işığın çift karakterli davranması, bazen dalga, bazen tanecik olması bizim alışageldiğimiz temel mantık kaidelerine de ters gelmektedir. Nasıl olur da bir şey birbirine zıt karakterde iki hususiyeti farklı zamanlarda taşıyabilir. Bilim adamları, 20. yüzyılda başlayan bu tür tartışmaların bizim kâinata bakış açımızı değiştirdiğini ve her şeyin gördüğümüz âlemle ve bu âlemin şu ana kadar tesbit edebildiğimiz Boyutlarıyla sınırlı olmadığını gösterdiğini söylemektedirler.

KUANTUM KÜTLEÇEKİMİ TEORİSİ: BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN ÖNCÜSÜ

1950 senesinden itibaren bu "görülmezler" âlemi hakkında bilgi te'min edebilecek Makinalar geliştirilmeye başlandı.… Toplam beş veya altı değişik Kuark mevcut olup,…

Kuantum Mekaniğinin büyük açmazı: Dalga mı? Parçacık mı? Kavramı.

1)- Yıldız kümelerini, güneş sistemleri ve galaksileri dağılmaktan koruyan Kütleçekim kuvveti, 2)- Aynı yüklü taneciklerin itilmesi, farklı yüklü taneciklerin… 3)- Atomun çekirdeğinde proton ve nötronların bir arada tutulmasını sağlayan Güçlü Nükleer…

Kuantum Mekaniğinin temel parçacıklar düzeyinin 4’ten daha fazla boyutlarda ortaya çıkması, maddenin derinliğine inildikçe uygulanacak Matematiksel Teorilerin zorluk derecesini arttırmakta ve bu da daha büyük Fiziksel fenomenlerle ve açmazlarla karşılaşmamıza neden olmaktadır. Bu açmazları çözmenin en iyi yolu ise, sicimleri kullanarak bir kuantum kütleçekimi teorisi inşa etmektir.

CERN'in başkanına göre "Yeni elde edilecek enerji ve bunun ileride iki misli artırılması ile fizikçiler temel yapıtaşları hakkında daha derinlemesine bilgi elde edecek ve hayretleri daha da artacak." Tespit edilmesi beklenen ilk tanecik Top-Kuarktır veya diğer bir ismiyle Baş-Kuark’tır. Bunun ispatı için şimdiye kadar PETRA'da yapılan çalışmalar mevcut enerji yetmediğinden neticesiz kalmıştır. Amerika'daki Stanford Üniversitesinde de bir detektör ile manyetİk Monopol'lerin sadece bir teoriden ibaret olmadığının ispatlanmasına çalışılıyor. Bunların protondan ufak olmalarına rağmen 100 milyon milyar (1017) kere daha ağır (kütleli) oldukları düşünülüyor. Manyetik yüklerin değeri, bir elektronun elektrik yükünden yaklaşık 70 kat daha büyüktür. Çalışmamızın ilerleyen bölümlerinde Manyetik Monopol’ün kesin değerini, Birleşik Alan Teorisine giden yoldaki yegâne parçacıklardan birisi olduklarını ve Kıyamet’TEN SORUMLU OLDUKLARINI teorik ispatlarıyla birlikte vereceğiz. Kütlelerinin büyük oluşu bu Monopollerin, bugünkü hızlandırıcılarla ispatına büyük bir engel oluşturmaktadır. Şimdiye kadar ancak protonun yüz misli kütleye kadar olan tanecikler elde edilebilmiştir. Manyetik Monopoller eğer deneysel olarak tespit edilebilirse bu çalışmamızın merkezinde bulunan ve Birleşik Alan Teorisinin temel parçacıklarından biri olan Manyetik Yük de ispatlanmış olacak ve Beş-Boyut üzerinden gerçekleştirdiğimiz Kuantum Kütleçekİmİ teoremİ tüm fizik yasalarını tek bir çatı altında toplamış olacaktır. Bu konu oldukça extern ve imkansız bir öngörü olsa da Fizik teorilerini tek bir çatı altında birleştirecek tek mekanizma’nın Elektromanyetizma ve Kütleçekimini Planck ölçeğinde birleştiren BEŞ-BOYUTLU RELATİVİTE yani BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ olacağını öngörebiliriz. Eğer Manyetik Monopollerin varlığına dair ipuçları elde edilirse ki, bazı ipuçları anti maddenin arka planında yatan ve hala bilim için bir muamma olan kainattaki kayıp maddenin ve enerjinin bu MANYETİK MONOPOLLER olduğunu düşündürmektedir, Bİrleşİk Alan Teorİsİ de ispatlanmış olacaktır. Nobel ödülü sahibi Gerard’T Hooft’un da belirttiği gibi, “Eğer Kütleçekimi ve Elektromanyetizma kapanan boyut (5. BOYUT) doğrultusunda birleşiyorsa ve MAXWELL alanının iki farklı yansıması gibi davranıyorsa Manyetİk Monopoller mutlaka var olmalıdır.” Fakat biz yaptığımız bu çalışmada, bu Monopolleri fiziksel olarak elde etmenin imkansızlığını vurgulamaktayız. Çünkü protona göre 1017 kg büyüklük mertebesinde olan bu yapılar sadece Karadelik tünel mekanizmasının kapanan 5. boyut doğrultusunun öteki ucunda olacağını öngöreceğiz ve 5-BOYUTLU EİNSTEİN ALAN DENKLEMLERİ’nin çözümlerini elde ettiğimizde, bu MANYETİK MONOPOLLERİN, TEKİLLİK NOKTASININ MERKEZİNİ oluşturduğunu müşahede edeceğiz. Dolayısıyla sadece olay ufku civarı deneysel olarak gözlemlenebilen bir KARADELİK TEKİLLİĞİ CİVARINDA bu yüklerin varlığını ispatlamak neredeyse imkansız hale gelmektedir. Çünkü bu yüklerin oluşturduğu devasa boyutlardaki kütlenİn ve bunun oluşturduğu çok büyük ölçekli kütleçekim etkisinin, bizi tünelin diğer tarafına geçmeye zorlaması sebebiyle, bu noktadan itibaren bir başka paralel evren tabakasıyla yani 5. Boyutun kendisiyle karşılaşırız. Tabi bu durumda bildiğimiz anlamdaki 4-Boyutlu uzay-zaman kavramı anlamını yitirecek ve ölçüm yapmaya çalıştığımız aletlerimiz çalışmayacak veya ölçtüğümüz değerler anlamını yitirecektir.

Manyetik Yükler, kâinattaki varlığı bir türlü ispatlanamayan kayıp madde kavramına da açıklık getirmektedir. Aslında bu kayıp madde, karadelik tünel mekanizmasının en uç kısmında devasa bir çekim etkisi sonucu bir yumurta şeklinde büzülmüş bir vaziyette duran MANYETİK MONOPOLLER’dir. Çok küçük bir hacme sahip olmalarına rağmen, bu Monopollerin toplam ağırlığı, tıpkı atomun çok büyük bir kütlesini oluşturan toplam ağırlığının çok küçük bir hacminde toplanması gibi KAİNATIN boşluğu ve MADDESEL GALAKSİLERİ ve YILDIZ, GEZEGEN SİSTEMLERİNİ oluşturan toplam MOLEKÜLER ağırlığından çok daha fazladır. Yani bu küçücük hacimli ve dev kütleli yumurtalar, Kainatın ilk başlangıcındaki bebeklik halindeki, yani bir tavuk haline gelmemiş ve bir yumurta içindeki civciv durumundaki ilk hali gibi, Kainatın bir sûretini ve toplam ağırlığını içermektedirler. Gerçekten de evren, Hawking’in de tasvir ettiği gibi bir ceviz kabuğunun içinde mi, değil mi? bunu bilemeyiz ama bu KÜÇÜCÜK MANYETİK MONOPOLLER şeklinde KARADELİK TEKİLLİK MERKEZLERİNDE YER ALAN BİR YUMURTANIN İÇİNDE olduğunu, Birleşik Alan Teorisinin sonuçlarının ışığı altında şimdiden söyleyebiliriz ve teorimizin ilerleyen sonuç kısımlarında çok detaylı bir şekilde bu konunun matematiksel ispatına da gireceğiz ve elde edeceğimiz sonuç denklemlerle ve grafiksel çizimlerle olayı göz önünde canlandırarak tasvir etmeye çalışacağız.

Aslında Kuantum Yumurtası fikri yeni bir fikir değildir. 17. yüzyılda Newton’la aynı dönemde yaşayan bazı biyologlara ve embriyolojistlere göre, insanlar da dahil olmak üzere tüm canlıların yaratılışının ilk başlangıcı da tıpkı kainat gibi bir yumurtaya dayanıyordu. Fakat o dönemlerde kabul gören bu teori, evrim teorisinin ortaya atılmasıyla ve tüm canlıların ilkel ve çok küçük organizmalardan türeyerek zamanla evrimleşmesi sonucu meydana geldiğinin kabul edilmesiyle birlikte bir kenara bırakıldı. Halbuki bu yumurta teorisi, daha gerçekçi ve yaratılışa daha uygun bir mekanizma içeriyor ve canlı ve cansız olmak üzere tüm varlık âleminin yaratılışını basit ve benzer bir mekanizma ile açıklayabiliyordu. İşte burada kısaca değineceğimiz tarihin derinliklerinde kalmış bu teori, bizim çok işimize yarayacak ve tıpkı canlılar gibi maddî evreni oluşturan temel kuvvet alanlarının da Kuantum boyutlarındaki yumurtalardan kaynaklandığını ortaya koyacaktır.

Bu yöndeki ilk embriyoloji araştırmalarını, 17. yüzyıla eski antik dünyadan kalmış olan ve bütün canlılar için “birleşmiş” bir üreme teorisi ortaya koyan ve bütün canlıların üremesine ait ortak bir açıklama getirmeye çalışan modern bilimin ilk büyük embriyolojistlerinden birisi olan William Harveyyapmıştı. Harvey, De generationa animalium (Hayvanların üremesi hakkında, 1651) adlı kitabının başındaki resimde, Zeus’un içinden insan da dahil olmak üzere her çeşit canlı varlığın ve her çeşit hayvanın çıkmakta olduğu bir yumurtayı açışı görülüyordu ve bu yumurtanın üzerinde “Ex ovo omnia” yani “Bir yumurta bütün canlıların ortak başlangıcıdır” özdeyişi, bu teorinin gerçekliğini ifade etmekteydi.

Fakat yakından incelendiğinde bu “Yumurta” sözcüğü, oldukça belirsiz bir anlam taşımakta ve aynı zamanda tüm kainatı da içerisine alan bir yapı kazanmaktaydı. Bununla beraber o zamanlarda Biyoloji bilimi henüz çok gelişmemiş olduğundan Harvey, doğurgan hayvanlarda bulunan bizim yumurtalık dediğimiz organın önemini kavrayamamıştı. Onun geyik yumurtası dediği şey, embriyonun içerisinde haftalar boyunca geliştiği rahim torbasıydı. Böcekler için ise, yumurta kelebeğin içinden çıktığı kozaydı. Böylece onun yumurta ile kastettiği şey, aslında dişinin yumurtalığı değil, “Primordium” adını verdiği, üreyen her canlı varlığın ilk maddesi ya da ilk başlangıcıydı. Dolayısıyla o böylelikle, Embriyoloji ve Biyoloji alanında devrimci bir buluş yapmış oluyordu, yani ortak olarak tüm canlıların ilk oluşumunun bir yumurtadan kaynaklandığını ortaya koyuyordu.

Fakat burada gözden kaçırılmaması gereken önemli bir nokta vardır:

William Harvey'in kitabının kapak resmi, burada tüm canlıların insan da dahil olmak üzere başlangıçta bir yumurtadan meydana geldiği ve başlangıçta tüm organların bu yumurtanın içerisinde def’aten, yani tek seferde bir yaratıcı güç tarafından belirli ve bilinçli bir programa göre yerleştirildiği anlatılmaya çalışılıyordu. Daha sonraları ise, bu kuram yerini evrim teorisine bırakacaktı..

 

Harvey’in, yumurtaya verdiği anlam ne kadar belirsiz olursa olsun, bütün üremeleri tek bir ortak kalıp içerisinde ifade etmeye çalışmasıdır. Bu bağlamda bir bitkinin tohumu bile bir Primordium sayılabilirdi. Üremenin ayrıntıları türden türe değişebilirdi, ancak hepsinde de yumurta, türlerin muhafazasını ve yaratılışını sağlayan yeniden üreme çevrimindeki ortak bir başlangıç noktasını temsil etmekteydi. Harvey’e göre; her yaratığın başlangıcı olan yumurta, yerleştirici, biçimlendirici temel bir ilkenin kalıplandığı ve olgun bir birey haline dönüştüğü, bir bağdaşık madde noktasıydı. Bu şekilde meydana gelen her bir yeni birey de, başka bir neslin Primordium’unu üretebiliyordu.

Yine 17. yüzyılın başlarında bu yönde çalışmalar yapan Marcello Malpighi (1628-1694), Harvey’in çalışmalarını inceledi. Malpighi tavukların üremesini incelemeye başladığında, hem bitkiler hem de böceklerin üremesi konusunda deneyimli bir araştırmacıydı. Malpighi, yeni açılmış bir yumurtanın zarını açarak cam bir yüzeyin üzerine yerleştirerek, embriyoloji çalışmalarında bir nevî mikroskop olarak kullanılabilecek bir düzenek yardımıyla gözlemler yaptı. Yumurtlandıktan tam altı saat sonra, yumurta içerisindeki kafa ve omurga bölgeleri ayırt edilebiliyordu. Omurgalar tam oniki saat sonra iyice ayırt edilebiliyordu. İkinci gün ise, atmakta olan kalp açıkça görülebiliyordu ki, Harvey böyle bir düzenek kullanmadığı için bu durumu ancak dördüncü gün fark edebilmişti. Ayrıca kalple birlikte baş ve gözler de açıkça ayırt edilebiliyordu. Ayrıca ipek böceklerini incelerken, kelebeğin kanat ve antenlerinin tırtıl vücudunda ana hatlarıyla hazır olduğunu bulmuş ve aynı şekilde tomurcuk içerisinde de, henüz ayrıntılaşmamış bitkinin bir hülasasını keşfetmişti. Bu gözlemlerin hemen hepsi de çok önemli buluşlardı ve ortak olarak hepsi de aynı şeyi, yani tüm yaratılış mekanizmalarının o türe ait yumurtanın içerisine def’aten (yani tek seferde) ve halihazırda belirdiğini ve o türe ait canlının tüm ana hatlarını belirli bir şekilde içerdiğini gözlemlemişti. Malpighi bu durumu daha sonra şöyle yorumladı: “Doğa bilimcileri, ayrı parçaların değişik aşamalardaki yaratılışını keşfe çalışıyorlar; halbuki hayvanların yumurtalarındaki yaratılışı dikkatle incelediğimizde ne görelim, hayvan yumurtanın içerisinde adeta hazır duruyor.” Dolayısıyla 17. yüzyılda Harvey ve Malpighi tarafından ortaya çıkarılan ve o zamanlarda çok fazla kabul görmeyen bu görüşler, aslında çok önemli bir konuya açıklık getiriyordu: YARATILIŞ. Evet, tüm canlılar, organların evrimleşmesiyle değil; ta ilk başta ve mükemmel bir biçimde kendi türüne ait yumurtanın içerisinde gelişmiş bir halde beliriyordu. Bu mekanizma, yaratılışın temel yapısını ve benzer şekilde tüm evrenin de yapısını mükemmel bir biçimde, extra bir teoriye ihtiyaç bırakmadan açıklıyordu.

Evet, koskoca sandığımız şu KAİNAT, aslında bütün tünellerin birleştiği bir noktada yer alan ve kainatın büyük orandaki büyük bir kütlesini içerisinde barındıran yumurta şeklindeki küçücük bir manyetik monopolün içerisindedir ve KIYAMETİ ve kainatın sonunu getirecek olan da işte bu 5-BOYUTLU HELEZONİK yapının TÜNEL süreci sonucunda yer alan TEKİLLİK noktası olup; tüm kainat, kıyamet süreciyle birlikte, tıpkı ilk İLK BAŞLANGIÇ anında olduğu gibi, bu yumurtanın içerisine çekilecek ve tüm kütlesini orada hapsederek bu ilâhî mekanizmanın içerisinde toplayacaktır. İşte böylece, Bilim dünyasının Fizik ve Matematik yoluyla bilmesi gereken yegâne gerçek ve Allah tarafından kademe kademe yaklaştırılan ve bizim de içinde olduğumuz BÜYÜK SON, bu yumurtada nihayet bulmaktadır ve bu KUANTUM YUMURTASI, Birleşik Alan Teorisinin ilerleyen kısımlarında da göreceğimiz gibi, aynı zamanda SÛR dediğimiz manevî borunun, yani İSRÂFİL A.S.’ın tünelinin, GİRİŞ kısmını oluşturan BERZAH (AĞIZ) mekanizmasıyla da MATEMATİKSEL olarak bağlantılıdır. ALLAH (C.C.) İsrafil A.S.’a ne zaman: “Haydi vazife başına tüm kâinatın mevcudâtı toplansın ve yok edilsin!” Emrini verdiği anda, her şey bu helezonik hortum tarafından yutulacak ve yok edilecektir. Şimdiki devasa hacminin içeriğini ve TÜM kütlesini taşıması gibi, Kainatın bir nevî sûretini ve BÜYÜK PATLAMA (BİG BANG) anındaki kütlesini büyük bir oranda taşıyan bu mekanizmaya (yaklaşık %75’e yakın belki de daha fazla bir orandaki) bütün kütlesini transfer ederek yok edilecek ve bu sûr borusunun ağzında duran yumurta şeklindeki MANYETİK MONOPOLE doğru çekilerek, tamamen içerisine boşaltılacak ve bu Kuantum Yumurtasının toplam kütlesi de tam olarak kainatın toplam kütlesine eşit olacaktır. Dolayısıyla BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ şu anda boşlukta duran ve bir türlü açıklanamayan KARANLIK MADDE konusuna da açıklık getirerek gayet mantıklı bir çözüm bulmaktadır. Fakat buradan çıkaracağımız en önemli sonuç ise, yaklaşık 100 senedir KLASİK anlamda bildiğimiz Uzay-Zamanın EĞRİ olmasına sebep olan esas etkenin; EİNSTEİN’ın iddia ettiği gibi 4-Boyutlu Uzay-Zamanda, büyük ölçekli ve büyük kütleli cisimlerin KÜTLEÇEKİMİ’nin etkisi sonucunda Uzay-Zamanın EĞİLMESİ değil de; PLANCK Ölçeğinde oluşan ve KARADELİK KÜTLEÇEKİM MERKEZİ’ni oluşturan TÜNEL MEKANİZMASI’nın en dip noktası olan ucunda ve 5. BOYUTTA oluşan çok ağır kütleli ve çok küçük hacimli bir MANYETİK MONOPOLLER AĞI veya şebekesi olarak karşımıza çıkan ve tüm kainat ölçeğinde etkisini gösteren bir yapı olacaktır. Kainatı oluşturan tüm 4- BOYUTLU Uzay-Zaman, bu yumurta şeklindeki manyetik monopollerin oluşturduğu KÜTLEÇEKİMİ ALANI AĞINI taşıyan yapı, hiç boşluk bırakmayacak bir şekilde Planck ölçeğindeki 10-33 cm büyüklüğündeki ipliksi SÜPERSİCİM AĞI vasıtasıyla KÜTLE ve ENERJİNİN sürekli hareket halinde titreşmesi, SİNÜZOİDAL OSİLASYON yapması ve bunun sonucunda da, MADDE VE ENERJİNİN DALGA ve PARÇACIK PAKETÇİKLERİ halinde bir yerden bir yere sürekli bir şekilde transfer edilmesiyle ve DİFERANSİYEL DEĞİŞİMİYLE ayakta tutulmaktadır.

Evet, gerçekten de bu yapı, KÜTLE ve ENERJİNİN sürekli yer değiştirmesi ve bir yerden başka bir yere NAKLEDİLMESİ ilkesine göre çalışan ve sürekli hareket halinde olan bir ZAMAN ve KÜTLE TRANSFORMATÖRÜ gibi çalışmaktadır. Manyetik Monopoller, 5. BOYUTTA büzülmüş bir vaziyette durmaktadır ve devasa boyutlarda MANYETİK ALAN oluşturarak, bu alanın tünel ağzında ELEKTRİK ALAN ile birleşmesiyle KÜTLEÇEKİM ALANINI oluşturmakta ve meydana gelen Kütleçekim Alanı da SÜPERSİCİM AĞIYLA taşınmakta ve tüm kainat bu şekilde ayakta tutulmaktadır. Bu tür bir yaklaşım, tüm klasik fizik anlayışımızı değiştireceği gibi, Fizikte bilinmeyen ve açıklanamayan pek çok konuya (MANYETİK MONOPOLLERİN FİZİKSEL OLARAK GÖZLEMLENEMEMESİ, NÖTRON YILDIZLARINDA ve PULSARLARDA OLUŞAN DEV MANYETİK FIRTINALAR, EVRENDEKİ KARANLIK KAYIP MADDENİN BULUNAMAMASI, KUANTUM KÜTLEÇEKİMİNİN PLANCK ÖLÇEĞİNE İNİLDİĞİ ZAMAN AÇIKLANAMAMASI ve UZAY-ZAMANIN NEDEN EĞRİ ve GİRİNTİLİ ÇIKINTILI ÇUKUR ve TÜMSEKLERLE DOLU OLMASI gibi birçok anlaşılması güç olaya) da açıklık getirecektir. Bu yüzden 5-BOYUTLU RELATİVİTE & BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ fiziğin tüm kuvvetlerini ve yasalarını tek bir çatı altında toplayan yegâne TÜMDENGELİMLİ ve VAHDÂNİYETÇİ TEORİ’dir.

Fizik yasalarının Planck ölçeğindeki Karadelik Tünel Mekanizmasındaki büyük birleşmesine ait teoriler, önümüzdeki 50 yıl içinde elde edilecek ve bu yüzyılın sonuna doğru da sonuçları doğrulanarak kevnî (yaratılış) ilimlerindeki insanlığın nihâi ilerlemesi sona erecektir. İşte tüm bu sonuçlar da, şu anda CERN’de yapılmaya başlayan deneylere ve STANFORD lineer hızlandırıcısından elde edilecek Manyetik Monopol verilerine bağlıdır. Tüm bunlar gerçekleşince de, Fizik Yasaları’nın Birleştirilmesi işlemi tamamlanmış olacak ve bu teoriye göre yeniden tanımlanan dört temel kuvvet olan; Kütleçekim kuvveti, Elektromanyetik kuvvet, Güçlü nükleer kuvvet (Çekirdek Kuvveti), Zayıf nükleer kuvvet tek bir kuvvet alanının değişik görünümleri olarak ele alınacaktır.

Kâinatı şu anda bir arada tutan muazzam kuvvet alanı, sadece bu bir tek kuvvettir. Nükleer ve zayıf kuvvetlerin aynı temel kanunun değişik görüntüsü olduğunun ispatlanması için bile bugünkü Makinalarla elde edilen enerjinin, birkaç milyar katı enerjiye ihtiyaç vardır. Dolayısıyla bu bir tek Birleşik Alan Kuvvetini gösterebilmek için ise, bu enerjinin yaklaşık 10 bin kat daha şiddetli olması gerekmektedir. Böyle bir enerji ise, şu an için bizim tasavvur ve hayâl gücümüzün çok üzerindedir ve ancak bundan 50-60 yıl sonraki, belki de daha fazla bir süre sonraki gelişmiş bir teknolojinin ürünü olabilir. Teorik hesaplarımızın öngörüleri ve elde edilen fiziksel deney sonuçları şimdilik bunu göstermektedir. Aşağıdaki grafiklerde bu yapı ve olası manyetik monopol mekanizmaları verilmektedir:

 

KUANTUM KÜTLEÇEKİMİ TEORİSİ MODELİ:

BİR KUANTUM YUMURTASI (MANYETİK MONOPOL) MODELİ OLUŞTURMAK

Teorimizin bu bölümünde, Birleşik Alan Teorisinin öngördüğü ve yukarıdaki pek çok şekilde ve teorimizin pek çok yerinde… Kuantum boyutlardaki Planck ölçeğinde yer alan bu mekanizmayı…

Atom Çekirdeğinde bulunan temel partikülleri gösteren Diyagram.

Burada v5, vektör alanının, 5. boyutun sınır-teğet… ,

Atom çekirdeğinde bulunan Manyetik Monopol Mekanizmalarını gösteren Diyagram. Birleşik alan teorisi, uzay-zamana eğrilik veren etkinin Einstein’ın 4-boyutlu genel göreliliğinden farklı olarak; kuantum tekillik noktalarında yer alan MANYETİK MONOPOL mekanizmalarını öngörür. Buna göre, uzay-zamanın her noktası, Planck ölçeğindeki bu tekillik noktalarının merkezinde yer alan manyetik monopoller ağı ile örülmüştür.

Kütleçekimi Teorisinin temelini oluşturan Atom Çekirdeğinin alt yapılarını oluşturan parçacıkları (Proton, Nötron, Elektron, Kuark, Gluon ve Manyetik Monopolleri) öngören temel teorilerin Atom içerisindeki düzenlerini gösteren Diyagram. Buna göre, parçalı gibi ayrı ayrı duran alt teoriler, uzay-zamanın üst boyutlarına çıkıldıkça birleşmeye başlamakta ve en yüksek boyutta grafiğin merkezinde gösterilen kuantum kütleçekimi teoremiyle tek bir yapının ayrı ayrı parçaları olarak birleşmektedirler.

Fizik Yasalarının Birleştirilmesinde Tarih içinde kaydedilen Aşamaları ve Teorileri, her bir teorinin öngördüğü Parçacıkla birlikte gösteren Diyagram. Dikkat edilirse, birleşik bir alan teorisi tüm alt teorileri birleştirmeli ve aynı zamanda içermelidir.

Kuantum Kütleçekiminin uygulanabildiği Planck Ölçeğindeki en küçük mesafede oluşan Düşük mertebeden (a- 2 ve 3-Boyutlu, b- 4-Boyutlu) ve Yüksek mertebeden (c- 5 ve daha fazla Boyutlu) Sicim Diyagramları ve Manyetik Yüklerin (Manyetik Monopoller veya Kuantum Yumurtası) Kuantum Kütleçekim Mekanizmasını nasıl oluşturduğunu gösteren Grafikler. Manyetik Yükler, bazı teoremlerde Kuantum Köpüğü veya Kürsî tipli 5-Boyutlu Kuantlar olarak da bilinir. Birleşik Alan Teorisi ise; çok güçlü bir Kütleçekimi Alanının etkisi sonucunda tüm partiküllerin bu tekillikte yutulması sonucunda ortaya çıkan bu Kuantum Yumurtası Mekanizmasından sonra, Planck Ölçeğinde bulunan maddi âlemin artık sona erdiğini ve başka bir evren tabakasının (2. kat gök) başladığını öngörür.

Kuantum Kütleçekiminin uygulanabildiği en büyük mesafe olan Yıldızlar arası mesafede Nötron Yıldızlarının çökmesiyle Galaktik Ölçekte oluşan Karadelik-Tünel Kütleçekim Mekanizmasının Yüksek mertebeden Sicim Diyagramları: a)- 3-Boyutlu Uzayda Açık Sicim parçası, b)- 4-Boyutlu Uzayda Kapalı Sicim parçası, c)- Tek Boyutlu Uzayda Tek bir Sicim parçası), d)- 5-Boyutlu Uzayda Kapalı Sicim parçası ve e)- Uzayın birbirine uzak bölgelerini birbirine bağlayan Sicim parçası ve Tünel Mekanizması ile Manyetik Yüklerin (Manyetik Monopoller) Karadelik Kütleçekim Mekanizmasını nasıl oluşturduğunu gösteren Grafikler.

Bu kısmî diferansiyel denklemin çözümü, Genel durumda (Büyük ölçeklerde) Newton’un Genel Kütleçekim Alanı çözümlerine yakınsar. Bu durumda g(r) ve v(r)’nin kütleçekim alanı içerisindeki değişimi, kütle merkezinden olan uzaklığa (r) bağlı olarak şu şekilde olur:

Burada M, manyetik monopolün kütlesi; R, manyetik monopolün yarıçapı ve G, evrensel kütleçekim sabitidir. Fakat kuantum boyutlarda oluşacak dalgalanmalardan ve ortamın kararsız yapısından dolayı Planck ölçeğindeki yük yoğunluğu bu şekilde ifade edilemez. Bu durumda yük yoğunluğu denklemine, ’nin içinde bulunduğu v(r) skaler vektör alanının yapısına göre tanımlayabileceğimiz bir C(v) (Covarians) terimi tanımlayarak, eklersek bu durumda elde edeceğimiz yük yoğunluğu denklemi şu şekilde olur;

Üstteki şekil) 5-Boyutlu Uzay-Zamanda tanımladığımız ve ileride Birleşik Alan Teorisini oluşturmak için kullanacağımız Kuantum Kütleçekim Teorisine bir giriş ve temel oluşturan Kuantum Yumurtası (Manyetik Monopol) Mekanizmasını gösteren bir grafik. Manyetik Monopolün içerisinde yer alan v(r) Skaler Vektör Alanının değişimine dikkat edersek bu vöktör alanı, manyetik monopol içerisinde yukarıdaki küçük grafiklerde verildiği gibi, Eliptik Paraboloid şeklinde bir yüzey alanından oluşan bir potansiyel kuyu oluşturacaktır ve bu potansiyel kuyunun merkezinde ise, bir tekillik noktası yer alacaktır. yüzey denklemine göre oluşan bu v(r) potansiyel kuyusu, aslında ilerki bölümlerde 5-Boyutlu Einstein Alan Denklemlerine göre çözümünü yapacağımız gibi, ve şeklinde değişen bir çözüme denk düşecektir ve bu durumda denklemdeki “Q” değeri manyetik monopol içerisindeki skaler vektör alanında hapsolan toplam manyetik yükü (Manyeton) verecek ve bunun sonucunda da Einstein Alan Denklemleri yük (q,Q) ve potansiyel (v, ψ) değişkenlerine göre simetrik hale gelecek ve q=Q olarak yazılabilecektir.

 

Burada D, Deplasman akım yoğunluğu vektörü (aynen Elektromanyetizmadaki Deplasman akımı gibi) ve α, manyetik monopolün Yapı sabitidir. Bu durumda graviton yük yoğunluğu değişimi şu şekilde olur;

Tabi bu durumda, sonuç olarak elde ettiğimiz bu graviton yoğunluğu, düzgün bir değişim göstermez ve manyetik monopolün yapısına ve içerisindeki skaler vektör alanının dalgalanmalarına (fluctuations) da bağlı olur. Bu durumda, graviton yoğunluğunun değişimini bilmemiz için, v(r)’nin değişimini de bilmeliyiz. v(r)’nin, skaler vektör alanı olarak değişimini belirleyen şöyle bir ifade yazabiliriz:

Aşağıdaki şekilde bu relativistik denkleme göre değişen vektör alanının zamana bağlı değişimi verilmektedir. Grafikteki sarı, mavi ve kırmızı çizgilere dikkat edilirse, bu çizgilerin, v(r)’nin tekillik noktası civarındaki kütleçekimi alanı çözümlerine denk geldiğini görebiliriz. Dolayısıyla manyetik monopol içerisindeki manyetik yükler tarafından oluşturulan manyetik monopol etrafındaki oluşan bu manyetik alan çizgileri (sarı çizgiler veya yüzey üzerindeki dikey çizgiler), manyetik monopol yüzeyinde elektrik yükleri tarafından oluşturulan elektrik alan çizgileriyle (mavi çizgiler veya yüzey üzerindeki yatay çizgiler) birleşerek; artık bu iki alanın birleşimi gibi davranan kütleçekimi alanı çizgilerini (kırmızı çizgiler) oluşturacaktır. Şimdi, Einstein 5-Boyutlu kütleçekim alan denklemlerini, 5-Boyutlu Schwarzchild karadelik tekilliği çözümlerine göre ifade ederek, buradan v(r) çözümünü elde edelim. Hatırlarsak Einstein Kütleçekim alan denklemlerinin genel ifadesi;

idi.

Burada, metrik tansör; , Riemann eğrilik tansörü; , skaler eğrilik ve , Enerji-Momentum tansörüdür. v(r) çözümünü elde etmemiz için, bu denklemi 5-Boyutlu Schwarzchild tekillik denklemlerine göre ifade etmeliyiz. Kütleçekim alanının, 5-Boyutlu Schwarzchild tekillik denklemine göre, Diferansiyel sonsuz küçük bir yüzey manifoldu üzerindeki, küresel koordinat sistemine göre tanımlanmış olan 5-Boyutlu diferansiyel metrik uzaklık ifadesini yazarak 5. Boyut doğrultusundaki VR bileşenini çözümlediğimizde Elektromanyetizmayla Kütleçekimini birleştiren denklemleri elde etmiş olacağız.

BOYUTLU EİNSTEİN-SCHWARZSCHİLD ALAN DENKLEMLERİNDEN ELEKTROGRAVİTASTON

KURAMININ ELDE EDİLMESİ:

ELEKTROMANYETİZMAYLA KÜTLEÇEKİM KUVVETİNİ BİRLEŞTİRMEK

Bilindiği gibi Einstein kütleçekim alan tansörünün genel ifadesi;

 

idi.

V(r) Skaler vektör Alanına VR relatif bileşeninin eklenmesi durumunda v(r), Manyetik Monopol etrafında deklemine göre değişen yeni bir kuvvet alanı oluşturur. İşte bu VR relatif bileşenine ait kuvvet alanı çözümleri, bizi elektromanyetizma ile kütleçekimini birleştiren Elektromanyetik Kütleçekim Alanı denklemlerine götürecektir ve elde edeceğimiz bu yeni alan, diğer alanları içerisinde toplayan Kütleçekimi Alanını oluşturacaktır. Burada VR, manyetik monopol içerisindeki maddenin skaler vektör alanının, 5-Boyutlu uzay zamandaki değişiminin 4-Boyutlu uzay-zamana göre ifade edilen Relatif değişimidir. Dikkat edilirse VR’den dolayı bu denklem, 5-Boyutlu uzay-zaman için yazılmıştır ve bu yüzden de bir tekillik çözümü içermektedir.

Einstein alan denklemlerinin 5D hali boş uzay için;

Ve 4D manyetik yük içeren Einstein-Maxwell alan tansörü ise (elektriksel ve manyetik yük akım kaynaklarını da içerecek şekilde);

şeklinde olur.

Bu durumda toplam enerji-momentum tansörü:

veya

şeklinde yazılabilir.

ÖNEMLİ NOT: Einstein 5D alan tansörlerindeki F tansörü her zamana elektromanyetik bileşenleri içeren tansördür, g veya G ile gösterilenler ise metrik tansörler olup; T her zamana Enerji momentum tansörünü gösterir, yukarıda belirtildiği gibi ilerki sayfalardaki temel tansör açıklamaları ve tanımlamalarını okuduğunuzda alan tansörlerinde neyin neyi ifade ettiğini daha kolay anlaşılabilir. Fiziksel tansörlerin neye karşılık geldiğini kolayca öğrenmek, üstelik tansörlerle işlem yapmak, diferansiyel veya integral hesaplardaki gereksiz özel çözümlerle uğraşmadan genel olarak yasalar arasında geçiş ve çıkarım yapmanızı sağlar. O yüzden kullanışlıdırlar..

5-Boyutlu Schwarzschild benzeri Elektromanyetik potansiyel ifadesi;

olur.

olması durumunda,

Einstein ve Maxwell alan denklemlerinin küresel koordinatlardaki tam simetrik çözümü, aşağıdaki gibi verilen Reissner-Nordström karadelik denklemine indirgenmektedir. Bu denkleme baktığımızda yine Einstein-Schwarzschild çözümüne yakınsayan (5-boyutlu durumda) denklemleri elde ederiz;

Teorik olarak bu diferansiyel uzaklık ifadesinin sınır koşullardaki tekillik çözümü M karadeliğe ait yoğunlaşan kütle yoğunluğu miktarını ve Q ise manyetik yük yoğunluğu (manyetik monopol) değerini göstermek üzere, aşağıdaki bağıntıyı verir;

Dolayısıyla bu çözüm, ve sınır koşullarına bağlı olarak, küresel koordinat sisteminde aşağıdaki gibi bir karadelik tekillik çözüm kümesine denk gelir. r=rHolması durumunda, Planck ölçeğindeki karadelik sıcaklığı ise, Hawking çözümüne göre;

şeklinde olacaktır. Dolayısıyla bu denkleme baktığımızda, karadeliğin eğrilik yarıçapının artması durumunda sıcaklık değer düşecektir ve ayrıca Q=2rH değerinde ki, bu değer çok büyük kütleli bir manyetik monopole denk gelir, karadeliğin entropisi mutlak sıfıra gidecektir ki, bunun da fizisel anlamı karadeliğin bu sıcaklık değerinde buharlaşacağı veya kendi üzerine çökerek yok olacağı anlamına gelir. Ayrıca sonuç denklemlere dikkate edersek, manyetik ve eelektrik yükü gibi niceliklerin yanında, sıcaklık ve eğrilik yarıçapı gibi niceliklerind e tekillik çözümlerinin manyetik monopole hassas bir şekilde bağlı olması, kütleçekimsel yapının temel taşını oluşturduğuna işaret etmektedir. Eğer Planck ölçeğindeki bir birim dairede bu manyetik yük yoğunluğunun yoğunlaştığını farz edersek, karadeliğin olay ufku civarındaki yüzey alanı;

olmak üzere ve Φ, ışınım yapan karadeliğe ait elektromanyetik kütleçekim dalgasına ilişkin potansiyel fonksiyonu, M0 karadeliğin minimal yani dönmeyen tekillik durumundaki topaklanan minimal kütle miktarı ve r0 karadeliğin dönmeyen durumdaki minimal eğrilik yarıçapı olmak üzere, termodinamiğin II. Yasasından yararlanarak;

yazılırsa, S Yüzey üzerinden yayınlan toplam enerji miktarı integral denklemi olarak şu şekilde yazılabilir;

ve sonuç olarak Reissner-Nordström karadelik çözümüne göre karadeliğe ait ısı kapasitesi (yük depolayan kondansatör kapasitansı gibi ısının depolanma miktarı olarak düşünebilirsiniz);

olur.

Bu durumda bu çeşit bir karadeliğin,

Eşitsizliğiyle verilen Diferansiyel uzaklık miktarları arasındaki bir sınır bölgesinde termal olarak KARARLI olacağı (MUTLAK YOĞUNLAŞMA BÖLGESİ) bu bölgenin dışına çıkıldığında ise KARARSIZ olacağı (IŞIMA BÖLGESİ) ve üst limitin üzerinde KARADELİK IŞIMASI; alt limitin altındaki bölgede ise, AKDELİK IŞIMASI yapacağını ve her iki yöne de enerji verebilen kütlesiz partiküllere enerji kazandırabilen bir partikül üreteci (KÜTLE-ENERJİ JENERATÖRÜ) gibi çalışan bir mekanizma oluşturacağını öngörebiliriz. Eğer elektromanyetik kütleçekim alan bileşenlerine (elektrik alan ve manyetik alan) skaler potansiyel alanlarını tansörel olarak basitçe aşağıdaki gibi bir 5D>>4D dönüşümle tanımlarsak;

Örneğin, bu tansörün bileşenlerinden birisi elektrik alan ait skaler potansiyel alanını verirken x-yönünde değişsin;

Diğer bir potansiyel alan manyetik alan potansiyelini versin ve y-yönünde değişsin;

NOT: Burada, anlamanız için, tansörel olarak veya gibi düşünün, kütleçekim alan tansörünün elektromanyetik alan tansörünün bileşenleri fonksiyonu olarak ifade edilebilecek şekilde parçalı bir yapıda olduğunu göz önüne getirin:

Bu durumda, (kütleçekim alanına ait skaler potansiyel alan ifadesi olsun ve z-yönünde değişsin);

Böylece, 5D>4D invariant dönüşümü altında toplam elektromanyetik alan potansiyeline ait 5-Boyutlu Einstein-Maxwell patansiyel alanını schwarzschild 5D>4D metriğine uygularsak;

Bu durumda 5D Schwarzschild metriği şöyle değişir:

Şimdi aslında bu metrik ifadedeki Φ skaler potansiyel alanının schwarzschild’in karadelik tekilliği için bulmuş olduğu skaler potansiyeline özdeş olduğunu gördünüz değil mi? Yani, Einstein alan kütleçekim denkeleminin tansör formunu 5-boyutlu uzay-zamanda yazıldığında ve bazı parametrik tanımlamalar yapıldığında Elektromanyetik alan bileşenlerine 5D>4Ddönüşümü (diğer alan bileşenleri de invariant kaldığında) yapıldığında özdeş olduğu mükemmel bir şekilde vermektedir ve özdeş olarak aşağıdaki diferansiyel uzaklık ifadesine eşittir ve bu mekanizma da Einstein kütleçekim alan denklemlerinden 5D schwarzschild metriğine geçişi sağlar ve aynı zamanda bu geçiş noktasının odağında bir dönmeyen karadelik tekillik özel çözümüne indirgenir:

Kitabın ilerleyen kısımlarında, 5-Boyulu Einstein alan denklemlerinin genel çözümlerinde göreceğimiz gibi, Einstein-Schwarzschild 5D alan denklemlerindeki nr0 ifadesinin aynen sarılmış n turlu bir bobin gibi, 5. boyutun en dip noktasında saklı bulunan Manyetik monopole yani Q’ya özdeş olarak yazılabildiğini, yaniQ=nr0olarak uzayın 5. boyut doğrultusundaki eğriliğinin n tur yapan bir partikül için manyetik monopolde sonlanacağını mükemmel bir şekilde öngörür. Yani mini manyetik flux değişimleri black hole tekilliğinde bir manyeton modelioluşturur ve bu mekanizma tüm partiküllerin oluşumunu ve birbirine dönüşümünü sağlayan merkezi bir atomik yapı gibi davranır..

Higgs alanı nasıl ki, higgs bozonunu öngörüyorsa benim teorimdeki Birleşik alanda manyetik monopolü öngörmektedir ki, zaten Einstein ve sonrasındaki birçok fizikçi bunun matematiksel varlığını ortaya koymuş fakat Newton da aramasına rağmen detaylı bir açıklama getirememiştir. Dikkat edersek, Reissner-Nordström denklemi düşük hızlarda ve kütlelerde 4D uzay-zamanda Newton mekaniğine yakınsar;

5-Boyutlu uzay-zamanda ise, metrik tansörün şeklinde bir ayar (gauging) alanı gibi bir kütleçekimsel elektromanyetik alan potansiyeline bağlı olarak, invariant dönüşümü altında metrik birim diferansiyel uzaklık ve metrik tansör ile buna ilişkin 4-vektörü;

şeklinde tanımlarsak, 5-boyutlu Kaluza-Klein elektromanyetik alan tansörü ve 5D>>4D Reissner-Nordström kütleçekim alan potansiyeline ilişkin 2. derece diferansiyel denklem takımı, aşağıda çözümlerini vereceğimiz gibi, 4D Einstein-Schwarzschild denklemlerine indirgenir:

Bu ikinci derece kısmi diferansiyel denklemin özel çözümü de Elektrik alan;

 

Manyetik alan;

 

şeklinde, ışık hızında titreşim yapan elektromanyetik dalga bileşenlerini verecektir. Aşağıda, bu 5-boyutlu elektromanyetik alan ifadelerinin Reissner-Nordström karadelik denklemine göre, parametrik özel çözümleri verilmektedir:

5-boyutlu Schwarzschild kütleçekim metrik diferansiyel ifadesi;

 

5-BOYUTLU SCHWARZSCHİLD KARADELİK TEOREMİ

 

olmak üzere, bu denklemin basit bir parametrik çözümü, klasik bir karadelik tekilliği çözümünü vermektedir. İşte, elektromanyetizmayla kütleçekimini teorik bazda birleştiren ilk yaklaşımımıza bu tekillik noktasındaki Schwarzschild çözümlerinden hareket ederek başlayacağız. Denklemi Schwarzschild koordinatları, , ve Schwarzschild karadelik yarıçapı olmak üzere yeniden düzenlersek;

Parametrik denklemi elde edilir. Bu parametrik diferansiyel denklemin çözümü ise, olmak üzere üç ayrı durumla temsil edilen özel çözümlere denk düşer. Schwarzschild denklemini bu parametrik ifadelere bağlı olarak çözebilmek için, Kruskal-Szekeres toroidal koordinat sisteminde;

şeklinde iki koordinat parametresi belirlersek, bu durumda Schwarzschild denklemi;

şeklinde yazılabilir. Bu denklemin çözümü ise, , yani olan noktalarda bir asimptot çizgisi belirleyen ve değerleri için, parabolleri ile ve değeri için, hiperbolleri ile belirlenen aşağıdaki grafikteki gibi kapalı bir alanla sınırlandırılmış olan bir uzay-zaman bölgesini tanımlar.

Bu durumda, Schwarzschild denkleminin çözümünden elde edilen uzay-zaman geometrisi, değerleri arasında hiperbollerinin altında kalan alanla sınırlı olan bir karadelik yüzeyini tanımlamaktadır. Dikkat edersek, grafikte değerleri bu kapalı uzay-zaman konisi içerisindeki gelecek zamanı tanımlarken; u=0 çizgisi şimdiki zamanı ve değerleriyle sınırlı bölge ise, geçmiş zamanı tanımlamaktadır. Öte yandan, v<0 bölgesi, bir karadelik yüzeyini tanımlarken; v=0 çizgisi karadelik tekillik noktasının ve v>0 bölgesi ise, bir akdelik yüzeyini tanımlamaktadır. Tüm bu parametrik çözümler bize, Schwarzschild denkleminin çözümünden elde edilebilecek olan tüm bilgileri vermektedir. Bununla birlikte, Schwarzschild denklemini;

şeklinde Elektrik ve Manyetik yük kaynaklarını da içeren Einstein alan denklemlerine göre yeniden düzenlersek;

Aşağıdaki şekillerde verildiği gibi, Q manyetik yükünün değerine göre değişen ve dönmeyen bir karadelik tekillik bölgesi çözümüne ulaşmış oluruz:

 

Manyetik ve Elektrik yük/akım kaynaklarına bağlı parametrik tekillik çözümünü gösteren diyagram. r=(0,0) noktası tekillik yüzeyidir.

Bu durumda, Maxwell alan tansörünü, elektromanyetik alan tansörüne ait elektrik alan bileşeni, ve manyetik alan bileşeni ile elektromanyetik yük kaynaklarını ve K Einstein’ın kozmolojik sabitini göstermek üzere Einstein alan denklemleri küresel koordinat sisteminde simetrik olarak çözülürse;

olmak üzere;

Schwarzschild denkleminin parametrik çözümüne göre tanımlanan uzay-zaman yapısı ve Karadelik-Akdelik mekanizması.

olmak üzere elektrik alan ve manyetik alan olarak elde edilir. Bu durumda,

A) Pertürbasyon içeren düzensiz sicim parçaları acaba temel düzeyde, tek bir alan kuvvetini içerecek şekilde düzenli bir şekilde birleşiyor mu? (b) Bu yaklaşım doğadaki temel alan bileşenlerinin neden bir bütünün parçalarıymış gibi davrandığını anlamamızı kolaylaştıracaktır.

Doğada birbirinden farklıymış gibi görünen temel alan bileşenleri acaba tek bir alan kuvvetinin ayrı ayrı parçalarıymış gibi görünebilir mi? Bu çeşit bir yaklaşım, doğada farklı farklı cereyan eden süreçlere ilişkin yaklaşımımızı değiştireceği gibi, en temel ve en yüksek boyutta yer alan tek bir kuvvet ve alan bileşeninin varlığını da zorunlu hale getirecektir.

Temel kuvvet alanların birleşimine ait bir sicim diyagramı: Bir elektron ve bir pozitronun etkileşerek gravitonun oluşmasını gösteren sicim diyagramı. Dikkat edilirse, bu durumda ilk şekildeki elektriksel ve manyetik yüklere eşlik eden elektrik alan ve manyetik alan kuvvetini temsil eden sicim parçaları, birleşerek (a ve b) gravitona eşlik eden Kütleçekim alan kuvvetini temsil eden tek bir sicim parçasını oluşturacaktır (c ve d).

MANYETİK MONOPOLLERE DOĞRU: YENİ BİR 5-BOYUTLU UZAY-ZAMAN MODELİ İNŞA ETMEK

Denklemi QCD ve QED içerisinde düzgün bir şekilde işlev gören ve…

Reel eksen boyunca gamma fonksiyonunun 2-boyutlu grafiği.

Reel eksen boyunca gamma fonksiyonunun 3-boyutlu grafiği.

şeklinde bir kütle-enerji dağılımı olduğunu…

Dirac spinorlarının her biri farklı bir gamma matrisiyle ifade edilen, partikülün spin değeri, kütlesi veya elektrik veya manyetik alan gibi farklı alan bileşeni kombinezonlarına denk gelir.

Birleşik alan teorisi, 12 temel parçacığa ait 12 denklem ve toplam 15 alan bileşeninin varlığını öngörür ki, yukarıda elde ettiğimiz dirac uzayı da zaten Gamma matrisleriyle belirlenen maksimum 16 bileşen içeren bir yapı göstermektedir. Dolayısıyla, buradan hareket ederek oluşturduğumuz bu matematiksel uzay-zaman modelinin, birleşik alan teorisinde kullandığımız tüm alan ve potansiyel bileşenlerinin, yük ve akım kaynaklarını da içerecek ve ifade edecek kapasitede ve birebir örtüşecek şekilde tam bir uyum içerisinde bir şablon oluşturduğunu söyleyebiliriz. 5-Boyutlu uzay-zaman modelimizin tansörel matematiksel altyapısını inşa ettikten sonra gelelim, uzay-zamanın geometrik yapısını oluşturmaya. Şimdi, Schwarzschild karadelik tekilliği denklemine geri dönüp, yukarıdaki Einstein kütleçekim alanı denklemlerine göre yeniden ve farklı bir şekilde düzenlersek;

denklemi elde edilir.

 

Dirac denklemine eklenen gamma matrislerinin değişik değerleri, sınırlandırılmış kapalı bir enerji bandı içerisindeki farklı türdeki çok sayıda temel partiküle ve bunların hareket ettiği uzay-zaman içerisindeki alan bileşenlerine denk gelir. Buna göre atom çekirdeği E=0 olarak belirlenen tekillik merkezinde bir manyetik monopol ve etrafındaki paraboloid uzayda kapalı bir alanla sınırlandırılmış temel partiküllere ve alan bileşenlerine sahip olacaktır. Buna göre graviton, bu paraboloid yüzey üzerinde dalgalanan bir sicim parçası olacaktır. +E1, +E2 ve +E3 değerleri elektron, muon, lepton, kuark gibi partiküllere denk gelirken; -E1, -E2 ve E3 değerleri bunların karşıt (anti) partiküllerine ve aynı zamanda karanlık madde (dark energy) olarak bilinen evrenin kayıp düzlem enerjisine denk düşecektir..

Şimdi bu denkleme göre, ve denklemlerini birleştirerek, v(r)’ye ilişkin 5-Boyutlu bir diferansiyel denklem ifadesi elde edersek;

 

Şimdi bu denklemi incelersek gravitonların, bu vektör alanı içerisindeki hareketlerine ilişkin bir yorum yapabiliriz: Birinci terime bakarsak, bu ifadenin gravitonları bu vektör alanı cinsinden tanımlayan gravİton akım yoğunluğu denklemiyle aynı olduğunu görürüz. Dikkat edersek bu ifadede her iki tarafı v’ye bölüp, yeniden düzenlersek;

şeklinde olup sağ taraftaki ifade; şeklinde yüzey üzerindeki elektrik ve manyetik yük yoğunluklarının toplamına ve sol tarafındaki ifade ise, şeklinde kütleçekim yük yoğunluğuna denk düşmektedir.

Eğer elde ettiğimiz bu sonucu, denkleminin düzenlenmesiyle oluşturduğumuz;

 

ifadesindeki sol taraftaki ifadelerle sağ taraftaki ifadeleri birleştirirsek ve eşitlersek;

Kütleçekim alan denklemleri elde edilir. Bulduğumuz bu denklem ise, daha sonra göreceğimiz gibi, Birleşik Alan Teorisine göre yeniden tanımladığımız kütleçekimiyle ilgili olan bİrİncİ MAXWELL DENKLEMİDİR ki, bu denklem bize ELEKTROMANYETİZMA ile KÜTLEÇEKİM alanının temel düzeyde TEK bir alan kuvvetinin parçaları olarak davrandığını ve sicim düzeyinde her ikisinin de kaynağını GRAVİTONLARIN oluşturduğunu göstermektedir. Dolayısıyla bu denklemlerde yer alan v skaler vektör alanı aslında özdeş olarak kütleçekim alanına () eşittir.

İkinci ifade ise, yine yukarıda tanımladığımız Helmholtz akım yoğunluğu denklemiyle aynıdır. Yine bu denklemi de benzer şekilde düzenlersek;

Denklemi elde edilir ki, bu denklem de Helholtz tipinde olan, c ışık hızında giden ve frekansı k olan şeklinde bir Elektromanyetik dalgayı tanımlar. Tek farklılık gösteren ifade ise, son terim olan;

Relatİvİstİk etkİ denklemidir ki, işte bu denklem, yük yoğunluğunun bu vektör alanı içerisindeki esas hareketini belirleyen Geodezİk etkİ denklemidir. VR’nin değişik değerleri için bu denklemin çizeceği yüzey eğrisini belirlersek, bunun yukarıdaki şekillerde görüldüğü gibi bir elİpsoİdal yüzey olduğunu görürüz. Gerçekten de V(r)’nin zamana göre (Vx,Vy,VR) şeklinde değiştiğini düşünürsek yörünge denklemi;

denklemi, ve olmak üzere;

denklemine göre yumurta şeklinde bir elipsoidal yüzey belirler. Yukarıdaki ifadelerde de açıkça görüldüğü gibi, bu kuantum yumurtası yüzeyi üzerindeki x- ekseni yönündeki bileşen, denklemine göre ışık hızında ilerleyen bir vektör alanını belirler. y- ekseni yönündeki bileşen ise, denklemine göre ışık hızında ilerleyen bir vektör alanını belirler. z- ekseni yönündeki bileşen ise, sabit olup ortamın relatif manyetik ve elektrik geçirgenliğine bağlı olarak sabit hızında ilerleyen skaler bir vektör alanını belirler. ifadesi ise, denklemin sabit katsayısı olup, sanki Elektromanyetik bir dalganın genliğini anımsatmaktadır. Şimdi Elektromanyetik Kütleçekim Dalgalarındaki, vektör alan bileşenlerini düşünelim. ışık hızında (c) ilerleyerek elektromanyetik bir dalga oluştururken (gibi); onların vektörel toplamını oluşturan ise, aynen gibi, skaler bir alan gibi davranarak kütleçekim alanını oluşturmaktadır (gibi).

Dolayısıyla, manyetik monopol yüzeyi üzerindeki skaler bir vektör alanı için elde ettiğimiz sonuçlar tıpatıp elektromanyetik kütleçekim dalgaları için elde ettiğimiz sonuçlara uymaktadır. İşte elde ettiğimiz bu sonuç, müthiş bir sonuçtur. Karadelik tekilliği için çözümlediğimiz 5-Boyutlu kütleçekim alanı denklemlerinde öngördüğümüz skaler vektör alanı, elektromanyetik kütleçekim alan bileşenlerine ve denklemlerine denk düşmektedir. Hem de hemen hemen aynı denklemlere ulaştık. İşte bu ulaştığımız sonuç devrimci ve tamamen yepyeni bir sonuçtur. Çünkü aslında kütleçekimi, kapanan 5. Boyut doğrultusundaki Elektromanyetizmaya eşit olmaktadır. Yani kütleçekimi aslında Elektromanyetik Alan Bileşenlerinin vektörel toplamından () başka bir şey değildir. İşte, bu tekillik merkezinde doğal bir mekanizma sonucunda oluşan elektromanyetik kütleçekim dalgaları, elektromanyetizmayla kütleçekimini birleştiren çok önemli bir ispattır.

 

Bu sonuçlara göre, kütleçekim dalgaları aslında, elektromanyetik dalgaların birleşimi olup, ışık hızında hareket etmektedir. Buradaki elde ettiğimiz Vx vektör potansiyeli, Elektrik alana; Vy vektör potansiyeli Manyetik alana ve Vz vektör potansiyeli Kütleçekim alanına eşit olmaktadır. Üstelik bu alanların birleşimi, tüm yörüngelerin neden şeklinde elipsoidal bir yapı sergilediğini de mükemmel bir şekilde açıklamaktadır.

Üstelik bu çözümün zamana göre değişim içeren kısmına baktığımız zaman ve denklemin her iki tarafının zamana göre türevini aldığımız zaman;

 

İşte tam bir Elektromanyetik dalga denklemi belirlemektedir. Çünkü tekillik noktasındaki (x,y,z) koordinat bileşenlerinin vektörel toplamını oluşturan birim vektör, birbirine dik olan xy, yz ve xz düzlemleri üzerinde eliptik bir alan taramaktadır ve tüm gökcisimlerinin karadelik tekillik merkezlerinde bu mekanizma olduğu için, tekillik merkezinin etrafında dönen cisimlerin yörüngesini, kütleçekimi alanı birim vektörünün taradığı yüzey şekline, yani elipse yakınsatmaktadır. Dolayısıyla yörünge eğrisini belirleyen FT teğetsel kuvveti, aslında kütleçekim kuvvetine eşit olmaktadır. Yörüngenin taradığı yüzey üzerindeki her bir noktada, elektrik alanla manyetik alanın vektörel toplamı teğetsel kuvvet alanına, yani kütleçekim alanına eşit olmaktadır. Bu yüzden, bu elipsoidal tekillik yörüngesi etrafında kütleçekim alanı skaler bir alan gibi davranmaktadır. Bu elde ettiğimiz sonuçlar hem çok basittir ve hem de fiziğin tüm temel kuvvetlerini, 5. Boyutun sınır-teğet yüzeyinin merkezinde yer alan tekillik noktasında birleştirmektedir. İşte bu sonuç, gerçek bir birleşik alan teorisidir. Bu sonuçlar, bizim aradığımız sonuçlara aynen uymaktadır. Yani 5-Boyutlu Kütleçekim alanındaki tekillik noktasında tanımladığımız bu skaler vektör alanı içerisinde hareket eden graviton yük yoğunluğu, elipsoidal bir yüzey tarayarak Kuantum Yumurtası olarak tanımladığımız Manyetİk Monopolü oluşturmakta ve aynı zamanda tüm elİpsoİdal yörüngelerİn kaynağını ve varlığını da teorik olarak ispat etmektedir. Ayrıca elde ettiğimiz, Helmholtz Dalga Denklemİ, Relatİvİstİk Etkİ Denklemİ ve Gravİton Yük Yoğunluğu Denklemlerİnİn toplamlarından oluşan bu sonuç denklem, Manyetİk Monopolün yüzeyi üzerinde oluşan Graviton Akım Yoğunluğunun sabit olmadığını, zamana bağlı olarak elektromanyetİk dalgalanmalar (Quantum Fluctuations) şeklinde hareket ettiğini ve kütleçekİm mekanİzmasını bu dalgalanmaların oluşturduğunu ispatlamaktadır. İşte bu dalgalanmalar da, Kuantum Köpüğü dediğimiz olayı oluşturmaktadır.

Aşağıdaki şekillerde, FTteğetsel kütleçekim kuvvetinin manyetik monopol yüzeyi üzerindeki yörünge eğrisinin değişimi verilmektedir. Bu eğri, yüzeyin zarfını oluşturur ve manyetik monopolün karadelik sınır-teğet yüzeyi üzerinde eliptik bir yörünge belirler. Aşağıdaki şekillerde bu yörünge eğrisi ve manyetik monopol yüzeyi üzerindeki çok küçük diferansiyel manİfoldlar üzerinde gerçekleşen bu kuantum dalgalanmalarının yapısı görülmektedir:

QUANTUM YUMURTASI MODELİ: Herhangi bir parçacık veya kütlenin yörüngesi; Kütleçekim Alanının, herhangi bir skaler vektör alanında bulunan bir tekillik noktası civarındaki çözümleriyle hemen hemen aynı sonucu veren elipsoidal bir yüzey alanı taramaktadır. Bu durumda, küresel koordinat sisteminde ve 5. Boyuta ait sınır-teğet yüzeyinde tanımladığımız bu yüzey alanı boyunca tanımlanan, kütleçekim alanına ait 5-Boyutlu metrik uzaklık ifadesi;

Olur ve dikkat edersek bu ifadede yer alan v(r) skaler vektör alanı, PARABOLOİD şeklindeki kuantum yumurtası modelini tanımlamak için kullandığımız baştaki v(r) skaler vektör alanına, yani kütleçekim alanının potansiyel kaynağı olan ve Poİsson denklemİyle tanımladığımız graviton yük yoğunluğunun oluşturduğu kütleçekim alanına eşittir. Bu durumda, konum vektörünün taradığı alan; kütleçekim alanının taradığı yüzey alanına eşit bir elİptİk yörünge oluşturur ki, işte bu da bizim aramış olduğumuz DİRAC PARABOLİK Uzay-zaman yapısıdır.

Manyetik Monopol yüzeyi üzerindeki çok küçük diferansiyel yüzey alanları (ΔS) üzerinde oluşan elektromanyetik kütleçekim dalgalanmaları Kuantum Köpüğünü oluşturur. Yukarıdaki şekillerde bu diferansiyel yüzeyler üzerinde oluşan dalgalanmaların MATLAB programında gerçekleştirilen simülasyonları verilmektedir. Aşağıda çözümlemesini yapacağımız bu Elektromanyetik Kütleçekim Dalgaları, bu yüzey üzerinde; aşağıdaki Denkleme göre ışık hızında titreşen bir Elektromanyetik Kütleçekim Dalgasının hareketini belirler:

ALTERNATİF BİRLEŞİK KURAMLAR-I: SÜPERSİCİMLERE DOĞRU:

BOYUTLU SİCİM TEORİSİNİ BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNE EKLEMEK

Manyetik monopollerin ne olduğunu ve bunlara ilişkin bir 5-boyutlu uzay-zaman modeli inşa ettikten sonra, şimdi de birleşik…

Ekil: Mikro ölçekteki Kuantum dalgalanmaları. Bu dalgalanmalar, makro ölçekte düzensiz gibi görünse de, sicim kuramına göre Planck ölçeğinde düzenli titreşimlerin toplamı olarak düşünülebilirler.

Örneğin, okyanustaki dalgalar okyanus yüzeyinin 10 km. üzerinde uçmakta olan olan bir uçak için nasıl önem taşımıyorsa, atomların, çekirdeklerin ve diğer temel parçacıkların L değerinde bir uzunluk gösterdikleri ölçekte de bu dalgalanmalar önem taşımazlar. İşte, Sicim teorisinin son hali olan M teorisi de tam bu noktada devreye girmektedir ve uzay-zamanda salınım yapan bu küçük dalgalanmaları daha büyük genlikli dalgaların bir birleşimi olarak görür. Yakına gelindiğinde ya da L değeri giderek azaldığında dalgalanmalar daha etkileyici olmaya başlar (Birinci şekildeki gibi). Uzay-zaman ölçekleri küçüldüğünde ise, ikinci ve üçüncü şekillerde görüldüğü gibi dalgalanmalardaki belirginliğin arttığı rahatlıkla görülebilir. İşte, Kuantum dalgalanmasının tanımı da tam olarak budur. Sonuçta, çözümleme bölgesi planck uzunluğuna uygun bir düzeye indirgendiğinde, öngörülen kuantum solucan deliği (wormhole) dalgalanmaları düzeyinde olur. Hawking’in de belirttiği gibi, Kuantum vakum ölçeğindeki uzay/zaman metriğine ait dalgalanmalar böylesine büyüdüğünde, her zaman ve her yerde geometride oluşan ve kaybolan ( ''uzayın köpüğümsü yapısı'' ) solucan deliklerini içeren bir bağımlılıkta da vakumdaki parçacıkların bu uzay/zaman deliklerinden geçerek evrenin bir diğer noktasına doğru bir anda transfer olabileceği bu türdeki geometrodinamiksel bükülmelerin olma olasılığını göz ardı edemeyiz. İşte, bu durum da bize madde ve enerjinin paralel evrenler arasında geçiş yapabileceği fikrini öngörür ve aslında M teorisinin en önemli sonucu da budur. Peki, sicim teorisinde yer alan bu pertürbasyon (kuantum düzensizlik dalgalanmaları) teorisinin matematiksel bir tanımını yapabilir miyiz? Evet, yapabiliriz. Şöyle ki, öncelikle bunun için düzenli bir dalga salınımına sahip tek bir sicim halkasının matematiksel olarak nasıl oluştuğuna bakalım ve daha sonra bu kuramı düzensiz dağılımlar için genişletelim. Öncelikle en basit sicim halkasının, p=1, p=2 ve p=3 alınarak tek ve iki boyutlu bir uzay-zaman dağılım fonksiyonuyla şu şekilde tanımlandığını söyleyebiliriz:

Şekil: Tek (p=1), iki (p=2) ve üç (p=3) boyutlu bir zar (membrane) yüzeyi üzerindeki sicim dalgalanmaları. Sicimlerin, Np planı içerisindeki yüzeyin normali doğrultusunda yer alan Mp manifoldunun veya p-zarının içerisinde gömülmüş olarak sürekli dinamik olarak titreştikleri düşünülür. Burada sicimler tek boyutlu ve 10-33 cm boyutlarında birer nokta, tel veya kapalı birer halka olarak düşünüleceği gibi, çok boyutlu topolojik bir birim yüzey olarak da (Örneğin, kübik veya silindir toroidal bir yüzey gibi) düşünülebilir.

Bu dağılım fonksiyonuna sahip sicim halkasının diferansiyel metrik uzaklık ifadesi olarak alınmak üzere şöyle olacaktır ki, bu metrik uzunluk ifadesi sicim halkasının minimum uzay çizgisi uzunluğunu belirleyecektir:

Burada, (D: Toplam uzay-zaman boyutu ki, sicim teorisi için bu değer 11’dir) olmak üzere, sicim parçasının minkowsky geometrisine bağlı olan metrik eğrilik tansörünü belirler. Buradaki, minkowsky koordinat sistemindeki 4-boyutlu uzay-zaman tansörünü ifade ederken; tansörü ise ek koordinatlara ait uzay-zaman tansörünü ifade etmektedir. Buradaki p-zar dünyasını D=1 değil de, herhangi bir değer olarak belirlersek bu durumda aynı metrik uzaklık ifadeleri D=p+1 olmak üzere:

şeklinde olacaktır. 11—boyutlu uzay/zamanda ise, ilk terim 3-boyutlu uzay/zamanı ve ikinci terim geriye kalan 8-boyutlu ekstra uzay/zaman boyutlarını ifade etmek üzere, bu uzaklık ifadesi aşağıdaki gibi ifade edilebilir:

M- TEORİSİNE GÖRE DİFERANSİYEL METRİK UZAKLIK İFADESİ

Burada, terimi diferansiyel manifold yüzeyi üzerindeki eğrilme veya dalgalanma faktörüdür.

Bu durumda, sonsuz küçük birim kütlesine sahip bir sicim parçasının bu p-zar (membrane manifold) yüzeyi üzerindeki birim gerilme vakum Enerjisi miktarı ise:

olacaktır ki, bu değer hesaplandığında yaklaşık 1040 ton gibi çok büyük bir gerilme değerini verir ki, bu da bize zar yüzeyi üzerindeki bu gerilme enerjisinin sicim ağını neden bu derece sağlam yaptığını açıklamaktadır. M teorisinin geliştirilmesiyle, r=10-16 m uzunluğundaki eğrilik yarıçapına sahip atomaltı ölçeklerde veya TeV seviyelerindeki parçacık fiziği çalışmalarında, minkowsky eğrilik tansörü; şekline bir değişken invariant tansör katsayıyla çarpılarak renormalizasyon yapılır ki, bu renormalizasyon teorisi M teorisinin bir ilerki aşaması olan F-Teorisi adıyla anılmaktadır ki, bu durumda uzay/zaman toplam 12 boyut içeren aşağıdaki diferansiyel uzaklık ifadesiyle tanımlanır:

F- TEORİSİNE GÖRE DİFERANSİYEL METRİK UZAKLIK İFADESİ

 

Özellikle LHC, büyük hadron hızlandırıcısında, son zamanlarda yapılan çalışmalar, bu ölçeklere inilmeye yöneliktir. Çalışmamızda, bu teorinin detaylarına girmeyeceğiz. Şimdi, yukardaki zar yüzeyleri üzerindeki diferansiyel sicim davranışını sınır koşullarda incelediğimiz zaman ise, sicimin bu zar yüzeyi üzerinde titreşimlerden oluşan bir dalga hareketi yapacağını öngörebiliriz:

, uzay-zamandaki sicim dağılımını gösteren fonksiyon olmak üzere;

diferansiyel sicim denkleminin çözümü sınır koşullarında bize iki tür sicim salınımı verir;

BİRİNCİSİ: Sinüzoidal (titreşim yapan) ve periyodik bir sicim ilmeğini veren “KAPALI SİCİM” çözümü (aşağıdaki soldaki grafik):

 

İKİNCİSİ: Sinüzoidal (titreşim yapan) ve periyodik bir sicim ilmeğini veren “AÇIK SİCİM” çözümü (yukarıdaki sağdaki grafik).

Buna göre, genel olarak bir sicim dalgası; denklemiyle ifade edilebilir. Dolayısıyla, artık tek bir sicim dalgasının hareketini belirlediğimize göre, değişik tipte ve boyutta sicimler için de farklı tipte titreşim yapan sicimler olabileceğini de öngörebiliriz ki, buna dalga mekaniğinde titreşim tipleri veya MODLAR adı verilir. Buna göre, farklı modda titreşen sayısız sicim tipi ve buna bağlı olarak sicim teoremi kurulabilir ki, fizikçiler bu kadar çok tipten hangisinin doğru titreşim tipi olduğunu ayırt etmekte güçlük çektikleri için ki, bu işin matematiği oldukça karmaşıktır, M teorisi altında hepsini tek bir temel modda titreşiyormuş gibi düşünmüşlerdir. Teorimizin ilerleyen kısımlarında, kapalı sicimlerin KARADELİK’lere; açık sicimlerin ise WORMHOLE’lere mükemmel bir matematiksel uyumlulukla denk düştüğünü ve ayrıca kapalı sicim ilmeklerinin birleşerek bir simit gibi uzay-zamanda birbirine eklenmiş sicim ilmeği ağı oluşturduğunu hayretle göreceğiz.

Komplex düzlemde düzenli bir titreşime sahip, yani bir kuantum dalgalanması içermeyen bir sicim ilmeği örneği.

Komplex düzlemde düzensiz bir titreşime sahip, yani bir kuantum dalgalanması içeren bir sicim ilmeği örneği.

Şimdi gelelim asıl konuya, yani düzensiz olarak titreşim yapan bir sicim dalgasının yapısını belirlemeye. Aşağıdaki şekildeki gibi, z-w komplex düzleminde verilen herhangi bir pertürbatif, yani düzensiz olarak titreşim yapan bir sicim ilmeğine ait metrik uzaklık ifadesinin; Pertürbatif bir düzensizlik, yani bir kuantum dalgalanması içeren bir sicim ilmeği örneğinin p-zar yüzeyi üzerinde; integral denklemine göre değiştiğini farzedelim.

Komplex z-w düzleminde bir sicim ilmeği üzerinde meydana gelen 2 ve 3-boyutlu düzensizliğin gösterilimi.

Diferansiyel membrane (zar) yüzeyi üzerindeki sicim ilmeklerinin oluşturduğu düzensiz dalgalanmalar Elektromanyetik kütleçekim dalgalarını oluşturur.

Burada, iki boyutlu uzay-zaman metrik katsayısını ve de M teorisine göre, konform dönüşümle ifade edilen z-düzlemindeki sicim ilmeğinin fonksiyonunu tanımlasın. Dikkat edersek, Manifoldun integral sınırları, M sembolüyle, yani M teorisine göre tanımlandığını göstermektedir. Kompleks düzlemde olmak üzere, integralin sınır yüzeylerini göstermek üzere, reel ve imajiner metrik uzaklık koordinatlarının sınır yüzeylerini aşağıdaki gibi seçersek; İntegral içindeki L uzaklık fonksiyonu sınır koşulları altında aşağıdaki gibi bir titreşim moduna sahip olacaktır;

Eğer sicim ilmeğinden düzensiz olan parçayı çıkartırsak, sicim ilmeğini düzenli parçadan oluşan iki ilmeğin toplamı olarak düşünebiliriz. Bu durumda, ilk başta bir düzensizlik içeren ilmek, iki düzenli ilmeğin toplamı olarak düşünülebilecektir. Eğer süreci devam ettirirsek, herhangi bir N adet düzensizliğe sahip sicim ilmeğini, N adet düzenli parçaya ayrılmış sicim ilmeğinin integral toplamı olarak düşünebiliriz.

Bu durumda integral ifadesi, enerji-momentum tansörü ve metrik genlik katsayı fonksiyonu da eklendiğinde (ara işlemler burada gösterilmemiştir) aşağıdaki gibi olacaktır:

Bu integral ifadesi ise, parametrik olarak yaklaşıklığı altında birbirine halka şekline eklenmiş aşağıdaki şekilde verildiği gibi bir Riemann zar yüzeyi belirler:

Üstteki şekil): Düzenli kapalı sicim ilmeklerinin etkileşerek birleşmesi sonucu oluşan düzenli sicim ilmeği örnekleri.

Düzenli iki açık sicim ilmeğinin etkileşerek birleşmesi sonucu oluşan düzenli tek sicim ilmeği örneği.

Bunlar düzenli olarak titreşen sicim ilmekleriydi. Şimdi Felsefi olarak Nedensellik İlkesinden ve fiziksel süreçlerin toplanabilirliği (Komütatif olması) özelliğinden yararlanarak, işlemimizi bir adım daha ileri götürelim ve çok küçük ölçekte düzenli olarak titreşen iki sicim ilmeğinin bize büyük ölçeklerde düzensiz gibi görünüp görünemeyeceğini aşağıdaki şekillerden yararlanarak düşünelim.

Pertürbasyona uğramış bir sicim ilmeğinin oluşumu: Düzenli olarak titreşen iki düzenli kapalı sicim ilmeğinin etkileşerek birleşmesi sonucu oluşan tek sicim ilmeği bize, gerçekte düzensizmiş gibi gelir.

Sicim dinamiği matematiksel olarak detaylı incelendiğinde, aslında düzensizmiş gibi görünen sicim salınımları, planck ölçeğinde son derece düzenli bir yapı da sergileyebilir. Yukarıdaki şekillerde, ikinci dereceden diferansiyel harmonik içeren ve şeklinde bir sicim dalgası hareketini belirleyen bir kozmik sicime ait nümerik pertürbasyon çözümünden elde edilen sicim şekilleri gösterilmektedir. (P, Q) elektrik ve manyetik yük kaynaklarını belirleyen fonksiyonlar nümerik olarak değiştirildiğinde, her bir özel çözüme karşılık farklı bir sicim şekli ortaya çıkacaktır. Dolayısıyla, daha bunun gibi yüz binlerce sicim kıvrılması şekli olabileceğini öngörebiliriz. Fakat buradaki asıl sorun ise, doğadaki işleyen temel kanunların gerçekte bu sicim şekillerinden hangisine uygun düşeceğini bulabilmektir.

Ki p-zarın birbirinden kopmasıyla oluşan kapalı sicim ilmeği (Örneğin, Graviton gibi herhangi bir parçacık gibi) ve birleşmesiyle oluşan açık sicim ilmeği (Örneğin, Kütleçekim alanı gibi bir alan kuvveti) örneği.

Ardı ardına sıralanmış p-zarların arasında birbirinden kopan kapalı ve açık sicim ilmekleri, kuvvet alanlarını veya partikülleri daha üst boyutlara taşır.

Süpersicim teorisi, kainatta ve dışında toplam maksimum D=26 boyut (11 boyuttan sonraki sicim ilmekleri, TAKYON’lar yani SONSUZ ÖZENERJİLİ NUR olarak da geçer) olduğunu öngörür. Buna göre, yukarıda 25-Boyutlu uzay-zamandaki kapalı ve düzensiz bir sicim ilmeği;

denklemine göre, şeklinde bir titreşime sahip olabilir ve çok boyutlu düzenli dalga titreşimlerinin toplamından meydana gelen bir sicim ilmeği gibi düşünülebilir. İşte M teorisi, aslında tam da bu demektir ve bu sicimi oluşturan farklı dalga titreşimlerinin toplamının, bir çok boyutlu p-zar tarafından ifade edilebileceğini ve farklı modlarda titreşen sicim ilmeklerinin toplamı olduğunu ileri sürer. P-zarların başlangıç ve bitiş noktalarında ise, kapalı ve açık sicim ilmekleri yukarıdaki şekilde gösterildiği gibi kıvrılmaya başlarlar ve kapalı sicim ilmeği zar yüzeyi tarafından yayınlanan bir partikülü, yani Fermionları temsil ederken; açık sicim ilmekleri zar yüzeyi tarafından iletilen Kütleçekimi, Manyetizma, Elektrik alan gibi v.b. alan kuvveti bileşenlerini, yani partikülleri taşıyan Bozon ağını temsil eder.

Buradan şunu anlıyoruz ki, yukarıdaki şekillerden de görüldüğü gibi, aslında düzensizmiş gibi duran sicim titreşimleri, düzenli olarak titreşim yapan iki sicim ilmeğinin toplamı olarak da düşünülebilir. Buradan hareketle şu sonuca ulaşabiliriz ki, doğanın küçük ölçeklerine inen boyutlarına inildiğinde makroskopik ölçekte karmaşık ve düzensizmiş gibi duran fiziksel süreçlerin, mikroskopik ölçekte aslında düzenli titreşimlerin bir birleşimi olduğunu ortaya koyar ki, bu sonuç da bize yaratıcının kainatta tesadüfi veya tamamen karmaşaya meydan veren olaylara asla müsaade etmediğini ve her karmaşıkmış gibi görünen fiziksel sürecin arka planında mutlaka en küçük birim ölçekte mükemmel bir düzenin olduğunu matematiksel olarak isbatlamaktadır. Dolayısıyla, yine felsefi olarak nedensellik ilkesinden hareket edersek, tümevarımla evrenin en küçük ölçeklerindeki bu alt yapısındaki düzenlilik ise, Birleşik bir alan teorisini ve birleşik ve yekpare bir alan teorisi de tek bir yaratıcının var olması gerektiğini gösterir. Çünkü felsefi olarak gittikçe düzenlilik gösteren bir yapı birleşmeyi ve birleşme ise, nihayetinde tek bir kuvvetin var olduğunu ve bu da tek bir yaratıcının var olduğunu; gittikçe düzensizlik gösteren bir yapı ise kaotik bir yapıyı ve kaos ise, nihayetsiz kuvvetlerin ve sonsuz adet yaratıcının olduğunu öngörür ki; bilimin ulaştığı en son noktada bulunan süpersicim teorisi, bunun tersini ispatlamaktadır ve imkansız olduğunu matematiksel olarak yukarıda basitçe değindiğimiz gibi göstermektedir.

Şimdi Kuantum köpüğü üzerindeki elektromanyetik kütleçekim dalgalanmalarına ilişkin Matematiksel modelimizi bir adım daha ileri götürelim ve yukarıda yörünge eğrisi grafiğinde verilen FTteğetsel kütleçekim kuvvetinin, manyetik monopol yüzeyinde oluşan bu diferansiyel kütleçekim dalgalarına (Kuantum Küpüğü olarak da bilinen) ilişkin matematiksel bir çözüm bulalım ve bu diferansiyel yüzey üzerindeki diferansiyel Elektromanyetik Kütleçekim Dalga Denklemini elde edelim. Atomik düzeylerdeki Planck ölçeğinde yer alan manyetik monopolün membrane (zar) yüzeyine inildiğinde;

Skaler Vektör Alanının, zamana (t) ve konum vektörüne (r) bağlı diferansiyel değişimini, diferansiyel membrane yüzey alanını belirleyen eğrinin teğet vektörü cinsinden ifade edersek;

olmak üzere ve, olarak;

şeklinde ifade edersek, yüzey üzerindeki teğetsel kuvvet, kütleçekim kuvvetine eşit olmak üzere;

Konum vektörünün, Manyetik monopol yüzeyi üzerindeki diferansiyel manifold üzerinde taradığı yörünge eğrisi.

Bu ikinci dereceden kuvvet alanı fonksiyonunun geometrik yorumunu yapacak olursak; bu denklemin ikinci dereceden kısmî türevli Laplace…

Yörünge eğrisinin sınırladığı kapalı alanı tarayan vektörü P noktasında yörüngeye teğettir.

olarak, P noktasındaki teğet vektörün yörünge eğrisi içerisinde…

Yenİ BİR atom modelİ OLUŞTURMAK

Aslında Zayıf Çekirdek Kuvvetinin Elektromanyetizma ile bir etkileşimi vardır. Maxwell denklemlerinin bu yöndeki… Teorimizin bu bölümünde, Birleşik Alan Teorisinin daha önce… Şimdi, Elektromanyetik kuvvetin taşıyıcı yükü olan Elektronların; Elektrozayıf…

Manyetik Monopolleri öngören Kuantum Kütleçekimi Teorisine göre Yeni Atom Modeli.

Burada q, atomun dış yüzeyindeki toplam elektrik yükü; R, atom çekirdeğinin yarıçapı ve K, Coulomb sabitidir. Fakat kuantum… Burada da D, Elektromanyetik Deplasman akımı ve β, atomun polarizasyon sabiti olarak bilinen, yük…

BOYUTLU EİNSTEİN-YANG-MİLLS ALAN DENKLEMLERİNDEN ELEKTROZAYIF KURAMININ ELDE EDİLMESİ: ELEKTROMANYETİZMAYLA ÇEKİRDEK KUVVETLERİNİ BİRLEŞTİRMEK

1960’lı yıllarda Weinberg ve Abdusselam, Elektromanyetizmayla zayıf çekirdek kuvvetinin bir birleşimini öngören bir makale yayınladılar. Fakat, kuram henüz teorik aşamada olmasına karşın ve bu iki kuvveti gayet mükemmel bir şekilde tek bir görünümde birleştirmesine karşın, bilim dünyasının dikkatini daha sonraki yıllarda çekecekti. Birleşik alan teorisine giden yolda, önemli bir kilometre taşı olan bu çaşılma, 1980’li yıllarda W ve Z vektör ara bozonlarının elektron çarpıştırıcılarında deneysel olarak da elde edilmesiyle kanıtlandı ve doğruluğu kesinlik kazandı.

Elektro-Zayıf etkileşimi gösteren sicim diyagramları.

Bazı temel parçacıklara ait Feynman sicim diyagramları.

ifadesi elde edilir ki, bu dönme sırasında elektronun açısal…

Atom çekirdeğinde Manyetik monopolün kendi etrafında dönmesiyle oluşturduğu momentin sicim diyagramı. Ara partiküller çarpışma sırasında, tünel doğrultusunda çökecek olursa, atom çekirdeğinin merkezinde atomun toplam kütlesinden çok daha ağır olan manyetik monopoller oluşacaktır. Bu monopollerin zar yüzeyi titreşimleri ise, gravitonları oluşturacaktır. Buna göre, manyetik monopollerin yuttuğu enerji miktarı kesikli, yani quantalı olup, toplam kütlesişeklinde parçalı olacaktır.

Ör: Aşağıdaki şekiller gibi.

Elektronun yörünge etrafında dönmesiyle oluşan Manyetik momentin ve etrafındaki manyetik alanın oluşumu.

şeklinde almak gluonlarla taşınan güçlü çekirdek kuvvetini…

Ki kuarkın etkileşmesi sonucu oluşan Asimptotik özgürlük sicim diyagramı.

Kiden daha çok partikülün etkileşimini gösteren Asimptotik özgürlük sicim diyagramı.

Örneğin, bu durumda kesirli yük olarak bilinen bazı kuantalı yüklerle karşılaşabiliriz ki, birleşik alan teorisine göre 1/3e- veya -2/3e- gibi kesikli, yani kuantalı bu çeşit bir yük dağılımı zaten tansör denklemlerinde öngörülmüş olur. Örneğin, aşağıdaki gibi bir birleşik alan yükü tanımlandığını farzedelim. Bu durumda atom içerisindeki toplam yük yine sıfır olmak zorundadır:

 

GENEL DURUMDA 5-BOYUTLU İNDİRGENMİŞ ”ELEKTROZAYIF ALAN TANSÖRÜNÜN” ELDE EDİLMESİ VE SONUÇLARI

olmak üzere; Einstein-Yang-Mills alan denklemleri;

Standart modele göre, Elektrozayıf alan etkileşimini sağlayan temel partikülleri ve Vektör alanı bozonlarını gösteren tablo.

Leptonları gösteren tablo.

Nötrinoları gösteren tablo.

Elektrozayıf kuvvetin oluşumu sırasında, Renkli yükler ve Güçlü çekirdek kuvvetindeki Kuarklar arasındaki etkileşimin grafiği.

Higgs bozonunun tahmin edilen kütle değer aralığını gösteren dağılım grafiği.

olarak tanımlanırsa bu durumda Higgs bozonunun kütlesini bulmak… Higgs potansiyelini partikül çiftleri için Lagrange operatörüyle seriye açarsak;

ELEKTROZAYIF KURAMININ KUANTUM MEKANİKSEL SONUÇLARI

×3 şeklinde zar kıvrılmalarını öngören Calabi-Yau sicim manifoldu modeli.

×3 şeklinde zar kıvrılmalarını öngören 11-boyulu Birleşik alan teorisi modeli.

Evrenin 5-Boyutlu Mimarisinin temsilî bir resmi: Evrenin genişlemesiyle birlikte 5-Boyutlu Uzay-Zaman yüzeyi üzerinde deformasyonlar oluşur ve bunlar 4-Boyutlu uzay-zamana aktarılır.

Peki, 11 boyutun üzerinde uzay-zaman boyutları, mesela bir 12. boyut var mıdır? Aslında böyle bir boyut olsaydı tüm evren toplam 12-Boyutlu olurdu ve durumda evrenin neden 6’lı bir simetri içerdiğini açıklayabilirdik. Fakat 11-Boyutlu Riemann uzayının kapalı ve sonlu bir evreni öngörmesi sebebiyle, böyle bir uzay-zaman boyutu teorik olarak mümkün değildir.

Eğer böyle bir 12. boyut varsa bile bildiğimiz anlamdaki 11-Boyutlu uzay-zaman matematiğiyle inceleyemeyeceğimiz için, metafizik bir anlam kazanarak bildiğimiz anlamdaki fizik yasalarıyla ifade edilemez. Fakat bununla birlikte böyle bir boyut, çok yüksek düzeyli bir matematiksel model geliştirilerek öngörülebilir. Fakat fiziksel olarak öngörülemez.

KARADELİKLER VE EVRENİN SONU: YENİ BİR EVREN MODELİ OLUŞTURMAK

Aslında, elimizdeki teknolojik imkanlarla bu sürecin gidişatı hakkında bazı ipuçları elde etmek mümkündür.… İşte, karadeliklerdeki madde dinamiğine ilişkin,… Şimdi Kütleçekim alanına ait potansiyel ifadesinin, kütle ve zamana bağlı olarak içeri çökmekte…

O, Âlemlerin RABBİ olan ALLAH’tır”..

Evren genişledikçe yüzeyi üzerindeki iki nokta arasındaki anlık d uzaklığı sürekli olarak değişir, fakat eşmerkezli R uzaklığı değişmez; d’nin R’ye oranı evren yüzeyi üzerindeki genişleme oranını belirler.

Belirli bir kütle içeren bir küp, evren genişlerken büyür. Yoğunluk ise, genişleme oranının tersiyle orantılı olarak azalır. Bu nedenle evren 2 kat genişlerse yoğunluk 8 kat azalır.

Evren, bir gözlemcinin çevresinde yer alan ve sürekli genişlemekte olan iç içe geçmiş kabuklar şeklinde yorumlanabilir.

Birkhoff Teoremine göre evrenin genişlemesi: Birkaç gökada, verilen bir G gökadasına göre şekilde görüldüğü gibi bağıl hızlarla hareket etsinler. Bu hız dağılımı oklarla gösterilmiştir. Hubble yasasına uygun olarak, bu hızlar G’den olan uzaklıkla orantılı olarak artar. Birkhoff Teoremine göre, bir A gökadasının G’ye göre hareketini hesaplamak için, yalnız G çevresinde ve A’dan geçen kesikli çizgiyle sınırlı kürenin içindeki maddeyi hesaba katmak yeterlidir. Eğer A, G’den aşırı derecede uzak değilse, küre içindeki maddenin kütleçekim alanı sistemin ortalama kütleçekim alanına eşit olacaktır. Bu durumda A’nın hareketi, Newton Mekaniğinin kuralları ile hesaplanabilir.

Dünyadan fırlatılan bir roketin geleceği nasıl ilk fırlatma hızına bağlıysa, evrenin geleceği de gerçek yoğunluğu olan kozmik yoğunluğunun kritik yoğunluğuna oranını belirleyen Ω sabitine bağlıdır.

Planck dağılımı grafiği: Galaksilerin oluşma bölgesini belirleyen bu eğrinin sınırladığı alan, Rayleigh-Jeans bölgesi olarak adlandırılır ve kütlesi kritik yoğunluktan büyük olan galaksilerin oluşması için gerekli minimum kütle yoğunluğunun miktarını belirler.

 

 

Evrendeki boşluk enerjisi ve madde yoğunluğu, uzak süpernovalardan, kozmik mikrodalga fon radyasyonundan ve maddenin evrendeki dağılımından elde edilen astronomik gözlemlerle, oldukça iyi bir şekilde tahmin edilebilir ve elde edilen bu sonuçlar üzerinden yapılan hesaplamalarla evrenin kritik yoğunluğu ve kozmik yoğunluğu arasındaki ilişki yaklaşık olarak belirlenebilir.

 

Evrenin başlangıcından bugüne kadarki genişleme süreci ile Galaksi ve Yıldız sistemlerinin oluşumunu gösteren bir grafik.

Evrenin Sınır-Teğet yüzeyindeki Kütleçekim kuvvetinin üstel bir artış göstermesi, büyük ölçekli karadeliklerin birleşmesine sebep olan bir mekanizmayı tetikler ve bunun sonucunda galaksi ve yıldız sistemleri teker teker yok olmaya başlarlar.

Evrenin sonu, içerdiği bütün madde ve enerjinin sonsuz bir kütleçekim gücüne sahip olan dev bir karadelik tekilliğine çökerek yok olmasıdır.

KUANTUM KÜTLEÇEKİMİ TEORİSİNİN SONUÇLARI

Varlıklar ve fiilleri “âdetullah” diye tabir edilen külli ve değişmez kanunlara göre var olduğundan, aynı sebepler… Bunun yanında, Maxwell tarafından matematiksel bir bütünlüğe… Tabii ki her büyük oluşumun başlangıcında görüldüğü gibi, ilk adımlar o zaman da çok…

Tüm evren, Planck ölçeğinde bulunan sonsuz yoğunluktaki sonsuz küçük bir tekillik noktasında yer alan bir kuantum yumurtasından yaratılarak başladığı gibi; yine sonsuz yoğunluktaki sonsuz küçük bir tekillik noktasından oluşan bir kuantum yumurtasının içerisine çökerek son bulacaktır..

GENEL GÖRELİLİK (RELATİVİTE) TEORİSİ

 

Geçtiğimiz yüzyıla damgasını vuran diğer büyük bir kuram da Relativite (Görelilik) Kuramı’dır. Einstein, 1905′te Özel Görelilik Kuramı’nı, 1915′te de Genel Görelilik Kuramı’nı ortaya koydu. Einstein, kütle ve enerjiyi ayrı ayrı şeyler olarak değil, birbirine dönüşen olgular olduğunu ileri sürdü. O sıralarda, Zürih Patent Bürosu’nda memur olarak çalışıyordu. Kütle ve enerjiyi bambaşka iki varlık olarak düşünmeye alışmış Bilim çevreleri Einstein’in görüşlerini, bu kavramları birbirine karıştıran, patent bürosunda çalışan birisinin "saçmalıkları" olarak gördü ve üzerinde durmadı bile. Bilim dünyası, onun söylediklerini ancak 15 yıl tartıştıktan sonra hazmedebildi. Einstein, 1921′de Nobel Ödülü’nü aldı; ama Görelilik Kuramı’ndan değil de fotoelektrik olayından. Aslında Relativite (Görelilik) Teorisinin çıkış noktasında da hareketli cisimlerin Elektrodinamiği, yani Elektromanyetizma vardı. Fakat bu gerçeği çok az kişi kabul eder.

Einstein’ı Görelilik Teorisini bulmaya iten düşünce, hareket halindeki bir trendeki bir mıknatıstan geçen bir akımın değiştirilmesiyle, bobinin yakınında tutulan iletken bir tel çerçevede gözlenecek elektromotor kuvvetin, yani elektriksel gerilimin kaynağını oluşturan e.m.k.’nın trendeki bir adama göre ve yerdeki hareketsiz duran bir adama göre farklı farklı algılanmasıydı. Trendeki adam tel çerçeveyi mıknatısta oluşan manyetik alan doğrultusunda hareket ettirdiğinde telin uçları arasında bir gerilim (e.m.k.) oluşuyordu ve bu Elektriksel e.m.k., telin içinden geçirilen bir akımın arttırılıp azaltılmasıyla oluşan Manyetik e.m.k.’ya eşit oluyordu. Yani, aslında Elektrik ve Manyetizma, doğanın iki görünümlü bir yapısı bulunan Elektromanyetizmanın dualitesinin etkileri farklı olan iki göreceli kavramı olarak ortaya çıkıyordu. Burada biraz doğa felsefesi de bulunmakla birlikte, aslında bu olayın, yani elektromanyetizmanın, matematiksel eşitliklerini incelediğimizde mükemmel bir simetrisi olduğunu ve birbirini tamamlayan iki doğa kuvvetini içerdiğini görürüz. İşte bu düşünceden hareket eden Einstein, tıpkı elektromanyetizma kuvvetleri gibi, doğada bulunan diğer temel kuvvetlerin ve fiziksel süreçlerin de bu iki yönlü algılama sistemine ve göreceli olma kanununa uyduğunu, biraz tümdengelimci bir yaklaşımla karar verdi ve bu kabulü yaptıktan sonra doğanın en, boy ve yükseklikten oluşan Uzay yapısıyla birlikte Zaman kavramının da göreceli olup olmadığını düşündü ki, Einstein’ı Genel Görelilik Teorisini kurmaya yönelten esas etken bu olmuştur. Einstein, daha sonra elektromanyetizmanın göreceli olması gibi acaba zamanın da göreceli olup olmadığını belirlemek için, Üniversite yıllarında Matematik hocası olan Hermann Minkowsky’nin uzay-zamanda ışığın hareketini belirleyen ışık konisinin yapısı ve ışığın cisimlerin hızına bağlı olup olmadığını, Lorenz’in daha önceki yıllarda keşfettiği gecikmeli zaman eşitliklerini ve zaman genleşmesi denklemlerini de kullanarak bir tansör hesabı oluşturdu. Daha sonra bu tansör hesabını ve kendi oluşturduğu kütleçekim denklemlerini, Galileo’nun Eylemsiz Referans Sistemine uyguladığında yeni bazı denklemler elde etti.

Hızın ve hatta kütlenin bile Göreceli, yani Relatif olduğunu öngören bu yeni denklemlere göre, madde E=m.c2 denklemine göre enerjiye dönüşebiliyordu ve hızlanan bir cisim ışık hızına yaklaştığında E=denklemine göre kütlesi göreceli olarak artıyordu ve tam ışık hızına gelindiğinde ise;

E=(Sonsuz) oluyordu.

Fakat eğer cisim, ışık hızından çok daha yavaş bir halde hareket ediyorsa bu kütle artışı ihmal edilebilecek kadar çok küçük oluyor ve bu durumda cismin hareket denklemleri Newton’un Genel Kütleçekim Kanunlarına yakınsıyordu. Bununla birlikte aradaki bu çok küçük fark, doğaya ve fizik kanunlarına bakışı kökten değiştiriyor ve çok yüksek hızlarda Newton’un yasalarının yanlış sonuçlar vermesine sebep oluyordu.

İşte Einstein’in Genel Görelilik Teorisiyle yaptığı bu düzeltme ilk bulunduğu yıllarda tam anlaşılamadı ve astronomik gözlem imkanları ve teknoloji de yeterli olmadığı için ilk etapta yayımlandığı yıl bir yankı uyandırmadı. Fakat daha sonraki yıllarda uzak galaksilerden gelen ışığın güneşin yanından geçerken çok küçük bir sapmaya uğradığının keşfedilmesiyle Genel Görelilik Teorisi kesin olarak doğrulandı ve evrensel genel geçerli bir Yasa haline geldi.

Albert Eİnsteİn'a kısa bİr bakıŞ

Doğa bilimleri alanında yepyeni bir çığır açan Einstein'ın çocukluğu ve gençliği, ilginçtir, böyle bir geleceği çevresindekilere düşündürtmekten çok uzaktı. Einstein'ın hocalarından biri, özel ve genel görelilik kuramları için "ondan bekleyebileceğim en son şeydi" diyecekti.

1879 yılında Almanya'nın Ulm Kentinde doğdu. Harika bir çocuk değildi, tam tersine üç yaşında konuşmaya başladı. Dokuz yaşında bile daha tam istediği her şeyi söyleyemiyordu. Anne ve babası onun normal olmadığından korkuyorlardı, ilkokul yıllarında o kadar ağırdı ki, öğretmenlerinden biri anne babasına; "Oğlunuz ileride ne olursa olsun, hiçbir zaman başarılı bir insan olamayacak" demişti. 1890-1894 yılları arasında Münih'teki lisede okudu. Lisede de durgunluğu ve çekingenliği devam ediyordu. Bir hocası açıkça, "öteki öğrencilere kötü örnek oluyorsun" diyerek okuldan ayrılmasını istedi.

Babasının işleri kötüye gidince herşeye sıfırdan başlamak üzere ailece kuzey İtalya'ya göç ettiler. Einstein burada hem okulu bıraktı, hem de Alman vatandaşlığından çıktı. Bir yıl boyunca müzeleri gezerek sağda solda dolaştı. Bern'deki İsviçre Federal Politeknik Enstitüsüne girmeye karar verdi. Botanik, Zooloji ve Yabancı dil derslerinin zayıf olması nedeniyle giriş sınavında başarılı olamadı. O bir fizikçi olmak istiyordu. Zürih’teki Politeknik okulunun fizik profesörü Jean Parnet ona, "Neden Fizik gibi güç bir şey seçiyorsunuz? Tıp, Hukuk, Filoloji'ye heves etseniz daha iyi olmaz mı?" demişti. 17 yaşında o zamana kadar pek ilgi duymadığı Matematik konularına eğildi.

1896-1901 yılları arasında Zürih Politeknik okulunda yüksek öğrenim gördü. Einstein burada da tipik isyankâr halini sürdürdü. Derslere girmiyor, canı ne isterse onu okuyor, labarotuvarda onu bunu kurcalıyor ve tabi bunun doğal sonucu olarak hocaların öfkesini üzerine çekiyordu. O, okulun derslerinin zihnini tıkadığını anlamıştı. Ayrıntılarda boğulmak istemiyordu. Yeni fiziğin temellerini atan Maxwell, Kirchoff, Boltzman ve Hertz'in eserlerini okuyordu. Sonradan Einstein'in yeni fiziği üzerinde çok değerli çalışmalar yapacak olan Matematik hocası Prof. Hermann Minkowsky, ona "Tembel Köpek" lakabını takmıştı. Sınıf arkadaşlarından Marcel Grossman'ın tutmuş olduğu temiz notlar sayesinde iki önemli sınavını güç bela vererek, Matematik öğretmenliği diploması ile okulunu bitirmişti. Ne var ki Profesörlerinin düşmanlığını kazanmış olduğundan onu üniversitenin öğretim kadrosuna almadılar.

Babasının iş takibi sonucunda Bern'deki Patent bürosunda ölçme ve deney elemanı olarak üçüncü dereceden bir memur statüsünde işe girdi. Burada düşünmeye ayırabileceği bol vakti oluyordu. 1903 yılında Sırbistanlı Nileva Mariç adındaki bir fizik öğrencisiyle evlendi. Fakat bu evlilikten umduğunu bulamadı. Bir dostu bir gün onu ziyarete gitmişti. Durumu şöyle anlatır:

"Evin kapısı açık durumda. Çünkü biraz önce silinmiş olan koridorla, koridora asılmış, yıkanmış çamaşırlar kurumak zorundaydılar. Bir eliyle çocuk arabasını sallıyordu. Ağzında çok kötü bir puro vardı. Öteki elinde de açık bir kitap tutuyordu. Soba da feci surette tütüyordu. Einstein buna nasıl tahammül edebiliyordu?"

Buna rağmen belki de Einstein'ı hiçbir üniversite profesörünün asistan olarak yanına almaması bir şanstı. Zira o zaman O başkalarının düşünceleriyle ilgilenmek zorunda kalacak ve bütün zamanını kendine hoş gelen düşüncelere ayıramayacaktı. O ancak yalnız bırakıldığı zaman büyük şeyler yapabilirdi. Bu yüzden çalıştığı patent dairesi tam ona göre bir yer olmalıydı. İki arkadaşı ile sık sık bir araya gelip her konuda tartıştıkları bir okul kurmuşlardı. Okulun adı "Olimpia Akademisi"ydi. Manch, Poincare gibi bilim filozoflarını, Mill, Hume, ibn-i Rüşd ve Cervantes'i okuyorlardı.

Einstein öğretim hayatında ne kadar güç ve yavaş ilerlemişse sonraları, bilimde her biri büyük bir devrim olan düşünceler de aklına o kadar çabuk gelmeye başlamıştı. "Beynim, benim labaratuvarımdır" derdi. Gerçekten de ta işin başından beri o hiç deney yapmadı. Sadece başka araştırmacılara ne gibi deneylerle kendi teorilerini teste tabi tutabileceklerini gösterdi.
1905 yılında Zürih Üniversitesinde Fizik doktorasına başladı. Aynı yıl yirmialtı yaşında olan Einstein her biri ayrı bir doktora tezi olabilecek üç teoriyi "Annalen der Physik-Fizik Dergisi"nin 17. cildinde "Hareket Eden Cisimlerin Elektrodinamiği Üzerine" başlığı altında yayınladı. Bunlar; Fotoelektrik Etki, Brown Hareket Teorisi ve Özel Relativite Teorisi'dir. Brown Hareketini açıklayan teorisiyle atomların var olduğunu, hatta atom ve moleküllerin büyüklüğünü hesaplamaya yarayan formülleri buldu. Bugün her öğrencinin bildiği bu formüllerin gerçekliğinden, o zamanlarda dünyanın en büyük bilginleri bile şüpheleniyorlardı. Böylece atomun varlığından şüphelenen en inatçı kimseleri bile ikna edebildi.

Fotoelektriksel etkinin açıklamasında, ışığın niteliğini ele aldı. Bütün fizikçiler ışığın dalgalar halinde yayıldığına inandıkları bir sırada, ışığın maddeyi etkilediğini gösteren bulgular ortaya çıkınca ışığın dalgasal hareketinden şüphe etmeye başladılar. O özetle, ışığın Kuant veya Foton denen çok küçük parçacıklar-paketçikler halinde yayıldığını gösterdi. Einstein'in tipik özelliği, yasak olan şeyleri düşünmekten çekinmemesiydi. Işık ışınlarının dalga mı, parçacık mı olduğu uzun bir zamandır fizikçileri uğraştırmış ve hatta tartışmalara yol açmıştı. Tam dalga teorisini savunanlar davayı kazanmışlardı ki, birden bire Einstein diye birisi ortaya çıkıyor "Işığın hem dalga hem parçacık" olduğunu söylüyordu. On yıl kadar kimse böyle yeni bir teoriden bahsetmek bile istemedi. Fakat Einstein sonunda haklı çıktı ve bu çalışması için 1921 Nobel Fizik Ödülü verildi. Onun hayatını yazan W. Clark'ın dediği gibi, O genel relativite teorisini geliştirmemiş olsaydı bile, yine de geçen yüzyılın en büyük fizikçisi unvanını alacaktı. Gerçekten, fizik dergisinde "Hareket eden cisimlerin elektrodinamiği üzerine" gibi sade bir başlıkla yazdığı bu üç yazı bilim dünyasında bir bomba etkisi yaptı. Öyle ki bütün fizikçilerin eski düşüncelerini kökten sarstı. Klasik fiziğin zaman, uzay, madde, enerji gibi temel kavramları birden bire altüst oldu. Fakat 1921 yılında aldığı Nobel Fizik Ödülü relativite teorisi için değil, Fotoelektrik olayına getirdiği açıklamadan dolayı kendisine verilmiştir.

1907 yılında ünlü Kütle-Enerji Dönüşümü formülünü () geliştirdi. Fizikten fazla anlamayan biri bile bu formülden, küçük bir kütlenin çok büyük olan ışık hızıyla çarpıldığı takdirde muazzam bir enerjiye dönüşeceğini anlar. 1920-1945 yılları arasında görev yaptığı Prusya Bilimler Akademisinden istifa ederek Princeton İleri Araştırmalar Enstitüsü'nde profesör olarak görev aldı. 1945 yılında emekliye ayrıldı. 1949 yılında "Birleşik Alan Teorisi"ni yayınladı. 1952'de İsrail Başbakanı, İsrail Cumhurbaşkanlığı görevini teklif etmişse de, Einstein bu teklifi geri çevirmiştir.

Einstein bütün teorik buluşlarını 40 yaşına kadar gerçekleştirmiştir. Yaşamının geri kalan bütün kısmını Kütleçekimiyle Elektromanyetizma'yı birleştiren BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ’ni bulma çalışmalarına ayırmıştı. Maalesef çok çabalamasına rağmen bu amacına ulaşamamıştır (ve halen de hiçbir bilim adamı ulaşmış değildir). Hatta son sözleri dahi kimsece bilinmemektedir. Zira kendisine bakan hemşire Almanca bilmiyordu. 18 Nisan 1955 yılında Princeton-New Jersey’de öldü.

Einstein, kendisinin de gelişmesinde çok önemli katkısının bulunmasına rağmen, bir türlü Kuantum fiziğine inanmadı. O kendi zamanında, Atom yapısının incelenmesi için ortaya atılan her kavrama karşı çıkıyordu ve atomun ihtimallerle ve istatistîkî sayılarla ifade edilmesini kabullenemiyordu. O’na göre evrenin işleyişinde şans, ihtimal, istatik gibi belirsizliklere yer verilemezdi ve atomun çekirdek etrafındaki yörüngesinin tam olarak bilinebileceğine inanıyor, "Tanrı evrenle kumar oynamaz (tesadüfe yer vermez)" diyordu. Bu tartışmaların sonunda sabrı tükenen Niels Bohr "Tanrı ne yapması gerektiğini bilir" demekten kendini alamadı.

Einstein’ın, ömrünün son otuz yılında bulmaya çalıştığı "Birleşik Alan Teorisi" gerçeğinin altında, O’nun kainatta çok büyük bir nizamın olduğuna kesinkes inanması yatıyordu. Einstein'ın hayatı kendisinin de itiraf ettiği gibi politika ve denklemler arasında geçmişti. İlk politik eylemleri Birinci Dünya Savaşı yıllarında Berlin'de Profesör iken başlar. Savaş aleyhtarı gösterilere katıldı. Halkı konulan yasaklara uymamaya çağırdı. Zorunlu askere yazılmaya karşı halkı cesaretlendirmesi, meslektaşları tarafından hoş karşılanmadı. Savaştan sonra Uluslararası barış çabalarının geliştirilmesi için uğraş verdi. Bu da onu arkadaşları arasında sevimsiz yapıyordu. ABD'ye ders vermek için gitmesi bile politik tavrı yüzünden gittikçe güçleşiyordu.

Birinci Dünya Savaşı öncesinde, sonrasında artan antisemitizm (Yahudi aleyhtarlığı), on yedi yaşında Yahudi toplumundan ayrılan Einstein'a yahudiliğini hatırlattı. Tevrattaki tahrif edilmiş Tanrı düşüncesini bile reddeden Einstein'in idealleri, o zamanki Filistin'de bir Yahudi devleti kurmak için uğraşan İsrail'i destekliyordu. Düşmanları haklı olarak daha da çoğaldı. Teorileri saldırıya uğradı. "Einstein'a Karşı 100 Yazar" adlı kitap yayınlandığında görüşü sorulan Einstein, "Haksız olsaydım yalnızca bir tanesi yeterdi" dedi.

1933 yılında Hitler iktidara geldiğinde Einstein Amerika'daydı. Almanya'ya dönmeyeceğini ilan etti. Bunun üzerine Nazi milisleri evini basıp banka hesabına el koyarken, bir Berlin gazetesi de, "Einstein'dan iyi haber, Geri gelmiyor" şeklinde başlık attı. Bundan sonraki yıllarında nükleer savaşın tehlikelerine karşı kamuoyunu uyarırken ve nükleer silahların uluslararası denetim altına alınmasını tavsiye ederken görülmekdedir. Hayatı boyunca barışa yönelik çabaları bir sonuç getirmedi ve arkadaş da kazandırmadı. Ama siyonizme verdiği açık destek 1952 yılında kendisine İsrail Cumhurbaşkanlığının teklif edilmesine neden oldu. Politika için toy olduğunu söyleyerek bunu reddetti. "Denklemler benim için çok daha önemlidir, çünkü politika bugün içindir. Oysa ki bir denklem sonsuzluk içindir" demekteydi.

Uzun süre birlikte çalıştığı Leopold Einfeld'e sık sık "Ben bir fizikçiden çok, bir filozofum." derdi. Einstein'in filozof olduğunu söylemek yetmez, iki tür felsefe vardır. 19. yüzyıla kadar hakim olan Kant, Hegel ve Bergson gibilerinin temsil ettiği spekülatif düşünce akla gelir. Dış dünyanın varlığı ve keyfiyeti bilgimizin kaynağı ve mahiyeti gibi meseleler bunların tartışma konularıdır. İkinci tür felsefe ise mantıksal empirizm diye bilinen, "Felsefenin amacı bize bilgi sağlamak değil, bilimlerin sağladığı bilgi ve kavramları açıklamaktır" diyen filozofların felsefesidir. Einstein işte bu tür bir filozoftur ve de büyüklerindendir. Filozofların uzun süre spekülasyonlara konu olan uzay-zaman ve geometriye ilişkin problemler, Einstein ile birlikte fiziğe mal olmuş ve ilmî birer nitelik kazanmışlardır. Gerçi bugün fizik ve felsefeyi birbirinden ayırmanın neredeyse imkansız olduğunu da burada belirtmeliyiz. Filozofların ciltler dolusu tartıştıkları evrenin başlangıcı, sonu, maddenin ezelî ve ebedî olup olmadıkları gibi meselelere, bugün fizikçiler de el atmış durumdadırlar.

Einstein'ın çıkış noktası, evrende muazzam bir düzenin olduğuna olan kuvvetli inancıydı. Bazı bilim adamları matematiksel hiyeroglifler kullanan yalnız bir adamın, evreni yeniden tanımlamasına inanmayı kabul edemediler. Fakat, zaman Einstein'ı haklı çıkardı. Evrenin kökenini, tarihini ve biçimini araştıran bugünkü modern kozmolojinin temellerini attı. Einstein, İspanya'da yetişmiş Yahudi filozofu Spinoza'dan etkilenmiştir.

1929'da yayınlanan "Dünya'yı Nasıl Görüyorum" adlı eserinde: "Yaşantımıza giren en güzel şey gizemdir. Bu gerçeklik, tüm sanat ve bilimin kaynağıdır. Böyle bir duyguya yabancı kalan, bir an bile durup hayret edemeyen, ya da evrenin yaratılışındaki muazzam düzen karşısında, saygı duruşuna geçmeyen bir kimse gözleri kapanmış ölüden farksızdır. Hayatın sırrını sezinleme, korku ile karışmış da olsa, dini duygunun da kaynağıdır. Erişemeyeceğimiz bir şeyin gerçekten var olabileceğini bilmek, öyle bir şey ki, sönük melekelerimizin ancak en ilkel biçimlerinde kavrayabileceği ama gerçekte en yüce bilgelik ve en ışıklı güzellik olarak kendini açığa vuran Bu Varlık'ın bilgisi ve O'nun verdiği bu duygu gerçek dindarlığın özünü oluşturur. İşte bu anlamda, yalnızca bu anlamda kendini dine vermiş kişilerin safında görüyorum kendimi." Yine O, "Kainat'ın Yaratıcısına olan inanç, ilmî araştırmanın en kuvvetli, en asil itici gücüdür." demiştir.

Einstein kendini şöyle tanıtıyor: "Ben tek koşulmak için yaratılmış bir atım. İşbirliğine ve ekip çalışmasına giremem. Hiçbir ülkeye, devlete, kişiye, arkadaş çevresine hatta kendi aileme tam bağlanamadım. Bu ilişkilerde daima bir mesafe kalmıştır. Kendime dönme, içime kapanma eğilimi giderek güçlendi. Bu tür bir soyutlama kişiye acı çektirir ama başkalarının anlayış ve sempatisinden uzak kaldığıma pişman değilim. Kuşkusuz bunda kaybım olmuştur ama buna karşılık başkalarının ön yargılarından ve değerlendirmelerinden bağımsız kalabilme gibi bir kazancım var."

Kimsenin aklına gelmeyen soruları düşünmekten olsa gerek, kendine ve kıyafetine pek dikkat etmezdi. Sık sık hastalanır, bazı günler ayakkabılarını çorapsız giyer ve okula da öyle giderdi. İlerleyen yıllarda da bu hırpanîliği devam edecektir. Karmakarışık beyaz saçları, dudaklarını örten pos bıyıkları ve hırpanî giyimiyle çok tipik bir profesördü. Einstein'in utangaç ve içine kapalı bir çocukluğu vardır. Hiçbir zaman başarılı bir öğrenci olamadı. Einstein'in özelliği çok şey bilme değil, düşünme ve anlama farkıdır. Onun gözünde ideal yaşam, dışardan en az karışılan yaşamdır. Einstein, otuz yaşına gelinceye kadar gerçek bir fizikçiyle de karşılaşmamıştır. Bu onun açısından büyük bir talihtir. Böylece çevresinde onun atılımını köstekleyen kimse olmamıştır. Günümüzde milyonlarca bilim adamını etkileyen ve peşinden sürükleyen bu bilim adamı, bir bakıma kimsenin etkileyemediği bir adamdır. Çalışma arkadaşı L. Einfeld, Einstein hakkında şöyle demiştir:

"1921'de Berlin'e öğrenim için gittiğimde henüz Hitler'in iktidara gelmesine on iki yıl vardı. Basın ona yükleniyordu. 'Teorisine güveniyorsa sorularımızı cevaplasın' diye başlık atıyorlardı. Relativite Teorisine karşı düzenlenen konferansın ilanları her yerde görülebiliyordu. Merakımı yenemedim. Bir bilet alarak olup bitenleri görmek için gittim. İki profesör hınca hınç dolu salonda atıp tutuyorlardı. Relativite teorisinin, 'Germen Ruhu'na aykırı olduğunu vs. belirtiyorlardı. Bir de baktım Einstein da dinleyici localarında oturuyor, selam verenlere el sallıyor, arasıra kahkaha atmadan da duramıyordu. Çeşitli gruplar işi ticarete dökmüş, relativite teorisini üç bin kelimede en iyi anlatana bin dolar vermeyi vadediyorlardı. İşte Einstein'in bu kadar popüler olmasının iki nedeni buydu; birincisi ona yüklenen profesörlerin çokluğu, ikincisi de onun renkli kişiliğiydi. Boston Kardinali O'Connel, Relativite teorisini dine karşı bir saldırı(!) olarak niteliyordu. Kilise Newton'un mekanik evren modelini kilisenin resmi görüşü olarak kabullendiğinden olsa gerek, Newton'un fiziğini tamamen değiştiren relativite teorisini dine bir saldırı olarak gören bu papaz: "İzafiyet teorisinin, tanrısızlığın korkunç bir hayaletine benzetmekteydi" Ama Kardinal hazretleri maalesef tanrısızlık inancının, Newton'un mekanik dünya görüşünden kaynaklandığını, Relativite Teorisinin ise yaratılan, genişleyen, kendi üzerine çöken bir evren modeline yol açtığını bilememişti."

Yükseköğrenim yıllarını ve fiziğe duyduğu ilgiyi Einstein, sonradan şöyle anlatacaktı:

"O günlerde fizik için, matematiğin çok ileri konularının gerekliliği pek söz konusu değildi. Dahası matematik o kadar çok konuya ayrılmış ve bunların her birisi insanın bütün zaman ve enerjisini alacakmış gibi geliyordu ki, hangisinin en temel olduğuna karar verebilecek görüşe sahip olamayacağımdan çekindiğim için, kendimi, hangi yığından saman yiyeceğine bir türlü karar verememek yüzünden açlıktan ölen Buridan'ın eşeği durumuna düşürmek istemeyip, fiziği seçtim. Tabii fizik de, kısa bir çalışma ömrünü daha derin bilgi açlığını doyurmadan tüketebilecek değişik alanlara ayrılmıştı. Ama kısa bir zaman içinde, fizikte zihni tıkayan ayrıntıları kenara iterek, derinliklere götürebilecek yolun kokusunu alabildiğimi kestirdim. Tek sıkıntı ise; bütün ayrıntıları, sevsem de sevmesem de, sınavlar yüzünden kafama tıkıştırmaktı."

İşte bu sevmediği ayrıntılar yüzünden, günün fiziğini yaratmış olan Maxwell, Kirchoff, Boltzmann, Hertz gibilerin eserlerini kendi kendine çalışıyordu. Sınavlar için de arkadaşlarından sağladığı ders notlarını bir süre çalışarak yeterli başarıyı elde edebiliyordu. Bu konuda en çok yardımını gördüğü arkadaşı Marcel Grossmann'ın ileride iki değişik ve önemli desteği daha yaşamını ve araştırmalarını yönlendirecekti. ETH'yı 1900 yılında 6 tam puan üzerinden 4,91 ortalamayla bitirmesine karşın, başvurduğu hiçbir profesörü, ilgisizliği yüzünden Einstein'ı asistan olarak yanlarına almayı kabul etmemişlerdi. Diploması olan fakat iş bulamayan Einstein, bir süre özel ders verip okullarda yardımcı öğretmenlik yaparak yaşamını sürdürdü. Sonunda bir arkadaşının aracılık etmesi sayesinde 1902 yılında, Bern'de kendisine yılda 3200 İsviçre Frankı gelir getiren "üçüncü sınıf teknik eksperlik" görevine başladı. Bu işin bilimle olan tek ilgisi, teknik buluşlar konusunda patent beratları yazmasıydı. Yine de Einstein'a çok yardımı dokundu. Bu konuda Einstein;

"Patent beratlarını yazıyor olmam Tanrı'nın bana bir lütfuydu. Bana fizik üzerinde düşünme olanağı sağlıyordu. Dahası böylesine pratik bir meslek benim tipimde birisi için kurtarıcıydı. Çünkü akademik kariyer, genç bir adamı bilimsel üretkenliğe zorlar. Oysa bir insanın verimli görünmek amacıyla üstünkörü çözümlemelerle yetinmemek için çok güçlü karakteri olması gerekir." diyecekti.

Bern'deki yaşamı pek hareketli değildi. Yalnız iki arkadaşı Solovine ve Habicht ile birlikte, sık sık bir araya gelerek hemen her konuda tartışıp çalıştıkları bir "okul" kurmuşlardı. "Olimpia Akademisi" adını verdikleri bu okula zaman zaman Habicht'in kardeşi Paul ve Einstein'ın Zürih'ten tanıdığı Besso da katılarak Mach, Poincaré gibi bilim filozoflarını, Mill'i, Hume'u, aynı zamanda Pearson, İbn-i Rüşt, Racine, Dickens ve Cervantes'i okuyorlardı. Bu arada Einstein Habicht'le, 0,0005 Volt gibi çok küçük gerilimleri ölçebilecek "Einstein-Habicht Potansiyel Çoğaltıcısı"nı yaparak patentini almıştı.

1905 yılında art arda beş makalesini yayımlayarak, fizik dünyasını önce sarsan sonra da ona yıllardır aradığı temellerin önemli ayaklarını oluşturan üç önemli kuramını Einstein, işte bu ortamda geliştirmişti. Ancak arkadaşlarının, bütün yakınlıklarına karşın Einstein'ın fizik çalışmalarından haberleri yoktu. 1905'te, Bern'den yeni ayrılan Habicht'e yazdığı mektupta devrim yaratan çalışmalarını şöyle özetliyordu:

"...birincisi, ışıma ve ışığın enerjisi hakkında; ve göreceğin gibi devrim yaratabilir. İkincisi, atomların gerçek boyutlarını, sıvı çözeltilerindeki difüzyon ve iç sürtünmeler yoluyla bulabilecek bir yöntem üzerinde. Üçüncüsü, ısının moleküler yapısına dayanarak milimetrenin binde biri büyüklüğündeki taneciklerin, asıltı halinde bulundukları sıvılar içinde moleküllerin ısıl hareketleri yüzünden gelişigüzel devineceğini gösteriyor. Böylesine devinimler biyologların gözlediği Brown hareketinden başka birşey olmamalı. Dördüncü ise, hareketli cisimlerin elektrodinamiği ile ilgili kavramlara dayanarak, uzay ve zaman kuramlarına yenilik getirmekte..."

Anılan yapıtları, çarpıcılıklarına karşın hemen dikkati çekmedi. En gerçekçileri olan Brown Hareketi Kuramı, 1912'de Jean Perrin'in deneylerine kadar molekül kavramına karşı gelenler tarafından kabul edilmedi. Foton Kuramı ise, kullandığı temel kavramı ortaya ilk atan Max Planck tarafından bile benimsenmedi. Gene de Lorentz'in Elektron Kuramı içinde gördüğü "kütlenin hızla değişmesi"ni, İrlandalı Fitzgerald'ın ise Michelson-Morley deneyinin sonucunu açıklamak için önerdiği "uzunluğun harekette büzülmesi"ni, doğal sonuçlar olarak veren özel görelilik kuramı yavaş yavaş ciddi ilgi toplamaya başladı. ETH'daki Matematik Profesörü Minkowski, üç boyutlu uzayla bunun dışında varsayılan zamanı, dört boyutlu "uzay-zaman"da birleştirerek kuramın matematiksel temelini oluşturdu.

Einstein, 1909'da ilk akademik pozisyonuna, Zürih Üniversitesinde "professor extra-ordinarius" (doçent) olarak girdi. Zürih'teki yaşamı maddi yönden çok parlak değildi. Ancak eski arkadaşlarının bir kısmıyla, özellikle Marcel Grossmann'la, yeniden buluşmaktan çok memnundu. Birkaç yıldır üzerinde durmaya başladığı "kütle çekimi" ile "ivmeli referans sistemleri" nin birleştirilmesi yani Genel Görelilik Kuramı'nın doğurduğu matematiksel sorunlara Grossmann'ın uzmanlık konusu olan "Genel Geometri" ile çözüm aramaya koyuldular. Zürih'teki bu ikinci yerleşmesi 1911'de Prag'daki Alman Üniversitesi'nden bu kez "Ordinarius" (Profesörlük) önerisi alıncaya kadar sürdü. Avusturya-Macaristan İmparatorluğu'nun bir kenti durumunda olan Prag'daki Üniversite, İmparatorluk Hükümeti'nin bir fermanıyla 1890 yılında "Alman" ve "Çek" olarak ikiye ayrılıyor ve hükümetin asıl desteği birinciye yöneltiliyordu. Buradan aldığı teklifin maddi yönü Zürih'teki çevre zenginliğine karşın ağır bastı ve 1911 yılında Prag'a geldi. Ancak Einstein, üniversitenin havasını sevmediği için Prag'da uzun süre kalmadı. Ertesi yıl, 12 yıl önce mezun olduğu ve asistanlık isteklerinin geri çevrildiği ETH'dan profesörlük önerisi gelince hemen kabul etti. Bunda ETH'nin devletin destek ve çabasıyla Avrupa'nın önde gelen bir Matematik ve Fizik Enstitüsü oluşturmuş olması kadar, orada Grossmann gibi dostlarının bulunması da etkili olmuştur. Kuramsal Fizik Kürsüsü Profesörlüğü'ne getirilen Einstein, ETH'da verdiği dersler yanında haftalık toplantılar da düzenlemekte, bir yandan da Grossmann ile Genel Görelilik Kuramı'nın matematiksel yapısı üzerinde çalışmaktaydı.

1912 yılında, Einstein'ın yaşamında bir değişiklik oldu. Aralarında Nernst ve Planck gibi bilginlerin de bulunduğu birçok fizikçi Einstein'a Berlin'deki "Kayzer Wilhelm Bilim Kurumu"nun başına geçmesini önerdiler. İsterse ders de verecekti, ilk anda Berlin'e gitmek istemediyse de çok güçlü akademik ortamın çekiciliğine dayanamayarak sonunda öneriyi kabul etti ve Berlin'e gitti. Berlin'e geleli daha bir yıl geçmeden Birinci Dünya Savaşı çıktı. Savaş sırasında da bilimsel araştırmalarını sürdüren Einstein 1915 yılında Genel Görelilik Kuramı'nı formüle etmeyi başardı. Bu, aynı zamanda, ilk kez 1905'te ortaya koyduğu Özel Görelilik Kuramı'nın da taçlandırmıştı. Görelilik ya da Kuram'ın 1905'te ortaya atılan biçimiyle Özel Görelilik, birbirine göre sabit hızlarla hareket eden gözlemcilerin, birbirlerinin çevresinde yer alan olaylarla ilgili fiziksel ölçmelerindeki eşitlikleri ve farklılıkları ortaya koyar.

Göreliliğin temsilî bir resmi: Uzay-Zamanın eğrilmesi.

Einstein, çalışmalarının asıl ağırlığını, görelilik kuramını daha genel bir…

Yılında, Edwin Hubble uzayın sürekli dışarı doğru genişlediğini keşfetti..

Einstein, gençlik yıllarında Avusturyalı fizikçi ve filozof Ernst Mach’ın etkisinde de kalmıştır. Fiziğin… “Bilimden beklediklerimiz açısından birbirimize karşıt… Einstein’ın 1905’te Annalen der Physic’te yayınladığı beş makalesinin…

Einstein, yaşamının sonuna değin elektromanyetik alan ile kütle çekimi alanını bir tek denklemler kümesinde birleştirerek bir birleşik alan kuramı geliştirmeye çalıştıysa da, bunda başarılı olamadı.

Genel görelİlİk kuramı

Einstein’ın 1905’te Annalen der Physic’te yayımladığı “Über die von der molekular kinetinhen Theorie der Wärme geforderte Bewegung von in ruhenden Flüssigkeiten suspendierten Teilchen” (“Durağan bir sıvı içindeki asıltı parçacıklarının Moleküler kinetik kuramı çerçevesindeki hareketleri üzerine”) başlıklı Makalesi Brown hareketi üzerineydi. 1827’de İskoçyalı Robert Brown, su içinde asılı haldeki çiçektozlarını mikroskop altında incelemiş ve sıvının durgun olmasına karşın çiçektozlarının sürekli ve rastgele biçimde devindiğini gözlemişti. 1879’da ise İngiliz kimyacı Sir William Ramsay, bu hareketlerin, sıvı moleküllerinin bombardımanından kaynaklandığını ileri sürmüştü. Einstein, istatistiksel yöntemle gerçekleştirdiği çalışmalarının sonucunda Brown hareketi yapan bir parçacığın katedeceği uzaklığın, bu aradaki zamanın kareköküyle ters orantılı olduğunu belirledi ve birim hacimdeki sıvı moleküllerinin sayısının hesaplanabileceğini gösterdi. Einstein’ın kuantum fiziği alanındaki ilk önemli çalışması ise, fotoelektrik etkiyi incelediği ve 1905’te Annalen der Physic’te yayımladığı “Über einen die Erzeugung und Verwandlung des Lichtes betreffenden heuristischen Gesichtspunkt” (Işığın oluşumu ve dönüşümü üzerine bir görüş) başlıklı makalesidir. Kara cisim ışıması üzerine çalışan Alman fizikçi Max Planck, enerjinin süreksiz olduğu varsayımını ortaya atmış, ve atomlar arasındaki enerji alışverişinin, ışımanın frekansıyla doğru orantılı olarak ve kuantum adını verdiği enerji paketleri biçiminde gerçekleştiğini öne sürmüştü. Einstein ise ışığın dalga ve parçacık özelliğindeki ikili yapısını vurgulayarak, bu kesikli enerji alışverişinin, ışığın maddeyle etkileşime girdiği her durumda geçerli olduğunu savundu. Fotoelektrik olayında, üzerine ışık düşen bazı cisimlerin elektron salması olgusunu da, daha sonraları foton olarak adlandırılan bu ışık enerjisi kuantumlarıyla açıkladı.

Einstein’ın yine 1905’te yayımladığı özel görelilik kuramına ilişkin “Zur Elektrodynamik bewegter Körper” (Hareketli Cisimlerin Elektrodinamiği) adlı makalesi, Elektromanyetik olguları açıklayan Maxwell yasalarına yeni bir bakış açısı getiriyordu. 19. Yüzyılın sonlarında ışığın elektromanyetik bir dalga özelliği taşıdığı ve uzaydaki hızının da saniyede yaklaşık 300,000 km olduğu görüşü ağırlık kazanmıştı. Bu dalgaların boşlukta ilerleyebilmesini sağlayan ve madde dışındaki tüm boşluğu dolduran “esir” ya da “eter” adlı ağırlıksız esnek bir ortamın da var olduğu kabul ediliyordu. Ama, esirin varlığını kanıtlamak için yapılan tüm deneyler ve yeni varsayımlara dayalı olarak gerçekleştirilen tüm deneyler olumsuz sonuç veriyordu. Einstein, fizikte devrim yapan makalesinde iki nokta arasında yol alan ışığın hızının nasıl belirleneceği sorunundan yola çıktı. Bu amaca yönelik olarak postula niteliğinde iki temel ilke geliştirdi. Bunlardan birincisine göre, mekanik denklemlerin geçerli olduğu her başvuru sisteminde, elektrodinamik ve optik için de aynı yasalar geçerliydi. Öteki ilke ise, ışığın, kendisini yayan cismin hareketinden bağımsız olarak boşlukta her zaman aynı hızla yol aldığı niteliğindeydi. Bu ilkelerden de, birbirine göre hareket halinde olan iki gözlemcinin, hızları sabitse, iki ayrı yerde gerçekleşen iki olay arasındaki süreyi aynı biçimde değerlendiremeyecekleri sonucunu çıkardı. Gözlemcilerden biri, bu iki olayı aynı anda yani eş zamanlı olarak gördüğünde, ötekinin olayları belirli bir zaman aralığıyla gözlemesi gerekiyordu. Eşzamanların göreliliği denilen bu olgunun nedeni, olayların gerçekleştiğine ilişkin en hızlı belirti olan ışığın hızının, her iki gözlemci içinde aynı ve sonlu olmasıydı.

Einstein’ın gene 1905’te Annalen der Physic’de yayımlanan “Ist die Trägheit eines Körpers vonseinem Energieinhalt aphängig?” (Bir Cismin Eylemsizliği Enerji İçeriğine Bağlı mıdır?) başlıklı makalesi, özel görelilik kuramına düştüğü matematiksel bir dipnot özelliği taşıyordu. Bu yazısında, bir cismin kütlesi ile enerjisinin eşdeğerli olduğunu ve bu enerjinin (E) cismin kütlesi (m) ile ışık hızını (c) karesinin çarpımına (E=mc²) eşit olduğunu belirtiyordu. Buna göre bir cismin hızı arttıkça kütlesinin artmasının nedeni, o cismin kazandığı kinetik enerji idi. Her enerjinin bir kütlesi vardı ve kütle ya da madde bir enerji biçimiydi. Bu nedenle de kütle ve enerji, aynı şeyin iki değişik biçimde ortaya çıkışını simgeleyen eşdeğerli iki kavramdı.

Einstein’ın özel görelilik kuramı, deneyle ve gözlemle saptanmamış ve yalnızca amaca uygun olarak geliştirilen, mutlak uzay, mutlak zaman esir ve eşzamanlılık gibi kavramların fizikten çıkartılmasına yol açmıştı. Özel görelilik kuramıyla varılan uzunluk kısalması, saat yavaşlaması ve kütle artması gibi sonuçlar, önce sağduyuya aykırı bulunduysa da, daha sonraki araştırmalar bu kuramın geçerliliğini kanıtladı.

Einstein 1907 ve 1911’de özgül ısılar üzerine gerçekleştirdiği çalışmalarla, bir maddedeki tüm moleküllerin özdeş frekansla titreşim yaptığını ve bu titreşimlerin kuantumlu olduğunu varsayarak, düşük sıcaklıklarda özgül ısının sıcaklıkla nasıl değiştiğini açıkladı. 1912’de ise, ışıkla indüklenen bir kimyasal tepkimede yer alan her molekülün, tepkimeye yol açan ışınımdan bir kuantum soğurduğunu belirledi. Genel görelilik kuramı, ivmeli devinim ile kütleçekimi açıklamasını özel göreliliğe birleştiren, genelleyen kuramdır. 1916'da Einstein tarafından ortaya konmuştur. Genel görelilikten önce, Newton'un kütleçekim kuramı geçerli kabul ediliyordu. Newton'un formülleri (yatay atış, dikey atış vb.) bugün de duyarlılık gerektirmeyen uygulamalarda geçerlidir. Ancak aya roket göndermek gibi duyarlı işlerde Einstein formülleri kullanılmaktadır. Genel olarak Newton mekaniğinde Kuvvet (F), Görelilik kuramında ise Kütle (M) önemli ve önceliklidir. Genel görelilik ile Einstein şunları ortaya çıkartmıştır:

- Yerçekimi (kütleçekimi) ve ivmeli devinim birbirinden ayırt edilemez (Eşitlik ilkesi),

- Kütle, içinde bulunduğumuz uzay-zaman'ı eğip bükmektedir,

- Yerçekimi bir kuvvet değildir, Uzay-Zaman'ın geometrik eğriliğinden ortaya çıkar.

Genel görelilik, kendi zamanında inanılması güç olan pek çok öngörülerde bulunmuştur; bunlardan en önemlileri şunlardır:

- Eğer kütle uzay-zamanı geometrik olarak eğiyorsa, Güneşin çok yakınından geçip gelen uzak yıldızların ışıkları eğrilmiş olmalıdır. Bu eğrilik güneş çektiği için dış bükey değil de uzay-zamanın eğriliğine uygun iç bükey olmalıdır,

- Çok çok yoğun kütleler uzay-zamanı öylesine bükebilir ki, uzay-zaman kendi üstüne katlanır ve içine çöker, böylesine yoğun bir kütle görülemez çünkü ışık dahi bu uzay-zaman eğriliğinden, çökmesinden kurtulamaz,

- Kütle uzay-zamanı eğiyorsa bu eğilmeden zaman da etkileniyor (göreceli) olmalıdır. Eğilmiş zaman yavaş akmalıdır,

- Hareketli büyük kütleler etraflarındaki bir kısım uzay-zamanı da sürükleyebiliyor olmalıdır,

- Kütle uzay-zamanı eğiyorsa, kütle yakınındaki eğrilikten ilerleyen ışık, uzağındaki düzgün uzay-zamanda ilerleyenden daha uzun yol almalıdır,

- Yüksek kütleli oluşumların ani hareketleri uzay-zamanda ani değişimlere, eğrilik dalgaları oluşmasına neden olabilir.

Bu öngörülerin hemen hepsi 1916'dan günümüze dek gözlenebilmiş, defalarca kez denenmiş ve doğru çıkmıştır:

- 1919'da ilk kez İngiliz bilimciler güneş yakınından gelen ışığın eğri çizdiğini gözlemlediler. Daha sonraları yapılan bütün gözlemler eğriliğin Genel Göreliliğin hesapladığı ile oldukça yakın olduğunu gösterdi,

- Evrende hiç ışık vermeyen ve etrafındaki her şeyi içine çekecek kadar yoğun kütle gösteren oluşumların varlığı tespit edildi. Karadelik adı verildi,

- Kütle yakınında ve uzağında çok hassas atom saatleri ile yapılan deneylerin hepsi kütle yakınında zamanın Genel Göreliliğin hesaplarına uygun olarak yavaşladığını gösterdi,

- Çok hassas jiroskoplarla donatılmış LEGOS1 ve LEGOS2 uydularının 11 yıl süren ölçümleri dünyanın etrafındaki uzay-zamanı sürüklediğini ortaya koydu,

- Güneşin ardına geçen VİKİNG uzay araçlarından dünyaya gönderilen sinyallerin olması gerekenden daha uzun sürede dünyaya ulaştığı, yani uzay-zamanın güneş tarafından eğilmesinden etkilendikleri ortaya çıktı,

- 1993'te Hulse ve Taylor, ikiz yıldızların spiral hareketinden uzay-zaman eğrilik dalgalarının oluşumunu gözleyerek nobel kazandılar,

- Kütle, uzayı olduğu kadar zamanı da bükmektedir. Zamanın bükülmesi kütlenin merkezinde geleceği işaret eder şekildedir. Etkiyen hiçbir kuvvet olmadığı için, cisim kendi geleceğine doğru ilerlemektedir (düşmektedir).

Genel Relativiteye ait Einstein Denklemlerinden bazıları şu şekildedir:

GμνTμν

Burada;

E=Enerji,

m=Kütle,

c=Işık hızı,

Gμv=Kütleçekim alanı,

κ=Evrensel kütleçekim sabiti,

Tμv=Uzay-Zamana ait Enerji-Momentum tansörü,

Rμv=Ricci tansörü,

R=Uzayın eğriliği,

gμv=Uzay-zamanın skaler metrik katsayısıdır.

Genel Görelilik Kuramı, cisimlerin özelliklerine, o tarihe kadar doğru olarak kabul edilen Newton kuramından çok daha kapsamlı ve derin bir açıklama getiren bir kütleçekim kuramıydı. Bu kuram sayesinde, daha önce anlaşılamamış, açıklanamamış pek çok olgu tutarlı ve doğruluğu birçok kez, değişik deneylerle gösterilmiş bir formülasyona kavuşmuş oluyordu. Çok kısaca özetlenecek olursa, bu kurama göre, güçlü bir kütlesel çekim alanı içinden geçen bir ışık ışını bu çekimden ötürü bükülerek yolundan belirli bir sapma gösterir. Böyle kestirme bir ifadeyle neye yaradığı doğal olarak yeterince anlaşılır olmayan bu kuram, özünde, Einstein'ın deyişiyle, "kütleçekimin geometrileştirilmesi" ya da "evrenin gelişmesinin kavramlandırılmasıdır." Çünkü uçsuz bucaksız evrende bir çekim kuvvetine bağlı olmayan tek bir nokta yoktur. Dolayısıyla kütlesel çekimin doğru olarak anlaşılmasının önemi çok büyüktür. Belirtmek gerekir ki; Einstein'ın bu kuramı, onun yıllarca önce ortaya atmış olduğu ve yine bilim dünyasını sarsmış olan bir başka kuramın, özel görelilik kuramının bir uzantısıydı. Özel görelilik kuramıyla Einstein "zaman"ı bir "dördüncü boyut" olarak uzayla birleştiriyor ve bir "uzay-zaman" kavramı geliştiriyordu. Bu kuramın bir parçası olarak Einstein'ın ileri sürdüğü E=mc2 bağıntısı ise kütleyi, enerjinin bir biçimi sayan teziyle yine çok önemli bir buluştu.

Temel fizik ilkelerine göre, fizik yasalarının biçimleri böylesine hareketli gözlemciler tarafından hep aynen ifade edilmelidir. Ancak, elektromanyetik olayların matematiksel ifadesi olan Maxwell Denklemleri'nin, alışılmış uzay ve zaman ayrılığı kuralları uyarınca, hareketli gözlemcilerce ifadesi ciddi aykırılıklar doğurmaktaydı. Işık hızının büyüklüğünü de veren Maxwell Denklemleri'ndeki bu sorunun giderilmesi için Einstein, ilk temel koşul olarak, "sonlu olan ışık hızının hiçbir şekilde değişik ölçülemeyeceği" ilkesini koyunca bu aykırılık hemen ortadan kalkmaktadır. Bu ilkenin çok ciddi fakat günlük yaşamımızda farkına varmamız mümkün olmayan sonuçları vardır. Buna göre iki farklı olayın, "aynı anda" olduğundan kesinlikle söz edebilmek için, bunların "aynı noktada" oluşması gerekir. Çünkü olaylardan bize haber taşıyan ışık, sonlu hızla geldiğinden, olayların bizden uzaklıkları onlardan haberdar olacağımız anı etkiler; hele biz olaylara göre hareketliysek bu etki daha da ciddileşir. Hareket eden bir cismin boyu, hareket ettiği doğrultuda, "duran" bir gözlemciye göre kısalır. Yine hareket eden bir sistemde yer alan iki olay arasında geçen zaman, "duran" bir gözlemci tarafından daha uzun olarak ölçülür. Artık üç boyutlu uzayla, zamanın alışıldığı üzere ayrı ayrı düşünülmeleri söz konusu olmayıp bunlar "dört boyutlu" bir uzayda birleşmektedir. Öte yandan, hareketli bir cismin kütlesinin, "duran" bir gözlemci tarafından daha büyük olarak ölçülmesi gerekir. Hızlar ışık hızına eriştiğinde uzunlukların sıfır, süreler ve kütlelerin de sonsuz büyük olması gerekir.

 

Tüm kuvvet alanlarını tek bir denklemde ifade eden, Birleşik alan teorisinin 5-boyutlu dalga denklemi. Görüldüğü gibi, doğadaki işleyen temel yasalar ve mekanizmalar uzay-zamanın yüksek boyutlarına çıkıldıkça tek bir yapı altında birleşmeye doğru gitmektedir.

Uzunluk ve sürelerdeki bu değişmeler kozmik ışınların davranışında açık seçik ölçülmüştür. Hareketli bir cismin enerjisinin bu artan kütleyle orantılı olduğunu gösteren Einstein böylece, enerji ve kütlenin artık ayrı ayrı değil, birbirlerine dönüşmek yoluyla birlikte korunacağını ortaya koymuştur. Bu, ünlü "Kütle-Enerji Eşdeğerliliği" ilkesi olmaktadır. Kütlenin hız arttıkça büyümesi, ışık hızına eriştirmek için bir cisme sonsuz enerji vermek gerektiğini, dolayısıyla ışık hızına erişmezliğin doğal olduğunu, ya da ışık hızının bir doğal üst sınır olduğunu hemen anlatmaktadır. Kütle değişmeleri daha Einstein'dan önce J.J. Thompson ve diğerlerinin elektronlar üzerinde yaptıkları ölçmelerde fark edilmişti. Ancak bütün bu değişmeler çevremizdeki olağan hızlar, hatta en hızlı roketler için bile hemen hiç ölçülemeyecek kadar küçüktür; çünkü bu hızlar saniyede 300.000 km. (1 milyar km/saat 'den fazla) olan ışık hızından çok küçüktür. Dolayısıyla uzun yıllar "sağduyuya" aykırı olarak nitelendirilen bu olguların, çevremizdeki olağan etkilerden edinilmiş deneyimlerin bir birikimi olarak oluşan "sağduyumuza" niçin aykırı oldukları kolaylıkla anlaşılır.

Uzunluk değişmelerinin gereği daha önce Fitzgerald tarafından ünlü Michelson-Morley Deneyi'nin dünyanın "esir"e göre hızının ölçülemeyeceği sonucunun açıklanabilmesi için aynı biçimde önerildiği, Lorentz'in de "Elektron Kuramı"nı oluştururken hem uzunluk değişmesinin hem de kütle değişmesinin biçimini aynen ifade ettiği; hatta, Maxwell Denklemleri'nin hareketli gözlemcilere göre biçimlerini korumaları için uzay ve zamanın nasıl dönüşmesi gerektiğinin Einstein'dan önce ortaya konduğu bilinmektedir. Ancak, "Fitzgerald-Lorentz Büzülmesi" ve "Lorentz Dönüşümü" olarak anılan bu sonuçların, hangi temel doğal ilkeden kaynaklandığı belirtilemiyordu. Fizikçiler açıkça dalga niteliğini gösteren ışığın, yüksek hızını ve titreşim yönleriyle ilerleme yönünün birbirine dik kalışını açıklayabilecek ve uzay boşluğunu dolduracak ışık taşıyıcısı "esir" için düşündükleri özellikler peşindeydiler. Oysa Einstein, doğal olayların açıklanmasında karmaşıklık yerine basitliği, sağduyuya aykırı bile olsa, temel ilkelerin değiştirilmesiyle ortaya koyarken "Tanrı titizdir, ama kötü niyetli değildir" diyerek bunda diretiyordu. Nitekim ışık hızıyla ilgili ilkeyi kabullendiğimiz anda "esir" kavramına ve bunun getirdiği karmaşıklıklara gerek kalmamaktadır.

Newton’dan Eİnsteİn’a

Ngiliz fizikçi ve matematikçi Isaac Newton, bilim dünyasında kendi çağında olduğu gibi, tüm tarih boyunca da en önemli bilim adamlarından birisi sayılır.

Tam iki yıl boyunca orada yalnız başına kaldı ve kütleçekiminin doğası üzerinde düşünerek, ilk önemli bilimsel çalışmalarını ve makalelerini kaleme aldı. Aynı zamanda, bu dönemde matematikte çok önemli bir yeri olan ve “Fluksiyonlar” veya “Calculus” olarak bilinen, “İntegral” ve “Diferansiyel” hesabı geliştirdi. Ayrıca optik ve ışığın yapısıyla ilgili önemli deneyler yaptı.

Isaac Newton’un hayatı üç ana parçaya ayrılabilir. Birincisi, 1643 yılından 1669 yılına kadar olan çocukluk dönemi ki, bu dönemde Newton çevresi tarafından oldukça içine kapalı ve tuhaf bir çocuk olarak gözlemlenmişti. İkincisi, 1669’dan 1687 yılına kadar olan ve en üretken dönemi olarak addedilen ve Cambridge üniversitesinde Lucasian profesörü olmasıyla sonuçlanan akademik hayatı. Üçüncüsü ve sonuncusu ise, siyasi hayata atılıp Londra’daki en önemli kurumlar olan Kraliyet akademisi başkanlığı ve Darphane müdürlüklerini yürüttüğü ve yine hayli verimli bir dönem olan 1688 yılından 1727 yılındaki ölümüne kadarki olan son dönemidir. Newton’un tüm hayatı düşünüldüğünde, babasını erken bir yaşta kaybetmesi ile akademi yıllarında karşılaştığı ölümcül veba salgınının ondaki dehayı tetikleyen iki ana mekanizma olduğu düşünülebilir. Oysa, annesi Newton’un her zaman bir çiftçi olmasını istemesine rağmen, büyükannesinin gözetiminde geçirdiği yıllar, onun daha çok merak dolu bir çocuk olmasını sağlamış ve bu sayede doğayı o dönemlerde incelemeye başlamıştı. Dolayısıyla, Newton’un akademik hayatından önce de üstün bir zihinsel kavrayışı olduğu gözden kaçmamalıdır.

Newton, ilk öğrenimini kasaba yakınlarındaki Gratham’da tamamladıktan sonra, amcası William Ayscough onun zihinsel yeteneklerini fark ederek mutlaka üniversiteye gitmesi gerektine karar verdi ve bu konuda Newton’un annesini ikna etti. 1660 yılından sonra, ilk öğrenimini tamamladıktan sonra bir süreliğine eczacı olan Clark’ların çiftliğine gitti. Orada bir dönem dini eğitimi aldıktan sonra, papaz okuluna gönderilmekten vazgeçildi. Burada kendisinin dikkatini çeken William Stokes, üniversiteye gitmesinde ona maddi imkan sağladı. Cambridge üniversitesinde matematik profesörü olan Stokes, onun matematikteki yeteneğini fark etmiş ve Newton’a Öklid’in “Elementler” isimli eserini detaylı olarak incelemesini istemişti ki, Newton’un bu incelemeleri daha sonraki dönemde oluşturacağı kütleçekimine ilişkin mekanik kuramlarının temelini oluşturacaktı.

1667 yılında veba salgını bittikten sonra, Newton tekrar Cambridge’deki akademiye, Trinity kolejine geri döndü. İki yıl sonra ise, buradaki Lucasian kürsüsünde matametik profesörlüğü görevine getirilmişti. 1668-1670 yılları arasında, Newton gökcisimlerinin hareketlerini daha detaylı incelemek için ilk yansımalı teleskobu icad etti ve ışığın optik kuramına ve kırılmasına ilişkin o zamana kadarki ilk ve en önemli makalelerini o yılın sonunda yayınladı. 1672 yılında ise, bilimsel alandaki bu hızlı ilerlemesi, kraliyet akademisinin bilim kurulunun dikkatini çekti ve o yıl prestijli “Royal Society” bilim topluluğuna üyeliği kabul edildi. 1704 yılında, Newton ilk eseri olan ışığın ve renklerin oluşumunu detaylı olarak açıklayan 'The Opticks'i yayınladı. Ayrıca bu dönemde, Tarih, Simya ve Teoloji ile ilgili yayınlanmayan birçok çalışma yaptı ve makaleler yazdı (Newton’un bu gizli çalışmaları ancak 1930’lu yıllarda ortaya çıkartılabildi).

1687 yılında, bir astronom olan yakın arkadaşı Edmond Halley, Newton’un en büyük bilimsel çalışması olan 'Philosophiae Naturalis Principia Mathematica' ('Mathematical Principles of Natural Philosophy') veya ‘Doğa Bilimlerinin Matematiksel İlkeleri” isimli eserini yayınlamasında yardımcı oldu. Newton yaklaşık 700 sayfalık bu geniş eserini 4 yıl gibi bir sürede yazdı ve ilk baskısı 1688 yılında yayınlandı. Bu eserde, Newton uzay-zamanın yapısına ve kütleçekimin doğasına ilişkin en önemli kuramlarını, pek çok resimli çizimlerle ve diferansiyel hesaba ilişkin matematiksel modellemelerini geometrik çizimlerle ifade ederek ve grafiklerle destekleyerek, evrenin yapısını açıklayan kuramlarını ardı ardına sıralanan makaleler şeklinde ele aldı. Bu çalışması, o zamanki akademik dünya için çok ağır olsa da, hala daha günümüzde de oldukça zor anlaşılır bir eser olarak görülür. 1689 yılında, Newton Cambridge üniversitesinin parlemento üyeliğine seçildi ve (1689 - 1690 ve 1701 - 1702) yılları arasında bu görevine devam etti. 1703 yılında ise, kraliyet akademisi müdürlüğüne getirildi ve ölümüne kadar bu görevi devam ettirdi. 1705 yılında ise, kendisine şövalyelik unvanı olan “Sir” derecesi verildi. Newton, üstün bir zekaya sahip nadir dehalardan birisi olmasına ve her zaman akademik ve siyasi alanda verimli olmasına rağmen; sert ve tartışmacı bir yapı içerisinde oldu. Leibnitz ile diferansiyel ve integral hesabı kendisinden çalması konusunda, uzun süren bir akademik savaşın içerisine girdi. Newton, 31 Mart 1727 tarihinde Westminster Abbey’de öldü ve oraya defnedilerek kabri daha sonra müze haline çevrildi..

Newton’dan yaklaşık 200 yıl sonra, Einstein'ın 1907'de Newton'dan bu yana hemen hiç kimsenin ciddi olarak ilgilenmediği kütle çekimi sorununa eğilmeye başlaması ve bunu matematiksel temele oturtma çabaları, Genel Göreliliği doğurmuş, fiziksel olayların ivmeli gözlemcilerin farklı ifadesiyle, kütle çekimi olgusu bir araya getirilmişti. Mutlak matematiksel ifadesinde, çekim kuramından üç boyutlu uzaydaki noktalara yerleşmiş kütleler kalkarak yerlerini dört boyutlu uzay-zaman'da çukurluklar alıyordu. Matematiksel yapı gerçek dünya ile karşılaştırıldığında, bu çukurlukların daha doğrusu uzay-zaman'ın "eğriliklerinin" çok olduğu yerler maddenin yığılma bölgelerine denk gelmektedir. Dolayısıyla madde yığılması yokluğunda "düz" olan uzay-zaman'ı, madde eğrileştirmektedir.

Bu, Fizik dünyası için yepyeni bir olgudur. Einstein'ın bu sonuçlara varırken kullandığı tek fiziksel dayanak, Newton'un çekim kuramında "kuvvet kaynağı" olarak görülen "kütle" ile yine Newton'un temel hareket yasasında "eylemsizlik katsayısı" olarak görülen "kütle"nin sayısal eşitliğini bir "eşdeğerlilik" olarak kullanmasıdır. Newton kuramı, bu rastgele görünen eşitliğin nedenini söyleyememekte; Einstein ise, bunu bir doğal gereklilik olarak kesin bir "eşdeğerlilik ilkesi" şeklinde algılamaktadır. Böylelikle, fiziğin yüzyıllardır kullandığı düz Öklid Geometrisi, şimdi eğri Riemann Geometrisiyle değiştirilerek evrensel çekim yasası için en sağlam şekil bulunmuş oluyordu. Böylelikle, Özel Görelilik Kuramı'nda yalnızca birbirlerine göre hızları değişmeyen gözlemcilerin yaptığı fiziği temeline oturtan Einstein, şimdi de "Değişmeyen İvme" ile "Düzgün Kütle Çekim Kuvveti" arasında hiçbir fiziksel fark olmadığını vurgulayarak, ivmeli gözlemcilerin fiziğini Genel Görelilik Kuramı çerçevesine oturtmuş oldu. Bu çerçevede ise ışık hızının, ivmeli gözlemcilerce değişik ölçülebileceği ortaya çıkmaktadır. Bunun asıl nedeni, ivmeli ya da kütle çekimi etkisi altında bulunan saatlerin çalışma hızının değişmesidir. Bu, aynı zamanda ışığın sıklığının (frekansının) da azalmasına yol açtığından bu olguya "Kütleçekimsel Kızılötesine Kayma" denir.

Einstein, Genel Görelilik Kuramı'na ilişkin bildirisini sunuşundan kısa bir zaman sonra verdiği yeni bildirilerinde de bu kuramın doğal sonuçlarından birisi olarak Merkür Gezegeni'nin, Güneş çevresindeki yörüngesinde bulunan açıklığın kayma miktarını, her yüzyıl için 43 saniyelik bir açıyla veriyordu. Einstein, bu buluşun kendisini "günlerce sonsuz neşeye boğduğunu" bir mektubunda yazacaktır. Vardığı diğer bir sonuç, ışığın bir kütle çekimi alanından geçerken sapacağı miktarın hesabıydı. Görelilik kullanmadan da ışığın enerjisiyle orantılı bir kütlesini bulmak gerektiğini gösterebilen Einstein, bu yolla hesaplanan sapma miktarının, Genel Görelilik Kuramı'na göre hesaplanacak miktarın yaklaşık iki katına eşit olduğunu ortaya koymuştu. Çok küçük olan bu etkinin tespit edilmesi, ancak güneşin yakınından geçerken yıldızlardan gelen ışığın uğrayacağı sapmanın gözlemlenebilmesiyle mümkündür.

Güneşin parlaklığı yıldızların ışığını örttüğünden, Tam Güneş Tutulması gerektiren bu ölçme, savaşın bitimine kadar yapılamadı. İngiliz Astronom Eddington'ın 1919'da kurduğu iki ekipten birisi Brezilya'ya, diğeri Afrika'da Gine Körfezine gitti. Brezilya'daki ekip, bulutların son anda açılmasıyla resim çekebildi. Afrika'daki resimler ısınan fotoğraf plaklarının çarpılması yüzünden yanlış ölçüm vermişlerdi. Brezilya resimleri, altı ay sonra, güneş ilgili yıldızlardan en açık konumda olduğunda, aynı yerde çekilen gece resimleriyle karşılaştırıldıklarında, Einstein'ın; Genel Görelilik'ten hesapladığı, 186 saniyelik açı aynen ölçülmekteydi.

Eİnsteİn’ın Fİzİk Yasalarını BİrleŞtİrme Çabası

Einstein 1905'ten sonra elektromanyetik kuvvetler ile çekim kuvvetlerini aynı biçimde ele almayı olanaklı kılacak temel ilkeleri bulmaya yöneldi. Bu sonuca kısmen, 1907 ile 1916 arasında uğraştığı Genel Görelilik Kuramı ile ulaştı. Genel Görelilik Kuramı bir çekim kuramıdır; yani iki cismin birbirine uyguladığı çekimle ilgilidir. Newton'un açıklamadan öne sürdüğü bu etkileşim kuramının yerine Einstein bir başka kuram geçirdi. Einstein'ın çalışmalarıyla, bu etkileşimin, o bölgede bulunan cisimlerin yol açtığı bir uzay-zaman eğriliği olduğu ortaya çıkmıştı. Bugün yüz yaşını aşmış olan bu kuramın geçersiz olduğu halen ispatlanmış değildir. 1930'lar ile 1950'ler arasında son derece popüler olan ki, o dönemde bu kuramı gazete ve dergilerin «matematik» köşelerinde sıkça görmek mümkündü, Genel Görelilik Kuramı bugün astrofiziğin temel çerçevesini oluşturur. Bu kuram aynı zamanda kozmolojiyi tümden yenilemiştir. Einstein, kuramının evrenin genel yapısını betimleme olanağını verdiğini fark etmiş ve büyük bir şaşkınlıkla evrenin hem sınırsız hem de sonlu olduğunu keşfetmiştir.

Bugün kozmoloji, Genel Görelilik Kuramı üzerinde yükselmektedir. Kara delikler, büyük patlama (Big Bang) ya da çekimsel dalgalarla ilgili araştırmalar, Einstein'ın 1907 ile 1916 arasında yaptığı çalışmalar sonucunda açtığı yolda ilerlemektedir. Einstein tüm yaşamı boyunca Genel Görelilik Kuramını «sevgili çocuğu» olarak nitelendirmiştir; bunun nedeni herhalde onun Özel Görelilik Kuramı gibi kolay doğmamış olmasıydı: Einstein 1911 ile 1916 yılları arasında matematik öğrenmenin yanı sıra bu dönemde daha önce hiçbir bilgisinin olmadığı tansör çözümlemesini ve Eukleidesci olmayan geometriyi öğrenmişti. Ayrıca yalnız çalışmayı sevmesine karşın çalışma arkadaşlarından Marcel Grossmann'a başvurmak zorunda kalmıştır. Einstein bu büyük matematikçiden, geliştikçe daha çok karmaşıklaşan kuramının biçimselleştirilmesi labirentinde kendisine yardım etmesini istemiştir. Aslında Genel Görelilik Kuramı hem yapısıyla, hem de evreni betimleme biçimiyle Einstein için ideal bir biçimi temsil ediyordu. Bu kuram esasen bir alan kuramı kavramına dayanıyordu; yani uzayın belirli bir noktasında bulunan bir cismin, çevresindeki uzay bölgesinde bir değişiklik meydana getirmesi fikrini temel alıyordu. Bu cisim bir «Alan» yaratıyordu; bu alan ise onu yaratan cisim tarafından uzayın bir bölgesinde oluşturulan bir değişiklikten başka bir şey değildi. Bu muhakemenin temeli şu ilkedir: daha önceleri düşünüldüğünün tersine, uzay içindeki cisimlere karşı duyarsız değildir, yani bir cismin varlığında ya da yokluğunda uzay aynı değildir. Görelilik anlayışına göre iki cisim arasındaki etkileşim, cisimlerden birinin diğeri üzerinde yarattığı alan etkisiyle betimlenir: birinci cisim ikincinin bulunduğu yerde onun duyarlı olacağı bir alan, yani uzayda bir değişim yaratır; ikinci de bu etkiye karşılık verir. Bu süreç karşılıklı olduğundan (birinci ve ikinci cismin yerleri değiştirilebilir), burada betimlenen bir karşılıklı etkidir, yani uzayın aracı olduğu bir tür etkileşimdir. Böylelikle alan kavramı bir sürekli değişkenlik (kontinium) fikrine dayanır: uzay her noktasında değişikliğe uğramaktadır. Bu sürekli değişkenlik kavramı, alan kavramını hem güçlendirir, hem zayıflatır. Güçlendirir, çünkü uzayın sürekli yapıda olmasıyla, uzayda (uzay-zaman) olup biten tüm fiziki süreçlerin betimlenmesi, bir alan kuramıyla uyumlu görünür. Zayıflatır, çünkü bir sürekli değişkenlik kuramına tekabül eden «serbestlik dereceleri»’nin sayısı (yani, değişkenliklerin olanaklılığı), dünyayı temsil etmek için çok fazladır; herhangi bir anda alanın, yerelleşmiş bir cisim olarak «kristalleşmesi» gerekir. Einstein kırk yıl boyunca ölümüne dek bu sorun üzerinde, kendi ifadesiyle kafa patlatmaktan vazgeçmedi. Tüm fizik kuramlarını birleştirecek bir kuram tutkusunu terketmedi ve sürekli olarak, 1905'te ortaya koyduğu görelilik ilkesine veya Genel Görelilik Kuramının temelindeki eşdeğerlik ilkesine benzer bir biçimde, tüm etkileşimler için geçerli olacak bir alan kuramı oluşturmaya çalıştı. İşte sık sık girişilip daha sonra vazgeçilen «Birleşik Kuram» geliştirme çabalarının temelinde bu yatar. Modern fizik bu tutkuyu biraz farklı bir yönden yeniden ele almıştır; çünkü Einstein’ın Birleşik Kuram üzerinde çalıştığı yıllarda bilinmeyen yeni etkileşimler bulunmuştur (Atom çekirdeğindeki zayıf ve kuvvetli etkileşimler gibi). Her şeyin kuramını oluşturmak mümkün müdür? Veya nasıl yapılabilir? Doğaya bakış açımızda köklü bir değişim süregelmektedir. Yeni yaklaşımda, çeşitlilik, zaman ve karmaşıklık kendini en çok duyumsatan etmenler olarak ortaya çıkıyor. Makine Çağı ve Newton mekaniğinin bir dizi kavramları yerini Yüksek Teknoloji Çağının ve Kuantum Mekaniğinin kavramlarına bırakıyor: Kararlılık kararsızlığa, düzen düzensizliğe, doğrusallık doğrusal olmayan ilişkilere, zamansızlık da zaman bağımlılığına yol veriyor. Yeni bir bilimin mayalandığı ortada! Bir önceki çağın bilimsel yaklaşımı, dizgeleri parçalarına ayırmaktı; ancak ayrılan parçalar yeniden bir araya getirilerek bütüne ulaşma işlemi unutuldu! Bu görevi, bugünkü devrim üstlenmiş durumda: Fizikle doğabilim (Biyoloji), şansla zorunluluk, bilimle insan değerleri yepyeni bir çatı altında yeniden bir araya getiriliyor.

İnsanlık, doğanın temel bir düzeyde basit ve kararlı olduğuna, Bohr’un Atomun Gezegen Modeli ve Einstein’ın Birleşik Alan Kuramı bağlamlarında da kapılmıştı. Zaman geçtikçe evrensel yasaların yalnızca kararlı dizgelerde geçerli olduğunu, diğer yandan evrenin büyük bir bölümünde gerçekleşen değişimle ortaya çıkan kararsızlıkların, basitlik yerine karmaşıklığın ve çok çeşitliliğin süregeldiğinin ayırdına vardık. Ayrıca, temel doğa yasaları dediğimiz şeyler gerçekten temel mi? Zamanın ilerlemesiyle Allah’ın yerine doğa, İlahî Yasalar yerine doğa yasaları geçmedi mi?

Dünyaya ulaşan ışık ışınları, büyük kütleli bir yıldızın yanından geçerken çok az bir sapmaya uğrar.

Çok ağır kütleli cisimler, Uzay-Zaman sürekliliğinde çukurluklar meydana getirir ve bu da Kütleçekimini oluşturur.

Uzay-Zamanın eğriliği Kütleçekimiyle birlikte bir “Alan”ın varlığını da gerektirir.

Genel Göreliliğe göre, çok yoğun kütleli cisimler, uzay-zamanı eğerek çukur ve tümsekler meydana getirir.

Birleşik alan teorisine göre ise, uzay-zamanın bu eğriliği kütleçekim alanının helezonik yapısından kaynaklanır ve uzay-zamanın her bölgesi, merkezinde çok ağır kütleli bir manyetik monopol mekanizması ağının yer aldığı karadelik tekillikleri tarafından kuşatılmıştır.

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ

Zaman Nedİr?

Müslüman Arap bilginleri, eski dönemlerde zamanı ölçmek için ilk kez Güneş saatini kullanmışlardı ..

“O halde nedir zaman? Eğer bana birileri sormazsa, zamanın ne olduğunu bilirim. Ama eğer bana onun ne olduğunu soran birine… Sözlükler de bu noktada pek yardımcı olmuyor. Zaman, “bir süre”… Aslında, her şeyin altında bir ritim duyusu yatar: Bir insanın kalp atışları,…

Nicholas Copernicus (solda), Galileo Galilei (sağda) ve Johannes Kepler (ortada).

Son yıllarda, evrenin bir başlangıcı ve bir sonu olması gerektiği fikri kozmolojik büyük patlama teorileri…

Zaman ve Felsefe

Görelilik, felsefe tarihinde defalarca gözlenmiştir. Sofistler, “insan her şeyin ölçüsüdür” diyorlardı. Onlar mükemmel… Aristoteles, diğer birçok alanla olduğu gibi, uzay, zaman ve… “Hareket ne var edilebilir ne de sona erdirebilir: Aynı şekilde zaman da ne var edilebilir ne de sona…

Richard Feynmann

Zamanın ölçülmesi zorunlu olarak bir referans sistemini ve zamanla değişim gösteren herhangi bir olguyu gerektirir; örneğin… Bu yüzyılın başında, atomaltı dünyanın… Zaman ve uzay düşüncesi de, insanoğlu ile tüm ömrü birkaç günden ibaret olan bir sivrisinek için ya da ömrü…

Görelİlİk: HENÜZ TAM OLARAK Çözümlenmemİş Bİr Problem

İşte, bu sebeplerden dolayı, aslında 4-Boyutlu Uzay-Zamanda Görelilik teorisi bir çelişki barındırır.… Benjamin Franklin bir keresinde, bu yaşamda yalnızca iki şeyin… Kuantum mekaniği gibi, görelilik de bilime mistisizmi bulaştırmak isteyenlerce ele geçirildi.…

Görelİlİk ve Karadelİkler

Tüm maddeler sürekli bir değişim ve hareket halindedirler ve bu nedenle burada söylenen şey, eğer madde ve hareket yok edilirse,… Göreliliğe alternatif teoriler de ileri sürülmüştür, meselâ Robert… Genel Görelİlİk ve Bİrleşİk Alan Teorİsİ

Philadelphia Deneyinin yapıldığı U.S.S Eldridge Gemisi.

Philadelphia Deneyini gerçekleştiren Ekip: Einstein, Tesla, Rooswelt ve Von Neumann.

“..Eğer bahsi geçen çok büyük ve çok güçlü devasa nitelikteki elektromanyetik dalgalar uygun şekilde bir araya getirilirse… Geminin içerisine birbirine dik açılarda yerleştirilmiş 4 tane…

Üstteki resim) Philadelphia Deneyinde Kullanılan Rezonans Bobinlerinin bir Kütleçekim Alanı üretmek üzere nasıl konumlandırılmaları gerektiğini gösteren bir Grafik illüstrasyon.

Bu meydana gelen alan da tünel vazifesi görerek, yerçekimsel bir hortum gibi gemiyi içerisine çekerek tünelin diğer ucuna doğru sevk eder. Dolayısıyla yukarıdaki şekilde oluşturulan yapay bir düzenek bir nevî Karadelik-Tünel mekanizması gibi çalışmakta ve bunun sonucunda da gemiyi Beşinci Boyuta, yani bildiğimiz anlamdaki 4-Boyutlu Uzay-Zamanın dışına transfer etmektedir. Fakat burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da, elektronun yaklaşık 70 katı büyüklükte bir yük taşıyan Manyetik Monopollerin yapay olarak oluşturulabilmesi için Dünyanın doğal manyetik alanı olan yaklaşık 0,07 Tesla’lık Manyetik Alanın yaklaşık 1000 katı büyüklükte, yani 70 Teslalık bir Manyetik Alan oluşturulması gerekir. Böylesine büyük bir manyetik alanın oluşturulabilmesi ise, hem çok tehlikelidir ve hem de çok güçlü bobinler ve yüksek frekansta çalışan manyetik alan yükseltici elektronik cihazlar gereklidir. Aşağıdaki şekilde, kendi uzayımız içerisindeki iki uzak nokta arasında gerçekleşen mekansal transfer işlemi görülmektedir. Birleşik Alan Teorisine göre, bu şekilde ışınlanan gemi, bir üst uzaya (5. Boyut) geçerek kendini bir sıfır zaman referansı içerisine dahil etmektedir. Gemideki elektronik düzeneklerce yaratılan yüksek yoğunlukta ve şiddetteki manyetik rezonans girdabları uzay-zamanın alışıldık boyutları üstünde çarpıcı biçimde bir bozulma meydana getirecektir. Bu yoğun elektromanyetik ortamda uzay-zamanın geometrik kafesi eğriltilip bükülerek uzay-zaman ve uzay mesafeleri iç uzay tünelinde bir adımlık mesafelere dönüştürülür. Buna uzayın yürütülmesi (Wormhole) etkisi de denebilir.

Philadelphia Deneyinde 5. Boyut doğrultusunda oluşturulan yapay uzay-zaman tüneli (Wormhole).

Üstteki resim) Güçlü bir manyetik alan oluşturabilmek için kullanılabilecek bir Devre Şeması: Frakans Kontrollü Elektronik Manyetik Akım yükselteci.

Skaler Dalga (Scalar Wave) Kavramı

Bir skaler dalgada yön ve doğrultu aranmaz. Bu tür bir elektromanyetik dalgada yoğunluk yani alansal şiddetin büyüklüğü söz konusudur. Elektromanyetik dalganın şiddeti yani Genliği (Amplitüd) vektörel bir büyüklük değil skaler bir büyüklüktür. Philadelphia deneyinde gemiye yerleştirilen bobinler sayesinde yaratılan skaler alanların açılıp kapatılmasıyla, gemi bilinen boyutsal mekandan sıyrılarak bir diğer iç uzay mekanına geçmektedir. Alanlar iptal edildiğinde gemi tekrar kendi boyutunda ortaya çıkmaktadır. Geminin görünmez olma ve tekrar belirme hadisesi içerisinde iç uzay boyunca mekan içerisinde daha uzak bir noktaya transfer edilmesi, iptal edilen ve yeniden meydana getirilen skaler Birleşik Alan enerjisinin asimetrik bir şekilde kaydırılmasıyla mümkündür. Böylece gemi iç uzay boyunca o yönde yerçekimsel bir potansiyel altında harekete zorlanmış olacaktır. Zaten yeterli güçteki skaler dalga yoğunluğu, içerisine girdiği Uzay-Zaman matriksini (kalıbını) distorsiyona uğratarak yeniden düzenleyecektir. Sıfır nokta enerjisi (Zero Point Energy) dediğimiz kuantum vakum potansiyeline ait serbest enerji havuzu dalgaları düzensiz, kendi başına buyruk dalgalardır. Bu şekilde bir nevî gemiyi içerisine alan ve bu bobinler arasında tutulu vaziyette olan skaler tip ''Manyetik Rezonans Dalga Alanlarıyla'' kuantum vakum dalgalarını da Manyetik Rezonans yöntemiyle kontrol altına alıp bobin alanları içerisine dahil etmiş oluruz. Böylece bu alanlara bağlı Uzay-Zaman matriksini de istediğimiz gibi değiştirebilme imkanına kavuşmuş oluruz. Bu kontrollü vakum enerjisi (sıfır nokta enerjisi) tek bir alan rezonansı bünyesinde tek bir alan yapısı haline getirildiğinde gemiyi içerisine alan bu kontrol altındaki ''Holografik Elektromanyetik Havuz'' artık Elektrik-Manyetik ve Gravitik Alanların birleştiği bir Elektromanyetik Gravitasyonel Alan Dalgası halini alır. Bu açıdan bakıldığında vakum enerjisinin yoğunluğunu değiştirerek Uzay-Zaman eğrisini esnettiğinden, eğip büktüğünden dolayı skaler dalga (skaler wave) bir Gravitasyonel Dalgadır. Geminin bir noktadan diğer bir uzay ya da zaman noktasına transfer olması, iç uzay boyunca bu gravitasyonel dalga yönünde hareket etmesi anlamına gelir (Karadelik veya Tünel etkisi gibi).

Philadelphia Deneyİnİn Sonuçları

Kütleçekİmİyle Elektromanyetİzma arasındakİ benzerlİĞe bİr örnek:

LC Osİlasyon Devresİ ve Basİt Sarkaç Mekanİzması Üzerİne

Sinüzoidal salınım yapan bir LC Osilatör Devresi. Görüldüğü gibi, devredeki bobin ve kondansatörün dolu veya boş olma durumuna göre üç farklı durum söz konusudur.

Yukarıdaki LC Osilatör Devresindeki, V, akım kaynağının gerilimini; i, devreden geçen toplam akım değerini; R, devrenin iç direncini; L, bobinin endüktansını (depolayabildiği manyetik alan çizgisi kapasitesini); C, kondansatörün kapasitansını (yük alabilme sığasını); Q, kondansatörün maksimum yükü; aşağıdaki salınım yapmakta olan Basit Sarkaç Düzeneğinde ise, θ veya ψ, sarkaca asılı olan kütlenin düşey yer düzlemiyle yaptığı açıyı; , sarkacın boyunu; T, sarkacın asılı olduğu ipin uyguladığı tork kuvvetini; m, sarkacın kütlesini; x, sarkacın yatay düzlem doğrultusunda yaptığı hareket miktarını; p veya M, sarkaca düşey düzlemde yaptığı maksimum hareket miktarını (Genlik); b, sarkaca etki eden havadaki sürtünme kuvvetini ve k, sarkacın asılı olduğu düzeneğin yay sabitini göstermektedir.

Sinüzoidal salınım yapan bir kütleden oluşan Basit Sarkaç Düzeneği.

olur. Bu denklemdeki i, ve Q, sırasıyla belirli bir andaki akım;… denklemini elde etmiş oluruz. Bu elde ettiğimiz denklem ikinci dereceden bir diferansiyel denklem olup…

Kararlı (sistem I ile gösterilen eğri) ve geçici (sistem II ile gösterilen eğri) c(t) çözümlerini ayrı ayrı gösteren grafik.

Kararlı ve geçici çözümlerin C(t) Akım-Gerilim eğrisinin değişimini gösteren grafik.

Devrenin c(t) geçici çözümünün, Sinüzoidal Osilasyon Frekansı (ω0) olan, (’ye eşit olan) ξ parametresine bağlı değişimini gösteren grafik.

Kondansatörün Elektrik alan çizgilerinin değişimi.

Bobinin Manyetik alan çizgilerinin değişimi.

Her iki sistemin de sonuç hareket denklemlerine bakarsak, aslında Basit Sarkaç Düzeneğinin c(t) geçici çözümleri ile LC Devresi çözümleri birbirine çok benzemektedir. Fakat bu çözümlerde, Q (yük)’ün yerini m (kütle); i (akım)’ın yerini v (hız); R (direnç)’in yerini b (havadaki sürtünme kuvveti); L (endüktans)’ın yerini k (yay sabiti); C (kondansatörün kapasitesi)’nin yerini x (sarkacın yatay düzlemde kattetiği mesafe) ve V (sinüzoidal gerilim kaynağı)’nın yerini y (sarkacın düşey düzlemde yaptığı sinüzoidal salınım hareketi) almaktadır.

Yukarıdaki Şekiller: Bobinin ve Kondansatörün Elektromanyetik alanlarının (Manyetik alan ve Elektrik alan) toplamına ilişkin ışınım diyagramı ve devrenin zaman sabiti (T) ve frekansa (ω) bağlı kazanç katsayısı ve Transfer fonksiyonuna (=) ilişkin, gerilim kaynağının ω açısal frekansına göre değişimini veren Bode diyagramları.

Bu çözümlerin sonucunu içeren basit bir denklem ifadesi yazarak buradan, sarkacın hareketini tanımlayan çözümleri elde edersek, bu karşılaştırmayı daha iyi yapabiliriz. Basit sarkacın hareket denklemini yazarsak:

olmak üzere bu ifadedeki hız (v) ifadesini konumun (x) türevi şeklinde yazarak (v=dx/dt), bu denklemde yerine koyarsak; Basit sarkaca ilişkin 2. dereceden diferansiyel denklem ifadesini elde etmiş oluruz;

ve sinüzoidal salınım frekansı () olmak üzere;

ve

olarak elde edilir. Çözümlere dikkat edersek elde edilen sonuçların sarkacın boyuna () bağlı olmadığı görülür. Aşağıdaki şekillerde ise, Basit Sarkaç Düzeneğinde sinüzoidal salınım hareketi yapan kütlenin c(t) geçici çözümlerine ilişkin parametrik diyagramlar verilmektedir.

Açısına bağlı olarak kütlenin y-ekseni yönündeki parametrik salınım Diyagramları.

Kütlenin, salınım frekansı (ω), maksimum salınım miktarına (M) ve θ açısına bağlı olarak reel (x) ve imajiner (y) eksen yönlerindeki parametrik salınım Diyagramlarının değişimi.

Yukarıdaki bu salınım diyagramları oluşturulurken, basit sarkaç düzeneği kapalı bir geri beslemeli enerji sistemi gibi düşünülmüş olup, aşırı yüksek frekanslarda geri dönüşen bu kütleçekim enerjisi elektromanyetik dalgalar şeklinde ışıma yaparak elektromanyetik enerjiye dönüşecektir. Bu durumda, C(t) çözümüne ilişkin frekansa bağlı Geri dönüşüm kazanç fonksiyonunu şeklinde reel ve imajiner kısımlardan oluşacak şekilde ifade ederse, bu durumda Transfer fonksiyonu şekilinde yazılabilir. Bu durumda maksimum salınım miktarını, reel ve imajiner kısımlardan oluşmak üzere transfer fonksiyonu cinsinden (şeklinde) yazarsak; ve mutlak değerden kurtulmak için, bu ifadenin de karesini alırsak; ifadesi elde edilir. Şimdi bu ifadeyi de X ve Y koordinatlarına göre bir eğri denklemi belirleyecek şekilde düzenlersek;

denklemi elde edilir. Bu denkleme dikkat edersek M=±1 olması durumunda çizilecek parametrik eğri ailesi, odak noktaları noktasında bulunan Hiperbolik eğriler olacaktır. M≠±1 durumunda ise, denklem takımı;

şeklinde olur.

Bu denklemi de ifadesine göre yeniden düzenlersek;

denklemi elde edilir. Bu denklem bize, merkezi koordinat noktasında bulunan ve yarıçapı olan kapalı bir hiperbolik eğri ailesi verir.

Yukarıdaki grafiklerde, M’nin farklı değerleri için bu eğri ailesinin değişimi verilmektedir. Bu eğrilere dikkat edilirse, Bobinin manyetik alan çizgileriyle aynı olduğu görülür. Diğer grafikte ise, θ açısına bağlı olarak bu eğri ailesinin değişimini verir ki, bu durumda elde edeceğimiz denklem takımı ifadesindeki Transfer fonksiyonu cinsinden parametrik olarak sabit faz açıları (α)’nın alacağı değerlere bağlı olarak olmak üzere;

şeklinde merkezi koordinat noktasında bulunan ve yarıçapı olan kapalı bir elipsoid eğri ailesinin değişimini verir ki, bu eğrilere de dikkat edilirse, bu eğrilerin de Kondansatörün elektrik alan çizgileriyle aynı olduğu görülür. Dolayısıyla, basit sarkaç üzerinde salınım yapan bir kütlenin hareketine ilişkin bu parametrik eğri ailelerinden yararlanarak komplike bir sonuç çıkarırsak; bu sistemin sinüzoidal salınım yapan bir LC Devresiyle hemen hemen aynı çözümleri içerdiğini görebiliriz.

Kütlenin maksimum salınım miktarına bağlı (M) salınım frekansının (ω) farklı değerlerine ilişkin, Reel ve İmajiner salınım miktarını belirleyen ve diferansiyel denkleminin ilişkin transfer fonksiyonlarına () ilişkin ω açısal hızı ve θ açısına göre değişen Bode Diyagramlarının çizimleri.

 

Yukarıdaki diyagramlarda ise, LC Osilatör devresinin akım-gerilim çözümlerine ilişkin Elektrik alan ve Manyetik alan değişimlerini gösteren bir önceki diyagramlarla ve Bobinin Manyetik alanı ile Kondansatörün Elektrik alanını gösteren Kuvvet alanı çizgilerinin değişimleriyle büyük bir benzerlik olduğu yine görülmektedir. Her iki diyagram da karşılaştırılırsa; Basit Sarkaç üzerinde Harmonik salınım yapmakta olan kütlenin hareket diyagramlarıyla, LC Osilatör devresinin diyagramlarının hemen hemen aynı olduğu görülür. İşte bu durum ve bu büyük benzerlik Birleşik Alan Teorisine giden yolda önemli bir adımdır ve aslında Kütleçekim alanının, Elektrik alan ile Manyetik alanın vektörel toplamına eşit olduğuna işaret eden fiziksel bir olgudur.

Yay sabitinin (k) değişimi (birinci türevi) ve salınım frekansına (ω) göre, kütlenin hareket miktarının (x) değişimini gösteren grafikler.

Kütlenin yarıçapı (Mr) ve θ (ψ) açısına bağlı olarak, olmak üzere, Reel ve İmajiner birim koordinat vektörleri yönündeki kütle merkezinin koordinatlarının değişimini belirleyen Diyagram.

Kütlenin xy- düzlemindeki hareketini belirleyen C(t) geçici çözümünün, G =zaman sabiti (T) ve frekansa (ω) bağlı kazanç katsayısı ve Transfer fonksiyonuna (=) ilişkin Bode Diyagramlarının çizimleri. Şekillerden de görüldüğü gibi, kütlenin frekansa bağlı değişimi; düşük frekanslarda, reel eksen üzerinde yer alan ve ivmenin sıfır olduğu düzgün doğrusal harekete; aşırı yüksek frekanslarda, reel ve imajiner bileşenleri olan kütleçekim eğrisine, yani ivmeli Helezonik harekete yakınsamaktadır ve ω=∞ olduğunda bir tekillik noktasına dönüşmektedir.

 

Şimdi hayalimizde, yukarıdaki her iki düzeneğe ait ayrı ayrı yaptığımız analizlerin bir benzerini, her iki sistemi de içerisinde barındıran ve iki düzeneğin birleşiminden oluşan bir düzenek üzerinde uygulayalım ve bu düzeneğin hareketinin sonucunda nasıl bir çözüm elde edilebileceğini ve bu hareketin, düzeneğin parametrelerinin (gerilim kaynağının frekansı ve basit sarkacın açısal hızı) değişimiyle hangi fiziksel duruma eşdeğer olacağını düşünelim: Yukarıdaki birinci düzenekte bir alternatif gerilim kaynağı, bir bobin ve bir kondansatör seri olarak bağlanmıştı ve bu devreyi çalıştırdığımızda, devredeki akım değişkeninin (ω) açısal frekansına bağlı zamanla değişimi, devrenin iç direncinden (R) dolayı zamanla üstel olarak azalan bir sinüzoidal eğri çizmişti.

Aşağıdaki tabloda her iki sistemin değişkenlerine ait denklemlerin bir karşılaştırılması verilmektedir:

 

Basit Sarkaç Üzerindeki Kütle LC Sinüzoidal Osilatör Devresi
, ,
,

Üstteki tablo) Basit Sarkaç Düzeneğindeki bir yay üzerine asılan kütlenin hareketiyle, LC Sinüzoidal Osilatör Devresinin Fiziksel Değişkenlerine ait bir karşılaştırmayı veren Tablo. Tablonun her iki tarafında verilen denklemlere dikkat edilirse, Basit sarkaç Düzeneğinde salınım hareketi yapan kütle (m) ile LC Osilatör devresinde hareket eden yük (Q) arasında büyük benzerlikler vardır.

İdeal durumda, yani devrenin iç direncinin sıfır olduğu durumda ise, devre belirli bir “ω0” frekansında sinüzoidal salınım yapan Osilatör Devresine indirgenmişti ve bu durumda, kondansatördeki gerilim, şeklinde değişen bir Elektrik alan ve Bobindeki gerilim, şeklinde değişen bir Manyetik alan oluşturmuştu ve bu iki alan statik (sabit) bir gerilim altında ayrı ayrı iken; devrenin gerilim kaynağı sinüzoidal bir değişim gösterdiği için birleşerek diferansiyel denkleminin çözümüne göre şeklinde bir Elektromanyetik Dalga hareketi oluşturmuştu. Bu çözüm, devrenin klasik anlamdaki (Göreli olmayan ve statik durumdaki bir gözlemci için) çözümü idi. Şimdi, bu devreyi her türlü direnç ve ısı kaybına karşı izole edilmiş bir kutunun (yukarıdaki şekilde verilen, basit sarkaç düzeneğinde asılı duran “b” kutusu gibi) içerisine yerleştirdiğimizi düşünelim ve bu kutunun da devrenin açısal frekansına (ω) bağlı olarak değişim gösteren bir salınım hareketi yapacak şekilde, ikinci düzenekte verilen basit sarkaç düzeneğindeki asılı olan kütle gibi düşünelim ve bu devrenin içerisinde bulunan kütlenin, relatif (göreli) durumda hareketinin ne olacağını inceleyelim:

Devreyi izole edilmiş bir kapalı kutu içerisine yerleştirdiğimiz için ortaya çıkan elektromanyetik enerji dışarıya ışınım yapamayacaktır ve biriken enerji kutunun içerisinde hapsolacaktır. Şimdi gerilim kaynağının genliği sabit kalmak şartıyla, frekansını yavaş yavaş çok yüksek bir değere gelinceye kadar arttırdığımızı düşünelim ve kütlenin aynı zamanda basit sarkaç düzeneğinde gerilim kaynağıyla aynı açısal hızda (“ω” frakansında) salınım yaptığını farzedelim. Bu durumda ne olacaktır? Kutuda hapsolan elektromanyetik enerji dışarı çıkamayınca nereye gidecektir? Gerilim kaynağının frekansını değiştirdiğimizde basit sarkacın açısal hızında bir değişme olacak mıdır? Depolanan bu enerji Kütleçekim enerjisine dönüşebilir mi ve bu da kutuya uzay-zamanda belirli bir ) açısal hızıyla salınım hareketi yaptırır mı? Bu şekilde üretilen enerji, alternatif akım enerjisi olarak mı depolananır yoksa başka bir enerji şekline mi dönüşür? Şimdi cevaplamakta zorlandığımız bu soruların yanıtını bulmaya çalışalım.

Bildiğimiz gibi bu devre, bir LC Osilatör devresidir ve ideal durumlarda, aynı zamanda bir sinüzoidal salınım üreteci olarak kullanılır. Bu durumda devre, frekansında titreşen bir sinüzoidal akım kaynağı olarak çalışır ve devredeki toplam enerji, bobin ve kondansatörde korunduğu için bu titreşim hareketi sürekli böyle periyodik olarak devam eder. Fakat fiziksel durumlarda bu akım, bobin ve kondansatörün iç dirençlerinden dolayı sakınımlı olmaz ve ısı enerjisine dönüşerek kaybolur. Bizim izole ettiğimiz kutunun ise, ideal bir ortam olduğunu ve ısı kaybının sıfıra yakın olduğunu farzettiğimiz için ve bu durum elektrik devresinin iç direncini çok küçülttüğü (sıfıra yakın) için, bu sistem korunumlu (sakınımlı) bir sistem olur ve içeride hapsolan elektromanyetik enerji (bobin ve kondansatörde dopo edilen enerji), ısı enerjisine dönüşemediği için, enerjinin korunumu ilkesine göre mutlaka başka bir enerji şekline dönüşecektir. İşte bu enerji şekli de, Kütleçekim enerjisidir. Devrede biriken elektromanyetik enerji, bir çıkış yolu bulamadığı için “ω” frekansının aşırı arttığı durumlarda kütleçekim enerjisine dönüşecek ve bu durumda içerisinde devrenin bulundu kutu, tıpkı basit sarkaç düzeneğinde verildiği gibi, bir yayın ucunda, aşağıya - yukarıya doğru salınım yapan bir kütle gibi uzay-zamanda salınım yapmaya başlayacaktır ve bunun sonucunda da, kutunun içerisinde depolanan elektromanyetik alan, etrafında bir kütleçekim alanı oluşturarak kutuya uzay-zamanda aşağı-yukarı yönlerde hareket eden (Tıpkı Philadelphia deneyindeki gemi gibi) salınım hareketini yaptıracaktır. Tabi bu durumda, kutunun statik haldeki elektromanyetik enerjisi, Poynting Teoremine göre;

şeklinde potansiyel kütleçekim enerjisine dönüşecek ve kutuyu Uzay-Zamanda hareket ettirecektir. Tabi devrenin bu koşullara dayanabilmesi için, bobinin endüktansının (L) ve kondansatörün kapasitansının (C) çok büyük olması ve gerilim kaynağının frekansının (ω) aşırı derecede yükseltilmesi gerekir. Eğer bu frekans, atomların titreşim yaptığı, maddenin doğal frekansı olan ışık hızına (c) ulaşırsa; bu durumda değerine ulaşırsa; kutunun atomları bu “ω0” frekansında titreşim yapmaya başlarlar ve bu durumda kutu, etrafında oluşan kütleçekim alanında hareket etmeye başlar.

İşin ilginç tarafı ise, kutunun yapacağı bu hareketin denklemleri, basit sarkaç düzeneğindeki bir yayın ucuna asılan kütle örneğindeki hareket denklemlerine yakınsar ve kutunun uzay-zamandaki titreşim frekansı, belirli bir yüksek frekanstan sonra gerilim kaynağının frekansına eşit olur. Frekansı arttırmak için alternatif gerilim kaynağının armatürünün açısal hızının arttırılmasına gerek yoktur. Alternatif akım üretecinin kutup sayısını arttırdığımızda veya demir çekirdekten oluşan ferrit nüve yerine süperiletken bir malzeme kullanırsak doğal olarak frekansı ve oluşacak manyetik alanı arttırmış oluruz. Aşağıdaki şekillerde, bu yöntemlerin kullanılmasıyla frekansı ve manyetik alanı arttırmak için kullanılabilecek alternatif akım üreteçlerinin kesit diyagramları verilmektedir:

Çok kutuplu (N) Alternatif Akım Jeneratörü (soldaki şekil) ve Süperiletken malzemeden yapılmış Çekirdek (sağdaki şekil). Bobindeki kutup sayısının arttırılmasıyla frekansın (ω) yükseltilmesi (soldaki devre) ve demir çekirdek yerine süperiletken bir malzeme kullanılarak manyetik alanın arttırılması (sağdaki devre).

Ki kutuplu (N=2) manyetik alan ve dört kutuplu (N=4) manyetik alan.

Yüksek frekansta çalışan bir bobin oluşturabilmek için kullanılabilecek bir devre şeması.

Yenİ FİzİĞe DoĞru: Eİnsteİn Alan Denklemlerİ Einstein alan denklemleri ya da Einstein denklemleri, yüksek hız ve büyük… Bu denklemler, Genel görelilik kuramı ve özel görelilik kuramı olarak iki ana başlık altında…

Kuantum KöpüĞü

Parçacıkların yerine sicimleri (telleri) kullanmak, Genel Görelilik İlkeleri'yle Kuantum Mekaniği'ni bütünleştirmeye… Mesafeler inanılmaz ölçüde kısa olduğunda Uzay,… Doğa, karşılığında bir bedel ödetmeden bilim adamlarını neredeyse hiçbir zaman…

M Kuramı, farklı tipteki 5 ayrı Sicim Kuramını tek bir çatı altında toplamaktadır.

Einstein bir dahiydi elbet, ancak çok şanslıydı da. Genel Görelilik Kuramı'nı geliştirirken, yalnızca üç uzaysal… M Kuramı ile uğraşanlar ise "Zar (Brane)" adı… Bunun yanıtı, şaşırtıcı ve oldukça iyi bilinen bir fiziksel durum olan ikilikte…

Parçacıklar ve Dalgalar HALİNDE YARATILMA

Evrenin ilk anlarında, 5-Boyutlu Relativite uyarınca elde edilen Kütleçekim alan denklemlerinden de elde edilebilen tüm bu alan çiftleri,… Yoğun kütleçekimi alanlarında parçacıkların nasıl…

ÜÇÜNCÜSÜ

Maddeyi Oluşturan Kararlı Atomların Daha Sonradan Yaratılması

Evren yaklaşık 15 Milyar yıl yaşında olduğuna göre, yukarıda elde ettiğimiz Başlangıç Tekilliği Denklemini kullanarak, Planck ölçeğinde var olabilecek en düşük kütle yoğunluğunun birim hacimdeki (ΔV) değerini hesaplayalım ve buradan hareket ederek atomun şu andaki bilinen yoğunluğuyla bir orantı kurarak, maddeyi oluşturan ilk kararlı atomların başlangıç tekilliğinden ne kadar süre sonra yaratıldığını hesaplayalım:

Parçacığın yörüngesi üzerinde taradığı alanı, birbirinden ayrık gibi duran diferansiyel yerdeğiştirmelerden oluşan çok küçük (Δx) parçalara ayırdığımızda (Yörüngenin, ABCDEF yolundan oluşan parçası gibi) ve parçacığın (Δm) kütlesinin, yörüngenin her bir parçasından geçtiği diferansiyel zamanı (Δt) ile gösterirsek; yörüngenin kütleçekim merkezi (M) etrafındaki sabit merkezcil hızının ışık hızına yaklaşması durumunda (Δv→c), parçacığın bu diferansiyel yerdeğiştirmelerin toplamından oluşan yörüngesi boyunca, katettiği mesafenin parçacığın momentumuyla çarpımının yörünge etrafında dolaşırken sahip olduğu kinetik enerjisine (ΔE) oranı ki, bu oran limit durumda (Δt) süresine eşit olur, sıfıra gitmektedir.

olarak bulunur.

Şimdi atomun (H2 Atomu için) bilinen kütle yoğunluğunu hesaplarsak;

olarak bulunur.

Bu iki sonuç arasında bir orantı kurarak H2 atomunun başlangıçtan kaç yıl sonra şu anki yoğunluğuna ve kararlılığına ulaştığını hesaplarsak;

olarak bulunur. Bu sonuç bize gösteriyor ki Evren, yaklaşık olarak 66 Milyon Yıl yaşında iken kararlı atomların yoğunluğu, şimdiki değeri olan değerine eşitti ki, bu dönemdeki bu kritik yoğunluk şu andaki atomik kütle yoğunluğu değerine çok yakındır. Dolayısıyla ilk kararlı atomların ve elementlerin, evrenin ilk yaratıldığı başlangıç anından yaklaşık 66 milyon yıl sonra oluştuğunu söyleyebiliriz.

Maddenİn Tekİllİk Noktaları: Mİnİ (Atomİk) Karadelİkler

Günümüzde evrende tespit edilen karadelikler, kütleleri güneşin kütlesinin 50 katından daha büyük yıldızların ölümü… ASTRONOMİK KARADELİK TEOREMİ

Fiziğin 4 temel Kuvvetini birleştirmek için oluşturulan 6 farklı Kuvvet Alanı kombinasyonunun ikişer ikişer eşleştirilmesini ve bunların birleştirme mekanizmalarını içerecek şekilde, Birleşik Alan Teorisine göre yeniden düzenlenmiş olan 2×6=12 Simetrik Maxwell Denklemini gösteren bir tablo. Tabloya dikkat edilirse, simetrik alan denklemleri tablonun sonuna doğru, altıncı denklemlerde birleşmektedir.

Dolayısıyla, Büyük Patlamanın sonrasında, evrenin ilk anlarında, daha baskın bir halde olan bu iki kuvvet alanını birleştirdikten sonra, şaşırtıcı bir biçimde 5-Boyutlu Kütleçekim Alan Denklemlerinin diğer kuvvet alanlarını da içerdiğini gösteren çözümlemelere teorimizin ilerleyen bölümlerinde detaylı bir şekilde değineceğiz. Yukarıdaki Birleşik alan teorisi için yazılmış olan simetrik Maxwell Denklemlerine dikkat edilirse, üçlü bir simetri içerdiğini (3 Temel Kuvvet Alanı, 3 Temel Parçacık, 2×3=6 Simetrik Maxwell Denklemi ve 2×3=6 adet Eşleştirilmiş Temel Fizik Kuvveti Çifti gibi) görebiliriz.

Bİrleşİk Alan Teorİsİ: HerŞeyİn kuramı ve FİzİĞİn Sonu MU?

M-Kuramı ise, halen çok yeni bir görüş olup sicim kuramının biraz gelişmiş halidir. Bu kurama göre, temel yapı… Herşeyin kuramı ile uğraşan fizikçiler için en büyük… 80'li yılların ortalarında, fizik uzmanları John Schwarz ve Michael Green'in…

Makrokozmik evrenin doğası, evrenin Birleşik bir Alan kaynağını oluşturan mükemmel bir yapıdan yaratıldığını doğrulamaktadır.

ELEKTROMANYETİZMA VE YERÇEKİMİ (GRAVİTASYON) TEORİLERİNİ BİRLEŞTİRMEK

Galilei, tüm cisimlerin kütleçekim alanında eşit hızda düşeceklerini söylemiştir. Bu, doğrudan gözleme dayalı… Yanıtlamaya en kolay soru olduğu için tartışmaya son… Çekim alanının etkileri bir ivmenin etkilerine benzediği için yerçekimi, serbest düşüşle yok…

Eğrilikli yüzeyde geodezikler. Artı eğrilikli yüzeyde geodezikler yakınsak, eksi eğrilikli yüzeyde ıraksaktırlar.

Uzay-zaman eğrisi: Uzay-zamanda gösterilen Gelgit etkisi.

Aşağıdaki Newton’a ait çizimleri incelersek bu durumu daha iyi anlayabiliriz:

Newton’un, “Helezonİk kütleçekİm alanı” için “Doğa Bİlİmlerİnİn Matematİksel İlkelerİ (Principia)” adlı kitabında yaptığı detaylı çizimler ve hesaplamalar.

 

Yukarıdaki şekillerdeki fiziksel olayları zihninizde canlandırmak için; Birinci durum için, aşağıdaki şekilde verilen Newton’un çekim yasasındaki düşen elmanın (Gökten üç elma düştü!); Dünya’nın yüzeyine (DB) değil de Karadelik kütleçekim merkezi etrafındaki “Teğet-Sınır yüzeyi bölgesine (CE) doğru düştüğünü gözünüzün önüne getirin. İkinci durum için ise, Einstein’ın özel görelilik yasasındaki bir asansör kabininin içinde bulunan ve yere doğru düşmekte olan iki elmanın; asansör kabininde bulunan bir gözlemciye göre düşmekte olduklarının tek işareti olarak, elmalar yeryüzüne yaklaştıkça “aralarındaki uzaklığın” azaldığını kabul edin.

Ekseni etrafında dönen Dünya’daki AB kulesinin tepesinden bırakılan bir cismin yolu için Newton’un yaptığı çizim (Birinci şekil) ve düşmekte olan bir asansördeki iki cisim için yapılan Einstein’ın düşünce deneyi (İkinci şekil).

 

Burada önemli bir nokta, her iki teorinin de elde ettiği sonuçlar; Dünya’dan çok uzak mesafelerdeki kütleçekim alanının hesaplanabilmesine izin verebilmektedir. Şimdi, Kütleçekimi ile elektromanyetizmayı birleştiren genel denklemlerin çözümüne girmeden önce kısaca Manyetik alan ve Elektrik alan teorilerini inceleyelim.

 

MANYETİK AKI VE MANYETİK ALAN TEORİSİ

Manyetik kuvvet, elektrik yüklü bir parçacığın manyetik alandan geçerken üzerine etki eden bir kuvvettir. Bir manyetik alan, bir sarmalın (bobin) sarımlarında dolaşan elektron örneğinde olduğu gibi, elektrik yüklü parçacıklar hareket ettiğinde ortaya çıkar. Aşağıdaki birinci şekildeki devrede iletken telden geçen manyetik akı (), gibi bir zaman aralığı içinde kadar bir diferansiyel değişikliğe uğrayacak olursa, indüksiyonla meydana gelen e.m.k. (Elektromotor kuvvet):

 

olur.

Buna Faraday Yasası denir.

I. devreden geçen manyetik akının Değişmesiyle devre II’de bir e.m.k. oluşur. Devredeki akım değişirse, akı da değişir ve böylece her iki devrede birbirine eşdeğer bir özindüksiyon e.m.k.’sı oluşur.

 

Benzer şekilde ikinci şekildeki devredeki akım ok yönünde değiştirildiğinde devreden geçen akım (i), gibi bir zaman aralığı içinde kadar bir diferansiyel değişikliğe uğrayacak olursa, bobinde meydana gelen özindüksiyon e.m.k. ’sı:

olur ve bu e.m.k. birinci durumda meydana gelen e.m.k.’ya eşit fakat zıt yönlüdür.

 

Yani; olur.

 

İşte, geçen yüzyılda Einstein’ı görelilik teorisini bulmaya götüren, farklı iki referans sisteminde gözlenen bu eşit ve zıt yönlü elektromotor kuvvet, yani elektromanyetik teorinin iç yapısı idi. Einstein, bu müstakil (özel) elektromanyetik olguyu genelleştirerek tüm uzay-zamana uyguladı ve genel görelilik teorisini kurdu.

 

ELEKTROSTATİK VE ELEKTRİK ALAN TEORİSİ

Elektrik kuvveti, yüklü iki parçacığın birbirini ittiği (yükleri aynı işaretli ise) ya da birbirini çektiği (yükleri zıt işaretli ise) bir kuvvettir. Aşağıdaki şekillerde alan çizgileri verilen “+” ve “-“ yüklü kürelere Elektrostatik Yük denir. Elektriğin en temel birimi olan bu yükler, çevrelerinde şekilde görüldüğü gibi bir elektrik alan oluştururlar. Bu yüklerin belli bir “V” hacmi içinde bulunduğunu ve hacim içindeki toplam yükün ”Q” olduğunu farzedersek; bu yüklerin oluşturdukları Elektrik alan kuvveti :

ve bu kapalı yüzeyden geçirdiği akı olur.

 

Eşit ve zıt yükler (Üstteki şekil) ve Özdeş yükler (Alttaki şekil).

Bu yüke etki eden toplam Elektrik Kuvveti ise; olarak yazılırsa; durgun ve noktasal bir “q” yükünün, kendisinden uzaklıkta bir “Q” yüküne (iki yükün birbirine) uyguladığı kuvvet:

olur. Buna Coulomb yasası adı verilir.

Burada , boşluğun dielektrik geçirgenliği olarak değeri olan bir fiziksel sabittir.

Elektrik alan kuvvetinin hesaplanmasında kullanılan kaynak ve test yükleri.

Elektrik alan kuvvetinin hesaplanmasında kullanılan doğrusal, yüzeysel ve hacimsel yük yoğunlukları.

Şimdi, yukarıda noktasal iki yük için hesapladığımız elektrik alan kuvvetini genelleştirip bir Q test yükünden…

Elektrik Alan (mavi oklarla gösterilen), Manyetik Alan (renkli çizgilerle gösterilen) ve Kütleçekim Alanına (kesikli gri çizgilerle gösterilen) ait çizgilerin değişimi.

YERÇEKİMİ VE KÜTLEÇEKİM

Akademik hayatımın son yıllarında, FARADAY ve COULOMB’un elektromanyetizma yasaları ile NEWTON’un genel kütleçekim kanunu… Klasik gravitasyon kuvveti teorisi, Newton’un evrensel çekim yasası… olarak veren Evrensel Kütleçekİmİ Yasası’dır. Bundan başka bir de göreli bir kütleçekimi…

Uzay-zamanın bükülmesi: Kütleçekiminin etkisiyle madde, ışık ışınları birbirine doğru eğilecek şekilde uzay-zamanı büker.

Farklı büyüklükte, fakat aynı çekim gücünde iki elektronun

Birbirini çekişini gösteren elektromanyetik kuvvet alanları.

Şimdi herhangi bir V kapalı hacmi içindeki “ρ” hacimsel yük yoğunluğuna sahip bir Q yükü için elektrik kuvveti ifadesini… ve olarak bir yüke etki eden elektrik alan kuvveti olduğu… olarak bu ifadeyi bu yük yoğunluğunun belli bir Elektrik alan kuvveti oluşturduğu şeklinde…

Antik çağdaki dünyanın yedi harikasından birisi olan İskenderiye Ferneri, uzayın görülebilen 3-boyutunu matematiksel olarak temsil etmek üzere, yukarı çıkıldıkça daralan çemberler şeklinde üç katlı olarak inşa edilmişti ..

 

Bir harekete ilişkin yerdeğiştirme vektörleri.

i) İki vektörün toplamı: Bir vektörü alalım ve başlangıç noktası vektörünün bitiş noktasına gelecek… -= +(-)

Ve vektörlerine ait toplama ve çıkarma işlemleri.

ii) Bir skalerle çarpma: Bir vektörün pozitif bir “α” skaler sayısıyla çarpılması sırasında, sadece vektörün büyüklüğü çarpılır. Fakat yönü değişmez. Eğer α bir negatif sayı ise vektörün yönü de değişir. Skaler çarpma işlemi dağılma özelliğine sahiptir:

Bir vektörü skalerle çarpma.

  (a) (b)

A) İki vektörün skaler çarpımı. (b) İki vektörün vektörel çarpımı.

BİLEŞENLERLE VEKTÖR CEBİRİ Bir önceki kısımda ele alınan vektörler herhangi bir koordinat…

Kartezyen koordinat sisteminde bileşenleri cinsinden bir vektörün gösterilimi.

ve sayılarına vektörünün bileşenleri denir. Geometrik yoruma göre bileşenler, vektörün her üç koordinat ekseni doğrultusundaki izdüşümleri olurlar. Şimdi, daha önce tanımlanan toplama ve çarpım işlemlerini bu bileşenler cinsinden yazarsak:

 

i)

ii)

iii)

iv)

şeklinde hesaplanabilir.

VEKTÖRLERDE KOORDİNAT DÖNÜŞÜMÜ

Ay =Acosθ, Az =Asinθ olur. Diğer xٰ, yٰ, zٰ sisteminde ise;  

Farklı iki koordinat sisteminin dönüşümü.

EĞRİSEL KOORDİNATLARDA VEKTÖR HESABI

Bu kısımda vektör diferansiyel hesabının üç temel toreminin ispatı verilecektir. Eğrisel (u,v,w) koordinatlarında Gradyan, Diverjans, Rotasyonel ve Laplasyenin, her koordinat sisteminde (Kartezyen, Küresel, Silindirik veya daha başka koordinatlarda) bulunmasına yarayacak ifadeleri çıkaracağız.

 

NOTASYON

Burada f, g ve h her koordinat sistemine özgü ve konuma bağlı birer… KOORDİNAT DÖNÜŞÜMLERİ

Kartezyen, silindirik ve küresel koordinatlar sistemi

Kartezyen koordinatlar sisteminde konum vektörü: şeklindedir. Ortogonal koordinat sisteminin koordinatları (u, v,… olarak yazılabilir. Bu durumda metrik katsayılar:

Ortogonal koordinatlar sisteminde hacim elemanı.

Dairesel silindirik koordinatlar sisteminde hacim elemanı.

Küresel koordinatlar sisteminde hacim elemanı.

EĞRİSEL KOORDİNATLARDA GRADYAN, DİVERJANS, ROTASYONEL VE LAPLASYEN

GRADYAN

Bu ifadeyi bir skaler çarpım şeklinde yazabiliriz:

Bu ifade, gradyanın temel teoremidir.

Gradyanın tanımlandığı integral, a’dan b’ye gidilen yoldan bağımsızdır, yani sadece integralin uç değerlerine bağlıdır.

Yukarıda verilen vektör alanında x=[90,110] bölgesinde Gradyan pozitif, x=110 noktası için sıfır ve x=[110,130] bölgesinde negatiftir.

DİVERJANS

(u,v,w) noktasında her bir koordinatı sonsuz küçük arttırarak… olur.

Ortogonal koordinat sisteminde Diverjansın tanımlandığı prizma yüzeyi.

Bu tanımlamaya göre kartezyen koordinatlardaki diverjans ifadesi:

Bir vektör alanındaki P noktası için, birinci şekilde Diverjans pozitif, ikinci şekilde sıfırdır.

Bir vektör alanında Diverjansın tanımı.

ROTASYONEL

 

Aşağıdaki şekilde şöyle bir kapalı eğri oluşturulmuştur: Bir (u, v, w) noktasından başlanıp w koordinatı sabit tutulmuş, u ve v koordinatları sonsuz küçük miktarlarda artırılarak dikdörtgen bir çerçeve elde edilmiştir. Bu kapalı eğri üzerinde şöyle bir integrali ele alalım:

Rotasyonelin tanımlandığı kapalı eğri.

Kenarları sonsuz küçük olduğundan, bu dikdörtgenin alan elemanı: olur. Eğrinin alt kenarındaki uzunluk elemanı:

Rotasyoneli pozitif olan bir vektör alanı.

Bir vektör alanında Rotasyonelin tanımı.

LAPLASYEN

   

Bir vektör alanında Laplasyenin tanımı.

DİFERANSİYEL VE İNTEGRAL HESAP

DİFERANSİYEL HESAP

X bağımsız değişkeni, bilinmeyen y=f(x) fonksiyonu ve bu fonksiyonun türevleri arasındaki bir bağıntıya…   veya,

NTEGRAL HESAP

Tek değişkenli bir fonksiyonun integralini alalım: Diferansiyel f(x) fonksiyonuna ait bu ifade temel integral teoremine göre:

TANSÖR HESABI

TANSÖREL ANALİZ

  N- boyutlu uzayda, bir koordinat sisteminin koordinatları (x1,x2,….xN) ve…  

METRİK TANSÖR

N- boyutlu uzayda uzunluk elemanının karesi: veya kısaca; olarak tanımlanır. Burada gpq’ya metrik tansör denir. Üç boyutlu uzayda metrik tansör:

EUKLEİDES (ÖKLİD) VE

Eukleides geometrisi klasik geometri olarak öğrendiklerimizden başka bir şey değildir. Ancak pek çok insan Eukleides…

Eukleides geometrisinde bir üçgen.

Lobachevsky geometrisinde bir üçgen.

Riemann geometrisinde bir küre yüzeyi.

Lobachevsky’nin geometrisinin, kozmolojik ölçekte uzayı daha iyi modelize ettiği düşünülebilir. Ancak, bir üçgenin iç açılarındaki eksiklik ile alanı arasındaki oransal değişmez değerin son derece küçük olması gerektiğinden; Eukleides geometrisi, herhangi bir normal ölçekte gerçek uzay geometrisinin mükemmel (ideal) bir benzerini oluşturabilir. Gerçekte, Einstein’ın genel görelilik kuramı, uzayın geometrisinin Eukleides geometrisinden Lobachevsky geometrisine doğru saptığını anlatmaktadır.

MİNKOWSKY GEOMETRİSİ VE

EİNSTEİN’IN ÖZEL GÖRELİLİK KURAMI

Bir uzay-zaman şemasında, şemadaki her nokta bir olayı temsil eder. Başka bir deyişle, her nokta sadece bir an için… ifadesiyle verilir. Bu ifadenin iki boyutlu hali, bildiğimiz Pythagoras…

Minkowsky uzay-zamanında, bir ışık konisi; ‘0’ ile gösterilen uzay zaman merkezindeki bir patlamadan sonra ışık yayılımının tarihçesini tanımlar.

ifadesiyle verilir. Bu ifadenin de 4-boyutlu Minkowsky geometrisi için eşdeğeri:

şeklinde olur.

 

Bu ifadedeki ‘uzaklık’ niceliği olan s’nin fiziksel anlamı, parçacığın O ve P olayları arasında yaşadığı zaman aralığıdır. Başka bir deyişle parçacık, son derece duyarlı bir saatle donatılı olsaydı, O ve P olaylarında bu saatin kaydedeceği zamanlar arasındaki fark tam olarak ‘s’ değerine eşit olurdu. Hareketli bir gözlemci için (O merkezinden sabit hızla uzaklaşan) ‘doğru’ süre ölçümü, özel göreliliğe göre s niceliği tarafından sağlanır. Yukarıdaki formüle göre (x/c), (y/c) ve (z/c) terimlerinin tümü sıfır olmadığı sürece s2, t2’den küçük olacaktır. Farklı koordinat sistemlerinde birbirine göre bağıl hareket halindeki olaylar arasındaki zaman (t) ile kıyaslandığında saatin “geri kalmasını” sağlayacaktır. Fakat bu hareketin hızı c’den çok daha küçükse, bu durumda s ve t hemen hemen aynı değeri alacaklardır ve bu da “hareket halindeki saatlerin neden geri kaldıklarının” doğrudan farkına varamamamızın nedenini açıklayacaktır.

Uzaklık ölçümlerinin bir karşılaştırılması:

A) Eukleides geometrisinde uzaklık, b)Minkowsky geometrisinde uzaklık

(Uzaklık, bu durumda geçen zaman anlamındadır.)

 

Minkowsky geometrisinin bir resmi.

5- BOYUTLU KALUZA GEOMETRİSİ

 

Daha önce Minkowsky geometrisi için bulduğumuz ‘s’ uzaklık niceliğinin ifadesini, 5-Boyutlu Kaluza geometrisi için küresel koordinatlar (r, θ, Φ) cinsinden yazarsak:

 

elde edilir.

 

Burada ξ ile gösterilen nicelik ilave edilen 5. boyutun metrik bileşenidir. Thomas KALUZA tarafından 1919 yılında keşfedilen bu üst boyutta hareket eden parçacıkların ışık konileri, Minkowsky geometrisine benzer yalnız burada koni hiperbolik bir eğime sahip (coshξ bileşeninden dolayı) olacaktır.

 

Küresel koordinat sisteminde (r, θ,Φ) 5-boyutlu KALUZA geometrisinin temsilî resmi.

Kısacası, 4-Boyutlu uzay-zaman eğriliğinin matematiksel ifadesi 5-Boyutlu eğrilik tansörü ile verilmektedir. Daha sonraki…  

Circle Limit IV’ (Dairesel Limit 4) ve ‘Mobius Strip II’ (Mobius Şeridi 2), M.C. Escher (1898-1972) tarafından Hiperbolik geometrinin sanatsal betimlemesi için kullanılan İlk 5-Boyutlu topolojik yüzeylerden biridir.

Küresel Geometri: Bu kürelerin herbiri, başka Kürelere kaynaklık etmektedir. Süreç devam Ettirilirse, düzlem sonsuzluğa uzanır fakat Toplam hacim sınırlı kalır.

Solda) Klein Şişesi: 5-Boyutlu Hiperbolik Geometrinin grafiksel bir yorumu olan Klein Şişesi, geometrik olarak düz bir yüzey üzerinde şekildeki gibi bir deformasyon yapar. (Sağda) Silindirik Geometri: Silindirik koordinatlar, düz bir yüzey üzerinde deformasyon yapar ve yüzeyin topolojisi silindirsel bir şekil alır.

TEORİNİN UZAY-ZAMAN YAPISI

LORENTZ DÖNÜŞÜMLERİ VE

BOYUTLU UZAY-ZAMAN YAPISI

ZAMAN YAPISI

Her fiziksel süreç bir veya çok sayıda olay içerir. “Olay”, belirli bir (x, y, z) konumunda belirli bir t anında meydana gelir. Bir ‘E’… Eksenleri aşağıdaki şekildeki gibi, Sٰ sisteminin x-… Böylece; x = d+vt yazılabilir.

Bir E olayının, iki göreli referans sistemindeki grafiksel gösterimi.

OٰAٰ uzunluğu Sٰ sisteminde durgun olduğuna göre, S sisteminde gözlemlenen d uzunluğu Lorentz kısalmasına göre daha kısa olacaktır:

bu ifadeyi bir önceki ifadede yerine koyarsak;

bağıntısı elde edilir. Benzer ifadeyi için çözersek:

bağıntısı elde edilir. Bu durumda Lorentz dönüşüm formülleri şu şekilde yazılabilir:

i)

Ii) yٰ = y

Iii) zٰ = z

iv)

UZAY YAPISI

 

DÖRT VEKTÖRLER

Lorentz dönüşümlerini daha sade gösterebilmek için yeni büyüklükler tanımlarsak; ,olmak üzere, t yerine x0 ve v yerine β alınması, zaman…  

DEĞİŞMEZ İNTERVAL

  4-vektörünün kendisiyle skaler çarpımı değişmez olup, görelilik teorisinde önemli bir yeri…

BOYUTLU UZAY-ZAMAN YAPISI

ZAMAN YAPISI

5-Boyutlu uzay-zaman mimarisi, üçü uzayı diğer ikisi ise 5. boyut zamanını oluşturacak şekilde oluşmuştur.…   Aşağıdaki şekillerde bu yapının iki ve üç boyutlu çizimleri verilmektedir:

Ve 3 boyutta zaman yüzeyinin süperzar yapısının görünümü.

Boyutlu zaman yüzeyinin süperzar yapısı.

Evreni bir Hiperbolik semer biçiminde kaplayan 5-Boyutlu zaman yapısı.

Ki yapraklı eksenel Hiperboloid zaman intervalinin 3-Boyutlu çizimi. Dikkat edilirse, uzay zamana eğrilik veren karakterin zaman dalgalarının eksi işaretinden kaynaklandığı anlaşılır ki, bu da uzay-zamana zaman dalgalarının eklenmesiyle hiperbolik bir yapı kazandırır. Bu yapının her noktasında ise, helezonik şekilde uzay-zamanı delen 5-boyutlu tüneller vardır ve uzay-zaman bu helezonik tünellerle girintili-çıkıntılı bir hal almıştır.

Hiperbolik zaman yapısının (süperzar Ağ yapısı şeklinde) 3-Boyutlu çizimi.

Hiperbolik zaman yapısının (Süperzar Membran (katı yüzey) yapısı şeklinde) 3-Boyutlu çizimi.

Hiperbolik zaman yapısı çizgilerinin (Süperzar Ağ yapısı çizgilerinin) evren yüzeyinde algılanan 2-Boyutlu holografik izdüşümünün çizimi. Mavi çizgiler, tepeleri (zaman ekseninde geleceği); kırmızı çizgiler, çukurları (zaman ekseninde geçmişi) temsil etmektedir.

 

Uzay-zamanın bu şekilde eğri bir hiperbolik yapıya sahip olması, eliptik yörüngeye sahip olan gökcisimlerini yörüngede tutmaktadır. Işığın ve kütleçekim dalgalarının uzaydaki ilerleme şeklini deforme eden bu girintili çıkıntılı hiperbolik zaman yapısı, küre biçimli ve toplam 11-Boyutlu Riemann geometrisine sahip olan evrenin tümünü bir zar gibi kaplamaktadır. Ve bu iki boyutlu zaman yapısında yola çıktığınızda bir daha aynı noktaya gelemezsiniz. Yani zaman sürekli ileri akmaktadır. Ayrıca bu eğrinin üzerindeki bir noktadan (Yukarıdaki 3-Boyutlu şekildeki D noktası) bir doğru parçasına Öklid geometrisinin tam tersi olarak sonsuz sayıda paralel çizebilirsiniz (E1, E2, E3, E4). Bu sonuç ise, zamanın göreli (izafi) bir yapıda olmasına neden olmaktadır. Yani bize göre şimdi yaşanan bir olay (B noktası olsun) D noktasında bulunan bir gözlemciye göre geçmişte yaşanmış ve bitmiş bir olay olacaktır. Bu eğri yüzey üzerinde bir ABC üçgeni alırsanız, iç açılarının toplamı şekilden de görüleceği gibi 1800’den küçük olacaktır. Reel ve imajiner kısımlardan oluşan bu zaman yapısının bizim tarafımızdan algılanan kısmı reel kısmı olup, imajiner zaman boyutu ise kendini elektromanyetizma ve kütleçekimi olarak hissettirmektedir.

UZAY YAPISI

Riemann’a göre evrenin 3-boyutlu mimarisi.

Uzayın 3-Boyutlu geometrisi, buradaki iki boyutlu şekillere karşılık gelen küresel, düz yada eğer biçimli olabilir. Eğrilik sabiti olan k’nın değerine göre +1 eğrilikli yüzey bir küreye, 0 eğrilikli yüzey bir düzleme ve -1 eğrilikli bir yüzey ise bir hiperbole tekabül eder.

Boyutlu Uzay-Zaman eğrileri: Hiperbolik yapıdaki 2-Boyutlu zaman, 3-Boyutlu Uzayı bir süperzar ağ gibi kaplar; imajiner (sanal) zaman boyutu ise, Elektromanyetizma ve Kütleçekim alanını oluşturarak üç boyutlu uzaya eğri (helezonik) bir yapı kazandırır.

BOYUTLU ZAMANIN 3-BOYUTLU UZAYI EĞMESİ VE KONFORM DÖNÜŞÜM

 

KOORDİNAT DÖNÜŞÜMÜ

olarak yazılır. Burada tu, t’nin u eksenine göre bileşeni, tv de v eksenine göre… Gradyan fonksiyonu, gradyanın tanımı gereğince, u’nun maksimum değişmesi…

KONFORM DÖNÜŞÜM

İki boyutlu zaman yapısına, kompleks değişkenler teorisi kullanılarak kolay bir çözüm getirilebilir. Bu teorinin… Bir düzlemde herhangi bir nokta iki koordinat ile belirlenir. xOy düzlemi… olur.

Konform Dönüşüm Tablosu.

W = z dönüşümünde, şekil üzerinde hiçbir değişme olmazken ve iç açılar toplamı 3600 olurken (1. ve 2. şekil); w = z1/2 dönüşümünde, birinci kadran içinde bir sıkışma olduğu ve iç açılar toplamının 3600’den küçük olduğu görülür (3. ve 4. şekil). Bu yüzden hiperbolik geometri için en uygun dönüşüm w = z1/2 dönüşümüdür.

ANALİTİK FONKSİYONLAR

Az önce verdiğimiz iki örnek dönüşümde görüldüğü gibi, w’nin w=f(z) gibi z’nin herhangi bir fonksiyonuna eşit olması… Bir w fonksiyonunun z’nin bir analitik fonksiyonu olması için…  

Kesikli çizgiler, y=sabit veya v=sabit kuvvet çizgilerini; kesiksiz çizgiler de, x=sabit ya da u=sabit kuvvet çizgilerini göstermektedir.

  İkinci denklemde, y=sabit=k dersek;  

Dik keşişen hiperbolik zaman yüzeyi üzerindeki eğriler, zamanın hiperbolik yapısını; kütleçekim alanında 2×3 şeklinde ve “8” biçiminde birleşen bu zar yapıları ise, uzay-zamanın hiperbolik spiral yapıdaki süperzar yapısını belirler. Dikkat edilirse, uzay/zamanın bu yapısı, en küçük ölçekte yapısını analiz ettiğimiz planck ölçeğindeki süperzar sicim yapısının teşkil ettiği “karadelİK tekİllİğİ” mekanizmasıyla aynı yapıdadır. Bu da bize, evrendeki tüm uzay-zaman yapısının, planck ölçeğinden itibaren şekillendirildiğinin ve her noktasında aynı benzerliğin görüldüğünün kuvvetli bir isbatını vermektedir..

Evreni kaplayan uzay-zaman yüzeyine ait süperzar yapının olası bir temsili geometrik görüntüsü. Birleşik alan teorisine göre, bu delikli ve girintili/çıkıntılı eğrisel uzay-zamanda en temel birim, “8” şeklindeki bir Calabi-Yau manifoldu olarak düşünülür. Hiperbolik zaman yapısından dolayı, karşı kenarları birbiriyle ilintili bir yapı, bu “sekizgen çörek” şeklinde kıvrılmış manifoldlar tarafından teşkil edilir. Tüm varlık alemini kapsayan bu kapalı uzay-zaman yapısı, topolojik olarak sonlu bir evrenle sınırlandırılmıştır ve bu evren yüzeyi üzerindeki çok uzak iki nokta (örneğin, birbirinden trilyarlarca km uzaklıktaki iki galaksi) bu şekildeki bir karadelik tekilliği vasıtasıyla birbirine çok yakınmış gibi ikişier ikişer bağlanabilir. Fakat, örneğin yukarıdaki şekildeki kırmızı gökadadaki cisimler için uzay, sonsuz gibi görünür; çünkü uzay/zaman yüzeyi boyunca, aynen denizde yol alan bir geminin devamlı yolculuğuna devam etmesi halinde denizin bir sonunun olamayacağını hissetmesi gibi; uzay-zaman hatları hiçbir zaman bu yüzey üzerinde kesilmediği için, evrenin bir sonu yokmuş gibi algılanır..

Eğer, Kur’an’daki Fatır suresinin ilgili ayetini bu konu ile aynı bağlamda incelersek, kainatın yapısıyla ilgili önemli bir gerçeğin Kur’an’da yer aldığını ve 1400 yıl öncesinden mu’cizevi bir şekilde haber verildiğini görürüz:

 

“Gökleri ve yeri yaratan, melekleri ikişer, üçer, dörder kanatlı elçiler yapan Allah'a hamdolsun. O, yaratmada dilediği arttırmayı yapar. Şüphesiz Allah, her şeye gücü yetendir..”

{Fatır, 1}

 

Dikkat edersek, bu ayetteki Melek, ‘’kuvvet’’ demek olan 'Melk'den veya elçilik manasına gelen 'Mel'ek'den alınmıştır. Birincisi itibariyle çok kuvvetli, belki ayn-ı kuvvet manasına; ikincisi itibariyle de emr-i İlahinin ahize ve nâkilesi (alıcı-verici) olarak elçilik manasına gelir. Dolayısıyla, ayeti tefsir eden bazıları da (örneğin, Elmalılı Hamdi Yazır gibi) "melek" kelimesi, başında mim asıl harflerinden olmak üzere mülk ve melekût maddelerinden "kuvvet" manasınadır" demişlerdir. Çoğulu "emlâk" veya kural dışı olarak "melaik" olabilir. Buna göre ikisi bir kavramda birleşebilirse de "melek"te bu kuvvet manası; "melâike"de önceki elçilik manası daha açık görünür. Bu yüzden, "Melek, melâikeden daha geniş kapsamlıdır." denilmesinin sebebinin de bu olması düşünülebilir. Her “melâike melektir, kuvvettir.’’

Buradan, Fatır Suresi 1. ayette geçen ‘’melek’’ kelimesinin ‘’kuvvet’’ anlamına da geldiğine dair de müteşabih te’villi bir yorum yapabiliriz. Ayette ise, bu meleklerin diğer bir anlayışa göre de kuvvetlerin, ikişer, üçer ve dörder cenahlı (yönlü veya kuvvetli) yaratıldığından bahsediliyor. Ayette geçen ‘’ecniha’’, cenah kelimesinin çoğuludur. Cenah temel anlam olarak kanat manasına gelir fakat aynı zamanda ‘’taraf’’, ‘’yön’’ anlamlarına da gelebilmektedir. Sonuç olarak, bu açıklamalardan ayetten, meleklerdeki kuvvetin ikişer, üçer ve dörder yönlü olarak yaratıldığı anlamını da çıkarabiliriz. Kütle çekimi, Elektromanyetik kuvvet, Zayıf çekirdek kuvveti ve Güçlü çekirdek kuvveti gibi v.b..

Yine, konuyla ilgili benzer bir ayet Hakka suresinde şöyle geçer;

 

16. Gök de yarılır ve artık o gün o, çökmeye yüz tutar.
17. Melekler onun (göğün) etrafındadır. O gün Rabbinin arşını, bunların da üstünde sekiz (melek) yüklenir.


{Hakka, 16-17}

 

Ve bu ayetin paralelindeki bir hadiste de yine benzer bir yaklaşımdan söz edilir:

 

Abd b. Humeyd'in Seleme'den rivayet ettiğine göre İbn-i İshak şöyle demiştir:

 

Hz. Peygamber (s.a.v)'in şöyle buyurduğu bize ulaştı: "Onlar, yani Arş'ı taşıyanlar bugün dörttür. Kıyamet günü geldiğinde yüce Allah onları diğer bir dört ile destekleyecek, sekiz olacaklar."

 

Buradaki ayet ve hadisteki müteşabih yorumlar eğer matematik ve fizik lisanıyla ele alınırsa, Kuvvetler, kuvvetlerin aktarımını sağlayan atom altı parçacıklardan kaynaklandığına göre bu parçacıkların sayısı, evrendeki temel kuvvetlerin de sayısını belirlemektedir. Eğer, bunlar Allah’ın takdiri ile kıyamette anti parçacıkları ile birleşirse ayet ve hadisteki olay gerçekleşmiş olacaktır.

Hakka suresindeki ayetler Evren’deki dört temel kuvvetin sayısı kıyamet ile birlikte sekize çıkacağını belirlemektedir. Bu kuvvetleri taşıyan atom altı parçacıklardan olan bozonların her birinin bir ayna görüntüsü olarak değerlendirilen anti maddelerin olacağından bahsediliyor. Böylece bu anti maddelerle birlikte sayısı dört olan kuvvet taşıyıcı taneciklerin sayısı da kıyametle birlikte, tüm kuvvetlerin Evren’in etrafında toplanmaları sebebiyle, sekize çıkacaktır. Fakat burada, ayetin müteşabih yorumunu ele alırken önemli bir nokta göz önünde bulundurulmalıdır ki, ayetlerde geçen melek kelimesinin yorumundan, Yüce Allah’ın görevlendirdiği meleklerinin inkâr edildiği anlamı çıkarılmamalıdır. Ayette bahsedilen meleklerin ancak evrende fiziksel olarak tanımlanan dört temel kuvvet olabileceği ve yaratılmış diğer melekleri içermeyeceği gibi bir iddia kast olunmamaktadır. Ancak Zümer Suresi 23. ayet anlamında, ayetin içerebileceği ikili anlamlara bir örnek olarak düşünülebilir.

Yukarıdaki Hakka Suresi ayetlerinde kıyametin getireceği olaylardan göğün yarılması ve meleklerin diğer bir deyişle de kuvvetlerin, göğün yani evrenin kenarları üzerinde olacağı anlatılmaktadır. İşte, aslında bu yarılma olayı ise, sekiz sayısı şeklindeki kıvrılmış boyutlarda saklı duran karadelik tekillikleri tarafından gerçekleştirileceğini haber verir. Evrenin şekli ve geometrisi üzerindeki modern görüşler ile bu ayetlerde bahsi geçen “göğün kenarları” ve “sekiz” kelimeleri arasında oldukça ilginç bağıntılar dikkati çekmektedir. Evrenin geometrisi üzerine en bilinen görüşlerden olan ve çalışmamızın bu kısmında zamanın yapısında yer alan ve teorik olarak isbatladığımız zamanın hiperbolik evren yüzeyi modelinde evrenin yüzeyi, karşılıklı kenarları birbiriyle bağlantılı “sekizgen” şeklindedir ve karadelik tekilliklerinde de bulunan bu sekizgen yapı, tüm evren yüzeyini nokta nokta hiç boşluk kalmayacak şekilde kuşatmıştır. Ayetlerde, göğün yani evrenin kenarlarından bahsedilmesinin ardından, arşın “sekiz” tarafından taşınacağının belirtilmesi gerçekten çok ilginçtir. Zira, Evrenin geometrisi hakkındaki modern bilimsel görüşlerde “sekizgen” olarak belirtilen geometrik kavram zaten “sekiz kenarlı” anlamına gelmektedir. Melekler, diğer bir deyişle de evrenin işlemesini sağlayan temel kuvvetler, evrenin bu sekiz kenarı üzerinde toplanmış ve bundan dolayı Yüce Allah’ın evren üzerindeki hükümranlık gücünün, yani arşının, bu sekiz kenar tarafından yüklenileceği kastedilmiş olabilir.

Evrenin geometrisi üzerine geliştirilen modellerden hareketle; hiperbolik evren modelinde üçgen, dörtgen veya altıgen vs. değil de tam olarak sekizken bir yapıda olması gerekliliğinin ortaya çıkması, ayetlerin mucizevi yönünü güçlendirmektedir. Bunların yanında, matematiksel kavramlardan olan “topoloji” kavramını ve yukarıda bahsi geçen sekizgen yapılı hiperbolik evren modelinin topolojik yapısını araştırdığımızda yine çok ilginç sonuçlara ulaşılmaktadır. Bu konunun anlaşılabilmesi için “Topoloji” kavramı hakkındaki aşağıda verilen bilgilere dikkat etmek gerekir.

“Homeomorfizma veya Topolojik eşyapı (Topolojik izomorfizm), matematiksel alanda topolojinin incelediği temel konulardan biridir ve iki uzayın (mesela iki şeklin) parça koparmadan sürekli olarak birbirine dönüşümünü inceler. Kabaca, topolojik cisim geometrik bir nesne ise, homeomorfizma nesnenin yeni şeklini sürekli esneyerek kaplar. Bu suretle bir kare ve çember birbirlerinin homeomorfudurlar, fakat bir küre ve delinmiş küre değildirler. Aralarında homeomorfizma olan iki cisim homeomorfik olarak adlandırılır. Topolojik açıdan bunlar aynıdır. Mesela bir üçgeni bir çembere, bir çay bardağını, çay tabağına ya da kulplu bardağı simide homeomorfik kılabiliriz. Bu örneklerde, bu nesnelerin içinde bulundukları uzaylar, nesnelerin hangi topolojiye sahip olduğunu belirlemektedir. İki şekil üzerinde homeomorfizmayı şu şekilde açıklayabiliriz: “Örneğin, bir A şeklinden B şekline yırtmadan, parça koparmadan geçebilmek için A'dan B'ye sürekli fonksiyona ihtiyaç vardır. Ve aynı şekilde B'den A'ya geçmemiz gerekmektedir. Bunun için de fonksiyonumuz tersinir olmalı ve tersi de sürekli olmalıdır..”

Görüldüğü gibi, yukarıda verilen bilgiler ile bu konuları açıklayan şekillerde sekizgen yapının yanı sıra, topolojik olarak bunun karşılığı olan şeklin çok ilginç olan bir özelliği de göze çarpmaktadır. Hiperbolik evrenin sekizgen yapısının topolojik karşılığı olarak gösterilen şekil, ”iki delikli çörek” şeklinde açıklanmaktadır. Ancak görsel olarak bu şekil, tam da modern uluslararası kabul gören rakamlardan “8” şeklini oluşturmaktadır. Bu özelliğiyle de ayetlerde geçen “sekiz”in diğer bir yönden mucize oluşturduğunu göstermektedir.

Peygamberimize atfedilen ve bir önceki konuda bahsi geçen hadislerde söz edilen, arşı taşıyanların sayısının kıyametten önce dört olduğu ve kıyamette bu sayısının sekiz olacağı anlamındaki ifadenin, bu konu için de bir yansıması fark edilmektedir. Dikkat edilirse, bilimsel kaynaklarda hiperbolik evren modeli açıklanırken, "karşılıklı kenarları birbirleriyle ilintili sekizgen"den söz edilmektedir. Buradan, sekizgende, yani sekiz kenarlı bir yapıda dört adet karşılıklı kenar olması gerektiği çıkarımı yapılabilir. Bahsedilen birbiriyle ilintili-bağlantılı dört karşılıklı kenarın arasındaki bağ, kıyametle birlikte gevşeyecek ve artık koparak, arşı taşıyanların yani evren üzerinde Yüce Allah'ın hâkimiyetini sağladığı unsurların, meleklerin (kuvvetlerin), göğün (evrenin) bağımsız sekiz kenarı üzerinde toplanması yoluyla ayetlerde bahsedilen durumlar gerçekleşmiş olacaktır. Burada yapmaya çalıştığımız, bilimin ortaya koyduğu teorilerle Kuran ayetleri arasındaki mucizevî uyumun gözler önüne serilmesidir. Şüphesiz ki, her şeyin doğrusunu ancak Yüce Allah bilir, bize düşen ise ancak araştırmaktır..

CERN partikül hızlandırıcına ait bir kompleks yerleşim diyagramı ve LHC kısmının detaylı bir planı..

 


“O bir şeyi dilediğinde, O’nun buyruğu yalnızca,

o şeye “OL” demekten ibarettir ve oluverir.”

[Yasin, 82]

“O inkarcılar, Gökler ve Yer BİTİŞİKKEN (BÜYÜK PATLAMA ÖNCESİ FAZLARA AYRILMAMIŞKEN ve TÜM KUVVETLER BİR ARADAYKEN) onları ayırdığımızı ve bütün canlıları SUDAN (TEK BİR HİDROJEN ATOMUNDAN) yarattığımızı görmediler mi? Öyleyse inanmayacaklar mı?”

[Enbiyâ, 30]

GENİŞLETİLMİŞ EXTRA BOYUTLU (5D) UZAYDA KALUZA-KLEİN KÜTLEÇEKİM DENKLEMLERİ VE ENERJİ-MOMENTUM TANSÖRLERİ

GİRİŞ

 

Teorinin sonuç denklemlerini ve tansörlerini elde etmeden önce bazı kavramları (Örneğin Enerji-Momentum tansörü, Ricci tansörü, Christoffel sembolleri gibi) açıklayacağız. Teorik fizikte son zamanların en büyük ilerlemesi, içinde bulunduğumuz uzay-zamanın 4’ten fazla boyuta sahip olduğunun keşfi olmuştur. Bu 4’ten fazla boyutlu teoriler (KALUZA-KLEİNteorileri), fiziğin birçok dalında (Örneğin Süpersicimlerin (10D) keşfinde ve Süperkütleçekimi (11D) teorisinin ortaya atılmasında) önemli rol oynamıştır. Bu keşifler, fiziksel teorilere bakış açısını genişletmiştir. Fakat burada esas sorun, 4’ten fazla boyutlu bir uzay-zaman yapısının 4-Boyutlu evrenimize nasıl uygulanacağıdır. Kısacası, 4’ten fazla boyutlu bir uzay-zaman yapısını, 4-Boyutlu uzay-zamanda modellemek için bazı matematiksel ve geometrik kavramlara ihtiyacımız olacaktır. İşte bunlar da, 5-Boyutlu uzaydan 4-Boyutlu uzaya dönüşümü sağlayan Metrik İnterval Denklemler (Kaluza-Klein Denklemleri) olacaktır.

 

GENİŞLETİLMİŞ EXTRA BOYUTLU

  Küresel koordinatlardaki 5-Boyutlu genel uzunluk ifadesinin,  

RİCCİ TANSÖRÜ

Burada ara hesaplamalar çok uzun ve karmaşık olmasına rağmen Ricci Tansörüne ilişkin sonuç denklemler oldukça basit ve 3…   i)4-Boyutlu Ricci Tansörünü Christoffel sembollerini kullanarak yönlü türevler cinsinden yazarsak:

BOYUTLU İNDİRGENMİŞ FİZİKSEL METRİK

4’ten fazla boyutları ifade etmek için, kullanacağımız geometrik büyüklüklere ilişkin doğru teorik formüller…   5-Boyutlu fiziksel metrikten 4-Boyutluya indirgemede temel sorun, indirgenmiş metrik tansörün () nasıl…

BOYUTLU ENERJİ-MOMENTUM TANSÖRÜ

olarak ifade edilebilir. Burada, olarak fiziksel uzay-zamanın skaler eğriliğidir.… olmak üzere;

ALTERNATİF BİRLEŞİK KURAMLAR-II

ELEKTROGRAVİTASYON KURAMINA GİRİŞ:

GENELLEŞTİRİLMİŞ EİNSTEİN-SCHRÖDINGER-KURŞUNOĞLU BİRLEŞİK ALAN KURAMI

olmak üzere, Metrik elektromanyetik alan tansörü ifadeleri;

ALTERNATİF BİRLEŞİK KURAMLAR-III

FREDKİN’E GÖRE EVREN MODELİ

Evren, Dev Bir Bilgisayar Tarafından mı Yönetiliyor?

Bu görüşü ortaya ilk atan Amerikalı uzaybilimci Edward Fredkin: "Belki 5 belki 6'ıncı boyutta olduğu için onu göremiyoruz.… "Evren ve tabii ki Dünyamız, üç boyutlu atom ve elektron seviyesinde bir otomasyonla…

EVREN DEVASA BİR KOMPÜTER Mİ?

Çizge (Graph) Teorisine göre, bir bitlik veri değerlerini içeren noktalarla (bilgi paketleri) uzay-zamanın değişik şekillerde kodlanması (a). Fraedkin’in teoreminin bu yorumu, atomik kristalizasyon yapısının katı hal modeli ile (b) Bose-Einstein yoğunlaşması gibi süperiletkenlik içeren fiziksel uygulamalar için (c) bir alternatif teori olarak ortaya çıkmıştır.

Quantum mekaniksel atomik partikül etkilerin çizge teoremiyle ifade edilmesi: Buna göre, uzay-zamanda bir partikülün var olabilmesi, örneğin elektron gibi herhangi bir noktanın karesel graph üzerindeki bulunma olasılığının aralığında olması anlamına gelmektedir. Böylece her bir birim çevrim için tamsayı değerleriyle hesaplanan spin veya buradaki diğer adlandırma ile “Qubit” değerleri partikülün yokluk ve varlık durumunu (ve ) belirleyen bilgi paketleri etkileşimlerine ilişkin quantum mekaniksel komşuluk değerlerinin () süperpozisyonu () olarak tanımlanabilir ki (a’daki graph); her bir süperpozisyon durumu da tek bir atom ile etrafındaki çevrili olana elektron bulutlarına denk gelecektir (b’deki graph). Dolayısıyla aslında bu teorem süpersicim kuramına ve onun son versiyonu olan M kuramına yakındır. The figure is taken from [9] (courtesy D.S. Weiss). Reprinted by permission from Macmillan Publishers Ltd: Nature Physics 3, 556; copyright (2007).

 

 

Bu mantıkla oluşturulabilecek olan “Qubit Cebiri” klasik her bir kuantum lojik durumu bir qubit’e denk gelecek şekilde; “Boolean cebiri”nden farklı olarak quantum devre birimlerinden oluşan quantum sequensi (ardışıl devreleri) “Quantum Bİlgİsayarlar”ın yapılmasının önünü açacaktır. Buradaki ardışıl quantum lojik devre kapılarını ise, “memory” veya “hafıza-veri bellek” olarak adlandırılan adaptif algoritma birimlerini göstermektedir. Buna benzer bir Algoritma ise, quantum etkileşimli korelasyonları içeren lojik mantık üzerine kurgulanabilir, örneğin “Fuzzy lojik Cebiri” algoritmasının tüm atomaltı partikül etkileşimlerini içerisine alan kuantum boyutlarına genişletilmesiyle gibi v.b...

Quantum etkileşimleri içeren “Qubit Cebiri” algoritma yapısı ile teşkil edilen bir lojik kapı (AND OR veya NOT kapısı gibi) devresinin kuantum mekaniksel davranışını betimleyen dalga fonksiyonu. z-ekseni yönündeki dalgalanmalar, partiküllere ilişkin olasılık dağılım fonksiyonunu göstermektedir. Örneğin bu çeşit bir dağılım fonksiyonu için tüm partiküllerin toplam olasalık fonksiyonu 1’e eşit olmalıdır. Örneğin, üç işlemli bir qubit cebiri için olasılık değerleri;

Eklinde 3-boyutlu veya

Eklinde 2-boyutlu bir olasılık dağılım grafiği olabilir. Buradaki birim matris ve partiküllere ilişkin Pauli spin matrisleridir.

Hücresel otomat düşüncesinin evrimsel geleceği: (a) Bir Quantum NOT kapısı içeren İki Quantum Qubit devresiyle gerçekleştirilen bir Quantum Haberleşme sistemi. Buradaki Hadamart lojik kapısı A kontrol bitini alarak girişte işler ve çıkış işareti olan B işaretini oluşturur. (b) Bir Quantum AND kapısı içeren Quantum algoritma kodlama: Alice A quantum bitini quantum haberleşme sisteminin girişine göndererek Bob’a gönderir ve buna göre açılıp kapanan AB kapı çiftleri birbiriyle çarpılarak Bob’a örneğin bir ses işareti olarak gönderilir. (c) Bir Quantum OR kapısı içeren Quantum Teleportasyon işlemi: AB sinyalleri tekrar başka bir iletişim sisteminin giriş işaretini oluşturarak Alice tarafından gönderilen C sinyali başka bir S kapısıyla toplanır ve Bob normal bir iletişim ağında, noktalı çizgiler üzerinden bağlı hatla ışık hızındaki bir elektromanyetik dalga ile haberleşirken; haberleşme sistemi bir S quantum devresi üzerinden çalıştığında ışık hızından daha hızlı bir formda iletişim sinyali sağlanır. Bu sisteme ilişkin işaretlerin olasılık dağılımları ise;

Eklinde olacaktır.

Üstteki devre: Üç NOT kapısı içeren bir Quantum qubit devresi. Buradaki x’ler giriş işareti ve y’ler çıkış işaretidir.

Sistemi kaskad olarak bu şekilde devam ettirdiğimizde, n-qubit’e sahip bir yazıcının 2n farklı durumu, {2n×2n …} şeklinde ışık hızından daha yüksek bir hızda kodlayabileceğini söyleyebiliriz. Fakat bu durumda quantum mekaniğinin belirsizlik ilkesinden dolayı kaskad devrenin {t0-t} zaman aralığındaki çalışması sırasında içindeki ara işlemlerin akım veya gerilim değerlerini aynı anda ölçemeyiz. Bunun sonucunda, çıkış işareti U(t)’nin tek bir değerini bu sürenin sonunda her bir kapı için ayrı ayrı ölçebiliriz ve devrenin istenilen toplam yanıt işaretini üretmesi durumunda lojik kapıları diğerleriyle bağlayabiliriz..

Edward Fredkin, Dünya'nın, fizik ve bilgisayar alanında en ünlü 3 isminden birisi. Yirmi yıl önce, 34 yaşını yeni doldurduğunda, Edward Fredkin, Dünya'nın en ünlü okullarından biri olan MIT'te (Massuchusettes Institute of Technology), profesör olmayı başaran bir bilimadamı. Bu bilim adamının düşünceleri, en alışılmışın dışında olanlardan, en alışılmamış teorilerden birini ortaya çıkardı: "Digital Fizik" teorisi. Şimdi bu da ne demek oluyor? diye bir soru gelebilir aklınıza. Konuyu, daha iyi anlamak için Fredkin’in kendi açıklamalarından dinleyelim:

Edward Fredkin, evrenin, bir bilgisayar tarafından yönetildiği görüşünde. Üstelik Fredkin, çalışmalarını modern bilimin "alaca karanlık" bölgesinde sürdürmekte. Yani, bilgisayar ve fizik bilimlerinin birbirleriyle kesiştiği yerde. Bu noktada Fredkin'e göre bilimin temelinde bulunan madde ve enerji kavramları, çarpışarak bir üçüncüyü yaratıyorlar: "Bilgi" Bu üç kavramın arasındaki ilişkinin ne olduğunun, henüz net bir açıklaması yok. Fakat konunun tam bir kesinlik ve belirginlik kazanmamasına rağmen, bu iddia bilim dünyasında birçok sesin yükselmesine yol açacak kadar önemli yankılar oluşturdu.

BİLGİ NEDİR ? EVRENDEKİ TÜM BİLGİLER BİR YERDE KAYITLI MIDIR? BİLGİNİN GERÇEK KAYNAĞI NEDİR ?

Bazı bilim adamları, tüm evrenin madde ve enerjinin bilgi paketçikleri şeklinde görünebilen evren boyutlarına yansıyan holografik bir görüntü olabileceğini vurguluyorlar ve örneklerini şöyle sıralıyorlar:

"Bilgi, bir bilgisayarın elektronlarında veya bir beyinin nöronlarında (sinir sisteminin temel hücresi) şekil kazanmakla veya daha somut bir örnek olarak, örneğin bir radyo dalgasındaki bilgi şekline dönüşmesidir.."

Bir diğer grup bilim adamının görüşlerine göre ise bilgi,madde ve enerji ile eşittir. Böylece, fiziksel gerçeğin üç çeşit unsuru olarak evrende,"madde, enerji ve bilgi vardır" diyorlar.

Fredkin ise daha ileriye giderek,"digital fizik" teorisine göre, ‘gerçek bilgi’nin, madde ve enerji kavramlarından daha önemli olduğunu savunmakta. Fredkin'in inancına göre, atomlar, elektronlar, bilginin çok ufak bir parçasından oluşuyorlar. Yani bir bilgisayarın veya hesap makinalarının içerdikleri bilgi parçaları gibi. "Ve evrendeki her şey gibi, bu bilgi parçacıkları bir tek program kuralına göre hareket etmektedir" diyor ünlü bilim adamı. Dolayısıyla, siz artık bu bilgi parçacıklarına ister Sicim deyin, ister Atom veya Molekül sonuç değişmeyecektir. Sonuçta, evrendeki var olan tüm gerçeklik bu bilgi paketçiklerinin yönlendirmesiyle kainatı şekillendirecektir..

EVRENDEKİ VARLIK İÇERİĞİNE AİT BİLGİNİN KAYNAKLARI KONUSUNDA ÜÇ ÖNEMLİ SORU

Fredkin: "Cevap bekleyen üç büyük soru var. "Hayat nedir? Düşünce ve… Fredkin hiçbir zaman, mükemmel ve mantıklı açıklaması olmayan bir probleme rastlamamış…

BOYUTLU UZAY-ZAMANDA

KOORDİNAT YAPISI

Daha önce tanımladığımız 5-Boyutlu uzay-zamana ait koordinat yapısı oldukça basitti. Klasik literatürde bu…  

BOYUTLU KOORDİNAT YAPISINDAKİ “ÖZEL DURUMLARA” BAĞLI DENKLEM TİPLERİNİN ELDE EDİLMESİ VE SONUÇLARI

 

En genel haliyle, 4-Boyutlu Enerji-Momentum Tansörleri ve Ricci Tansörüne ilişkin basitleştirilmiş tek bir denklem elde etmek mümkün değildir. Fakat basitleştirilmiş bazı fiziksel varsayımlar yaparak, aşağıdaki üç duruma ilişkin tipte özel denklem çözümlerini elde etmek mümkündür. Bunlar:

i)- Extra boyuta (5. Boyut) bağlı olmayan ve Elektromanyetik Alan içeren durumlar,

ii)- Elektromanyetik Alan içermeyen ve extra boyuta bağlı durumlar,

iii)- Extra boyuta bağlı olmayan ve Elektromanyetik Alan içermeyen durumlar.

 

I)- KLASİK KALUZA-KLEİN TEORİSİ: EXTRA BOYUTA BAĞLI OLMAYAN VE OLAN DURUMLAR

Bu durumda bileşeni Enerji-Momentum Tansöründen indirgenir. Diğer bileşenler ise:

olur. İfadelerdeki Noktalı virgül, kovariant diferansiyel yönlü türev ifadesini gösterir. Benzer şekilde Skaler Alan (Φ) için dalga denklemi ifadelerini de indirgersek:

Elektromanyetik tip denklemlerini elde ederiz.

Ii)- UZAY-ZAMANIN ZAR YAPISINI OLUŞTURAN TEORİLER: EXTRA BOYUTA (5. BOYUT) BAĞLI VE OLAN DURUMLAR

Bu durumda; yani olması, Aμ=0 olmasını gerektirecektir. Böylece Enerji-Momentum Tansörünün bileşenleri, olması… ve

Iii)- EXTRA BOYUTA (5. BOYUT) BAĞLI OLMAYAN VE OLAN DURUMLAR

 

Bu durumda, Elektromanyetik Alan bileşeninin olmadığını ve e uydurma faktörünün skaler alan (Φ)’nin bir fonksiyonu olduğunu düşünebiliriz. Yani e=F(Φ) olur.

 

Bu durumda ve

 

olur. Burada, ve ‘dir. Örneğin, F=Φ2n=e2v(r) gibi bir skaler potansiyel vektör alanı olarak seçilirse; “n” reel keyfi bir skaler vektör alanı fonksiyonu olmak üzere, yukarıdaki eşitlikteki denklemi sağlayan bir özel çözüm elde edilebilir.

 

GENEL DURUMDA 5-BOYUTLU "İNDİRGENMİŞ MAXWELL TİPİ” DENKLEMLERİN ELDE EDİLMESİ VE SONUÇLARI

Bu bölümde en genel haliyle, 4-Boyutlu indirgenmiş Enerji-Momentum Tansörleri ve Ricci Tansörüne ilişkin koordinat sistemine…   SİLİNDİRSEL BİLEŞENE (Φ) BAĞLI OLMAYAN VE DURUMUNDA “MANYETİK YÜK” VE…

GENEL DURUMDA 5-BOYUTLU İNDİRGENMİŞ ”KÜTLEÇEKİM ALAN TANSÖRÜNÜN” ELDE EDİLMESİ VE SONUÇLARI

  4-Vektörlerin Lorentz dönüşümünü hatırlarsak:

BOYUTLU UZAY-ZAMANDA EİNSTEİN KÜTLEÇEKİM ALANI DENKLEMLERİNİN ÇÖZÜMÜ

Şimdi, tekrar Einstein Alan denklemlerine dönelim ve bu diferansiyel denklemlerin çözümlerinin ne anlam ifade ettiklerini düşünelim.… ifadesindeki v(r), ψ(r) ve a(r) potansiyel fonksiyonları ve birinci türevlerinden oluşan;

A)- MANYETİK ALAN SIFIR [BKK=0] DURUMU

Bu durumda Einstein denklemlerinin kısmî çözümü:  

B)- ELEKTRİK ALAN SIFIR [EKK=0] DURUMU

Bu durumda v=0 ve ω=0 yazarak Einstein denklemlerini şu şekilde basitleştirebiliriz:  

C)- ELEKTRİK ALANın manyetİk alana EŞİT [EKK=BKK] OLMASI DURUMU

 

Bu durumda Q=q olur ve Einstein denklemlerinin kısmî çözümü:

çözümleri elde edilir. Bu denklemlerden yararlanarak;

 

ve benzer şekilde;

olarak ifade edilebilen sabit Kaluza-Klein alan ifadeleri elde edilir. Bu çözümler ise, bu Elektrik ve Manyetik alanların kaynağı olan yüklerin noktalarında yer aldığı HORNHOLE tipinde (iki ucu açık sonsuz zar) iki ucu açık sonsuz bir zar yüzeyi boyunca uzanan ve ω açısal hızıyla dönmekte olan bir AKI TÜPÜNÜ öngörür.

D)- manyetİk alanın elektrİk alandan küçük [EKK>BKK] OLMASI DURUMU

Bu durumda q>Q olur ve,

 

sınır koşullarında WORMHOLE tipi akı tüpünün (iki ucu açık zarın) boyu q, Q yüklerinin genliklerine ve α açısına bağlı olarak değişir. Fakat zarın boyu, değerine ulaşamadan EKK=BKK durumundaki ile BKK=0 durumu arasındaki bir değeri alır.

 

E)- elektrİk alanın manyetİk alandan küçük [EKK<BKK] OLMASI DURUMU

 

Bu durumda Q>q olur ve yukarıdaki aynı sınır koşulları altında CORNHOLE tipi akı tüpünün (bir ucu kapalı zar) boyu q, Q ve α’ya bağlı olarak değişir. Zarın boyu, (EKK=0) yani yalnız Manyetik alan olması durumu ile sınırlandırılmış olur ve diğer ucu ’a kadar uzanır.

 

SONUÇLAR

Buraya kadar anlattığımız 5 durumu Elektromanyetik Kütleçekim Alan Tansörü cinsinden ifade etmek için kütleçekim…   ve olduğundan,

EKK≠0 ve BKK=0 (α=0) DURUMUNDA

 

olur. Yani, radyal yönde açık akı tüpü boyunca uzanan sonsuz uzunlukta WORMHOLE tipi iki ucu açık zar (uzay tüneli) kütleçekim alanı elde edilir.

 

EKK=0 ve BKK≠0 (α=π/2) DURUMUNDA

 

olur. Yani, radyal yönde kapalı ve sınırlı bir akı tüpü boyunca uzanan sonlu uzunluktaki CORNHOLE tipi bir ucu açık diğeri kapalı zar (karadelik) kütleçekim alanı elde edilir.

 

EKK=BKK (α=π/4) DURUMUNDA

 

olur. Yani, radyal yönde iki ucu açık akı tüpü boyunca uzanan sonsuz uzunlukta HORNHOLE tipi (AKDELİK) kütleçekim alanı elde edilir.

EKK>BKK (cosα>sinα) DURUMUNDA

olur. Yani, α’nın değerine bağlı radyal yönde iki ucu açık WORMHOLE tipte (uzay tüneli) kütleçekim alanı elde edilir.

EKK<BKK (cosα<sinα) DURUMUNDA

 

olur. Yani, α’nın değerine bağlı radyal yönde bir ucu açık diğeri kapalı CORNHOLE tipi (KARADELİK) zar yapısında kütleçekim alanı elde edilir.

BOYUTLU UZAY-ZAMANDA EİNSTEİN KÜTLEÇEKİM ALANI DENKLEMLERİNİN ÇÖZÜMÜ

Şimdi 5-Boyutlu uzay-zamandan 7-Boyutlu uzay-zamana geçtiğimizde Einstein denklemlerinin çözümlerinde ne gibi bir değişim…  

Ve ’nin 5 durumuna ilişkin Kütleçekim Alanına ait; iki ucu KAPALI TÜNEL (WORMHOLE) {ilk iki şekil}, iki ucu AÇIK (HORNHOLE veya AKDELİK) {ortadaki şekil} ve bir ucu AÇIK diğer ucu KAPALI (CORNHOLE veya KARADELİK) {son iki şekil}, tipindeki 5-BOYUTLU UZAY-ZAMAN TEKİLLİKLERİNE ait zar yüzeyİ modelleri.

Boyutlu Uzay-zamana ait zar yüzeyi üzerinde 5. Boyuta ait SINIR-TEĞET çizgisi Ek Boyutlar sonsuzluğa () uzanır, ancak bir semer gibi bükülmüştür (Hiperbolik iki boyutlu zaman yapısından dolayı). Bu eğrilik, zar yüzeyi üzerindeki maddeye ait Kütleçekim Alanının bu ek boyutlara daha fazla yayılmasını engeller. Fakat Kütleçekim Alanını ve Manyetik Alanı oluşturan etken bu ek boyutlardır (5. Boyut, 7. Boyut ve 11. Boyut vs. gibi).

Helix Gezegenimsi bulutsusu: Bulutsunun Kütleçekim merkezinde yer alan ve ölmekte olan bir yıldızın (Beyaz cüce) püskürttüğü gazlardan oluşan ışıldayan bir kabuktur.

Çubuklu Spiral Galaksi MESSİER 83.

En yakın komşu Galaksimiz olan ANDROMEDA.

SPİRAL yapıdaki Galaksiler, evrendeki düzenli yapının ve HELEZONİK KÜTLEÇEKİM ALANININ birer ispatıdır. İçlerinde ortalama 300 milyar yıldız barındıran bu muhteşem sistemler, belirgin bir denge ve uyum içindedir..

Kâinatın yaratılışında, tesadüf olamayacak kadar çok ince bir MATEMATİKSEL hesap ve mükemmel bir GEOMETRİK düzen vardır: Bir KARADELİK Kütleçekim merkezi tarafından yutulan ve ölmekte olan bir Galaksi, MAXWELL Denklemlerine göre kuvvetli bir ELEKTROMANYETİK KÜTLEÇEKİM DALGASI yayar..

 
 


“Ama hayır; Yıldızların BATIŞ YERLERİNE (NÖTRON yıldızları veya PULSAR’lar) yemin ederim! -Ve gerçekten bu büyük bir yemindir, keşke bilseniz!-“

[Vâkıa, 75-76]

 

“Ama hayır; HÜNNES’e (KARADELİK) ve civarındaki (yakınındaki) KÜNNES’e (AKDELİK) yemin ederim.”

[Tekvîr, 15-16]

 

Bir önceki bölümde, 5-Boyutlu Maxwell denklemlerini elde etmiştik. 3. bölümde ise, 5-Boyutlu Einstein Alan Denklemlerinin, Karadelik Tekillik noktasındaki Kaluza-Klein-Schwarzschild çözümlerinin, matematiksel olarak birbirinin etrafında dönmekte olan iki adet manyetik monopolden oluşan ve toplam üç şekilde tanımlanan bir yüzey üzerinde geçerli olan bir tünel mekanizmasını öngördüğünü ispatlamıştık. Dolayısıyla karadelik tekillik merkezinde bulunan çok yoğun kütleli bir manyetik yükün, kapalı ve yüzeyi sınırlı bir hacmi içindeki yoğunluğunun zamanla değişimi, kütleçekim alanının taşıyıcı yükü olan çok yoğun bir yük yoğunluğunu oluşturacağını ve MAXWELL alanlarının kütleçekim alanı doğrultusundaki bileşenlerinin MANYETİK MONOPOL’ü (MANYETON)’u öngördüğünü ve bunun sonucunda elde ettiğimiz ELEKTROMANYETİK KÜTLEÇEKİM ALAN denklemlerinin ELEKTROMANYETİZMA ile KÜTLEÇEKİMİNİ BİRLEŞTİRDİĞİNİ öngörmüştük..

Leonardo da Vinci’ye ait bir çizimden detay. Yük kaldırmak için tasarlanan bir makara sistemi, kütleçekimine karşı uygulanan önemli mekanizmalardan birisidir (© Copyright to Lenardo codex forster).

 

Daha önce, bu durumu ifade eden matematiksel denklemlerin, Kütleçekim Alanının temel taşıyıcısı olan GRAVİTON’ları öngördüğünü matematiksel olarak hesaplamıştık ve YANG-MİLLS alanlarının kütleçekim alanı doğrultusundaki çözümlerinden elde ettiğimiz KUANTUM RENK DİNAMİĞİ denklemlerinin fiziksel olarak Nükleer FİSYON ve Nükleer FÜSYON Mekanizmasını açıklayan ve ELEKTROMANYETİZMA ile ZAYIF NÜKLEER KUVVETİN birleşimini öngören ve zayıf kuvvetin vektör bozon teorisini oluşturan W± ve Z0 BOZON’larını öngördüğünü ortaya koymuştuk.

Şimdi, bu bölümde daha önce teorik olarak varlığını ispatladığımız ve öngördüğümüz gravitonların fiziksel olarak da nasıl var olabileceklerini açıklamak için yeni bir atom modeli oluşturacağız ve gravitonların bu atom modelinin neresinde bulunması gerektiğini ve hangi güçlü nükleer kuvvet (çekirdek tepkimesi) tepkimesi sonucunda elde edileceklerini açıklamaya çalışacağız. Atomun yapısından hatırlarsak maddenin toplam kütlesinin büyük bir kısmı çekirdekte toplanmıştır ve bu çok yoğun madde de proton ve nötronlardan oluşmaktadır. Fakat daha küçük ölçeklere inildiğinde ise, proton ve nötronlar da kararlı kalamayacaktır ve daha temel alt partiküllere bozunacaktır.

İşte, teorimizin bu bölümünde, bu en temel alt partiküllerin gravitonlardan oluştuğu ön kabulünü yaparak inceleyeceğimiz bu Manyetik Yük-Kütle-Çekirdek-Karadelik Kütle Aktarım Diski Mekanizmanın sonucunda elde edeceğimiz sonuç denklemler ise, daha önce elde ettiğimiz temel kuvvetlerin birleştirilmesine dair elde ettiğimiz üç temel kuvvetin birleşmesine, geriye kalan son temel kuvvet olan Güçlü Nükleer Kuvveti (Çekirdek Kuvveti) de ekleyecek ve sonuç olarak birleşik alan teorisi böylece, ELEKTROMANYETİZMA ve GÜÇLÜ NÜKLEER KUVVETİN birleşmesiyle tamamlanmış olacaktır. Bu Gravitonların varlığının fiziksel olarak ispatını yaptıktan sonra, Graviton Yük Yoğunluğunu veren ve kütleçekim Alanı ile bu graviton yoğunluğu arasındaki bağıntıyı belirleyen temel bir teorem elde etmeye çalışacağız.

 

Bildiğimiz gibi bir S yüzeyi içindeki belli bir V kapalı hacmi içindeki M kütlesi için, bu kütlenin S yüzeyinden geçirdiği graviton akım yoğunluğu:

 

ve Δt süresi içinde bu birim kütledeki değişim (Ör. Karadeliklerdeki hızlı kütle artışı gibi) ifadesini yazarsak:

 

(Burada, manyetik monopolün kütlesidir) olarak yazılırsa, buradan hareketle bu ifadenin diferansiyel formunu yazarsak:

olur.

bağıntısından; olarak yazılırsa, birim kütlenin oluşturacağı, yüzeye dik yöndeki çekim kuvveti ifadesi olur.

Birim kütlenin de Graviton akım yoğunluğu cinsinden ifadesi:

olur.

Şimdi bu iki integral ifadesini diverjans teoreminden yararlanarak eşitlersek:

 

GRAVİTON TEOREMİ

 

Graviton Teoremi elde edilmiş olur.

 

Şimdi, Dünya yüzeyi yakınlarında geçerli olmak üzere bu ifadedeki yoğunluğunu hesaplarsak:

Dünya yüzeyindeki Manyetik alan değeri yaklaşık olarak olarak alınırsa Graviton teoreminden yararlanarak Elektrik alanı ihmal edersek;

 

 

olarak bulunur.

 

Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Kütleçekim Alanını taşıyan bu Gravitonların yoğunluğu Dünyanın merkezinden uzaklaştıkça azalmakta ve en yoğun oranına yerin merkezi yakınlarında ulaşmaktadır. Dolayısıyla, kütleçekim alanının kaynağı Manyetik Monopoller; taşıyıcı yükü ise, Gravitonlar olmaktadır. Aşağıdaki grafikten bu durumu daha iyi görebiliriz.

HALKA TEOREMİ {rIng theory}

 

 

Şimdi bu hesapladığımız ρGraviton Kütleçekim yoğunluğunun, Elektromanyetizma ve Kütleçekimini nasıl oluşturduğunu aşağıdaki şekillere bakarak incelersek;

 

Karadelik yüzeyinde hızla dönen ve yoğunlaşan Graviton yük yoğunluğu değişimi şekil b’deki gibi Karadeliğin sınır bölgesinde, merkez etrafında hızla dönerek bir Kütleçekimsel yük yoğunluğu akımı oluşturacaktır.

 

İşte nasıl ki, şekil c’deki gibi iletken bir tel halkadan i akımı geçtiğinde şiddetinde ve merkezden dışa doğru bir Manyetik Alan oluşuyorsa; sabit olan bu manyetik alan da kütleçekimi alanı ve zaten fiziksel olarak mevcut olan ve manyetik alana dik olan elektrik alan ile birleşerek elektromanyetik gravitasyon (Birleşik alanı) alanını oluşturacaktır. Tabi bu koşullar Dünyanın merkezinde ve diğer Karadeliklerin merkezindeki sınır koşullarda oluştuğu için bunu yakından hissedemeyiz. Ancak yeryüzünde meydana getirdiği, Kütleçekimi ve Elektromanyetizma Dalgaları ile hissedebiliriz.

Aşağıdaki şekilden de görüldüğü gibi Manyetik alan çizgileri HİPERBOLİK, Elektrik alan çizgileri ELİPTİK ve Kütleçekim alanı çizgileri ise, tüm kütle merkezde toplanmış gibi PARABOLİKTİR. Sonuç olarak, üçünün birleşimi olan Elektromanyetik Gravitasyon alanı çizgileri ise, üç şeklin birleşimi; yani HELEZONİKTİR. Aşağıda verilen sistemde, bu durumu hayali olarak canlandırmak için; elipsoidal bir yörüngenin odaklarında (±F) bulunan iki Manyetik Monopol (±Q) ve kuvvet alanının merkezinde bulunan M kütlesi; Karadelik kütleçekim sisteminin yukarıda anlatılmaya çalışılan mekanizmasını oluşturmaktadır.

 

Üstteki grafik): Mikro (Atomik) ve Makro (Galaktik) ölçeklerde Elektrik, Manyetik ve Kütleçekim Alanlarına ilişkin kuvvet çizgileri ve Karadelik Kütleçekim Mekanizması: Elektrik Alan (Mavi oklarla), Manyetik Alan (Renkli çizgilerle) ve Kütleçekim Alanı (Kesikli çizgilerle) gösterilmektedir.

Gravİton teoremİ {GRAVITON THEORY} VE yenİ ATOM Modelİ

 

Atomun yapısındaki kütleçekim mekanizmasını ve manyetik monopollerin, atomik boyutlarda kütleçekimi nasıl oluşturduğunu hayal dünyasında daha iyi canlandırabilmek için bu teoreme basit bir örnekle başlayacağız ve yeni atom modelinin grafiksel bir tasvirini yaptıktan sonra Atomik Boyutlardaki partiküllerin, Kütleçekim Mekanizmasına ilişkin Enerjİ Transformasyonu denklemini elde ederek konuyu sonlandıracağız. Yeni atom modelini hayalimizde canlandırabilmek için şöyle bir örnek verelim:

 

Örneğin, Türkiye’nin 67 büyük ili olduğunu düşünelim ve bu iller içerisinde en büyük nüfusa sahip olan il olarak İstanbul’u kabul edelim ve İstanbul’un nüfusunun; Türkiye’nin nüfus dağılımını dairesel bir şekilde gösteren bir grafiğin en dış halkasında olduğunu varsayalım. Geriye kalan 66 ilin nüfusunun da, dairenin merkez halkasını oluşturan ve Türkiye’nin başkenti ve merkezi durumunda olan Ankara’nın merkezine yakın bir yerinde toplandığını düşünelim. Bu nüfus dağılımı grafiğinin, Hidrojen atomunun bir modelini gösterdiğini farzedelim ve aynı zamanda Türkiye’nin nüfusu en kalabalık ili olan İstanbul’un, Türkiye’nin nüfusu en az kalabalık ili olan 200.000 nüfuslu Hakkari’nin 66 katı bir nüfusa sahip olduğunu düşünelim.

 

İşte bu örnekteki, merkezdeki halkayı oluşturan Ankara, Atom Çekirdeğine ve Ankara’nın merkezinde toplanan 66 ilin toplam nüfusu, Çekirdeğin merkezindeki Karadelik Tekilliği noktasında bulunan ve toplam atom yükünün ve kütlesinin büyük bir bölümünü oluşturan değerindeki Manyetik Monopolü’dür. Atomun %90’dan fazla bir orandaki kütlesini içeren kısmı da yine bu Manyetik Kütle’dir.

Dairenin en dış kısmında bulunan ve geriye kalan nüfusun bulunduğu İstanbul ise, atomun geriye kalan yükünü ve kütlesini oluşturan değerindeki Elektron’dur. İstanbul’un 66’da biri büyüklüğünde bulunan Hakkari ise, elektrondan çok daha küçük bir ölçekte yer alan ve çok küçük kütle paketçikleri taşıyan ve aynı zamanda atomun en küçük ve en temel birimini oluşturan Planck Ölçeğindeki Graviton’dur.

 

Aşağıdaki şekilde bu durum daha iyi görülebilmektedir:

 

Yukarıda tasvir ettiğimiz örnekte bahsedilen bu yapı, atomun içinde nasıl yapılandırılmıştır ve ne şekilde bir mekanizması vardır. İşte bu noktada, yukarıdaki örnekte biraz değindiğimiz karadelik tekilliğinde yer alan manyetik monopol mekanizmasını, Birleşik Alan Teorisine göre yorumlarsak ve atom çekirdeğinin merkezine ve hatta proton ve nötronların merkezine yerleştirdiğimiz zaman bambaşka bir atom yapısı ortaya çıkmaktadır ve fizik yasalarının atomun yapısına ilişkin öngördüğü modellerin klasik yaklaşımı alt üst olmaktadır. Çünkü atom çekirdeği bir Manyetik Monopol ve buna bağlı olarak bir karadelik tekilliği içermektedir ve sözünü ettiğimiz bu tekillik, Kütleçekim Alanının hiçbir şekilde gözlemlenemeyecek bir şekilde kıvrılarak içeri kapanan uzay boyutu olan 5. Boyut doğrultusunda ve Planck Ölçeğindeki merkez noktasında oluşmaktadır. Peki gerçekte atomun merkezinde ne vardır? Ve elektronların yörüngesi neden kararlı olmak zorundadır? Bunun klasik anlamdaki cevabı basittir: Atom çekirdeği vardır ve bunun içerisinde de proton ve nötronlardan oluşan bir yapı vardır. Peki proton ve nötronların içerisinde ne vardır? Bu sorunun klasik anlamdaki cevabı o kadar da basit değildir ve halen de çözümlenebilmiş bir mesele değildir. Fakat birleşik alan teorisine göre, bu yapıların içerisinde sınırlı bir sayıda partikül vardır ve bu yapının tam merkezinde bir karadelik tekilliğine çökmüş durumda bulunan manyetik monopol vardır ve bunun oluşturduğu elektromanyetizma kuvveti sınır yüzeyde kütleçekim alanını oluşturarak bütün partikülleri bir arada tutmaktadır ve bu kütleçekim alanı da graviton dediğimiz atomun en temel yapıtaşını teşkil eden gravitonlar vasıtasıyla taşınmaktadır.

İşte, birleşik alan teorisi, bu noktalarda devreye girerek bildiğimiz anlamdaki klasik fizik yasalarının yetersiz kalmakta olduğunu ve bunun sonucunda da açıklanamayan fiziksel olguların felsefî bir boyut kazanarak, maddenin sürekli küçülerek alt parçacıklara bölündüğü ve bu durumun sonsuza kadar böyle sürüp gittiği şeklinde bir düşünceyle sonlanan teoriler zincirine bir alternatif getirmektedir. Bunun yanında birleşik alan teorisi, evrendeki kayıp maddenin de bu tekillikte bulunan manyetik monopoller vasıtasıyla depolandığını ispatlamakta ve kütle ve enerjinin yok olmadığını, korunduğunu fakat şekil ve boyut değiştirdiğini, 5. Boyutun arkasına uzanan daha küçük ölçekteki 6 Boyuta aktarıldığını 5. Boyutun Sınır-Teğet yüzeyinde tanımlanan 5-Boyutlu Alan denklemlerinden yararlanarak ispatlamaktadır. Dolayısıyla Birleşik Alan Teorisinin temel bir görüşü olarak savunduğumuz gibi, evren kapalı ve Riemann uzayı yapısında olduğuna göre atomlar da bu evrensel simetrik yasalara uymak zorundadır. Protonlar da dahil olmak üzere hiçbir parçacık kararlı değildir. Klasik fizik anlayışımıza ait ilkeler bu noktadan sonra işlemeyeceklerdir ve kararlı ve sonsuz olduğunu zannettiğimiz partiküller dahi, bu tekillik noktası civarında kararsız hale gelmekte ve her an manyetik monopoller tarafından yutulabilen ve sonlu bir enerjiye sahip olan kararsız yapılar haline gelmektedir. Diğer temel alt parçacıklara bölünebilirler ve kapalı bir hacimde sonlu bir kütle içermelidirler. Eğer sonsuza kadar parçalanarak bölünen partiküllerin varlığını kabul edersek, sonsuz bir kütleye sahip bir atom modeliyle karşılaşırız ki bu anlamsız olur. Bu durumda tek tek partiküllerin enerjilerini toplarsak, bu enerji de sonsuz çıkacaktır ve bu durumda klasik fizik yasaları tamamen işlemez hale gelecektir. İşte bu noktada, atomdaki partikül sayısına Süpersicim teorisi bir çözüm getirmektedir ve sonlu bir atom modeli içerisinde bu partiküllerin sayısını 496 olarak hesaplamaktadır. Fakat sonuç olarak bunun da kesin olduğunu söyleyemeyiz, ancak en küçük partikünün ne olabileceğine ilişkin, teorilerden kaynaklanan matematiksel hesaplamalarımıza göre bir çözüm öngörebiliriz. Bu biraz tümdengelimci bir yaklaşım olur fakat bununla birlikte atomun yapısındaki işleyiş mekanizması hakkında da çok önemli bilgiler verebilir fakat yeni fiziğin oluşturulması için atom modelinin yeniden belirlenmesi mutlaka gereklidir.

 

Aslında, birleşik alan teorisi için yeni bir atom modeli oluşturmakta kullanılabilecek alternatif bir model zaten vardır. Bu model, 5-Boyutlu Uzay-Zaman yapısının doğal bir sonucu olarak karşımıza çıkan ve Kütleçekim Alan denklemlerinde dönmekte olan Karadelik Tekilliklerinin iki ucunda yer alan, merkez noktasında +Q ve –Q manyetik yüklerini, Sınır-Teğet yüzeyinde elektriksel yükleri içeren çözümlere denk gelen 5-Boyutlu Karadelik-Tünel Mekanizmasıdır. İşte bu yapı, aynen kütlesinin büyük bir bölümünü ve manyetik yükünün tamamını çekirdeğinin merkezinde bulunduran; elektrik yükünü ise en dış yörüngesinde bulunduran atoma benzemektedir. Dolayısıyla bu model, birleşik alan teorisi için ideal bir atom modelidir. Birleşik alan teorisinin, Manyetik Monopolleri ve Gravitonları öngörmesinin ve temel parçacık olarak başka bir partikülü kullanmamasının sebebi de budur. Kütleçekim alan denklemlerinin çözümlerinden pek çok partikül elde edebiliriz. Fakat elde edeceğimiz bu partiküller, büyük birleşmeye giden yoldaki küçük parçalar olacaktır, eğer tüm yapıyı açıklamak istiyorsak teorimizi en temel parçacığın üzerine bina etmeliyiz.

 

Dolayısıyla bu şekilde oluşturacağımız bir teori de hem matematiksel olarak sağlam olacak ve hem de diğer partiküllerin ve bunları taşıyan kuvvet alanlarının varlığını da ispat edecektir. Bu yüzden atomun yapısını incelerken alt partiküllerin bazılarının isimlerini vereceğiz ve bazı çekirdek reaksiyonlarında oluşumlarını gözlemleyeceğiz fakat SU(1) ve SU(2) grup teorilerinde olduğu gibi detaylarına girmeyeceğiz. Fakat şunu da ilave etmeliyiz ki, birleşik alan teorisi teorik olarak sadece gravitonları kullanmakla birlikte bu partiküllerin varlığını da ve onların taşıyıcı kuvvet alanlarını da kabul etmektedir fakat teorik detaylarına girmemektedir. Dolayısıyla Birleşik Alan Teorisi, bu noktada Sicim Teorisiyle Kuantum Mekaniğini ve hatta proton bozunması denkleminde öngördüğü Higgs bozonuyla Kuantum Kütleçekimi Teorisini birleştirmektedir ve bu birleşimin sonucunda, ELEKTROMANYETİZMA ile GÜÇLÜ NÜKLEER KUVVET Planck ölçeğinde ve 1019 GeV enerji seviyesinde birleşmektedir. Böylece birleşik alan teorisine, açıkta kalan son temel kuvvet (Güçlü Çekirdek kuvveti) de eklenmiş olmakta ve birleşik alan teorisi tamamlanmaktadır. Daha önceki bölümlerde kütleçekim alan denklemlerinden elde ettiğimiz YANG-MİLLS ve MAXWELL denklemleri çözümlerinin diğer üç temel kuvvet alanı olan Kütleçekİmİ, Elektromanyetİzma ve Zayıf Nükleer Kuvvetİ tek bir çatı altında birleştirdiğini görmüştük. Fakat güçlü nükleer kuvvetin de bunlara eklenmesi için bazı ara teorilere gereksinim vardı.

 

İşte bu bölümde kısaca değindiğimiz ve 5-Boyutlu Relativite üzerinden ele aldığımız bu ara teoriler (Sicim Teorisi, Halka Teorisi, Graviton Teorisi, Manyetik Monopol Mekanizması) yukarıda bahsettiğimiz birleşik alan teorisine giden yoldaki son ana teoriyle (Kuantum Kütleçekimi Teorisi) birleştirilince Birleşik Alan Teorisine ulaşılmış olmakta ve fiziğin tüm temel kuvvet alanları tek bir çatı altında toplanmış olduğu gösterilmeye çalışılmaktadır. Tabi, bizim burada bir kısım parçalarını basitçe ele aldığımız bu birleştirme mekanizmaları, çok daha detaylı olmasına rağmen, temel düzeyde üst boyutlara çıkıldıkça birleşik bir alan kaynağının var olduğu konusunda elde ettiğimiz sonuçlarla çelişmemektedir. Aslında, kuantum kütleçekimi ile diğer alt teorileri birleştiren denklem bu bölümde detaylı bir şekilde incelediğimiz Graviton Denklemini oluşturan ve birleşik alan teorisinin temel partikülünü (graviton) öngören, 1. Maxwell Denklemiydi. Fakat biz bu denklemi, bazı ara teoriler yardımıyla daha anlaşılır hale getirmek için, birleşik alan teorisine göre yeniden düzenlediğimiz yeni atom modeli yapısını da bu mekanizma ile açıklayarak ve atomik düzeyde gerçekleşen temel meseleleri sicim diyagramlarıyla ve bazı teoremlerle destekleyerek temel kuvvetlerin birleşimi konusundaki düşüncelerimizi daha da pekiştirmiş olduk.

 

 

Yukarıda verdiğimiz atom modeline dayanarak, atomun içerisinde yer alan partiküllerin hareketlerine ve yörüngelerine ilişkin yorumlar yapabiliriz ve parçacıkları gruplandırabiliriz. Atomun genel yapısına baktığımızda, bazı yörüngelerin kararlı (Düz çizgilerle belirtilen yörüngeler); bazı yörüngelerin ise, kararsız (Kesikli çizgilerle belirtilen yörüngeler) olduğunu görebiliriz.

Bu durumda partiküller, yörünge denklemlerine göre İkİ ana grupta toplanabilirler:

1- Kararsız Partiküller:Bu partiküller, genellikle çekirdek içerisinde yer alan kısa ömürlü parçacıklardan oluşmaktadır ve hareket denklemleri genellikle, karadelik kütleçekim merkezinde sonlanan ve yörünge üzerindeki birim zamanda taranan alanın θ açısına göre değişimini belirleyen, eğrisine göre (Bu eğri Hiperbolik Spiral eğrisi olarak da bilinir) hareket eden bir yörünge çizerler. İlerleyen bölümlerde bu kararsız yörüngeleri daha detaylı bir şekilde inceleyeceğiz.

 

Bu kararsız partiküllerden bazılarına örnek olarak: Leptonlardan, Müon (μ); Mezonlardan, Pion (π), Kaon (κ) ve Eta (η); Bozonlardan ise, W ve Z olarak Zayıf nükleer kuvvetin vektör ara bozonları ile χ (Higgs) bozonunu örnek olarak verebiliriz. Aşağıdaki grafikte bu yörüngenin değişimi verilmektedir:

 

2- Kararlı Partiküller:Bu partiküller, genellikle atomun temel parçacıklarını oluşturan ve çok uzun ömürlü (sonsuza yakın) olan ve hareket denklemleri atom içerisindeki karadelik kütleçekim merkezini odak noktası olarak kabul eden elipsoidal bir yörüngeyi tanımlayan eğrisine göre (Bu eğri, konik olarak da bildiğimiz, e=1 için Parabol’e; e>1 için Hiperbol’e ve e<1 için elips’e tekabül eder) hareket eden bir yörünge çizerler.

 

Buradaki “e” sabiti, koniğin exantrisitesi veya dışmerkezliği olarak, odak noktasında bulunan kütleçekim merkezinin eğrinin merkezine olan uzaklığının eğrilik yarıçapına oranıdır.

 

Bu partiküllerin büyük bir çoğunluğu (Elektronlar, Protonlar, Nötronlar, Kuarklar ve Gravitonlar gibi) atomun temel yapıtaşları olup, maddeyi ve kütleçekim alanını oluştururlar. Çoğu kararlı olup, elipsoidal bir yörünge üzerinde hareket etmelerine rağmen, ısı veya radyoaktif etkiler sonucunda bazılarının yörüngesi (Örneğin elektron alış-verişi gibi) değişebilmekte ve hiperbolik veya parabolik yörünge üzerine oturarak aynı atomun içinden ikinci bir kez geçmemek üzere, diğer kararlı partiküllerin yörüngelerini dikey olarak keserek uzaklaşmaktadırlar. Bazı gökcisimlerinin yörüngelerinde de gözlemlediğimiz bu olay (Örneğin, Kuyruklu Yıldızlarda olduğu gibi) atomun içinde işlemekte olan kütleçekim mekanizması ve yörüngeler için de aynen geçerlidir. Fakat böyle bir yörünge geçişi sırasında, partikül kütleçekim merkezini oluşturan manyetik monopolün çok yakınından geçerse yutulabilmektedir ve böyle bir durumda partikül, kararlı bir yörüngede olduğu halde karasız bir hale gelebilmektedir.

Helezonik Spiral eğriler, kararsız parçacıkların yörüngesidir.

Örneğin parçacık hızlandırıcılarında çarpıştırılan partiküllerden bazıları teorik olarak ekranda görülmesi gerektiği halde, kararsız bir yörüngeye geçmeleri sebebiyle gözlemlenememektedir. Gerçekten de bu durum parçacık fiziği deneyleri gerçekleştiren bilim adamları için parçacıkların ömürlerini ve kararlılıklarını belirlemek için çok büyük bir problemdir. Aşağıdaki grafiklerde bu yörüngelerin değişimi verilmektedir:

Elipsoidal Konik eğriler, kararlı parçacıkların yörüngesidir.

SİCİM TEOREMİ {strıng theory} VE KÜTLEÇEKİMİNİN GÖRELİLİĞİ: “aynı…   Kütleçekim merkezindeki gravitasyonel yük yoğunluğunun halka şeklinde dönmesiyle bir manyetik alan…

Atomik (Kuantum) boyutlarında oluşan dolanımlı Diferansiyel Elektrik ve Manyetik akımlar.

   

Ve 5-Boyutlu Relativite’de Sicim yapıları ve partikül etkileşimleri.

 

 

Birleşik alan teorisinde bir Karadeliğe düşen parçacık, Süperzar yüzeye çarpan, kapalı bir sicim ilmeği olarak düşünülebilir.

Boyutlu bu sicim ilmeğinde oluşan kütleçekim dalgaları birleşebilir ve zarın bir parçasının kapalı bir sicim ilmeği şeklinde kopmasına neden olur. Bu, Karadelik tarafından yayılan bir parçacık olacaktır.

 

 

(© Galileo Galilei’nin, 'Dialogues' –Dialoghi- isimli temel kitabından bir çizim) ve Kopernik’e göre güneş merkezli evren modelini tasvir eden bir çizim(17yy)

 

“Ve Göğü, sağlam bir şekilde BİNA (EVRENİN 11-BOYUTLU MİMARİSİ) ettik ve onu GENİŞLETEN (EVRENİN 11-BOYUTLU SINIR-TEĞET YÜZEYİNİ SÜREKLİ AÇAN (BİRBİRİNDEN UZAKLAŞTIRAN)) de Biziz.”

[Zâriyat, 47]

“O gün Göğü, yazılı kitap tomarı gibi toplayıp düreriz (KARADELİK kütleçekim çökmesi (KIYAMETİ))! Tıpkı İLK yaratmaya başladığımız (Bir AKDELİK noktacığından) gibi, -üzerimizde bir söz olarak- onu YENİDEN var edeceğiz (11- BOYUTLU UZAY-ZAMANIN YENİDEN ve FARKLI BİR BİÇİMDE İNŞASI). Evet, kuşkusuz onu yaparız!”

[Enbiyâ, 104]

 

 

Bu bölümde, Enerji-Momentum Tansörü şeklinde 5-boyutlu Einstein-Maxwell denklemlerini 4-boyutlu uzay-zamana indirgediğimizde, alan bileşenlerinin “invariant (değişmez)” kalacak şekilde türetmemiz için; Manyetik alanın ve Manyetik akı teorisinin teorimiz açısından bazı önemli bazı teoremlerini ve uygulamalarını, Birleşik Alan Teorisinin temel yapısına giriş açısından, teoriyi herhangi bir yüklü ve hareketli kütlenin Elektromanyetizmanın 5. boyut doğrultusundaki karadelik tekilliği faz uzayındaki göreceli elektrodinamik yapısındaki hareket yasalarından yola çıkarak türettiğimiz için, klasik elektrodinamiğin bizi ilgilendiren kısımlarını ve 5. boyuta genişletilen Einstein-Maxwell denklemlerinin birleşik alan teorisine geçiş doğrultusunda yeniden yorumlanmış şekillerini çalışmamız içerisinde zamanı geldikçe parçalar halinde almıştık ki, bu bölümde hepsini birden tekrar bir gözden geçirme ile birleştirerek birleşik alan teorisinin her iki hareketli yük koşulu altında da, yani elektrostatik ve elektrodinamik sonuç denklemlerini vereceğiz. Sonuç denklemleri elde etmeden önce, konunun Elektrostatik ve Elektrodinamikolarak iki kısım halinde ayırıp inceleyeceğimiz ve birleşik alan teorisinin elektrodinamik temeli mahiyetinde olan ve kısaca özet olarak aşağıdaki “SEKİZ TEOREM” ve “İKİ LEMMA” altında özetlenen önemli sonuçlarını teorimiz açısından incelememiz mümkündür:

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN KOZMİK ELEKTRODİNAMİK TEMELLERİ:

 

 

Birleşik Alan Teorisinin Elektrostatiğin Maxwell-Faraday Teorisi’nden Faydalandığı Temel Postülatları

{BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN ELEKTROSTATİK KURAMI }:

Birleşik Alan Teorisinde bu yöndeki elektrostatik yapı için kullanılan iki temel postülat ve bir bünye denklemi (Manyetik Ek-Yük-Akımı Eklenmiş Stokes Teoremi) şu şekildeki bir yapı üzerine kurgulanmıştır:

 

 

 

Süreksizlik içeren bir tekillik yüzeyindeki bir diferansiyel plazma yükü bölgesi (Şuhubi, 1994).

 

 

Hareketli yük içeren bir durumda tekillik yüzeyinde oluşan normal ve teğetsel kuvvetler (Şuhubi, 1995).

  Eğer V + S bölgesinde yük mutlak olarak sürekli ise, bir hacimsel yük…  

Atom yörüngesinde dolaşan iki elektron ve iki gravitonun birbirine uyguladığı çekim kuvvetleri.

Yalnız burada yukarıdaki dik üçgendeki vektörel toplam alınırken, ve olduğu düşünülerek olarak…   ve (ışık hızı) olduğu için, atom yörüngesindeki teğetsel hız:

Teorem-1: Zamanla değişen B

 

Teorem- 4: Adyabatik değişmezler.

   

Ekil: İki aşamalı plazma adyabatik sıkıştırma aygıtının çizgesi(F.F. Chen, 1974) .

Teorem-5: Birinci adyabatik değişmez, μ   niceliğiyle daha önce tanışmıştık. Manyetik moment olarak tanımlanan bu nicelik,…

Teorem- 6: İkinci adyabatik değişmez, J

   

Ekil: Bir manyetik ayna geometrisinde a ve b ayna noktaları arasında yansıyan parçacık (F.F. Chen, 1974).

  Şimdi, zamanla değişmeyen ancak uzayda değişen bir…  

Ekil: Yüklü parçacığın boylamlara dik yönde sürüklenmesi (F.F. Chen, 1974) .

 

J’nin değişmezliğini kanıtlamak için önce v// d s’nin değişmezliğini inceleyelim. Burada d s, B boyunca alınan yol uzunluğudur ( Bkz: Aşağıdaki şekil). d s üzerinde bulunan bir parçacık, güdücü özeği sürüklenmeye uğradığından, Dt süresi sonunda kendisini d s' üzerinde bulacaktır. d s' yol öğesinin uzunluğu, d s‘ nin uç noktalarından B ye çizilen dik düzlemlerle belirlenir. d s nin uzunluğu eğrilik yarıçapıyla orantılıdır:

 

Ekil: J’nin değişmezliğinin kanıtlanmasında kullanılan çizge (F.F. Chen, 1974).

 

V // d s = sabit

olduğu görülür. Aslında son bağıntıya bakarak J=sabit sonucunu çıkaramayız. v//ds niceliğinin manyetik ayna noktaları arasında integralini alırsak, d s' üzerindeki 5. boyut doğrultusundaki manyetik ayna (4-boyutlu uzay-zamana kodlanan holografi noktaları) dik kesen düzlemlerin kesim noktalarıyla çakışmayabilir. Bununla birlikte, böylesi bir uyuşmazlıktan kaynaklanan J yanılgısı boşlanabilecek denli küçüktür, çünkü manyetik ayna noktaları yakınlarında v hızı hemen hemen sıfırdır. Manyetik ayna civarındaki bu sabit akı sonuçları, ilerki birleşik alan isbatlarımızda 5. boyut doğrultusundaki kütleçekimsel mercek etkisi yoğunlaşmasının dayanak noktasını oluşturan önemli bir sonuçtur. Sonuç olarak,

 

olduğunu kanıtlamış olduk.

 

J değişmezinin bozulmasına tipik bir örnek olarak manyetik pompalamayı gösterebiliriz. Şimdi bir manyetik ayna dizgesinin coillerine titreşimsel bir akım uyguladığımızı düşünelim. Bu düzenekte manyetik ayna noktaları birbirlerine doğru, parçacığın yansıma frekansında, yaklaşıp uzaklaşırlar. Eğer parçacığın yansıma frekansı, aynaların gidip gelme frekansına denkse, parçacık daima yaklaşan manyetik aynalar görecek ve v// bileşenini arttıracaktır. Bu durumda J korunmaz; çünkü B manyetik alanındaki değişimin zaman ölçeği, parçacığın yansıma frekansından küçük değildir.

 

 

Teorem- 7: Üçüncü adyabatik değişmez , F

Bu adyabatik değişmez, parçacığın güdücü özeğinin sürüklenmesinin üçüncü bir dönemsel devinime neden…    

Ekil: Bir uydudaki Geiger sayıcısının ölçtüğü kozmik ışın oranlarının yükseklikle değişimi. A - Atlantik Okyanusunun tam ortasında ; B - Singapur üzerindeki ölçüm sonuçlarını göstermektedir(L.A. Artsimovich & S.Yu Lukyanov, 1980).

 

 

Uyduların yaptığı yerinde ölçüm sonuçları iki ışınım kuşağınin varlığını göstermiştir. Yer’e yakın olan iç ışınım kuşağı, uzak olana da dış ışınım kuşağı denir. İç ışınım kuşağının sınırlarının yeryüzüne olan uzaklıkları, 1000 km ve 4500 km dir. Dış ışınım kuşağındaki parçacıkların erkeleri daha yüksektir. Bu bölgenin sınırları da L~3 RYer ve L~5 RYer arasındadır (Bkz: Aşağıdaki şekil).

Şekil: Yer’in doğal ışınım kuşakları. Rakamlar kozmik ışın yeğinlik oranlarını vermektedir(L.A. Artsimovich & S.Yu Lukyanov, 1980)

 

İç ışınım kuşağının biçimi ve fiziksel parametreleri dış ışınım kuşağınınkine kıyasla daha kararlıdır. Değişik zamanlarda yapılan uydu ölçümleri iç ışınım kuşağının biçim ve parametrelerinin aşağı yukarı aynı olduğunu göstermiştir. Dış ışınım kuşağının biçim ve parametreleriyse zamanla değişmektedir.

 

Uydu ölçümlerinden çıkan bir başka sonuç da şudur: ışınım kuşaklarında tuzaklanmış olan parçacıkların erkesi yükseklikle azalmaktadır. Bu beklenen bir sonuçtur. Çünkü yüksek erkeli parçacıkların tuzaklanabilmesi için manyetik alanın yeterince yeğin olması gerekmektedir.

 

Işınım kuşaklarının oluşumunu anladığımızı söyleyemeyiz. Ancak ışınım kuşaklarında süregelen süreçlere ilişkin modellerimiz iyi iş görmektedir. Yüksek erkeli proton ve elektronlardan oluşan iç ışınım kuşağı, Yer’in yakın komşuluğundaki uzayda devinen hızlı nötronların bozunması sonunda oluşmuştur. Yüksek erkeli kozmik ışın parçacıkları Yer atmosferinin üst kısımlarındaki (~100 km) N ve O atomlarıyla çarpışırlar. Bu çarpışma sonunda hızlı nötronlar üretilir. Süreçte kozmik ışın parçacığı başına 4 nötron üretilir. Daha sonra bu nötronlar bozunur ve bozunma sonunda proton, elektron ve nötrino ortaya çıkar. Lepton yükünün korunumu gereği, hafif parçacıklar çiftler biçiminde üretilir. Nötron bozunması sürecinde üretilen iki hafif parçacıktan biri olan nötrino yüksüz olduğundan ve çekirdek tepkimelerine girmediğinden izini sürmek oldukça zordur. Bu bağlamda, “üretilen nötrinolara ne olduğu?” sorusuyla ilgilenmeyeceğiz ve ilerleyen kısımlarda bu mekanizmanın da bir enerji döngüsü şekline “manyetik monopol mekanizması” olarak “3m teoremi” olarak adlandırdığımız 5. boyut tekilliğinde tuzaklandığını varsayacağız.

 

Özgür bir nötronun yarı ömrü ~10 3 saniyedir. Üretilen nötronların bir kısmı manyetikküre içinde bozunarak protonları ve elektronlar üretir. Elektrik yüklü parçacıklar olan proton ve elektronların ilk hızları yitik konisine (loss cone) girmediği sürece ışınım kuşaklarında tuzaklanırlar. Yitik koni içerisinde ise, nötron bozunmasının hemen ardı bir tekillik sürecinde bir proton bozunması denkleminin nadir de olsa gözlemlenebileceğini ve bu önemli sonuç doğrultusunda, evrendeki hiçbir maddi partikülün, -proton da dahil- kararlı bir yapıda olmadığı ve bunun sonucunda evrendeki toplam enerji miktarının korunumlu olmadığını ve tek yönlü kuvvetler doğrultusunda termodinamiğin II. Yasası doğrultusunda 5. boyut tekilliğindeki manyetik monopol mekanizmasına doğru akacak şekilde kararsız bir yapıya eğilimli olduğu sonucuna ulaşacağız.

 

 

DİNAMİK ALAN DENKLEMLERİ

 

Statik alan denklemlerini elde ettikten sonra şimdi de Relativite (Görelilik) Teorisini uygulayarak hareketli (Dinamik) bir yük veya kütle için bu kütleçekimsel elektromanyetik alan denklemlerinin eşdeğerlerini elde edelim. Dinamik alan denklemlerini elde etmeden önce Lienard-Wiechert Potansiyellerinin hareketli yük ve kütle için tanımlanan “gecikmeli zaman” denklemlerinden yararlanacağız. Daha sonra da istediğimiz sonuç alan denklemlerini elde edeceğiz.

 

Lienard-wiechert potansİyellerİ

 

Belirli bir yörünge üzerinde hareket eden noktasal “q” yükünün elektromanyetik alanını hesaplamak istiyoruz. Yörünge şöyle belirlenmiş olsun; yükünün t anındaki konumu gecikmeli potansiyelleri yükün t anındaki durumuna değil, sinyalin yükten yola çıktığı daha önceki bir tr anındaki durumuna bağlı olacaklardır. Bu sinyal, ışık hızıyla yol alıp “P” noktasına t anında varmalıdır. Bu “gecikmeli” zaman şu denklemin çözümünden bulunur:

 

Bu ifadedeki sol taraf sinyalin aldığı yolu, sağ taraftaki ise bu yolu gidiş süresini gösterir. değerine yükün gecikmeli konumu denir. Gecikmeli konumu P noktasına birleştiren vektörü ile gösterirsek;

 

olur.

Parçacığın yörüngesi üzerindeki sicim parçası üzerindeki gecikmeli potansiyel vektörleri.

Şimdi, herhangi bir yük dağılımı için, skaler potansiyel ifadesini yazarsak;  

Elektrik Alan çizgileri Manyetik Alan çizgileri

Alan çizgileri ise, yük çevresinde dolanımlı olurlar. Sonuç olarak, Kütleçekim Alanı çizgileri, paydadaki çarpanından dolayı Göreli olarak, içeri doğru Helezonik olarak kıvrılarak dönen ve Genliği, Kütleçekim merkezine yakınlaştıkça azalan bir spiral eğrisi çizecektir. Aşağıda, Elektrik, Manyetik ve Kütleçekimi Alan denklemlerine ait eğrilerin değişimi verilmektedir:

 

Üstteki şekil) Hareketli yük için, θ açısına bağlı olarak Elektrik Alan (Üstteki şekildeki kesikli çizgiler), Manyetik Alan (Üstteki şekildeki düz çizgiler) ve Kütleçekim Alanına (Aşağıdaki şekil) ait Göreli Kuvvet Alanı Çizgilerinin değişimi. Her iki şekle de dikkat edilirse, (ışık hızı) olması durumunda, dinamik alan denklemleri, kaynağında (orjin noktası) sonsuz büyüklükte (çok yoğun bir kütle) bir manyetik monopol bulunduran Elektromanyetik Kütleçekim Dalga denklemlerine indirgenmektedir.

Hareketli yük için, kütleçekim alanının değişimini gösteren grafik.

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN

STATİK KÜTLEÇEKİMSEL BİRLEŞİK ALAN DENKLEMLERİ   Böylece Elektromanyetizma ve Yerçekimi kanunlarını birleştirerek elde ettiğimiz alan denklemlerini…

Planck ölçeğindeki tek bir sicim halkasının dalga hareketini belirler

KLEİN-GORDON DENKLEMİ haline gelerek Dirac denklemine dönüşür. Bu durumda uzay-zamanın eğrilik tansörü, R=-kTolarak uzay…

Kütleçekim alanında titreşen gravitonun dalga hareketini belirler

Eğer, yük ve akım kaynağı tansörü yerine, kütleçekim metrik birim tansörü gelirse bu durumda birleşik alan denklemi; (ğ + kT)=0  

Elektromanyetik alanda titreşen elektronun dalga hareketini belirler

Eğer, yük ve akım kaynağı tansörü yerine, elektromanyetik alan tansörü gelirse bu durumda birleşik alan denklemi;

(ğ + kT)=0

ELEKTROMANYETİK-DALGA DENKLEMİ

 

haline gelerek elektromanyetik dalga denklemi çözümüne denk gelir. Bu denklem ise, biraz sonra daha detaylı bir çözümünü vereceğimiz üzere, c tüm eylemsiz sistemlere göre sabit olan ışık hızı olmak üzere;

 

denklemine göre uzay-zamanda titreşim yapan elektromanyetik bir dalganın hareketini belirler.

 

DÖRDÜNCÜSÜ:

Zayıf nükleer kuvvet alanında titreşim yapan bozonun dalga hareketini belirler

Eğer, yük ve akım kaynağı tansörü yerine, zayıf çekirdek alan tansörü gelirse bu durumda birleşik alan denklemi;

(ğ + kT)=0

 

ZAYIF ÇEKİRDEK-DALGA DENKLEMİ

 

haline gelerek zayıf çekirdek kuvvet alanına ait dalga denklemi çözümüne denk gelir ki, zayıf çekirdek kuvvetinin taşıyıcı partikülü olan W bozonunun artı, eksi ve yüksüz olmak üzere 3 versiyonu bu 4-vektör alanının dalga denklemi tarafından belirlenmiş olur.

 

BEŞİNCİSİ:

 

Güçlü çekirdek kuvvet alanında titreşim yapan gluonun dalga hareketini belirler

  (ğ + kT)=0  

Temel kuvvet alanlarının birleşik alan denkleminden elde edilmesi.

 

Tüm temel kuvvet alanlarının tek bir denklemle ifade edilmesi: Birleşik alan teorisinin dalga denklemleri, D’Alembert operatörünü içeren ve kaynak matrisi uygun bir şekilde değiştirilebilen tek bir denklemle yukarıdaki gibi ifade edilebilir.

 

 

 

olur ve;

 

olduğu düşünüldüğünde;

 

denklemi elde edilmiş olur. Böylece Elektromanyetik Kütleçekim dalgasına ait, ve ’ye bağlı 2. derece kısmî diferansiyel denklemini elde etmiş oluruz. Bu denklemin çözümü ise;

bağıntısıyla verilebilecek z-yönünde v=c ışık hızıyla ilerleyen sinüzoidal bir elektromanyetik dalganın hareketini belirler. Denklemin çözümüne girmeden önce, ve ’nin vektörel toplamının, ’yi verdiği için ’nin birer parçası olduğunu düşünürsek;

(Denklemi zamandan bağımsız olarak ele alırsak)

 

diferansiyel toplamından ve olduğu göz önüne alınırsa;

kısmî diferansiyel toplamını elde ederiz. Bu denklem ise, beklediğimiz gibi kütleçekim yörünge eğrisine uygun olan eliptik tipte bir denklem olup “LAPLACE Denklemi” adını alır. Bu denklemi sağlayan g(x,y) fonksiyonlarına “HARMONİK Fonksiyonlar” denir. Çözümü ise, değişkenlere ayırma kuralıyla;

şeklinde olarak şeklinde bir çözümdür.

olup, ’nin denklemi sağlama şartı; ‘dır. Denklemin her iki tarafını XY çarpımına bölersek;

Denklemleri elde edilir. olduğundan son denklemin birinci tarafı y’yi ve ikinci tarafı da x’i içermemektedir. O halde birbirine eşit olan bu iki ifade bir sabite eşit olmak zorundadır. O halde K2 bir sabit olmak üzere;

veya

 

veya denklemlerine ulaşılır. Bu denklemlerin çözümü ise;

 

 

olarak bulunur. O halde denklemin g çözümü:

 

olur.

Bu çözümden;

 

 

özel çözümleri elde edilir.

Bu çözümlerden ise, bizim dalga denklemine uyanı denklemidir.

 

Şimdi kütleçekimi alanı ifadesini, sınır koşullarını da ekleyerek bu denklemin formuna uyarlarsak;

denklemi için sınır koşullar:

1)- için

(Kütleçekim merkezinden sonsuz uzaklıktaki bir mesafe için),

2)- için

(Kütleçekim merkezine yakın, sabit ve büyük bir kütleçekimi ).

Laplace denklemi lineer bir denklem olduğu için, yani fonksiyonları birer çözümse; kombinasyonu da Laplace Denklemini sağlar. Buradaki keyfi sabitlerdir.

 

Bu özellikten yararlanıp, ifadeyi toplam şeklinde yazarsak;

olur. Bu ifade, ilk sınır koşulu olan için ifadesini sağlamaktadır. Şimdi katsayılarını nasıl seçmeliyiz ki diğer sınır koşulunu da sağlayalım? Yani için olsun:

olarak yazılabilir. Bu seri toplamı ise, “FOURİER Sinüs” serisidir. katsayılarını bulmak için her iki tarafı sin(ny) ile çarpıp [0,π] aralığında integralini alırsak, n bir tamsayı olmak üzere;

olarak bulunur.

Bu integralin değeri ise şudur:

Bu integral alınırken, k=n olan terimin dışındakilerin integrali sıfır olur. k=n için sol taraf (π/2)Gn olacağından;

olarak bulunur.

x=0 noktasında kütleçekim alanının G0 olduğunu ve dalga denkleminden gelen bu ifadeyi de formüle eklersek;

olur ve komplike çözüm yazılır;

Zaman boyutunu da denkleme eklersek KÜTLEÇEKİMSEL DALGA DENKLEMİNİ elde etmiş oluruz:

Bu sonsuz serinin de toplamı vardır ve şudur:

Şimdi, boş uzay için yukarıdaki denklemin limitini alıp, G0 için sağlama yaparak genliğini, ’ı hesaplayalım:

olarak x=0’daki değeri sağlamaktadır. Kütleçekim dalgasının ilerleme hızı (v) = (ışık hızı=3×108 m/sn) olmak üzere =sabit bir değer olmak üzere, kütleçekimi dalgasının içinde bulunduğu ortama göre değişmektedir. Şimdi boş uzayda ’ı hesaplamak üzere, Dünya yüzeyinden yaklaşık 25 bin km. uzaklıktaki (UYDU’ların bulunduğu bölge) bir mesafe için yerçekimi ivmesini hesaplarsak:

ise;

 

olarak bulunur Yukarıdaki sonuçlara göre, Kütleçekim dalgası ve genlik katsayısına ait (x,y)’nin sınırlı bir değer aralığında;

olur ve ’ın değişimi aşağıdaki grafiklerde verilmektedir.

Kütleçekim Dalgasının, G(x,y) zamanla değişimi.

Kütleçekim Dalgasına ait genlik katsayısının, zamanla değişimi.

Maya kozmolojisine göre evren modeli. Burada gösterilen dokuz basamaklı piramit, evrenin dokuz kat tabakasını temsil eder. İlginçtir ki, kilise tarafından ortaçağda yasaklanan Barnabas İncili’nde de, bizzat Hz. İsa’nın ağzından, gökyüzünün dokuz kat olduğuna işaret edilir..

Courtesy and Copyright of National Geographic).

    “And olsun EĞRİ çizilmiş yollara (RELATİVİSTİK eğri (HİPERBOLİK)…

Elektromanyetik Gravitasyon Dalgasının Elektrik, Manyetik ve Kütleçekimi Alanı bileşenleri.

Birleşik alan teoremini bu denklemlere uygularsak, vektörel olarak; olup,…

Üstteki tablo: Simetrik Maxwell Denklemlerinin toplu halde gösterimi.

 

Üstteki şekil: Kütleçekiminin potansiyel alanı. Dikkat edilirse, kütleçekimci dalgalar uzay-zamana helezonik bir şekil vererek cisimleri çekime uğratır. Dolayısıyla, bu kütleçekim alanında düşen bir cisim, k ve a sabitler olmak üzere potansiyel alanına göre helezonik bir yörünge izler ve yarıçap küçüldükçe, yani iki kütle birbirine yaklaştıkça, çekim kuvveti ve bununla orantılı olarak ivmelenme hızı artar. Bu yüzden küçük kütleler, büyük kütlelere yakınlaştıkça hızları artar (Örneğin, kuyruklu yıldızların güneşe yaklaştıkça hızlanması gibi).

Dolayısıyla Maxwell denklemlerinden elde edilecek dalga denkleminin katsayısında genlik çarpanı bulunmalıdır. Örneğin k=1 alınırsa;

r(yarıçap) r=1 için, (Genlik)
r (yarıçap) r=2 için, (Genlik)

olur. Dolayısıyla, yarıçap küçüldükçe çekim kuvveti de artar.

 
 


NGC 6543, “Kedi Gözü” Galaksisi Kur’ânda geçen “Müzeyyen Semâ” tasvirine iyi bir örnektir. Galaksinin dış kabuğuna dikkat edersek, kütleçekiminin zayıflamasından dolayı, kütleçekimci elektro-manyetik dalgaların kırmızı renk tayfına doğru kaydığı görülür. Oysa, çekirdeğe yakın bölgedeki alanda güçlü kütleçekim alanı renk tayfının maviye kaymasına neden olur..

“Yeri, sizin için yerleşim alanı olarak binanın İLK KATI (1. BOYUT); Gökleri de ÇADIR gibi (HİPERBOLİK UZAY-ZAMAN YAPISINA SAHİP EYER TİPİ BİNA) diğer ÜST KATLARI (DİĞER 10 BOYUT) olarak bina eden ve size sûret veren, sûretinizi de en güzel bir şekilde yaratan ve sizi, tertemiz nimetlerle rızıklandıran ALLAH’tır; İşte sizin RAB’biniz olan Allah budur. Alemlerİn Rabbİ olan Allah ne yücedir.”

[Mümin, 64]

 

Doğanın helezonik yapısını kavramadan, kütleçekiminin matematiksel yapısını tanımlamak olanaksızdır. Altın spiral, Leonardo da Vinci’nin elyazmalarındaki kayıp sayfa.

(© Copyright and Courtesy to Lost page Leonardo Da Vinci's Codex)

 

Bu bölümde, Birleşik Alan Teorisinin birer uygulaması sayılabilecek, dört fiziksel örnek ve dört problemden oluşan toplam sekiz uygulama üzerinde durup bazı önemli sonuçları elde edeceğiz. Bulduğumuz bu sonuçlar ise, yüzyıllardır bilim adamları ve fizikçilerin uğraştıkları temel problemlerden bazılarına farklı bir alternatif çözüm getirecektir.

Bunlardan;

 

BİRİNCİSİ:

KÜTLEÇEKİM ALANININ YAPISI:

KÜTLEÇEKİM ALANININ HELEZONİK BİR YAPIDA OLMASI VE LAVABODAN AKAN SUYUN NEDEN BURGAÇ YAPARAK AKTIĞI ÜZERİNE

Dünya üzerinde lavabodan boşalttığımız su neden helezonlar çizerek akmaktadır. Kuzey ve Güney yarımküredeki… Aşağıdaki grafiklerde bu helezonik şekilleri daha iyi…  

Kütleçekim Alanı içinde düşen katı bir madde helezonik bir yörünge çizer. Dünya yüzeyi yakınlarında bu kütleçekim kuvveti çizgileri, Newton çekim yasalarına yakınsadığında düz olarak algılanırken; büyük ölçeklerde incelendiğinde kütleçekiminin aslında spiral şeklinde olduğu açığa çıkar.

Helezonik Kütleçekim alanının etkisi sonucu, düşmekte olan bir su kütlesi durgun bir kütleye göre burgaç hareketi yapar (örneğin lavabodan akmakta olan su gibi). Benzer şekilde, bir kasırga hortumu da güçlü kütleçekimi etkisiyle helezon çizer.

Çocukken deniz kenarında bulup oyun oynadığımız bazı deniz kabukları ve DNA’da bulunan spiral yapı, kütleçekimi alanının evrenin ilk oluşumunda daha etkin bir kuvvet olduğunun göstergesidir. Bu yüzden, helezonik kütleçekim alanında binlerce yıl içerisinde şekillenen bu yapılar, kütleçekimci dalgaların helezonik yapısına uyum göstermiştir.

Benzer yapının evrenin büyük ölçeklerinde yer alan GALAKSİLER ile küçük ölçeklerinde yer alan DNA moleküllerinde de rastlanması helezonik kütleçekim dalgalarının birleşik bir alan kuvveti tarafından yönetildiğinin göstergesidir. Bu yüzden, evrenin bir çok farklı yerinde karşımıza çıkan bu benzer yapılar hepsinin tek bir kuvvet alanı tarafından şekillendirildiğinin göstergesidir ki, bu kuvvet de birleşik alan kuvvetidir. Bu sonuç ise bizi, tüm kainatın tek bir yaratıcısı olması gerektiği sonucuna götürmektedir.

İKİNCİSİ:

Dünyanın manyetİk alanı:

Dünyanın MANYETİK ALANI VE PUSULADA MEYDANA GELEN SAPMA ÜZERİNE

Kütleçekim dalgasının vektörel yapısından dolayı, Dünyanın Kuzey-Güney kutupları arasında yer alan manyetik… Şekildeki O noktasındaki Coğrafi konuma göre, β… ve olup, buradan;

Yerin Manyetik alanı ve pusulada meydana getirdiği sapma açısı (β).

olarak bulunur. Bu açı, yeryüzünün değişik coğrafi koordinatlarında belirli değerler verir. Fakat biri Atlantik…

Pusula bobininin yapısı ve pusulada meydana gelen sapma açısı (β).

 

olur.

 

Yük, iletken bobin teli içinde Elektrik alan yönünde hızlanmaya çalışacağı için vektörel çarpımı yükü yukarı hareket etmeye zorlayacaktır. Fakat Yüke etki eden toplam kuvvet, aşağıdaki ikinci şekilde olduğu gibi helezonik bir kavis (sikloid eğrisi) şeklinde yükü hareket ettirecektir.

Yüke etkiyen toplam Kuvveti ve yükün izlediği yörünge.

Bobin içinde, q’nun yönündeki oluşturacağı akım ’nin pusulada aşağıdaki şekildeki gibi sola doğru yönlenmesine neden olacaktır. Bu durum ise, pusulayı şekildeki gibi saptıracaktır.

 

Yerin manyetik alanının helezonik yapısına bir diğer örnek de Manyetik kutuplanma ve Bloch duvarı yapısıdır. Eğer yapay bir mıknatıs oluşturursanız bir uç N olarak kutuplanırken diğer kutup, S olacaktır. Fakat bu ters kutuplanma bir uçtan diğerine geçerken aşağıdaki şekildeki gibi bir değişim izler:

Yüke etkiyen çekim Kuvvetinin 3-Boyutlu gösterimi. Bormalde yük sadece manyetik alanın etkisinde sikloid hareketi yapması gerekirken, kütleçekiminin de etkisiyle uzay-zamanda helezonik bir yay çizer.

 

F. Bloch tarafından ortaya atıldığı için Bloch duvarı da denen bu yapıda, manyetik yükler bir kutup duvarından geçerek zıt mıknatıslanmış öteki duvara girişte manyetik moment vektörlerini döndürerek ters mıknatıslanma meydana getirirler. Fakat bu dönüş, birdenbire değil yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi yavaş yavaş ve helis çizerek meydana gelir ve aynı zamanda, sanki mıknatısın merkezinde bir fiziksel kaynak varmış gibi Manyetik Moment vektörleri merkezden duvarlara doğru yönlenmektedir. Süper iletkenlerdeki ve Elektromanyetizmadaki bu yapılar da 5-Boyutlu Relativitedeki manyetik yük teorisini ispatlamaktadır.

Süper iletken yapılarda Manyetik Kutupların oluşumu ve yapısı.

 

Manyetik Kutupların oluşumu ve Bloch Duvarı yapısı.

Diferansiyel Manyetik kutupların oluşumu ve yapısı.

Manyetik Alan çizgilerinin oluşumu ve yapısı. Diferansiyel manyetik kutupların toplamı iletken çevresinde çizgisel bir manyetik alan oluşturur. Bu çizgisel manyetik alanlar diferansiyel manyetik kutupların yoplamından meydana gelmiştir.

 

ÜÇÜNCÜSÜ:

PULSAR YILDIZLARI:

PULSAR YILDIZLARININ İDEAL BİR DİPOL GİBİ DAVRANMASI ÜZERİNE

Günümüzde yapılan Astronomik gözlemlere göre, çok hızlı dönen (saniyede 103 devir gibi çok yüksek bir ω açısal… Birbirinin yörüngesine giren iki eş yıldız sistemi, bir Pulsar…

Yeni oluşum halindeki bir Pulsar yıldızı.

Çünkü yörünge üzerindeki periyotları çok küçüktür ve adeta elektronik bir mikrodalga frekans üreteci gibi çalışan bir atom saatine benzer şekilde, hassas astronomik ölçümler yapmaya elverişlidir. Aşağıdaki şekilde birbirinin etrafında dönen bir pulsar yıldız çiftine ait yörünge eğrisi verilmektedir:

PSR 1913 Pulsarının yörüngesi.

Aşağıdaki İdeal bir Dipole ait manyetik alan çizgileriyle yukarıdaki yörünge eğrisine ait çizgileri ve bir alttaki…  

Deal bir dipolün (soldaki) ve Fiziksel bir dipolün (sağdaki) Manyetik alanı.

Pulsar yıldızının Manyetik alanı.

dördüncüsü:

NÖTRON YILDIZLARI:

NÖTRON YILDIZLARININ YÜZEYİNDE OLUŞAN GÜÇLÜ MANYETİK ALANLAR ÜZERİNE

Nötron Yıldızları olarak bilinen ve çökmek üzere olan dev yıldızlar, son aşamasına gelmiş… Yapılan gözlemlere göre, R=10 km yarıçapındaki bir nötron…  

Yeni oluşum halindeki Bir Nötron yıldızı.

Bir Nötron Yıldızının Beyaz Cüce haline gelmesi.

Kırmızı dev haline gelen bir yıldız (solda) ve bu yıldızın nötron yıldızı haline dönüşmesi (sağda).

Bir Nötron Yıldızının Kırmızı Dev haline dönüşmesi.

Üstteki resim) Bir Nötron Yıldızının önce Kırmızı Dev, daha sonra Mavi Dev ve en sonunda da Karadelik kütleçekim mekanizmasına büyük bir benzerlik gösteren Beyaz Cüce haline dönüşmesi.

Bir nötron yıldızının kimyasal yapısı ve yaydığı Elektromanyetik Kütleçekim Dalgaları.

BeŞİNCİSİ:

ELEKTRİK ALAN UYGULAMASI:

KÜTLEÇEKİMİ ETKİSİNDEKİ ELEKTRON VE

  Şimdi elektronun atom çevresinde dolandığı alan…  

Hiperbolik spiral eğrisi.

Güneşin manyetik alanı. Görüldüğü gibi, güneşin manyetik alanının helezonik olması, manyetik alanın kütleçekim alanında hiperbolik spiral bir yapı kazandığını isbatlamaktadır. Bu da, makro ve mikro ölçekteki kütleçekimi alanı yapısının benzerlik gösterdiğini kanıtlamaktadır.

M101 galaksisinin kolları da hiperbolik spiral şekilde açılmıştır. Bu da, elektromanyetizma ile kütleçekiminin temelde birleşik bir yapı içerisinde olduğunu ve uzay-zamanda elektromanyetik kütleçekim alanının spiral bir yapıda olduğunu kanıtlamaktadır.

Çinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisi de hiperbolik spiral yapıdadır. Galaksinin kollarına dikkat ederseniz, hiperbolik spiral şekilde açıldığını görebilirsiniz.

Hiperbolik spiral şeklini almış bir alçak basınç alanının uzaydan çekilmiş görüntüsü.

Nautilus’un iskeletinin kesit görüntüsü. Dikkat edilirse, dünyada Kambriyen döneminde yaratılan ilk deniz canlılarından birisi olan nautilusun iskeleti, hiperbolik spiral bir yapıdadır ve denizin derin tabakalarında yaşağıdığı için kütleçekimci dalgaların etkisine daha çok maruz kalmıştır.

 

Şimdi, tüm bu sonuçları hayalimizde şöyle canlandırabilirsiniz:

 

Planck ölçeğinde kesitinde, yani dolanım alanı olan 6,6×10-34 m2’lik bir kesit alana sahip bir sicimi, helezon şeklinde kıvırarak toplam alanı ’yı verecek şekilde olan helezonik bir sicim düşünün. Şimdi bu dairesel kesit alanı oluşturan sicimin bir tünel gibi atomun merkezinden, e ve g‘ların bulunduğu yarıçapa kadar kıvrılarak ulaştığını, e ve g‘ların bu tünel içinde hareket ettiklerini hayalinizde canlandırın. Heisenberg’in belirsizlik ilkesine göre, e ve g‘ların hangi anda bu helezonun hangi bölümünde bulunacağı kesin olarak belirlenemez. Ancak ortalama bulunma olasılıkları bu tünelin bir bölgesi olsun. Şimdi parçacıklar kütleçekiminin etkisiyle sicim üzerinde hareket ederlerken (yani olarak Planck ölçeğine yaklaşılması durumunda) yukarıdaki şekillerde verildiği gibi bir yörünge izleyeceklerdir. Bu durumu, bir SİKLOTRON hızlandırıcısı içerisinde hareket eden parçacıklar gibi de düşünebilirsiniz. Parçacıklar kütle merkezine yaklaşırken ışık hızına ulaşacaktır ve tam merkezde ise bir TEKİLLİK noktası mutlaka bulunmalıdır. Çünkü ifadesine göre; göreli kütle, v=c olması durumunda sonsuza gitmektedir.

 

Bu sonuç, e ve g‘ların atomun merkezinde bulunan tekillik (bir nevî Karadelik) noktası civarındaki hareketinin ortalama olarak bir helezon çizdiğini fakat bu eğrinin bitiş noktası merkeze ulaşmadan dairesel veya eliptik bir yörüngede tutularak dengede kaldıklarını göstermektedir. Parçacıkların başka bir e ve g‘la çarpışması durumunda ise, yörüngenin dengesi bozulacak ve kütleçekimi merkezkaç kuvvete baskın çıkarak parçacığı tekillik noktasına doğru çekecektir. Bu etki, ısı veya radyoaktif etki yoluyla da yapılabilir.

KUANTUM MEKANİĞİ AÇISINDAN

BİR PARÇACIĞIN YÖRÜNGESİ VE UZAY-ZAMANDAKİ DURUMU

Sırası gelmişken burada biraz da kuantum mekaniğinden bahsetmek istiyorum. Klasik düzeyde tek bir kuantum… Kompleks değerli ψ, üç boyutlu uzayda parçacığın…

Üstteki şekil) Uzay-zamanın kapalı boyutlarına ait çeşitli yapı modelleri. Sicimsel boyutta uzay-zaman bir torus yüzeyi belirlediği gibi, bir paraboloid, hiperboloid veya Helisoid şeklinde bir yüzey de belirleyebilir. Tüm bu alternatifler, uzay-zamanın ölçekleri değiştikçe farklı algılanabilir. Örneğin, 3-boyutlu uzayda herhengi iki nokta arasındaki minimal uzaklık kübik bir yüzey üzerindeki düz bir çizgi olarak algılanken; 5, 7 veya 11 boyutlu uzayda bu durum yukarıdaki şekillerden birisine uyacaktır.

Schwarz’a göre helezonik manifold yüzeyi.

Schoen’e göre helezonik manifold yüzeyi.

 

Süpersicim kuramının kurucularından Scherk’e göre süpersicim teorisinin temelini oluşturan sicim birleşmesi gösteren topolojik manifold yüzeyi.

Scherk’e göre helezonik manifold yüzeyi ve diferansiyel metrik uzaklık ifadesi. Dikkat edilirse, ayrık durumdaki helezonik sicim kıvrımları tekillik noktasında birleşerek tek bir yüzey alanına dönüşmektedir ve yüzey üzerinde deliklerle gösterilen ve periyodik olarak tekrar eden tekillikler vardır. Biz birleşik alan teorisinde, bu tekilliklerin manyetik monopoller ağına denk geldiğini öngörmüştük.

Uzay-zamanın geniş ölçekli boyutlarında düz bir zar yüzeyi gibi algılanan dokusu, aslında küçük ölçeklere inildikçe yüzey alanını minimuma indirecek deliklerden oluştuğu görülür.

Sicim parçaları uzay-zamanın delik olduğu noktalarda birleşirse, deliklerle dolu bir uzay-zaman yapısı meydana gelir ki, bu durumda her bir delik; bir tekillik noktasına tekabül eden bir manyetik monopol mekanizmasına denk gelecektir.

 

Tabiattaki partiküllerin ve alan bileşenlerinin, örneğin spin gibi sağ ve sola dönecek şekilde meyilli olması aslında uzay-zamanın yapısının bir sonucudur. Yukarıdaki şekilde, bir sicim parçasıyla gösterilen bir akı tüpü içerisinden geçen alan bileşenleri tek bir bileşenin toplamını oluşturuyor (soldaki şekil). Zıt yönlerde yönelen helezonik uzay zaman yüzeyi zıt işaretli iki farklı spine sahip partikülü meydana getiriyor (sağdaki şekil).

Peki, neden kainattaki en küçük ölçekte bu çeşit bir minimal yüzey tercih edilmektedir? Bunun cevabı aslında çok basittir: MİNİMUM ENERJİ. Bu şekil, kainattaki tüm yapılarda minimum (MİNİMAL) bir yüzey alanı belirlediği için, DNA’dan tutun da bazı sarmaşık bitki gövdelerine; atomaltı partiküllerden tutun da galaksilere kadar pek çok topolojik yüzeyin geometrisinde bulunan bir yapıdır. Çünkü bu sayede her cisim, madde, alan, partikül veya molekül enerjisini minimuma indirerek daha KARARLI bir yapıda kalmaya eğilim gösterir. Sıfır Momentum durumunda, ψ-eğrisi bir düz çizgidir. Bu, sıfır Momentum durumudur. Sık sarmallar kısa dalga uzunluğu ve yüksek frekans ve dolayısıyla yüksek momentum ve yüksek enerji anlamına gelir; seyrek sarmallar düşük frekans ve düşük enerji demektir.

 

Bir Momentum durumunun, ψ- eğrisi Helezonik (sarmal) yapıdadır.

Dalga paketleri: Bunlar hem konuma (x) hem de Momentuma (p) bağımlıdır.

 

BELİRSİZLİK İLKESİ

 

Bu ilkeye göre, bir parçacığın hem konum ve hem de Momentumunu aynı anda ölçmek (yani klasik düzeye büyütmek) mümkün değildir. Belirsizlik ilkesi:

BELİRSİZLİK İLKESİ

formülüyle verilir. Bu formül bize, eğer x konumunu ölçerek ne kadar kesin belirliyorsak; p Momentumunun da o oranda belirsiz kalacağını söylemektedir. Benzer şekilde, p Momentum ölçümleri de x konumunu belirsiz bırakacaktır. Eğer konumu sonsuz duyarlılıkta ölçmüş olsaydık, Momentum bütünüyle belirsiz kalırdı; tersine eğer Momentumu kesin olarak ölçseydik, parçacığın konumu tamamen belirsiz kalırdı.

Dalga Fonksiyonu, Δx ve Δv belirsizlik ilkesine uyacak şekilde, parçacığın farklı konum ve hızlara sahip olacağı olasılıkları belirler.

Belirsizlik ilkesi daha kesin olarak; bir parçacığın konumdaki belirsizliğin, Momentumundaki belirsizlikle çarpımının, bir ışık kuantumundaki enerji içeriği ile yakından ilişkili bir nicelik olan Planck sabitinden her zaman büyük olması gerektiğini belirtir.

 

ALTINCISI:

MANYETİK ALAN UYGULAMASI:

KÜTLEÇEKİMİ MERKEZİNDEKİ MANYETİK

YÜK YOĞUNLUĞU ÜZERİNE

 

Planck ölçeğine göre, Gravitonun atom çevresinde dolaştığı dairesel yarıçapı hesaplarsak;

 

olur.

 

Şimdi, manyetik alan ifadesini bu yarıçapta dolaşan birim manyetik yük için hesaplarsak;

olur ve buradan, olarak bulunur.

Karadelik kütleçekim merkezindeki Manyetik yükün

Dünya yüzeyi yakınlarındaki oluşturduğu Manyetik Alan.

Şimdi bu manyetik alanın, karadelik tünelinin en uç noktasında yani Planck ölçeğinde dairesel bir yörünge üzerinde…   Merkezdeki manyetik yükün Dünya yüzeyinde (S) oluşturacağı akı yoğunluğu:

Dünya yüzeyi için yarıçap ve kütleçekim kuvveti vektörleri.

  integralindeki sağ taraftaki integral ifadesini;

Dünya, Ay ve Güneş için θ açısının değişimi.

Bulunan bu integral ifadeleri sadece verilen bu sınır koşullarında geçerli olup, dikkat edilirse kütleçekim sabiti ifadeleri R…   Pi sayısının, az önce de gördüğümüz gibi sadece evrensel çekim sabiti ile değil, başka…

Sonsuz küçük bir ABCD Karadelik Kütleçekim Akısı çevrimi boyunca kütle değişimi.

Diverjans Teoremine göre ise;  

Bir küresel gökcismi üzerindeki iki sabit nokta arasındaki göreli uzaklık gözlemcinin θ açısına bağlı olarak değişir. Bu uygulamada θ açısı, Dünya için 3600; Ay için 600 ve Güneş için 2750 olarak alınmıştır. 5-Boyutlu Relativiteye göre bu açı, ışık ışınlarının kürenin eğrisel yüzeyi üzerinde bükülmesinden de etkilenir.

Güneş Sİstemİ

SEKİZİNCİSİ:

GÜÇLÜ NÜKLEER KUVVET UYGULAMASI:

PROTON BOZUNMASI VE ENERJİNİN KORUNUMU KANUNU ÜZERİNE

  Herkesin okul yıllarında beri bildiği temel bir fizik kanunu… Yoksa enerjiyi tamamen içine çekerek bir yerden başka bir yere transfer eden fiziksel bir ortam veya durum söz…

Proton Bozunması denklemi

Üstteki diyagramlar) Proton Bozunmasını gösteren sicim diyagramları. Proton Bozunması sırasında, X (HİGGS) Bozonu ortaya çıkar. Kuantum Renk Dinamiğine göre, bu tepkimeyle birlikte, X Bozonu proton içerisindeki ur, ug ve db (kırmızı, yeşil ve mavi) kuark geçişleri arasındaki farklı parçacıkları birbirine bağlar. Ayrıca buzunması ifadesindeki π (pi) Mezonu daha sonra iki fotona bozunur. Pozitron (e+) ise, serbest kalır.

 

Yukarıdaki tepkime denklemini dikkatlice incelersek, denklemin solunda yer alan protonun enerjisinin 1000 MeV; denklemin sağındaki Pi mezon, pozitron ve gravitondan oluşan partiküllerin toplam enerjisinin ise yaklaşık toplam 130 MeV olduğu görülür. Peki bu durumda arada kalan 870 MeV’luk enerji farkı ne olmuştur? Bu kayıp enerjinin ne olduğunu günümüz fiziğinin ulaştığı parçacık hızlandırıcılarında belirleyemeyiz. Çünkü bu hızlandırıcıların enerji seviyesi bu seviyenin çok altındadır. Fakat teorik olarak bu kayıp enerjinin ne olduğunu hesaplayabiliriz. Bu durumda bu kayıp enerjinin büyük bir kısmının χ (Higgs) denilen bir ara partiküle aktarıldığını öngörebiliriz. Fakat bu partikül de parçacık hızlandırıcılarında henüz gözlemlenebilmiş değildir. Peki bu partiküle aktarılan enerji ne olmaktadır? Bu sorunun cevabını da kuantum mekaniği kuralları çerçevesinde verebiliriz.

Bu kayıp enerjinin büyük bir kısmı, χ (Higgs) parçacığına aktarılarak kinetik enerjiye dönüşmektedir ve denklemdeki açıkta kalan enerji ise, kuantalanmış bir şekilde paketçikler halinde diğer atomaltı partiküllere aktarılmaktadır. Fakat aktarılan bu enerjinin büyük bir kısmı (%90’dan fazlası) tekillik noktasında yer alan manyetik monopole aktarılmaktadır. Fakat manyetik monopole aktarılan bu toplam enerji, potansiyel enerji şeklinde depolanarak hapsedilmektedir. Dolayısıyla toplam enerjinin sadece yaklaşık %10’luk bir bölümü korunabilmekte geriye kalan %90’a yakın bir bölümü ise, hiçbir enerji ışınımı yapmayacak şekilde ortadan kaybolmaktadır. Bu şekildeki bir enerji kaybı ise, enerjinin korunumu kanununu bozmaktadır ve 4-Boyutlu uzay zaman içerisindeki toplam enerjiyi, 5. Boyuta (diğer bir paralel evrene) aktarmaktadır ve bildiğimiz anlamdaki klasik enerjinin korunumu yasalarının bu tepkime sürecinde geçerli olmadığını ortaya koymaktadır. Özellikle χ (Higgs) bozonunun hesaplanan kütlesinin çok ağır olması (mχ>>60 MeV), karadelik tekilliğinde yutularak manyetik monopole dönüştüğünü ispatlamaktadır. Hatırlarsak 5-Boyutlu Relativite’ye göre, bir partikülün hızı ışık hızına yaklaştığında, kütlesi aşırı derecede artmaktadır ve ışık hızı sınırında tüm kütle enerjiye dönüşerek merkezinde manyetik monopol bulunan karadelik tekilliğine aktarılmaktaydı. Dolayısıyla atom içerisinde oluşacak aşırı bir kütle artışı da, enerjinin korunumu yasasını ihlal etmektedir. Buradan şu sonucu çıkarabiliriz: Enerjinin korunumu kanunu, ışık hızı sınırında geçerli olmakta olup, ışık hızı duvarı aşıldığında bu yasa geçerliliğini kaybetmektedir. Dolayısıyla atomdaki karadelik tekillik mekanizmasının sınır-teğet yüzey üzerinde madde, ışık hızınında (c) hareket etmektedir; fakat tünelin içerisindeki tekillik noktasından 5. Boyuta geçtiğinde madde, boyut değiştirmektedir ve bu geçişi sırasında, kütle ve enerjisi sonsuz () olmaktadır ve bu durumda da enerjinin korunumu kanunu geçerliliğini kaybetmektedir. Dolayısıyla enerjinin korunumu kanunu, 4-Boyutlu Uzay-Zaman için geçerli olup, karadelik tekillik noktasından itibaren tüm fizik yasaları geçerliliği kaybetmekte ve sonucu sonsuz çıkan denklemlere dönüşmektedir. Ayrıca, bu şekildeki bir proton bozunması birleşik alan teorisinin öngördüğü, evrendeki varolan maddenin tamamen sonlu bir enerjiye sahip olduğu yönündeki tezini doğrulamaktadır ve evrenin makro yapısında olduğu gibi; mikro yapısında yer alan atomik düzeydeki karadelik mekanizmasını ve maddenin enerjisinin sıfır olduğu mutlak sıfır derecesinde (Termodinamik olarak, T=-2730C veya ΔS=0 olması durumu) niçin içine çökmesi gerektiğini de açıklayabilir. Çünkü, enerjinin atomun merkezinde bulunan bir tekillik noktasına doğru çökmesi, toplam enerjinin ve dolayısıyla toplam sıcaklığın düşmesine sebep olacaktır ve bu durum da, atomun içerisinde yer alan tüm partikülleri bu tekillik noktasına doğru çökertecektir. Bütün bu durumlardan başka, bu çeşit bir proton bozunmasıyla; şu anda kayıp olan ve teorik olarak öngörüldüğü halde, fiziksel olarak gözlemlenemeyen ve evrende var olması gereken kayıp maddeyi ve bu maddenin büyük bir miktar kütlesini barındıran χ (Higgs) bozonu da bu tepkime sırasında oluşan bir ara partikül olarak öngörülebildiğinden dolayı; bu parçacığın varlığını öngören Kuantum Kütleçekimi teorisi de birleşik alan teorisine dahil edilebilir. Bozunma sırasında açığa çıkan ve kinetik enerjiye dönüşen yaklaşık 800 MeV’luk kayıp enerji, bu Higgs bozonunun kinetik enerjisine eşittir ve bu bozonun bozunma ömrü çok kısadır (≈10-30 s). Higgs bozonunun enerjisi, statik durumda bulunan ve manyetik monopolde depolanan potansiyel enerjiye dönüşür. Bu enerji biçimi ise, sürekli olmayıp küçük partiküller halindeki gravitonların, sicimlerin üzerinde titreşerek hareket etmesiyle taşınmaktadır. Bu durumda, proton içerisinde gerçekleşen bu enerji transferinin basit bir ifadesini seri açılımı olarak denklem halinde yazarsak;

ENERJİ TRANSFORMASYONU TEOREMİ

 

Böylece, yukarı verilen “ENERGY TRANSFORMATİON” veya “ENERJİ DÖNÜŞÜMÜ” Teoremi olarak da adlandırabileceğimiz Enerji Transformasyonu Yasası elde edilir. Bu denklemde ifade edilen enerjiye dikkat edersek, sonsuz bir seri toplamı şeklinde olup, kuantalanmış enerji paketçikleri halinde pek çok alt partikülün açığa çıkabileceğini öngörmektedir. Bu sonuç denklemi incelediğimiz zaman bize şunu ifade etmektedir: Gravitonlar, enerji taşıyabildiklerine göre çok küçük bir miktar kütleleri olmak zorundadır. Bozunma sırasında açığa çıkan toplam partikül enerjilerini hesapladığımızda, bu kütlenin taşıdığı enerjinin yaklaşık 2,76 MeV olduğu sonucuna ulaşırız. Yukarıdaki denklem bize, aynen Elektromanyetik yüklerde olduğu gibi, atomun içerisindeki toplam enerjinin de kuantalanmış olduğunu ve küçük enerji paketçikleri şeklinde taşındığını ve bozunma sürecinde gravitonlar tarafından taşınan bu enerji paketçiklerinin atomun kütleçekim merkezinde bulunan tekillik noktasındaki manyetik monopole aktarıldığını ifade etmektedir..

 

Atomun temel partikülleri arasındaki temel etkileşmeleri inceleyen Kuantum Kütleçekimi Teorisi, yüksek enerji düzeylerinde etkileşmelerin birbirinden ayrılamayacağını, yani birleşmeleri gerektiğini öngörür. Parçacık hızlandırıcılarındaki deneylerde, zayıf nükleer kuvvetle elektromanyetik kuvvetin birleşmesi gerçekleşmiştir. Bu deneylerde elde edilen ipuçları, çok daha yüksek enerji düzeylerinde güçlü nükleer kuvvetin de diğer iki kuvvetle birleşeceğini ve kütleçekimi kuvvetinin de bu birleşmeye katılacağını ve bu birleşmeyi sağlayacak ara partikülün, kütlesi çok ağır olan χ (Higgs) Bozonu olduğunu öngörür.

Atomik partiküllerin konumlarını (soldaki); 5-Boyutlu Uzay-Zaman bölgesinin Sınır-Teğet yüzeyi üzerindeki kütle transferini (ortadaki) ve manyetik monopole doğru gerçekleşen enerji akışını (sağdaki) gösteren Vektör Alanı Diyagramları (Üsteki şekil).

 

Atom içindeki temel partiküllerin termodinamik ısı diyagramlarını (Yandaki şekil) gösteren bir grafik. Diyagramların merkezinde bulunan kırmızı halkalar, kararsızlık bölgesi olup, bozunan partiküllerin enerji transferine ait Vektör Alanlarını göstermektedir.

 

 

FERMİLAB’da gerçekleşen bir proton-antiproton çarpışmasının ekrandaki görüntüsü. Çarpışmadan sonra ortaya çıkan partiküller arasında bir Üst (Top) Kuark ve bozunan partiküller arasında bir Müon (μ) (sarı dikdörtgenin içindeki ışın demeti) olduğu düşünülüyor.

CERN’deki Büyük Hadron Çarpıştırıcısında (LHC) gerçekleştirilen, yüksek enerjili bir proton-antiproton çarpışmasının ekrandaki görüntüsü. Fizikçiler, çarpışma sonrasında ortaya çıkan bu partikülleri inceleyerek, zayıf bir biçimde etkileşen ve gözlemlenemeyen partikülleri tespit etmeye çalışırlar. Bu inceleme, çok yüksek enerjilerdeki parçacık etkileşmelerinin doğasını anlamak için yapılmaktadır. Evrenin ilk yaratılış anındaki Büyük Patlamanın (BİG BANG) ilk anlarında böyle yüksek enerjili parçacıklar ortaya çıkmış olduğundan; bu ilk koşulları yeniden oluşturmaya yönelik çalışmalar, maddenin yaratılışı konusundaki birçok sorunun yanıtlanmasını sağlayacaktır..

Müslüman bilim adamları dikkatli astronomik gözlemler ve hesaplamalar yaparak, modern Astronomi ve Fiziğin gelişmesinde öncü rolü oynamışlardır. Buradaki resimde, maddenin kütle yoğunluğunu ölçmek üzere, Al- Cezeri tarafından tasarlanan, madde yoğunluğu ölçen bir düzeneğe ait mekanizma taslağı verilmektedir..

Batının bilim dünyasında gelişmesinde, müslüman bilim adamlarının pek çok önemli katkısı olmuştur. Örneğin, Rönesans dönemini etkileyen, özellikle İbn-i Rüşd’ün Aristo felsefesini inceleyerek kaleme aldığı eserler ile Farabi, Nasreddin Tusi, İbn-i Arabi, Biruni, İbn-i Hayyam ve İbn-i Sina ile Mimar Sinan gibi ünlü bilim adamları ve filozofların Kur’an’daki bilimsel verileri de inceleyerek yaptıkları bilimsel keşifler ve araştırmalar, batı dünyasının bilimsel ve teknik gelişmesinde önemli katkıları olmuştur..

 
 

 


“Allah, YEDİ KAT GÖĞÜ ve benzer biçimde YEDİ KAT YERİ yaratandır. Allah’ın gerçekten her şeye gücü yettiğini ve her şeyi İLMİYLE ihata ettiğini bilmeniz için, buyruk bunların arasında (Uzay-Zaman TEKİLLİK’lerinde yer alan TÜNELLER (Gök Kapıları) vasıtasıyla) iner durur.”

 

[Talâk, 12]

“Onlar senden, azabın çabuklaştırılmasını istiyorlar; Allah, va'dinden asla dönmez. Rabbinin katında BİR GÜN, sizin saydıklarınıza göre (GÖRELİLİK (RELATİVİTE) teorisi uyarınca), BİN YIL gibidir.”

[Hacc, 47]

Birleşik alan teorisi, 5-Boyutlu olup ilk 3 boyut hacimsel uzayı oluşturmaktadır. 4. Boyut zaman, 5. Boyut ise helezonik yapılı olan burgaçlar olup bunlar evrenin gözlenebilen tüm tekillik noktalarında mevcuttur ve içeriye doğru kıvrılmış bir vaziyette saklı olan bir boyuttur. Varlığı, Kütleçekimi, Elektromanyetizma, Karadelikler veya Hortumlar olarak gözlemlenebilen bu boyutun zarfı (Genliği) bu günkü kullandığımız Fizik yasalarını vermektedir. Bu saklı boyutun iç yapısı ise, farklı (paralel) bir evrene açılmakta olup, deneysel olarak gözlemlenemez. Tüm deneysel gözlemlerimiz ve matematiksel sonuçlarımız bu saklı boyutun sınırlarına kadar olup, bundan ötesini deneysel olarak gözlemlemek veya ölçmek mümkün değildir. Dolayısıyla 5-Boyutlu bir evren modeli yerine 6,7,8,...,10 veya 20 Boyutlu bir evren modeli inşâ etmeye gerek yoktur. Çünkü böyle bir teorem matematiksel olarak ispatlansa bile deneysel imkanlar ve gözlemlenebilirliğin kısıtlı olması sebebiyle, bu saklı boyutları deneysel olarak ispatlamak imkansızdır. İşte bu noktada, varlığın hakikatine tam olarak ulaşılamayan maddenin yapısında, bir yaratıcının damgasının ve imzasının olduğuna götüren derin bir iman etmek zorunluluğu ortaya çıkacaktır. Ve bu imana götüren yol da Allah (C.C.) tarafından vahiy ile bildirilen ilahi bilgilerden ve Kur’an’dan elde edilebilir. Bize düşen vazife ise, bu bilgileri elde edip kesin bir imana götüren yol olan İman-ı Tahkikiyi elde etmek olmalıdır. Aksi takdirde maddenin yapısındaki sır perdesini aralamak için ömür boyu yapacağımız tüm çalışmalar bizi doğru yoldan (Sırat-ı Müstakim) uzaklaştıracak ve ancak saptıracaktır. Bu yüzden gerçeği araştırmalı, Hakikate ve Allah’a giden dosdoğru yola ulaşmak için çaba sarfetmeliyiz..

 

Orion Bulutsu Yıldızı

 
 

 


“Gökten yere kadar işi O yönetir, sonra o iş sizin hesabınıza göre, BİN YIL kadar tutan bİr gün içinde O’na yükselir.”

[Secde, 5]

“Melekler ve Ruh, miktarı ELLİ BİN YIL olan BİR GÜNDE O’na yükselirler.”

[Meâric, 4]

 

 

Bir önceki bölümde değindiğimiz gibi, gözle görebildiğimiz bu kâinat katmanı (1. Kat Gök) büyük patlamayla birlikte 4-Boyutlu olarak açılmış, saklı kalan diğer boyutları ise içeri kıvrılarak bükülmüştür. İşte bu kıvrılarak bükülen saklı boyutlar, Karadelik dediğimiz tekillik noktalarını oluşturmuştur. Farklı yapılarda olan ve farklı boyutlara açılan Karadelik türleri vardır. Bu karadelikler paralel bir evrene (diğer gökyüzü katmanları ve Arş’a) açılan kapılar olmaktadır. Canlı hiçbir maddenin geçemediği bu kapılar, Bekâ (sonsuzluk) alemiyle içinde yaşadığımız kâinat katmanı arasında köprü vazifesi görürler. Bu kâinatın dışında, Kur’an’da bahsedildiği gibi 7 kat gök ve onların üzerinde de Arş-ı Azâm olduğunu bilmekteyiz. İşte bu 7 kat gök ve Arş da ayrı birer boyut olarak vardır ve kendine ait karadeliklerin açıldığı uzay-zaman boyutlarını oluşturmaktadır. Yani içinde yaşadığımız kâinat ilk 4 boyutu oluşturur. Bunun üzerindeki 5. Boyut 2. kat gök, bunun üzerindeki 6. Boyut 3. kat gök, bunun üzerindeki 7. Boyut 4. kat gök, bunun üzerindeki 8. Boyut 5. kat gök, bunun üzerindeki 9. Boyut 6. kat gök, bunun üzerindeki 10. Boyut 7. kat gök ve en sondaki hepsinin üzerindeki 11. Boyut ise, Arş-ı Azâm katını oluşturur. Arş-ı Azâm aynı zamanda 9. kat göğü de oluşturur. Yani tüm varlık alemi toplam 11-Boyutlu olup Riemann’ın 11-Boyutlu uzayıyla matematiksel olarak ispatladığı modeline karşılık gelmektedir.

 

Tüm bu boyutlar arasındaki ara geçişler ise, karadelikler dediğimiz ve gözlemlenemeyen fakat varlıkları matematiksel olarak ispatlanmış olan tekillik noktalarıyla (aracılığıyla) yapılmaktadır. Her bir boyutun kendine özgü Karadelikleri mevcuttur. Tüm bu boyutların en alt tabakasında ise 7 kat yer tabakası ve onun altında da CEHENNEM bulunmaktadır. Dolayısıyla Cehennem tüm boyutların ve tabakaların en altında yer almaktadır. Bu 7 kat yer ve Cehenneme açılan kapı ise, Dünyanın merkezinde bulunan bir Karadelik vasıtasıyla yapılmaktadır. Tüm Karadelikler aynı zamanda Kıyametten de sorumlu olup, Kıyamet saati geldiğinde tüm Yıldız ve Galaksi sistemleri bu tekillikler tarafından yutularak yok edileceklerdir.

 

Böylece, Allah (C.C.)’ın tüm varlık alemini en alt katmandan en üst boyuta kadar en mükemmel şekilde yarattığını ve aynı şekilde insanı da en mükemmel şekilde yarattığını görürüz. Bunun karşılığında bizden istediği tek şey ise ibadet ve kulluk vazifelerinin tümünü içeren İslâma ve Kur’ana tabi olmamız ve yarattığı varlıkları bilimsel olarak inceleyerek kendi varlığına imana götüren hakikatleri görmemizdir. Özellikle yaşadığımız bu asrın teknik imkan ve şartları bunu yapmamızı bir derece zorunlu kılmaktadır. Çünkü Allah (C.C.), kullanmamız için gereken her türlü elektronik, elektrik, mekanik veya daha genel anlamda teknolojik tüm aletleri emrimize vermiş ve bizden sadece aklımızı kullanarak ve Kur’andan yararlanarak kendi varlığına ve Ahiret gününe inanmamızı istemektedir. Eğer tüm bunlara rağmen aklımızı kullanmayıp, malayani şeylerle uğraşıp, ömrümüzü kahve köşelerinde tüketerek hakikate ve gerçeğe yol bulamazsak sorumluluk ve günah bizim kendi nefsimize aittir. İleride hesaba çekilirken mazeretin kabul edilmeyeceği çok açıktır..

 

Magellan Bulutsu Yıldızı. Bulutsu yıldızın merkezindeki farklı renklerdeki noktalar evrenin daha üst boyutlarına açılan farklı karadelik tekilliklerine ait olabilir.

VİRGO sarmal galaksisinin merkezinde yer alan bir KARADELİK

NGC 4261, yoğun radyo sinyalleri (kütleçekim dalgaları) yayan bir galaksidir. Hubble uzay teleskobu ile alınan galaksi çekirdeğinin yüksek çözünürlüklü görüntüsü, büyük kütleli bir Karadelik olduğu düşünülen enerji kaynağı çevresindeki kütle aktarım diskini açıkça gösteriyor..

 
 

 


“Evet kuşkusuz Rabb’iniz, göklerİ ve yerİ; ALTI günde yaratan ve sonra ARŞ’a yerleşen; gündüzü, durmadan kovalayan gece ile bürüyen; GÜNEŞ’i, AY’ı, YILDIZLAR’ı, buyruğuna boyun eğdirilmiş olarak var eden Allah’tır. Gerçekten, yaratmak da, buyruk da yalnızca O'na aittir. Alemlerİn Rabbİ olan Allah ne yücedir.”

[A’râf, 54]

 

Sıfır rakamının, müslüman bilim adamları tarafından bulunmasından sonra, tüm bilim dalları, başta matematik ve geometri olmak üzere, önemli bir gelişme kaydetti. Sıfırın bulunmasıyla, adeta matematik ve geometri nicelikleri yeniden tanımlanmak zorunda kaldı ..

Hızla yaklaşmakta olan Kıyamet süreci, fizik yasalarındaki işleyen nedensellik ilkesini bozacak yönde gelişecektir. Nitekim kıyamet sürecinde yaşanan fiziksel ve göksel olaylar, bilim adamlarının elde ettikleri klasik sonuçların tam tersine maddi fiziksel kuvvetlerde büyük değişimlere neden olacaktır. Çünkü doğa kuvvetlerinden sayılmayan zaman enerjisi, termodinamik ısı denge yönü ve evrenin genişlemesi gibi nicelikler “tek yönlü” kuvvet olarak ele alınmaktadır. Modern bilimin bu tek yönlü kuvvetlere ilişkin hiçbir fikri yoktur ve yaklaşan kıyamet süreci bu kuvvetlerin hepsinde (Kütleçekimi, Elektromanyetizma ve Optik gibi temel fizik yasaları dahil) varolan ve teorik olarak hesaplanan değerlerin aksine büyük bir azalmaya ve bu da evreni çöküşe götürecektir. Bu süreç içerisinde daha önceki çalışmalarda değindiğimiz kıyamet alametlerinde verildiği gibi, kütleçekimi ve buna bağlı olarak zaman enerjisi kısalacak, termodinamik ısı denge yönü mutlak sıfıra doğru düşecek, ışık ve elektromanyetizma kuvvetlerinde de hızlı bir azalma yaşanacaktır. Tüm bunların sonucu da, evreni çöküşe ve kıyamete götürecektir. Nitekim önceki bir çalışmamızda (KIYAMET GERÇEKLİĞİ) Kur’ân âyetleri ışığında yapılan cifir hesaplamaları ve tarihsel hesaplamalar modern bilim ve fizik yasalarının öngördüğü tüm nedensellik ilkelerini bozmakta ve yaklaşmakta olan Kıyameti ve evrenin çöküşünü ispat etmektedirler.

 

Normal bir yıldızın kütle aktarım diski yüzeyinde Karadelik üzerine akmakta olan madde, Karadelik çevresinde bir kütle aktarım diski oluşturur. Gaz, diskin merkezine yakınlaştıkça ısınır ve tamamen yutulmadan önce çok miktarda X- ışını yayar.

 
 

 

 


Eğer, evrendeki toplam termodinamik ısı 3 derece daha düşerse, tüm yıldızların çekirdeğindeki karadelik tekillikleri birleşmeye başlar ve evrende oluşacak olan dev bir karadelik tüm galaksileri içerisine çekerek kısa bir süre içerisinde yutar..

“Allah, GÖREBİLECEĞİNİZ DİREKLER OLMADAN (11-Boyutlu SOYUT UZAY-ZAMAN’a sahip KÜTLEÇEKİM ALANI AĞI ile) gökleri yükseltendir. Sonra O, ARŞ’a yerleşti (BİLİNEN SOYUT MADDİ ÂLEMİN DIŞI (ÂLEM-İ EMR)). Ve GÜNEŞ’i ve AY’ı buyruğu altına aldı. Her biri bellİ bİr süreye kadar (KIYAMET saati) akıp gider (Kendileri için belirlenmiş bir KÜTLEÇEKİM MERKEZİ etrafında yörüngede dolanırlar). O, her İşİ düzenlİyor ve bütün bu ÂYETLERİ AYRINTILI bir şekilde açıklıyor ki, YARGI GÜNÜ'nde RAB’binizin huzuruna çıkarılacağınıza yürekten kesİn bir biçimde inanasınız.”

[Ra’d, 2]

Uzay-zamanı dolduran boşluk maddesinin (Esir veya Ether) ve biçimlendiren kütleçekiminin gerçek kaynağı nedir? Filozoflar yüzyıllar boyunca bu konuya kafa yordular, fakat net bir çözüm hala bulunabilmiş değildir. Acaba uzay-zamanı şekillendiren etken Kütleçekiminin (G, green)= Electromanyetizma (B, blue) + Çekirdek kuvvetleri (R, red) + 5-boyutlu uzay-zamanın helezonik eğriliği (Y, yellow) şeklinde davranması olabilir mi? Bu çalışmada aramış olduğumuz bu derin sorunun cevabı net olmamakla birlikte, doğa yasalarının içerisindeki en küçük ölçekte quantum fiziği ve genel görelilik kanunları da dahil olmak üzere, tüm fizik yasalarının tek bir birleşik alan kuvvetinin etkisinde olduğunu kanıtlamaktadır. Yani sürekli titreşim yapan, çok küçük partiküllerin dalga paketçikleri halinde kütleçekim alanındaki hareketi ve değiş-tokuşlarıyla, tüm evrenin devasa bir tek parça halinde ayakta tutulması kavramı. Bu durumda, tüm doğa yasalarını tek bir denklem takımında bile ifade etmek mümkün olabilecektir..

Biyolojik yapıların hemen hemen tüm detayları, enerjilerini minimuma indirecek şekilde, DNA gibi moleküler düzeyde de dahil olmak üzere, Spiral şeklindeki bir yapıya doğru yakınsar..

Birleşik alan teorisinin, bu kitap boyunca ele aldığımız modern fizik ve kozmolojiyi de içerisine alarak genişlettiğimiz yeni kuramlar çerçevesinde, en genel sonuçlarını vermeden önce hem CERN’de yapılmakta olan deneyler hakkında biraz bilgi edinmek ve hem de Eski Mısıra kadar uzanan küçük bir hikaye ile modern kozmoloji arayışı ile dinler arasındaki bağlantıya çok küçük bir gönderme yaptıktan sonra, birleşik alan teorisinin genel sonuçlarını vererek bölümümüzü ve aynı zamanda kitabımızı noktalayacağız.

CERN deneyleri nedir?

Higgs Alanı ve Tanrı Parçacığı Arayışı!

CERN (Avrupa Nükleer Araştırma Konseyi) deneyinde aranan aslında “Higgs Parçacığı” dır (Higgs bozonu). Peki Higgs… Bir zamanlar “Dzyan Kitabı” diye küçük bir kitapçık okumuştum.… Higgs alanını deneylerde göremeyiz, ama Higgs bozonu diğer parçacıklar ile etkileştiği…

Yılı ortalarında başlayan CERN deneylerinin 10 yıllık bir periyodik dönem içerisindeki evrimsel gelişimini gösteren bir diyagram.

Yukarıdaki resimde, 2010 yılında 200 GeV hızda Higss bozonuna ulaşılacağı varsayılıyordu. Ama deney tamir ile hem 1 yıl gecikti, hemde 200 GeV de parçacık görülmedi. Şimdi hedef 7000 GeV oldu. Bu seviyeye ise 2012 yılı sonunda ulaşılacağı umuluyor.

Şimdi CERN’deki deneylerin asıl amaçlarına tekrar dönersek, 7 TeV hıza 2012 yılı sonlarında ulaşılabileceği öngörülebilir. Fakat, burada biraz da maya kehanetlerinden esinlenen bir ayarlama da var gibi görünüyor. Öyle ki, 2012 yılı sonlarında FOTON kuşağı saldırısı ile kütlesiz fotonların daha fazla olduğu bir dışsal çevrede belki de deneyin başarıya ulaşılacağı ümidi. Kıyamet kıyamettir, insanın kendi eli ile gelecek bile olsa. Şimdi, işin biraz da bilimsel ve dinsel boyutuna bakalım:

Bilimsel olanı şu: E=mc2 Yani, madde ışık hızına ulaştığında ışığa (fotona) dönüşür. Her eşitliğin iki yanıda birbirini sağlar. Madde ışık oluyorsa, ışığında madde olması gerekir (Tabiki arada Higgs bozonu gibi yapıştırıcı bir aracı parçacık gerekir). Ama formüldeki E (Enerji) miktarı ne kadar arttırırsak madde ışığa dönüşür? Artma oranı nedir? Esas önemli olan nokta da burasıdır.

Artma oranı; relativistic etkiden dolayı formülü ile hesaplanır. İşte, bu formül de açıkça bize şöyle demektedir: Bir cismin hızını artırmak için vereceğiniz enerji ışık hızına yaklaştıkça parabolik olarak büyür ve ışık hızında sonsuz olur! (Formüle v, yani cismin hızı yerine c koyun! Kök içerisinin sıfır olduğu ve böylece, matematiksel olarak sayı bölü sıfır da sonsuz olduğuna göre, gereken enerji de sonsuz olur!…)

Deneyde ışık hızının % 99,999 kadar hızla parçacıklar çarpıştırılacak, ama ışık hızında değil. Peki ışık hızına çıkmak için ne kadar enerji gerekir; Cevap: yine, Sonsuz... O yüzden deneylerde ışık hızının yüzde yüzüne ulaşılacak denilmiyor.

Dinsel yanı ise: İşin daha da ilginç yanı ise, böyle bir hız ve enerji imkansız olduğu için 14 TeV değil, birkaç Trilyon TeV bile yapsanız dahi madde elde edemeyecek olmanızdır.! Belki maddeyi tünel sürecine kadar hızlandırıp ışık halinde uzay-zamanda hareket ettirebilirsiniz, fakat aynı maddeyi tekrar yoğunlaştırmak bu kez imkansız olacaktır, çünkü madde enerji paketi halinde 5. boyuta geçecektir. Dolayısıyla, bu çeşit bir transformasyona, yani sıfır kütleden kütleli madde yaratımına ancak Tanrı' nın, yani Allah’ın gücü yeter. Örneğin, Eski Mısırda insanlar Güneşe tapardı, diğer pek çok pagan dinlerde de aynı. Ama anladığımız anlamda onlar güneşe değil, ışığa yani içindeki Tanrı'nın gücüne taptılar. Yani şu anki modern fiziğin diliyle, “Higgs bozonu” olarak tanımladığı mekanizmaya veya bunu doğru yorumlarsak o mekanizmaların da ötesindeki bir boyutta olan sonsuz güce sahip bir yaratıcı kudrete.


Işık, foton veya elektromanyetik alan olarak tarif edilir. Yani, madde özelliliği olmayan madde. Yoktan var etmek. İstenilen maddeyi tılsımlı Higgs bozonu parçacığı kullanarak elde etmek. Yani, Tanrı rolü oynamak. Elbette ki, Kur’an’ın yorumlarından anlıyoruz ki, Yaratılış meselesi apayrı bir konudur ve bizim evreni incelememiz ve onun içerisine konulmuş olan mekanizmaları ve kanunları anlamamız için bir engel değildir. Fakat sorun, Sonsuz bir enerjinin gerekliliğidir ki, buda bize sonlu bir uzay-zamandan sonsuz değişkenli bir uzay-zamana, yani sonsuzluğa kapı açılması demektir, hem de bilimsel olarak. Dolayısıyla, belki de hiçbir zaman gerçekleşmeyecek hayalin deneyini yapmak. Bize göre; bunu bilmek için deneye gerek yok, fakat insan zihninin alabildiğine geniş boyutlara uzanabilen hayal dünyasında, temiz bir matematiksel bir düşünce ile aynı sonuçlara ulaşmak için hiç bir zorluk ve engel de yoktur..

BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN GENEL SONUÇLARI

  2)- Elektromanyetik kütleçekim dalgaları, boşlukta… 3)- Fiziğin 4 temel kuvveti Planck ölçeğindeki bir manyetik monopol karadelik tekilliği noktasında…

Su molekülünün (H2O) polarizasyon yapısı ve atomlar arasındaki kütleçekim kuvvetleri.

Küresel bir kaynağın etrafında oluşan Alan şiddetlerinin merkezden uzaklığa göre değişimi.

 

Karadelik tünel etkisi civarında oluşan Alan şiddetlerinin merkezden uzaklığa göre değişimi.

 

Karadelik tünel etkisi civarında ışık hızı duvarına kadar hızlandırılan bazı örnek partiküllerin (burada dikkat edilirse, bazı sub-atomik partiküller örneğin nötrino ışık hızının 2 katına ve kaon 1.2 katına, ışık hızı duvarına temas etmeden ulaşabilmektedir) ışık hızı duvarını aşması durumunda elde edilen enerji değerleri görülmektedir. Buradaki partiküllerin enerji değerleri gerçek ölçülen değerleri olmayıp, fikir yürütmek için seçilen bazı kararsız partüllerin yaklaşık enerji değerleridir.

Dikkat edilirse, birleşik alan teorisine göre, tüm kuantumlu partiküller bu durumda, ışık hızı duvarının tamsayı veya kesirli katlarına ulaşabilme durumuna göre de hızlarına göre ışık hızının katları cinsinden hızlarına göre kuantalanabileceği görülmektedir. Bu durum ise, klasik fiziğin alışılagelmiş göreli yasalarını alt üst ettiği gibi; partiküllerin neden sadece spin değerlerinin (yani kendi ekseni etrafında dönmesiyle oluşan açısal momentumun kuantalanabilmesine rağmen, bir tunnel etkisi ile lineer hızlandırılması sırasında kuantalanamaması) kuantalı olup da elektrodinamik hareketinini kuantalanamaması sorununa da tam bir çözüm getirmektedir ki, buna göre tüm partiküller ışık hızı duvarına yakın hareket edenler (elektron, proton veya müon gibi) ile ışık hızı duvarını aşan partiküller (nötrino veya kaon gibi v.b.) olmak üzere lineer hıza ilişkin spin değeri ls1=± c, ± ½ c, ± ¼ c gibi veya ls2= ±1.2 c , ±2c, ±4c gibi ışık hızının tam veya kesirli katları olarak standart modele göre modifiye ettiğimizde iki ana grup halinde (L-SU(1)SU(2) ve L-SU(2)SU(3)) kuantalanabileceğini ortaya koyar ve öngörür..

Kitabımızın daha önceki bölümlerinde tüm temel sub-atomik partiküllerin kararlı ve kararsız olmak üzere iki ana sınıfa ayrılabileceğini göstermiştik. Buna göre, tüm kararsız parçacıklar tunnel etkisine maruz kalacağı için mutlaka ışık hızından hızlı hareket etmek zorundadırlar ve kuantumlu hız durumları ikinci grup lineer spin değeri (ls2) ile temsil edilir. Bu durumda, Kararlı partiküllerin hızı ise, ışık hızı duvarı ile sınırlandırılmaktadır ve birinci grup lineer spin değeri ile (ls1) temsil edilirler. Aşağıdaki tabloda şimdiye kadar dedektörlerde gözlemlenebilen ve tanımlanan bazı temel partiküllere ait kütle, yük spin değeri ile partikülün ulaşabileceği maksimum hız değerleri tahmini olarak verilmektedir.

Not: Tablodaki bazı değerler deneylerle doğrulansa da, bazı değerleri yaklaşık olarak spin değerine benzeterek vermekteyiz. Buradan yola çıkarak, hangi partiküllerin ışık hızını geçebileceği ve hangilerinin ışık hızı sınır değerinde sabit kalması gerektiği esas çıkartmamız gereken önemli sonuç olmalıdır.

Partikül Adı Simgesi Kütle (MeV) Yük (×e-) Hız (×c) Quantum Rengi(Nc) Grup
Açısal Spin grubu: 1, Lineer spin grubu: ls1 Vektör Ara Bozonları
Foton +1 1 ( kararlı) L-SU(1)SU(2)
Elektrozayıf Kuvvet Vektör Ara Bozonları Z0 ~100.000 +1 1(kararsız) L-SU(1)SU(2)
W+ <100.000 +1 +1 1(kararsız) L-SU(1)SU(2)
W- <100.000 -1 -1 1(kararsız) L-SU(1)SU(2)
Gluon As ~0 +1 8 (kararlı) L-SU(1)SU(2)
Açısal Spin grubu: 0,±1,2 Lineer Spin: ls2 Quantum Kütleçekim Bozonları
Higgs Alanı (Mekaniz-ması) Ara Kütleçekim Bozonları H0 D F B >300.000 >3.000 >10.000 <2.000 ~2.000 >5.000 0,1,2 0,1,2 0,±1 ±1 0,±1 ±4 ±4 ±4 ±3 ±3 ±3 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) L-SU(2)SU(3) .. .. .. .. ..
Açısal Spin grubu: 1/2 Lineer Spin grubu: ls2 Quarklar
Yukarı (I) u ~5 2/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Aşağı (I) d ~10 -1/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Tılsımlı (II) c ~1.600 2/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Acayip (II) s ~180 -1/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Üst (III) t ~180.000 2/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Alt (III) b ~5.000 -1/3 +3 3(kararsız) L-SU(2)SU(3)
Açısal Spin grubu: 1/2 Lineer Spin grubu: ls1 Leptonlar (L=1, B=0, S=0)
Elektron Pozitron Müon Tau e- e+ ~0.5 ~-0.5 ~105.66 ~1.800 -1 +1 -1 -1 +1 -1 +1 +1 1(kararlı) 1(kararsız) 1(kararlı) 1(kararlı) L-SU(1)SU(2) L-SU(1)SU(2) L-SU(1)SU(2) L-SU(1)SU(2)
Açısal Spin grubu: 1/2 Lineer Spin grubu: ls2 Leptonlar (L=1, B=0, S=0)
e-nötrinosu μ-nötrinosu nötrinosu ~0 ~0 ~0 +2 +2 +2 1(kararlı) 1(kararlı) 1(kararlı) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3)
Açısal Spin grubu: 1/2 Lineer Spin grubu: ls1 Baryonlar (L=0, B=1, S=0) Proton p ~940 +1 +1 1 (kararlı) L-SU(1)SU(2) Açısal Spin grubu: 1/2 Lineer Spin grubu: ls2 Baryonlar (L=0, B=1, S=0,-1,-2)
Nötron Lambda Sigma Ksi Omega n ~940 ~1.100 ~1.200 ~1.300 ~1.700 0, ±1 0,-1 -1 +3/2 +3/2+3/2+3/2+3/2+3/2 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız 1(kararsız) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3)
Açısal Spin grubu: 0 Lineer Spin grubu: ls2 Mezonlar (L=0, B=0, S=0,±1)
Pion Kaon K Eta ~140 ~500 ~500 ~540 0,±1 ±1 1.4 1.2 1.6 1.8 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) 1(kararsız) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3) L-SU(2)SU(3)
Açısal Spin grubu: 2 Lineer Spin: ls1 Elektromanyetik Kütleçekim Bozonları Graviton g ~2.76 0 ±5 1(kararlı) L-SU(1)SU(3) Açısal Spin grubu: 2 Lineer Spin: ls2 Elektromanyetik Kütleçekim Bozonları
Manyeton m >500.000 ±66 ±5 1(kararsız) L-SU(2)SU(3)
               

TABLO: Standart Modelin birleşik alan teorisi doğrultusunda genişletilmesiyle elde edilen (L-SU(1)SU(2)SU(3)) Modeline göre oluşturulan, temel sub-atomik partiküllere ait yeni spin ve kütle değerlerinin yaklaşık bir sınıflandırılmasını gösteren tablo.

NOT: Partikül hız ifadelerindeki (-) değerler sanal hızları, yani 5. boyut doğrultusundaki antimaddeyi gösterir. B ve L, partikülün quantum sayıları ile S, acayiplik değerini gösterir.

Buna göre, kainattaki Galaktik ölçeklerdeki karadelik tekillikleri ile Quantum ölçeklerindeki mini atomik karadelik tekilliklerindeki (mini black holes), kainattaki en yüksek hızın ışık hızı (c) olması kuralı ve sınırı ihlal edilmekte ve Planck ölçeğine yakınlaşan mesafelerde hareket eden sub-atomik partiküllerin hız sınırı ışık hızı duvarını aşarak, tünelin diğer tarafına (5. boyut) ışık hızı duvarına uğramaksızın geçebilmektedirler. Bu durumu daha iyi anlamak için aşağıdaki grafiğe bakalım:

 

Karadelik tünel etkisi civarında ışık hızı duvarına kadar hızlandırılan bazı örnek partiküllerin (burada dikkat edilirse, bazı sub-atomik partiküller örneğin nötrino ışık hızının 2 katına ve kaon 1.2 katına, ışık hızı duvarına temas etmeden ulaşabilmektedir) ışık hızı duvarını nasıl aşabildikleri temsili olarak şematize edilmektedir. Buradaki partiküllerin hız değerleri gerçek ölçülen değerleri olmayıp, fikir yürütmek için seçilen bazı kararsız partüllerin yaklaşık hız değerleridir. Gerçek hız değerlerini hesaplanmak isteyen okuyucu atom altı partiküllerin göreli durumdaki QED (Quantum Elektro Dinamik) denklemlerini kullanarak bu hızları hesaplayabilir. Tabi bu durumda kararsız partiküllerin hız değerlerinin hesaplanmasında belirsizlik ilkesi işin içine girecektir. Bu da hızın veya konumun aynı atomik yörüngeler içerisinde kestirilemeyeceği anlamına gelmektedir. Örneğin, elektronun birinci Bohr yörüngesindeki hızı: olurken; radial olarak elektronu atom yarıçapının çekirdeğine doğru 100 katı kadar daha yakın bir mesafeden geçerkenki bir mesafede, eliptik yörüngede alacağı hız değeri ışık hızına yaklaşarak: olur. Bu da bize göstermektedir ki, kararlı partiküller eliptik yörüngelerinin odak noktalarına yaklaşırken hızlanarak ışık hızına yaklaşırlar, ama tam ulaşamadan örneğin elektron gibi yörünge hareketlerine devam ederlerken; kararsız partiküller ise, odak noktasındaki tünele doğru yutulup başka bir partiküle bozunmadan hemen önce ya ışık hızına ulaşırlar veya bu potansiyel hız duvarına değmeden ışık hızını geçerek 5. boyuta atlayıp geçerler. Örneğin, bir muon 800 m uzunluğundaki dairesel bir siklotron hızlandırıcısında ekranda iz bırakıp kaybolduğunda muonun ömrünün olduğunu gözönüne aldığımızda spiral yörüngesi üzerindeki ortalama hızının:

Olduğunu kolaylıkla bulabiliriz. Ayrıca kararsız partikül kütleleri sonuç kein-gordon denkleminden yararlanarak da hesaplanabilir. Yalnız, partikülün enerjisi biliniyorsa momentumdan hızı veya kütlesi biliniyor fakat enerjisi bilinmiyorsa momentum ifadesi konarak yine Enerji ifadesinden hızı hesaplanabilir. Klasik uygulamalarda, siklotron hızlandırıcılarında şeklindeki göreli durumdaki momentumun korunumu kanunundan, partiküllerin çarpışmadan sonraki elde edilen enerji ifadelerinden, kütlesi ve momentum veya enerji değeri bilinen partiküllerin değeri denklemde yerine konarak bilinmeyen X gibi bir partikülün hızı veya kütlesi hesaplanabilir.

 

Örneğin, bazı gözlemlenemeyen nötrinolar ve quarklar için bu hız değerini yukarıdaki örnek grafikte 1,2c veya 2c şeklinde ışık hızının katları şeklinde ışık hızı sınırını aşarak, bu noktadan sonra Einstein’ın 4-boyutlu genel relativitesindeki ışık hızının kainattaki sınır hız duvarı ilkesi olduğunu ileri sürdüğü hipotezini geçersiz kılmaktadır. Dolayısıyla, bu noktadan sonra ışık hızının mutlaklığından değil de; onun da göreceli ve atomic veya galaktik boyutlardaki birleşik alan hareket yasalarına göre belirlenebilen ve en önemlisi de; tamsayı ve kesirli katları olabilecek şekilde (1,2c; 2c, 3c, 4c,…) Quantalı olması gerektiği sonucuna ulaşılır. Bu durum ise, görecelik kavramının 5. boyut doğrultusunda, 4-boyutlu bildiğimiz uzay-zaman kavramlarından farklı olarak, anlamını yitireceğini ve bildiğimiz anlamdaki 5-duyu organının algı hislerinin ötesindeki parallel bir evrene açılan kapılarla iletişim ve matematiksel bağlantıları sağlayan holografik 5-boyutlu parallel evren doğrultusundaki hıza ve kütle değerlerine bağlı olarak fizik yasalarını yeniden gözden geçirmemizi zorunlu kılmakta; daha çok Quantum mekaniğine göreaçıklanabilen belirsizlik ilkesiyle ifade edilebileceğini ve evrende bu noktadan sonra mutlak değere sahip olabilen herhangi bir fiziksel niceliğin (ışık da dahil olmak üzere) olamayacağı anlamına gelir.

 

Şimdi, yukarıda kısaca anlattığımız bu durumu matematiksel olarak daha iyi anlamak için işlemlerimizi bir adım daha ileri götürelim ve Birleşik alan teorisinin belki de en önemli bu sonucunu elde etmek üzere, Belirsizlik ilkesini bu maksimum spin hız denklemleri cinsinden yeniden düzenleyelim ve belirsizlik ilkesinin evren için anlamını bu maksimum hız kavramı ekseninde yeniden yorumlayalım;

Hatırlarlarsak belirsizlik ilkesinin klasik kuantum mekaniği için ifadesi;

 

 

idi ki, bu ifade bize kuantum mekaniğinin planck ölçeğine ulaşmadan önceki minimum alt sınırlarını belirlemektedir. Bu ifadeden anlaşıldığına göre, bir partikülün hızını veya konumunu ve/veya kütle değerlerini aynı anda belirleyemeyiz. Bu ise, ya kütlenin önceden ölçülüp denklemlerde yerine konarak partikülün hızının belirlenmesini veya tersinin yapılarak hızının dedektörlerle (Örneğin, CERN’de yapıldığı gibi) ölçülerek kütle ve enerji değerinin belirlenmesiyle elde edilebilir. Oysa ki, biz evrendeki hız ve kütle değerlerine ilişkin maksimum sınırları aramaktayız ki, bu durumda evrenin ilk başlangıç anlarındaki yüksek enerji seviyesini dedektörlerle tesbit etmenin imkansız olmasından dolayı (ki bunu test edecek bir dedektörün yaklaşık çapı samanyolu galaksisi kadar olacaktır) bu durumda, tümdengelimci bir yaklaşımla evrenin matematiksel olarak davranışını belirlemeli ve buna göre maksimum hız değerini veya kütle değerini belirlemeliyiz.

Şimdi herhangi bir partikül için evrensel Planck enerji eşiği ifadesini yazarsak;

E, burada partikülün joule.sn veya electron.volt (eV) olarak enerji eşdeğerliğini ve v de partikülün yörünge doğrultusundaki titreşiminin sayısını (frekansını) ve λ titreşim mesafesini (dalgaboyunu) vermektedir. Şimdi bu ifadeyi belirsizlik ilkesine ve aradığımız maksimum hız spin değeri cinsinden yeniden düzenlersek;

ve olduğu hatırlanırsa;

ve olarak elde edilir ki buradaki v değeri partikülün hızı olduğuna göre ve biz de maksimum hızı aradığımız için bunavmax diyelim. Bu durumda, partikülün tekillik noktası civarındaki tunnel boyunca yapacağı ivmeli hızlanma hareketindeki radial olarak planck ölçeğine ulaşıncaya kadar ki zamana Δt dersek, bu durumda ışık hızının kuantalanmış katları cinsinden yarıçap (r) denklemini;

Ve sonuç olarak maksimum hız sınırında planck enerji eşiği;

olarak yazılabilir.

Şimdi bu ifadeyi, Belirsizlik ilkesi cinsinden yeniden düzenlersek;

olarak yine belirsizlik ilkesini elde ettik ki, bu durumda lsdeğeri kuantum düzeydeki planck ölçeğinde yer alan partikülün alacağı maksimum hızı belirleyen, çizgisel hıza bağlı yörünge üzerindeki hareketin spiral çizerek tünelin 5. boyut doğrultusunda diğer ucuna kadar ulaşacağı (Δt) zamanı içerisindeki, yani partikülün yaşama ömrü içindeki açısal spin değerini verecektir. Denklemin sağ tarafı evrensel durumda planck sabitine eşit olması dolayısıyla, planck sabitinin katsayısını 1’e eşitlememiz gerekeceğinden;

veya olarak elde edilir.

Bu durumda, kainattaki 5. boyut doğrultusundaki ulaşılabilen maksimum partikül hız sınırı;

olarak bulunur. Peki partiküle ait enerji ifadesinden Belirsizlik ilkesine ve oradan da maksimum hız denklemine nasıl geçebildik. Bilindiği gibi, bu denklemler partikül fiziğinde ayrı ayrı fiziksel durumlar için hesaplanmaktadır. Örneğin, enerji ifadesi bir elektron veya fotonun placnk enerji eşiğindeki frekansını veya dalgaboyunu ölçmek için, belirsizlik ilkesi ise elektronun atom yörüngesindeki konum veya hızını saptamak için kullanılır. Oysa ki, biz bu iki yapıyı birleştirerek yeni bir sınır koşul altında evrensel bir maksimum hız sınırı elde ettik. Bu durum aslında kuantum mekaniğinin temel ilkelerinin atomaltı düzeylerde eşdeğerlik ilkesine göre çalışmasına, yani bir partikülün kütlesini veya enerjisini hesaplamakla; onun hızını veya konumunu eşzamanlı olarak belirleyebilmemiz anlamına gelmesinden kaynaklanmaktadır. Belirsizlik ilkesinin bu yeni anlamına göre bu ifade şu anlama gelir: Bir partikülün enerjisini biliyorsanız hızını ve kütlesini aynı anda hesaplayamazsınız, yani momentumunu da bilmeniz gerekir veya momentumunu biliyorsanız hızını ve konumunu aynı anda aynı anda hesaplayamazsınız, yani kütlesini de bilmeniz gerekir. Dolayısıyla, alan denklemlerinde metrik interval tansör bileşenleri yazılırken hız, zaman veya konum boyutları bu şekilde bir ayrıma gidilerek ayrı ayrı yazılır ve biz bu denklemlerin birinden partikülle ilgili bir değişkeni elde ettiğimizde diğer denklemin içinde de bu parametrik ifade varsa buradan hareketle diğer bileşenleri daha kolay gesaplarız. Bunun için ayrı tansörlerde ortak çarpan olarak geçen bir ifadeye örneğin K2 gibi bir parametrik değer vererek hesaplamaları kolaylaştırırız. Bu durumu daha iyi anlamak için ve aynı zamanda yukarıda elde ettiğimiz ışık hızına ait quantalı hız spini denklemlerine bir uygulama olması için, şimdi ışık hızı cinsinden 5-boyutlu metrik tansörü yeniden tanımlayalım ve gerçekten yine bu aynı sonuçlara ulaşıp ulaşamayacağımızı test edelim.

 

Işık hızına bağlı herhangi bir ivmeli göreli hareket durumunda, Metrik tansör ve ekstra boyuta bağlı eğrisel koordinat bileşenleri aşağıdaki gibi tansör denklemi olarak tanımlanmış olsun;

 

 

göreli durumda, kütleçekim alanında elektromanyetik alan bileşenleri ve fermionlar ile bozonların tümü ışık hızının katları şeklinde titreşeceği için ve şeklinde radyal yönde tekillik noktasına göre hızlanan bir partikül hareketini varsaydığımız için ve yarıçapı da ışık hızına bağlı metrik interval cinsinden yeniden diferansiyel formda yazarsak (K, burada f(c) şeklinde ışık hızına bağlı bir metrik interval sabitini göstersin);

 

0<φ<2π aralığında metrik uzaklık ifadesi radyal olarak şu şekilde olacaktır;

 

 

Bu durumda merkeze yakınlaşan partikül koordinat noktasında göreli olarak şöyle bir diferansiyel birim uzaklıkla tanımlanırsa, yani şeklinde. Partikül, manyetik monopolün tekillik yüzeyine (küresel membrane manifold yüzeyi) spin yaparak, yani z-ekseni etrafında dönerek yakınlaşacağı için bu diferansiyel metrik ifadenin çözümü lineer durumda, yarıçap sıfıra yaklaşırken (şeklinde) partikülün hareketi tünel boyunca (r=0 noktasında, yani Tünelin merkezinde) yok olana kadar sonlu bir yol izleyeceği için ve bu durumda ulaşacağı bir mutlak maksimum hız olacağı için;

 

Bu 5-boyutlu metrik birim uzaklık için Diferansiyel denklemin bir özel çözümü;

şeklinde bir ifade olacaktır. Bu durumda, partikülün birim yerdeğiştirmesi R, birim zamandaki ışık hızı tur sayısı (δ) cinsinden tansörel olarak yazılırsa;

Bu ifade ise z=0 ve r=0 sınır koşulunda;

olarak partikülün birim zamanda tekillik noktasına ulaşma hızını verecektir ki, K2 1’in yanında çok çok büyük kalacağı için, yani diferansiyel denklemin özel çözümü altında incelediğimiz newton mekaniğini aşan çok yüksek hızlarda 1’i ihmal edersek;

denklemi elde edilir ki, buradan hareketle başta tanımladığımız metrik interval sabitinin aslında ışık hızı olduğunu kabul ettiğimiz özel koşul altında (); şeklinde bu denklemi yeniden yazarsak;

denklemi elde edilir ki, bu denkleminde az önce elde ettiğimiz maksimum hız denklemiyle gerçekten de aynı olduğu görülmektedir. Yani, partikülün tünel doğrultusunda yapacağı spinli spiral hareketin maksimum hızı yine 2πc’ye eşit olmaktadır.

Örneğin, Higgs alanı için şeklinde bir alan tansörü tanımladığımızda, kütlesi olan Higgs partikülünün olarak tanımlanan skaler potansiyel alanında hareket ettiğini varsaydığımızda, bu durumda metrik diferansiyel uzaklık ifadesini şöyle tanımlarsak;

silindirik koordinat sistemi bileşenleri olmak üzere, Elektromanyetik bileşenin çözümü bu durumda, ışık hızı cinsinden partikülün hızı ve olmak üzere;

olmak üzere toplam enerji momentum tansörü;

Burada olmak üzere, yukarıdaki tansör denklemin Einstein alan denklemleri çözümü;

şekline indirgenerek son iki denklemi birlikte çözdüğümüzde konuma ve hıza bağımlı kütle ve yük fonksiyonu;

şeklinde elde edilir. Bu durumda 5-boyultu metrik diferansiyel uzaklık ifadesi;

şeklinde olacaktır. Yukarıdaki fonksiyondan da görüldüğü gibi Higgs alanı içindeki partikülün hızını daha önce Higgs partikülünün kütle değerinin yaklaşık olarak hesaplanan değerinden yola çıkarak, planck ölçeğinine yaklaşılırken maksimum hızını limit durumda (toplam yük yoğunluğu sıfır, yani elektromanyetik yük yoğunluğu içermeyen (Q=0) vakum uzayı sınır koşullarında ve kara delik sınır teğet yüzeyine limit olarak yaklaşılması durumunda () hesaplarsak;

olarak bulunur. Buradan hareketle, bu sınır-teğet yüzeyde(Q≠0) Higgs bozonuna ait elektromanyetik alan bileşenleri; ve klasik elektrodinamikte olduğundan, Higgs bozonu için;ve Bohr manyetik momenti özdeş olarak olduğundan bu durumda Higgs bozonunun yaklaşık manyetik yük değerini hesaplarsak;

şeklinde değişecektir. Demek ki, buradan anlıyoruz ki, madde tekillik sınır-teğet yüzeyini geçtiğinde ışık hızı sınırını aşmaktadır ve manyetik yük değerleri kütle ile birlike üssel olarak aşırı bir artış göstermektedir ki, Higgs bozonuna ait hesapladığımız manyetik yük değerinin çok büyük çıkması bunun sonucudur.

René Magritte: Gökyüzünden düşen elma tablosu. Sanatçı, bu resimde kütleçekiminin Newton mekaniğindeki bir elma ve ay için özdeş olarak aynı etkiyi gösterdiğini sürrealist (gerçeküstücü) anlamda yorumlamak istemiştir (Soldaki resim). Modern Birleşik Alan Kuramında ise, artık kütleçekim merkezine doğru düşmekte olan bir kütle, doğrusal olarak değil de, daha çok helezenik bir yörünge çizer (Sağdaki resim). Dolayısıyla, doğa yasalarının gittikçe küçülen boyutlarında fiziksel olayların görünen anlamları göreceli olarak değişmektedir.

Dikkat edersek, bizim yukarıdaki elde ettiğimiz standart modelin genişletilmiş tablosunda yer alan en yüksek partikül hızı olan Graviton için elde ettiğimiz 5chızı idi ki, bu da elde ettiğimiz bu belirsizlik ilkesi sonucuyla uyum göstermektedir. Örneğin, kütleçekim potansiyel alanına ilişkin yazılan Poissson denklemine;

veya kütleçekim alanının Dinamik yük durumunda elde edilen ifadesine;

veya 4-boyutlu Kein-Gordon denkleminin kütleçekim alanında Graviton titreşimlerine ilişkin dalga denklemine;

baktığımızda evrendeki bu maksimum hızın yine 2πc değerine yakınsadığını açıkça görmekteyiz. Aslında, elde ettiğimiz bu beşinci sonucun Birleşik Alan Teorisinin en önemli sonucu olduğunu söyleyebiliriz.

 

M. Escher: "Uçuşan kelebekler" ve "Yuvalarından çıkan arılar". 5-Boyutlu relativitenin tünel ucunda (Astronomik boyutta TÜNEL-BERZAH MEKANİZMASI veya Atomaltı boyutta HİGGS –KİBBLE MEKANİZMASI) yer alan manyetik monopol tekilliklerinin sanatsal bir betimlemesi. Dikkat edilirse, alttaki resimde yeni oluşum halindeki partikülleri temsil eden AKDELİK’lerin mekanizması düşüncesine parallel, her bir canlığa ilişkin kendi dalga boyunda 5. boyutun diğer tünel ucunda eşlik eden bir frekansı ve buna bağlı bir anti kütlesi bulunur. Üstteki resimdeki uçuşan kelebeklere baktığımızda ise, bunu da KARADELİK mekainzmasına ve parallel evrenin diğer ucuna geçmek üzere yutulan partiküllere benzetebiliriz. Bu ise, ruh ve maddenin parçalı bir bütünün iki ayrı holografik görünümü olarak dış dünyaya yansır. Dolayısıyla holografi ilkesine göre, biz maddenin 4-boyutlu enerji halini görürken, 5. boyut maddenin antikütlesi olarak beliren ruhani, yani ışınsal hali olarak ayna simetrisinin kırılan diğer ucunda kalacaktır. Escher’in bu grafik imajları biçimsel olarak madde ve enerjinin limitli olma hali ile sonsuzluğa ulaşma sınırları arasındaki ince çizgiyi simgeler.

6)- Einstein’ın ünlü enerji ifadesindeki hıza bağımlı relativistik kütlenin, bir karadelik merkezindeki birim zamandaki değişimini sınırlandırılmış bir V kapalı hacmi içinde indüklenen kütle yoğunluğu enerjisi cinsinden yazarsak;

 

, ve , , olmak üzere kütle aktarım diskine ait özindüksiyon katsayıları (L ve M), kapasite (C) ve dönme açısal hızını ifade etmek üzere;

 

Schwarzschild Karadelik-Kütle aktarım Diski.

a)- Birleşik alan teorisine göre kapalı 4-boyutlu uzay zamanda dolanımlı iki manyetik yükün oluşturacağı… b)- Çoklu partiküllerin ortaya çıktığı kuantum durumunda…  

Paralel evrenler arasındaki 11. boyuta kadar olan boyut geçiş noktalarındaki KARADELİK TEKİLLİKLERİ’ni gösteren sonsuz sarımlı bobin şeklindeki Selenoİd Sİcİm MODELİ Diyagramı.

8)- BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ, belirli bir yarıçapta (Schwarzschild Yarıçapında) kütle aktarım diski barındıran ve çökmekte olan Yıdız çiftleri (PULSAR) ve büyük kütleli yıldızların çökmesi sonucu oluşan çok hızlı dönen NÖTRON Yıldızlarının yaydıkları “RADYO SİNYALLERİNİ” açıklamaktadır. İşte bu radyo sinyalleri aslında elektrik alan ve manyetizmanın birleşimi olan Kütleçekimsel Elektromanyetik (Birleşik Alan) dalgalarından başka bir şey değildir. Bu radyo sinyallerinin frekansı ise, bağıntısına göre;

olur.

 

Dönme miktarı ışık hızına ulaştığında ise yarıçap;

 

olur.

Buradaki ve kütle aktarım diskindeki maddenin elektrik ve manyetik geçirgenliğidir. Bu durumda kütle aktarım diskinin Entropi formülü:

 

olur.

KARADELİK ENTROPİ TEOREMİ

Burada A, diskin alanı olup değeri ve buradan da elektromanyetik radyasyonun sıcaklığı ise:

ELEKTROMANYETİK ENTROPİ TEOREMİ

olarak belirlenir. Buradaki k=Boltzman sabiti’dir. Karadelik tarafından yutulan kütlenin artması veya kütle aktarım diskinin daha hızlı dönmesi bu sinyallerin gücünü (yani kütleçekimini) daha da arttırmakta ve etkisini evrenin uzak noktalarına kadar hissettirmektedir. Bu karadelik üzerindeki çöküş sürecinin nihai noktası ise, Planck ölçeğinde bir karadelik tekilliği olacaktır. Stephen HAWKİNG’in bulduğu bu zayıf ışınım, kütleçekim alanının uzayın kapanan boyutu doğrultusundaki (Saklı 5. BOYUT) bileşenidir ve MAXWELL yasalarının uyduğu kurallara tamamen uymaktadır! Yani aslında Elektromanyetizma, bu kapanan boyuttaki Kütleçekimi alanıdır. Ayrıca Elektromanyetik Alan ve Kütleçekim Alanı, birbirlerine göre Simetrik Alanlar olup, Uzay ve Zaman Boyutları gibi tersinirdirler. Dolayısıyla bu durumu tersinden düşündüğümüzde Kütleçekim Alanı, Elektromanyetik Alanın depolanmış bir şekli olduğu gibi; Elektromanyetik Enerji de, Kütleçekim Enerjisinin depolanmış bir şeklidir. Çünkü önceki bölümlerde dönmekte olan bir kütle aktarım diskinin elektromanyetik alan indüklediğini; karadelik tekilliğinde yer alan bir manyetik monopolün de kütleçekim alanı oluşturduğunu bulmuştuk ve altıncı sonuçta da, ikisinin arasındaki ilişkiyi belirleyen POYNTİNG TEOREMİ’yle de, Elektromanyetik enerji ile Kütleçekim Enerjisi arasındaki ilişkiyi belirleyen integral denklemi ifadesini elde etmiştik.

 

9)- Birleşik alan teorisinde tüm parçacıklar (Büyük cisimlerin molekülleri ve atomaltı parçacıklar da dahil) birbirine sicim denen ağ yapılı halka şeklinde iplikçiklerle bağlanmıştır. Bu yapının en küçük ölçekli birimi, Planck ölçeğinde ( alana sahip) bir karadelik tekilliğini oluşturan sicim halkasıdır. Tüm atomların çekirdeğinin merkezinde ve büyük ölçekte Gökcisimlerinin de merkezlerinde bulunan bu değişik türden karadelikler, kütleçekimi ve elektromanyetizma gibi saklı boyutların oluşturduğu kuvvetlerin de kaynağıdır.

 

Böylece, aşağıdaki şekilde gösterildiği gibi, bu sicim ağlarının atomik boyutlarda kuantum mekaniğine göre tanımlanan S gibi kapalı bir uzay-zaman bölgesindeki iki elektron bulutunun yaklaşmasıyla, dalga fonksiyonları birleşerek; örneğin H2 gibi bir molekül ve küçük moleküllerin yine benzer mantıkla birleşmesi sonucu büyük moleküllerin oluşması sağlanır. Örneğin, C1 ve C2 olarak verilen kapalı alan bölgelerinde dalga fonksiyonları tanımlı (yani kuantum mekaniğine göre elektron bulundurma olasılık dağılım fonksiyonlarının integrali 1’e yakın olan) iki elektron bulutunun birleşmesiyle gibi bir quantum akı yoğunluğu meydana gelir ve böylece bu elektron çiftinin birlikte bir dairesel indüklenmiş akım oluşturmasıyla,

şeklinde bir vektörel manyetik alan yoğunluğu meydana gelerek iki atomun dalga fonksiyonları birleşir ve daha kararlı bir dalga fonksiyonu olan (daha düşük bir potansiyel enerjiye sahip olan) farklı bir molekül atomu meydana gelmiş olur.

 

Kuantum mekaniğinin Bohm atomik modeli yaklaşımına göre ise, atomik yörünge üzerindeki elektronun dalga denklemleri;

 

 

ve bu durumda elektronların hareketini Newton yasasına şöyle indirgeyebiliriz;

 

 

Bu durumda, toplam dalga fonksiyonu;

 

olmak üzere,

 

şeklinde eliptik yörüngesel bir dağılıma sahip olacaktır. Buradaki Q elektronun kuantum potansiyel enerjisidir.

 

Bu durumda,

 

Molekülün toplam enerjİsİ= kİnetİk enerjİSİ + kuantum potansİyel enerjİsİ + klasİk potansİyel enerjİSİ

olarak yazılabilir.

Birbirine yaklaşarak Spiral çizen yoğun iki NÖTRON Yıldızı kompakt bir BİRLEŞİK ÇİFT YILDIZ yıldız sistemi oluşturarak birlikte hareket ediyor: Artık, birleşik bir alan kaynağı her iki yıldız sistemini de tek bir yıldız sistemi gibi hareket ettirmektedir.

Ki ELEKTRON bulutunun (C1 ve C2) birbirine yaklaşmasıyla yeni bir MOLEKÜL (S) oluşuyor: Yukarıdaki büyük ölçekli yıldız sistemi ile kuantum ölçeklerindeki elektron sistemi örneklerine bakıldığında, aralarında büyük bir benzerlik olduğu ve ayrıca Bohm yaklaşıklığının Newton mekaniğine indirgenmesiyle, her iki sisteme de uygulanabildiği açıkça görülmektedir. Bu da bize, her iki doğa yasasının da birleşik bir kuantum kütleçekimi alan yapısı içerisinde açıklabilmesinin mümkün olabileceğini göstermektedir.

Bir başka atomik birleşim mekanizması yaklaşımı: Bir FOTON ve bir GRAVİTON çarpışarak manyetik monopol mekanizması ile İKİ QUARK’a ve graviton tekrar POZİTRON ile etkileşerek bir başka mekanizma ile HİGGS bozonuna dönüştürülüyor. Doğada gözlemleyemediğimiz bu atomaltı etkileşim, sadece kapalı 5. boyut doğrultusundaki tünel etkisi sonucu meydana gelebilecek bir olgu olduğu için, bu etkileşimi gözlemleyebilecek herhangi bir partikül hızlandırıcısı yeterli enerjiye (yaklaşık 1 milyon MeV veya 1 Tera eV düzeyi) ulaşamadığı için henüz geliştirilememiştir.

 

Bu halka yapılı sicim ağı yapısının, düğüm noktalarında temel parçacıklar (Elektron, Kuark, Hadron, Lepton, Mezon, Pion v.b.) bulunmakta olup birbirleriyle etkileşimini bu sicimlerin titreşimleri (Tension-Relaxation) vasıtasıyla yapmaktadırlar. Bu atomaltı parçacıkların kuantum mekaniksel yörünge denklemi ise;

 

KUANTUM KÜTLEÇEKİMSEL SPİN TEOREMİ

 

Karadelik kütleçekim açısal spin denklemiyle belirlenir.

 

 

 

M. Escher: "Birbirini çizen eller" ile "Birbirine bakan sonsuz küreler". M. Escher’in bir diğer 5-boyutlu relativiteyi geometrik olarak sembolize eden tabloları. Buna göre, 5-boyutlu uzay-zaman tekilliklerinde yer alan Manyetik Monopol Mekanizmaları, ±Q şeklinde çiftler halinde uzay-zamanda burgaç etkisi yaratarak, kütlesiz madde partiküllerinin dualiteye sahip olan kütle kazanarak 4-boyutlu uzay-zamanda ± q şeklinde görünür madde partikülleri olmalarını sağlar.

10)- 5-BOYUTLU RELATİVİTE’de bir karadelik tekilliğindeki düşük yoğunluklu Graviton yoğunluğunun, büyük bir Gökcismi üzerinde kuvvetli bir kütleçekimi alanı oluşturması; yoğunluğun ile orantılı olması, karadelik Schwarzschild yarıçapının ise ile orantılı olması ve sonuç olarak yoğunluğun ile orantılı olmasıyla açıklanır. Çünkü kütlesi (M), Güneşin kütlesinin bir milyon katı olan bir karadeliğin yoğunluğunun; göreceli olarak düşük, yaklaşık olarak havanın yoğunluğuna eşit olduğu anlamına gelir. Fakat yarıçap, Planck ölçeğine yaklaştığında doğal olarak yoğunluk da artacaktır. Schwarzschild yarıçapı, atomik boyutlardaki bir karadelik için Compton dalgaboyuna eşit olup, eşitliğinden Schwarzschild yarıçapı 10-32 cm olarak bulunur. Bu mesafede var olan bir parçacık, 5-Boyutlu relativite teorisinin uygulanabildiği en küçük ölçek ve en yüksek yoğunluktaki parçacığa eşdeğerdir. Yani varoluşu başlatan büyük patlama, bu yoğunluktaki bir karadelik yarıçapında bulunan bir H2 (Hidrojen) atomunu öngörmektedir. Eğer böyle bir yoğunlukta ve ölçekte bir parçacığın teorik olarak ispatı yapılabilirse, evrenin en eski ve en yüksek yoğunluğa sahip olduğu durumu elde edebiliriz. Evren, Planck ölçeğinde bir H2 atomuyla başladığı gibi yine Planck ölçeğinde bir karadelik tekilliğinde bulunan tek hidrojen atomuna çökecek ve böylece başlangıç koşullarındaki bir durumda sona erecektir. İşte bu da, tüm evrenin kıyameti ve sonu anlamına gelmektedir..

11)- Sonuç olarak, 5-Boyutlu Birleşik Alan Teorisinin, fiziğin temel kuvvetlerini mükemmel bir biçimde birleştirdiğini söyleyebiliriz. Buna göre,

1- Elektromanyetİk kuvvet,

2- Kütleçekİmİ kuvvetİ,

3- Nükleer zayıf kuvvet,

Güçlü çekİrdek kuvvetİ.

Evrenin en paradoksal bir tekillik noktası olan bir karadelik civarında, bu temel birleşmeyi yapabildiğimizi düşünürsek bu… Birleşik alan teorisi, ayrıca atomaltı ve makrokozmos evrendeki…  

Çinde bulunduğumuz SAMANYOLU Galaksisinin kozmolojik referans sistemine göre net hızı yaklaşık olarak saniyede 600 km.’dir. Yerkürenin fon ışınımına göre ölçülen gerçek hızı 400 km/sn. civarındadır. Galaksimizin hızının daha büyük olmasının sebebi; Dünya’nın Güneş’e göre hızının (30km/sn.), Güneş’in Galaksi çevresindeki hızının (220 km/sn.) ve Samanyolu’nun yerel grup içinde ANDROMEDA Galaksisine doğru olan hızının (50 km/sn.) civarında olmasıdır.

Birleşik alan kuvvetinin temel partikülünü elde etmek için, kullanılacak olan bir siklotron hızlandırıcısının çapı, yaklaşık olarak Samanyolu galaksisinin büyüklüğü kadar olacaktır. Bu durumda, çarpıştırılan bir Elektron (e-) ve bir Pozitronun (e+), bir Siklotron hızlandırıcısında kademe kademe ışık hızına kadar hızlandırılarak çarpıştırılıp iki Kuarka (q) bozunması ve daha sonrasında Higg bozonu (א) ile Graviton (g) elde edilmelidir.

AY’ın yörünge periyodunda oluşan GEL-GİT etkisi ve bir cismi ELİPTİK yörüngede tutan NORMAL ve TEĞETSEL kuvvetler.

M. C. Escher: "Spirals" (Birbirinin içine geçmiş sonsuz spiraller), sanatsal olarak 5. boyut doğrultusundaki helezonik kütleçekim alanının ek kapalı boyutlara doğru uzanmasını temsil ediyor.

Daha önce elde ettiğimiz kütleçekim alanının dalga çözümlerinden bunu elde etmiştik. Çekim alanının bu yapısı, örneğin Dünya ile Ay arasındaki GEL-GİT etkisine de açıklık getirir. Nitekim yukarıdaki birinci şekli incelersek olduğunda ([0-T/2] aralığında), denizler çekilir; olduğunda ise ([T/2-T] aralığında), denizler periyodik olarak yükselir.

 

Sonuç olarak, tüm bu genel görünümün, yani Birleşik alan teorisinde ele aldığımız teorik olguları ve karmaşık gibi görünen evrenin genel ve basit bir matematiksel açıklamasını ON YEDİ genel sonuç maddesi halinde özetlemek istersek;

 

1)- Kütleçekimi kuvvetli bir elektromanyetizmadan kaynaklanmaktadır ve aslında kütleçekim alanının esas oluşturucusu bu güçlü elektromanyetik etkidir,


2)- Tüm gök cisimleri aslında merkezinde dev bir karadelik tekilliğinin (5. boyuta açılan) bulunduğu dev birer mıknatıs gibi davranmaktadır (nötron yıldızları ve pulsarların bunun isbatı olduğu teorinin kanıtları bölümünde mevcuttur),


3)- Aynı zamanda atomda da merkez noktasında yer alan mini black holes'ların bulunduğu ve bu durumda atom modelinin yeniden belirlenmesinin zorunlu olduğu (ki, buna göre yaklaşık bir atom modeli kitabın içerisinde vardır),


4)- Tüm atomik yörüngelerin helezonik olanlar kararsız ve eliptik olanaların ise kararlı partiküllere ait olmak üzere iki ana grupta toplanması gerektiği (tüm bu sınıflandırma ve partikül tipine göre kararlı vekararsız yörüngeler kitapta çizilmiştir),


5)- Birleşik alan kuramına giden ana yolun sayın Behram Kurşunoğlu'nun 1950'li yıllarda Einstein'a da sunduğu gibi kuantum boyutunda tanımlanan manyetik monopol mekanizmasından geçtiği (ki o bu yüklerin orbitron'lar olduğunu teorisinde ortaya koyar; bu kitapta bunların aslında planck ölçeğindeki manyetik yükler olması gerektiğini ve Einstein'ın alan denklemlerini 5-boyutlu uzay zamana genişleterek denklemlerde gösterildi (Q ile sembolize edilirler)) ve bu monopol mekanizmasının bilinen ve şimdiye kadar deneysel olarak saptanmaya çalışılan Higgs bozonunda kütle olarak çok daha büyük olması gerektiği (birleşik alan teorisi bu kütle değerinini sonsuza yakın çıktığını öngörür ve standart modelin 5. boyuta genişletilmesiyle elde edilen ışık hızı duvarına kadar hızlanabilen kararlı partiküller ile ışık hızını aşan kararsız partiküllerin lineer hız spin değerlerine göre ayrımı da yine kitabın içerisinde tablo halinde verilmiştir),


6)- Manyetik monopollerin yük değerinin elektronun yaklaşık 66 katı kadar olması gerektiğini (Bohr ve Dirac atom modeli temel alınarak),


7)- Birleşik alan teorisine göre, Graviton tam olarak yüksüz bir partikül değildir, buna göre hesaplanan kütlesinin; 2,76 MeV olması gerektiği,


8)- Ayrıca, birleşik alan teorisine gözlemlenebilen evrende uzay-zaman 3+1 (t)şeklinde 4b-boyutlu değil; bunun yerine iki boyutlu hiperbolik bir yapıdaki zamanı içeren (ki zaman da bu durumda (t'=f(u,v)) şeklinde Laplace denklemlerinden hareketle titreşim yapabilen bir elektromanetik dalgaya indirgenebilmektedir) 3+2 (t') şeklinde 5-boyutlu bir uzay-zaman yapısına sahip olduğu,


9)- Birleşik alan teorisi evren için; 8'i kapalı olmak üzere toplam 3+8 (t'') şeklinde 11-boyutlu kapalı bir uzay-zaman modelini öngörür. t'' burada 8 şeklinde çörek şeklinde kıvrılmış olan ve planck ölçeğinde yer alan en temel D-zar, yani brane-world'dür. Ve tüm sicim parçaları bu D-zarın yüzeyinin elektromanyetik dalgalar yaratan partikül titreşimlerinin oluşturduğu bir deniz olarak düşünülebilir. Bu durumda büyük partiküllerin oluşumu, bu elektromanyetik sicim titreşimlerinin birleşimine ve daha büyük kütleli cisimleri oluşturmasına denk düşecektir. Zaten son zamanda en çok kabul gören fizik kuramı olan M kuramının da bu görüşü desteklediği,


10)- Evrenin, 5-Boyutlu kütleçekimsel elektromanyetik alanların ve 2-Boyutlu Hiperbolik-Lobachevsky tipli semer yapıya sahip Süper-Zar zaman yapısının oluşturduğu 11-Boyutlu Süper-Sicimlerden oluşan Bozon ağ yapısı (Gravitonların taşıdığı, Süper-Simetriye ve bir kütleye sahip boşluk [ether veya esir]) üzerine bina edilmiş titreşen Sinüsoidal-Spiral madde dalgaları olan Fermion’lardan (atomaltı parçacıklar ve atomların birleşmesinden oluşan moleküler yapılar) oluştuğunu, 2) Tüm bu yapının, uzay-zamanın bütün bölgesini boş yer kalmayacak şekilde (Planck ölçeğinde 10-33 cm aralıklarla) kaplamasıyla oluştuğunu,

11)- Birleşik alan teorisine göre, ayrık duran evrenin sınır-teğet yüzeyi üzerindeki çift Quasarların kendi ekseni etrafındaki dönüş hızlarının ışık hızına yaklaşması durumunda, Evrenin yakın bir gelecekte büyük karadelik tekilliklerinin birleşmesiyle hızlı ve eksponensiyal bir çöküşe geçmesinini mümkün olabileceği, ve bunun da tüm kainatın sonunu getirebileğini,

 

12)- Evrenin, 5-Boyutlu kütleçekimsel elektromanyetik alanların ve 2-Boyutlu Hiperbolik-Lobachevsky tipli semer yapıya sahip Süper-Zar zaman yapısının oluşturduğu 11-Boyutlu Süper-Sicimlerden oluşan Bozon ağ yapısı (Gravitonların taşıdığı, Süper-Simetriye ve bir kütleye sahip boşluk [ether veya esir]) üzerine bina edilmiş titreşen Sinüsoidal-Spiral madde dalgaları olan Fermion’lardan (atomaltı parçacıklar ve atomların birleşmesinden oluşan moleküler yapılar) oluştuğunu,

 

13)- Tüm bu yapının, uzay-zamanın bütün bölgesini boş yer kalmayacak şekilde (Planck ölçeğinde 10-33 cm aralıklarla) kaplamasıyla oluştuğunu,

14)- Bununla birlikte, tüm evreni fizik yasaları çerçevesinde modelleyebilecek tek bir son teori olmadığını,

 

15)- Özellikle, Antropik ilke (yani evrenin alacağı topolojik şekillerin çeşitliliği ve ileride oluşturabileceği termodinamik ısı denge yönü ile evrenin genişleme hızına bağlı deformasyonlar ve kainatın yaratılmasındaki ve son bulmasındaki esas amaçlar) gereğince Evreni fizik yasalarıyla (yeni eklenen kuramlarla) daha iyi açıklayan birtakım kuramlar olacağını,

 

16)- Fakat, tüm yapıyı detaylarıyla açıklayabilecek bir her şeyin teorisini elde etmenin oldukça zor göründüğünü,

 

17)- Çünkü, evrendeki var olan (Ölümlü, sınırlı) maddenin ardında, kendisine iman etmeyi gerektiren sonsuz bir güç olduğunu kabul etmeden yapılabilecek tüm girişimler ve deneyimlerimiz bizi daha büyük açmazların ve fiziksel fenomenler zincirinin içine sürükleyeceğini.

özet olarak öngörür.

 

İşte bu sonsuz güç ise, her şeyi yoktan var eden (“KÛN FEYEKÛN” emrinde olduğu gibi) ALLAH (C.C.) ve onun madde üzerindeki sınırsız yaratma gücüdür. Bu kabulü yapmadan yapılacak tüm birleşik teoriler ileride yerini bir başkasına bırakmak zorundadır. Nitekim geçen zamanla üretilen teorilerin çokluğundan bunu anlayabiliriz. Kısaca şöyle diyebiliriz: Bilim artık ALLAH’ın varlığını bilimsel bir gerçeklik olarak da elde etmeli veya bu sonuca götürmelidir. Dolayısıyla buradan yola çıkarak şunu söyleyebiliriz: Kur’Ân’ın 21. asırdaki modern yorumu, günümüz Biliminin ve Teknolojisinin de dili olan MATEMATİK’le yapılmalıdır. Aksi takdirde, teoriler zincirinin sonu gelmeyecek ve ulaşmayı hedeflediğimiz “SON BÜYÜK TEOREME” yaklaşamayacağız. Kimbilir belki de “SON BÜYÜK TEOREM”, evrenin hızlı bir çöküş sürecine girdiği ve “SON” dönemini yaşadığı bir tabloyu ortaya koyacaktır, yani “KIYAMET GERÇEKLİĞİNİ”.

 

Kitabın sonunda, sonuç olarak şunu söyleyebiliriz ki, BİRLEŞİK ALAN TEORİSİ, fizik yasalarını KAPALI ve SONLU bir 5-BOYUTLU Uzay-Zaman yapısında açıklayarak, tüm fizik kuvvetlerinin evrenin YARATILIŞI anında BİRLEŞİK olduğunu öngördüğü gibi; bunun yanında tüm kâinatın da SONLU ve KAPALI, yani ölümlü olduğunu, kısacası “KIYAMET”in geleceğini MATEMATİK ve FİZİK yasalarıyla isbat eder. Tüm insanların yeniden diriltilmesiyle başlayacak olan âhiret hayatı ve madde ötesi âlemin buna göre yeniden yapılandırılması ise, belki başka bir fiziğin (Metafİzİk) ve Kur’ân’ın misal derinliklerinde yer alan çok daha geniş kapsamlı bir teorinin konusu olabilir. Fakat böyle bir teori için, ne dünyevî aklımız, ne teknolojİk imkanlarımız ve ne de sınırlı İlmİmİz yeterli değildir. ÂHİRET hayatında ise, her şey sonsuzdur ve süpercİsİmler halindedir. KÜTLE, ENERJİ ve ZAMAN bile.. CENNET ve CEHENNEM gibi..

İçinde bulunduğumuz bu maddî âlem ise, SONLUDUR ve Süpersİcİmlerden oluşan 11-Boyutlu çok zayıf bir dokuya sahip olup, ileride çok kuvvetli olarak maddeleşmiş Süpercİsİmlerden oluşan ve Cennetİn yapısını oluşturan HÛRİLER, TÛBA AĞACI ve sayamadığımız birçok yapısıyla birlikte, Sonsuz adet ve her biri çok büyük bir saray gibi olan muhteşem yapılarıyla; Cehennemİn yapısını oluşturan ZEBANÎLER, ZAKKUM AĞACI ve sonsuz adet odası bulunan hapishane benzeri muazzam yapılarından oluşan çok daha fazla boyutlu, ∞ -Boyutlu bir Uzay-Zamana dönüştürülecektir..

 

İşte bu, Başlangıç (Yaratılış) ve Bitiş (Kıyamet) anında, Tek bir birleşik alan kuvvetinin yönettiği, Tek bir Quantum Yumurtasının içerisindeki Evren’dir...

 

Vesselâm . . .

Allahu A’lem.

En doğrusunu ALLAH (C.C.) bilir.

 

 
 


EK-I UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-I

DÜNYA VE ATMOSFER

(5-BOYUTLU UZAY-ZAMAN)

EK-II UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-II

(11-BOYUTLU UZAY-ZAMAN) DÜNYA merkezli evren modeli. Kopernik’in ortaçağ sonunda Güneş merkezli evren modelini geliştirmesini…

EK-III UZAY-ZAMAN GRAFİĞİ-III

ARŞ-I AZAM VE KÜRSÎ

(26-BOYUTLU UZAY-ZAMAN)

EK-IV

FİZİK TERİMLERİ SÖZLÜĞÜ

Açısal Momentum: Bir ya da bir grup parçacığın dönme hareket miktarı. (ђ/2π) biriminin (ђ, Planck… Alan: Uzay-Zamanda nerede ölçüldüğüne bağlı büyüklük. Örnek… Alan Denklemleri: Bir alanın zamana bağımlılığını belirleyen yasalar.

EK-V

FİZİK TESTİ

1)-Aşağıdakilerden hangisi Fiziğin temel kuramlarından birisi değildir?

a)Klasik Fizik

b) Göreli Fizik

c)Elektrozayıf Kuramı

d) Kuantum Alan Teorisi

e)Kuantum Mekaniği

2)-Aşağıdakilerden hangisi Fiziğin temel kuvvetlerinden birisi değildir?

a) Güçlü Çekirdek Kuvveti

b) Basınç Kuveti

c) Zayıf Nükleer Kuvvet

d) Kütleçekim Kuvveti

e) Elektromanyetik Kuvvet

3)-5-Boyutlu Relativitenin kurucusu olan fizikçiler aşağıdakilerden hangisidir?

a)Thomas Kaluza-Oskar Klein

b) İsaac Newton-Galileo Galilei

c) Johannes Kepler-Tyco Brahe

d) Richard Feynman-Werner Heisenberg

e) Albert Einstein-Niels Bohr

4)-Aşağıdakilerin hangisinde Birleşik Alan Teorisine doğru giden alt teoriler birleşme sırasına göre doğru bir şekilde sıralanmıştır?

a)Optik + Manyetizma + Elektrik→Elektromanyetizma + Zayıf etkileşim→Elektrozayıf Kuramı + Kuantum Renk Dinamiği→Standart Model + Kuantum Kütleçekimi + Sicim Teorisi→Birleşik Alan Teorisi

b) Optik + Manyetizma + Elektrik→Elektromanyetizma + Güçlü etkileşim→Elektrogüçlü Kuramı + Kuantum Renk Dinamiği→Standart Model + Kuantum Kütleçekimi + Sicim Teorisi→Birleşik Alan Teorisi

c) Optik + Elektromanyetizma + Elektrik→ Elektrozayıf Kuramı + Kuantum Renk Dinamiği→Standart Model + Kuantum Kütleçekimi + Sicim Teorisi→Birleşik Alan Teorisi

d) Optik + Elektrozayıf Kuramı→ Standart Model + Zayıf Etkileşim + Sicim Teorisi + Kuantum Kütleçekimi + Kuantum Renk Dinamiği→Birleşik Alan Teorisi

e)Standart Model + Elektromanyetizma + Elektrik→ Elektrozayıf Kuramı + Kuantum Renk Dinamiği→Standart Model + Kuantum Kütleçekimi + Elektrozayıf Kuramı + Sicim Teorisi + Güçlü Nükleer Kuvvet→Birleşik Alan Teorisi

5)-Kuantum Mekaniğine göre bütün partiküller doğada kuantalanmış bir şekilde bulunurlar. Işıma yapan bir partikül ise, çeşitli ışıma tayflarında saçılmaya uğrayarak atomun yörüngeleri arasında elektron alış-verişine sebep olur. Buna göre, aşağıdakilerden hangisi temel seviyedeki bir Hidrojen atomuna ait ışıma tayflarından birisi değildir?

a) Balmer b) Paschen c) Brackett d) Jeans e) Lymann

6)-Kuantum Mekaniğinin ilerleyen evrelerinde ve Einstein tarafından görelilik teorisinin ortaya atılmasıyla birlikte atomik partiküllerin hem dalga hem de parçacık özelliği gösterebileceği ispatlanmıştır. Buna göre, aşağıdakilerden hangisi ışıma yapan bir partikülün Dalga Boyunu gösterir?

a) b) c)d) e)

7)-Doğadaki tüm maddeler atomlardan ve tüm atomlar da farklı türdeki elementlerden meydana gelmiştir. Buna göre, doğada toplam kaç element vardır?

a)116 b) 124 c) 118 d)104 e) 105

8)-Optik, fiziğin ışıma yapan cisimlere ait renk analizini ve tayflarını inceleyen dalıdır. Buna göre, bir cismin rengi aşağıdakilerden hangisine bağlı değildir?

a) Işık kaynağından gelen ışığın özelliklerine

b) Cismin yapısındaki moleküllerin elektronlarının hareketine

c) Bu elektronların hangi ışığı soğurup, hangisini yansıtacağına

d) Retinaya çarpan fotonların beyin tarafından nasıl algılanacağına

e)Cismin yapısındaki moleküllerin kimyasal özelliklerine

9)-Maddenin bilinen en küçük yapı taşları Kuarklardır. Buna göre, aşağıdakilerden hangisi bir Kuark çeşidi değildir?

a) Cazibe b) Yabancı c) Dip d) Komşu e) Üst

10)-Birleşik Alan Teorisi, fizik yasalarını tek bir çatı altında toplamaya çalışan kuramlara verilen genel addır. Birleşik Alan Teorisine göre, bu birleşmeyi sağlayan en temel partikül çifti aşağıdakilerden hangisidir?

a) Graviton-Manyeton

b)Elektron-Pozitron

c) Lepton-Hadron

d) Gluon-Nükleon

e) Proton-Nötron

11)-Aşağıdakilerden hangisi Kuantum Mekaniğinin kurucuları arasında değildir?

a)Steven Weinberg

b) Karl Werner Heisenberg

c) Ervin Schrödinger

d)Max Planck

e) Richard Feynman

12)-Kuantum Kütleçekimi Teorisi, Planck Ölçeğinde yer alan ve çok yoğun bir kütleye sahip olan Kuantum Yumurtasını meydana getiren Manyetik Monopollerin varlığını öngörür. Buna göre, aşağıdaki Bilim adamları çiftinden hangisi Kuantum Yumurtası fikrini ilk kez ortaya atmıştır?

a) Charles Darwin-William Heackel

b) Max Planck-Albert Einstein

c) William Harvey-Marcello Malpighi

d) İsaac Newton-Johannes Kepler

e)Richard Dawkins-Roger Penrose

13)-Fizik kuramları iki sınıfa ayrılabilir: Ayrıştırıcı (Tümevarımlı) kuramlar ve Birleştirici (Tümdengelimli) kuramlar. Buna göre, aşağıdakilerden hangisi Tümdengelimli bir kuramdır?

a)Standart Model

b)Birleşik Alan Teorisi

c)Kuantum Mekaniği

d) Genel görelilik

e) Elektromanyetizma

14)-Birleşik Alan Teorisine göre, Uzay-Zaman toplam kaç boyuttan oluşur?

a) 18 b)5 c)6 d) 7 e) 11

15)-Aşağıdakilerden hangisi bir Kuantum Kütleçekimi modeli oluşturmak için tanımlanmış bir skaler dağılım fonksiyonunu ifade edebilir?

a)

b)

c)

d)

e)

 

16)-Aşağıdakilerden hangisi Einstein’ın Kütleçekim Alan Denklemini ifade?

 

a)

b)

c)

d)

e)

17)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi 5-Boyutlu Schwarzschild Karadelik teoreminin genel ifadesidir?

a)

b)

c)

d)

e)

18)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi atomik yörüngelerde dolaşan partiküllerin yörüngelerini belirler?

a)

b)

c)

d)

e)

19)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi Elektromanyetik Kütleçekim Dalga denkleminin genel ifadesidir?

a)

b)

c)

d)

e)

20)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi 5-Boyutlu Einstein-Yang-Mills Alan denklemlerinin, Elektrozayıf Kuramını (Elektromanyetizmayla Zayıf Çekirdek Kuvvetinin birleşimi) veren çözümlerinden birisidir?

a)

b)

c)

d)

e)

21)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi Elektrozayıf Kuramına ait Elektriksel Yörünge denklemini belirler?

a)

b)

c)

d)

e)

22)-Aşağıdakilerden hangisi temel kuvvet alanlarına ait taşıyıcı partikül çiftlerinden birisi değildir?

a) m-, m+ b) e-, e+ c) g-, g+ d) z-, z+ e) w-, w+

23)-Karadelikler, evrenin ölümü demek olan Kıyametten sorumludurlar. Aşağıdaki denklemlerde verilen Matematiksel modellerden hangisi karadeliklerdeki madde topaklanmasına ilişkin evrenin sonuyla ilgili bir ipucu verebilir?

a)

b)

c)

d)

e)

24)-Aşağıdaki denklemlerden hangisi Rayleigh-Jeans teoremini ifade?

a)

b)

c)

d)

e)

25)-Eğer evrenin kozmik kütle yoğunluğu, kritik kütle yoğunluğundan büyükse aşağıdaki durumlardan hangisi kaçınılmaz hale gelir?

a) Evren sürekli genişler

b) Evrendeki madde miktarı hızlı bir biçimde azalır ve evren kendi üzerine çöker

c) Evren sabit olarak kalır

d)Evrendeki toplam madde miktarı değişmez

e) Evrendeki toplam madde miktarı artar

26)-Evren yaklaşık 15 milyar yıldır sürekli genişleyerek ve bir miktar içeri çekilerek bir kalp atışında olduğu gibi zonklamalar yapan çekimci dalgalarla ayakta durmaktadır. Buna göre, aşağıdaki sınır koşullarından hangisi evrenin ayakta durma şartını sağlar?

a)

b)

c)

d)

e)

27)-Evrenin genişleme hızı değişken bir yapıya sahip olup pek çok parametreyle birlikte uzak galaksilerin uzaklaşma miktarının ışık hızına yaklaşıp yaklaşmadığıyla da ilgilidir. Evrenin yoğunluğu ise, içerdiği madde miktarı ve hacmine bağlıdır. Buna göre, evren 2 kat genişlerse yoğunluğu yaklaşık olarak ne kadar değişir?

a) 8 kat azalır

b)4 kat azalır

c) 2 kat azalır

d)Değişmez

e) 2 kat artar

28)-Aşağıdakilerden hangisi Genel Relativiteye ilişkin Einstein denklemlerinden birisi değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

29)-Aşağıdakilerden hangisi genel göreliliğin ilkelerinden birisi değildir?

a)Yerçekimi (Kütleçekimi ve ivmeli devinim birbirinden ayrılamaz

b) Kütle, içinde bulunduğumuz uzay-zamanın eğriliğinden çıkar

c) Bütün göreli referans sistemlerine göre, ışık hızı (c) farklıdır, sabit değildir ve uzay-zamanın eğriliğine bağlıdır

d) Yerçekimi bir kuvvet değildir,uzay-zamanın eğriliğinin bir etkisidir

e) Çok yoğun kütleli cisimler, uzay-zamanı aşırı bir şekilde eğer

30)-Birleşik Alan Teorisine göre, Kütleçekimi, Elektromanyetizma ve diğer temel kuvvet alanı bileşenleri gibi zaman da dalgalı bir yapıdadır ve harmonik fonksiyonların sağladığı Laplace denklemini sağlar. Buna göre, aşağıdakilerden hangisi 2-Boyutlu zaman denklemini ifade eder?

a)

b)

c)

d)

e)

31)-Basit sarkaç hareketine tabi tutulan bir kütlenin, hareket denklemleriyle sinüzoidal salınım yapan bir LC Osilatör devresinin akım denklemleri hemen hemen birbirine benzer. Buna göre,Sinüzoidal salınım yapan bir basit sarkacın salınım frekansı (ω) aşağıdakilerden hangisine bağlı değildir?

a) Sarkacın boyu

b) Sarkacın kütlesi

c)Sarkacın düşey konumla yaptığı açı

d)Sarkacın maksimum salınım miktarı

e)Sarkacın yay sabiti

32)-Birleşik Alan Teorisine göre, bir cisim izole edilmiş bir kutunun içine yerleştirilip uzay-zamanda yüksek frekansta basit sarkaç hareketine tabi tutulursa aşağıdaki durumlardan hangisi meydana gelir?

a)Kutudaki cisim parçalanıp enerjiye dönüşür

b)Kutunun atomları frekanstan bağımsız olarak titreşir

c) Kutudaki cismin moleküler yapısında bir değişim meydana gelmez

d) Kutu, 5-Boyutlu uzay-zamanda hareket etmeye başlar ve 5. Boyuta geçerek harekete dik yönde bir Kütleçekim Alanı meydana getirir

e) Kutunun hareketi sınır koşullarda Newton Dinamiğine yakınsar

33)-5-Boyutlu Einstein Alan Denklemleri, doğada bulunması gereken bir Manyetik Yükünü öngörür. 5-Boyutlu Einstein Alan Denklemlerine göre, bu manyetik yükün değeri aşağıdakilerden hangisidir?

a) b) c) d) e)

34)-Sicim Kuramı, uzay-zamanın 10-33 cm kalınlığındaki iplikçiklerden dokunmuş bir ağ yapısından meydana geldiğini savunan 11-Boyutlu Tümdengelimli bir Kütleçekim Alanı teorisidir. Aşağıdakilerden hangisi bir Sicim kuramı değildir?

a) Heterotik A b)Heterotik C c) I d) 11-A e) 11-B

35)-Elektromanyetik kuvvetler, doğadaki pek çok olayın gerçekleşmesinde esas etkendir. Aşağıdakilerden hangisi elektromanyetik kuvvetlerin gerçekleştirdiği bir olay değildir?

a) DNA Molekülünün kodlanması

b)Kelebeğin kanat çırpması

c)Uranyum Atomunun bozunması

d) Kasların hareket etmesi

e) Dinamitin patlaması

36)-Belirsizlik ilkesinin ışık hızı limitinde incelenmesiyle oluşturulan sınır koşula Başlangıç Tekilliği Teoremi denir. Aşağıdakilerden hangisi, bu teoremin sonuçlarından birisi değildir?

a) Evrenin yoktan yaratılması

b) Evrenin kapalı ve sonlu olması

c) Maddenin küçük zaman dilimlerinde yok olması

d) Maddeyi oluşturan kararlı atomların daha sonradan yaratılması

e) Termodinamiğin ikinci yasasına göre, evrendeki toplam sıcaklığın sabit kalması

37)-Proton bozunması, maddenin temel özelliklerinin kararlılığıyla ilgili olup, evrende çok nadir olarak gerçekleşen olaylardan birisidir. Aşağıdaki Nükleer tepkimelerden hangisi bir proton bozunmasına ait olabilir?

a)

b)

c)

d)

e)

38)-Aşağıdakilerden hangisinde Planck Ölçeği ve Büyük Birleşme Ölçeği doğru olarak verilmiştir?

a)

b)

c)

d)

e)

39)-Aşağıdakilerden hangisi Birleşik Alan Teorisine göre düzenlenmiş Maxwell Denklemlerinden birisi değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

40)-Einstein’ı Genel Görelilik Teorisini keşfetmeye yönelten fizik kuramı aşağıdakilerden hangisidir?

a) Optik

b) Elektromanyetizma

c) Newton Dinamiği

d) Klasik Mekanik

e)Kuantum Mekaniği

41)-Aşağıdaki Laplasyen ifadelerinden hangisi doğru değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

42)-Gradyanın temel teoremine göre herhangi bir skaler vektör alanına ait integralin şeklinde hesaplanabilmesi aşağıdakilerden hangisiyle açıklanabilir?

a)İntegralin uç değerlerinin sınırlı olmasıyla

b) İntegrali alınan fonksiyonun verilen aralıkta yoldan bağımsız olmasıyla

c) İntegralin alındığı aralıkta skaler vektör alanına ait fonksiyonun sürekli olmasıyla

d)İntegralin iki katlı yüzey integrali olmasıyla

e)İntegralin çizgisel integral olup yola bağlı olmasıyla

43)-Stokes Teoremi, bir yüzey integralini çizgisel integrale dönüştürmekte kullanılır. Buna göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi Stokes Teoremini ifade eder?

a)

b)

c)

d)

e)

44)-Diverjans Teoremi, bir hacim integralini yüzey integrale dönüştürmekte kullanılır. Buna göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi Diverjans Teoremini ifade eder?

a)

b)

c)

d)

e)

45)-Birleşik Alan Teorisinde tansörler, kütleçekim denklemlerini toplu halde ifade etmek için büyük kolaylık sağlar. Metrik Tansör ise, 5-Boyutlu uzay-zamandan 4-Boyutlu uzay-zamana indirgeme yapmakta kullanılan bir operatördür. Buna göre, metrik tansör ifadesi aşağıdakilerden hangisidir?

a) b)

c) d)

e)

46)-Lobachevsky Geometrisi, Eukleides Geometrisindeki dik uzay-zamanın eğrilmesiyle oluşturulmuş eğri bir uzay-zaman geometrisidir. Lobachevsky geometrisine göre, bir üçgenin iç açılarının toplamı için aşağıdakilerden hangisi doğrudur?

a) 1800’den büyüktür

b) 1800’dir

c) Yüzeyin eğriliğine bağlı olarak değişir

d) İç açılar arasındaki oransal değişmezin değerinin çok küçük olması sebebiyle 1800’ye yakın alınabilir

e)1800’den küçüktür

47)-Minkowsky Geometrisi, tıpkı Lobachevsky Geometrisi gibi eğri bir uzay-zamana dayanır. Fakat aradaki fark, Minkowsky Geometrisinin ışık hızına bağlı olarak eğrilmesidir. Minkowsky Geometrisine göre, metrik birim uzaklık ifadesi aşağıdakilerden hangisidir?

a)

b)

c)

d)

e)

 

48)-5-Boyutlu Kaluza Geometrisi, Thomas Kaluza tarafından 1919 yılında 5. Boyutun keşfedilmesiyle geliştirilmiş eğri bir geometridir. Buna göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi 5-Boyutlu uzay-zamandaki metrik diferansiyel uzaklık ifadesini verir?

a)

b)

c)

d)

e)

49)-Lorentz Dönüşümleri, Relativite teorisinin temelini oluşturan göreli hareket denklemlerinin temelini oluşturur. Buna göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi Lorentz dönüşümlerinden birisi değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

50)-Bir A olayının aynı anda meydana gelen bir B olayıyla ilişkisi fizikte I (Değişmez İnterval) adı verilen bir büyüklük tarafından belirlenir. Buna göre, aşağıdaki özelliklerden hangisi değişmez intervale ait değildir?

a) A ile B arasındaki “t” zaman aralığı değişebilir , fakat İntervali değişmez

b) A ile B arasındaki “d” uzay uzaklığı değişirse , İntervali de değişir

c) ise, İnterval Zamansaldır

d) ise, İnterval Uzaysaldır

e)ise, İnterval Işıksaldır

51)-Riemann uzayına göre, evrenin yapısı eğrilik sabitine bağlıdır. Buna göre, aşağıdaki durumlardan hangisi doğru değildir?

a)ise, evrenin eğriliği Negatiftir, Evren Semer biçimindedir

b) ise, evrenin eğriliği Pozitiftir, Evren Küre biçimindedir

c) ise, evrenin eğriliği Sıfırdır, Evren Düzdür

d)olması durumunda, Evren Açık ve Sonsuz olup sürekli genişleyecektir

e)olması durumunda, Evren Kapalı ve Sonlu olmak zorunda değildir

52)-Konform Dönüşüm (veya Konifold Geçişler), karmaşık bir yapıya sahip olan yüzey alanlarını çok küçük parçalara ayırarak basit bir yüzey şekline dönüştüren bir matematiksel operatördür. Birleşik Alan Teorisine göre zaman, Hiperbolik bir yapıda olup şeklinde bir dönüşümle Laplace denklemini sağlayan Harmonik fonksiyonlara dönüştürülebilir. Buna göre, zamanın konform dönüşümüne ilişkin denklem takımı aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?

a)

b)

c)

d)

e)

53)-Kütleçekim Dalgaları hangi tip Elektromanyetik Dalga sınıfına girer?

a)Eliptik Düzlemsel

b) Eliptik Sinüzoidal

c) Helezonik Sinüzoidal

d) Dairesel Düzlemsel

e)Dairesel Sinüzoidal

54)-Aşağıdakilerden hangisi Enerji-Momentum Tansörünün özelliklerinden birisi değildir?

a) , Antisimetrik Tansör ’ye bağlıdır

b), ve ifadelerinin bir arakesitidir

c) , yalnızca 5. Boyut doğrultusundaki türeve bağlıdır

d), yalnızca 4- vektöre bağlıdır

e) , yalnızca Conform () Uydurma Faktörüne bağlıdır

55)-Birleşik Alan Teorisine göre, 5-Boyutlu uzay-zamanda yazılan toplam kaç alan denklemi vardır?

a) 15 b) 14 c) 16 d) 11 e) 20

56)-Uydurma Faktörü ()’nın sıfır olması durumunda 5-Boyutlu alan denklemleri için aşağıdakilerden hangisi söylenemez?

a), sıfır olur

b), sıfır olur

c) Tüm uzay-zaman yapısı= 5-Boyutlu zar yapısı= “WEYL” Tansöründen ibaret olur

d), zar yüzeyinin sınır bölgesinin eğriliğinin bir ölçüsü olarak ifade edilir

e) , skaler fonksiyonu boşluğun serbest kütleçekim alanına bağlı olan “WEYL” Tansörünü ifade eder

57)-Aşağıdakilerden hangisi silindirsel bileşene ”” bağlı olmayan, manyetik yük ve akım kaynaklarını içeren 5-Boyutlu Maxwell denklemlerinden birisi değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

58)-λ’ya bağlı 5-Boyutlu skaler bir ”” vektör alanı için aşağıdaki Rotasyonel ve Diverjans ifadelerinden hangisi yanlıştır?

a)

b)

c)

d)

e)

59)-Silindirsel bileşene ”” bağlı olmayan, elektriksel akım kaynaklarını içeren 5-Boyutlu kütleçekim alan tansörü aşağıdakilerden hangisidir?

 

a)

b)

c)

d)

e)

60)-Aşağıdakilerden hangisi 5-Boyutlu indirgenmiş kütleçekim alan tansörü ifadelerinden birisi değildir?

a)

b)

c)

d)

e)

61)-Aşağıdakilerden hangisi 5-Boyutlu indirgenmiş kütleçekim alan tansörü matrisinin katsayı bileşenlerinden birisi değildir?

a) b) c) d) e)

62)-Aşağıdaki terimlerden hangisi 5-Boyutlu Einstein Alan Denklemlerinde yer almaz?

a) manyetik yükü

b) ışık hızı

c)açısal hızı

d)potansiyel fonksiyonu

e) potansiyel fonksiyonu

63)-Aşağıdaki özelliklerden hangisi 5-Boyutlu Kaluza-Klein Kütleçekim Alan Denklemlerinin çözümlerinden birisine ait değildir?

a) ise, zarın her iki yüzeyi “WORMHOLE” tipte bir tekillik içerir

b) ise, zarın bir ucu Kapalı diğer ucu Açık olup kapalı uçta “CORNHOLE” tipte bir tekillik içerir

c) ise, zarın her iki yüzeyi “HORNHOLE” tipte bir tekillik içerir

d)ise, “CORNHOLE” tipte bir tekillik içerir

e) ise, “HORNHOLE” tipte bir tekillik içerir

64)-Aşağıdaki durumlardan hangisi Elektrik Alan ile Manyetik Alan arasındaki polarizasyon açısının () durumuna bağlı olarak kütleçekim alan denklemleri çözüldüğünde yanlış olur?

a)ise, Kütleçekim alanı Manyetik alana eşit olarak kabul edilebilir

b) Herhangi bir değeri için her zaman Manyetik alan Elektrik alandan daha büyüktür

c) ise, sadece “ELEKTRİK ALAN” olur

d)ise, sadece “MANYETİK ALAN” olur

e) ise, Elektrik alan Manyetik alana eşit olur

65)-Graviton Teoreminden yararlanarak dünya yüzeyi için graviton yoğunluğunu hesapladığımızda değerini buluruz. Aynı değer, dünyanın yarıçapı ve alındığında ne olur?

a) b) c) d) e)

66)-Gravitonun Yükü için aşağıda verilen eşitliklerden hangisi doğrudur?

a)b)c) d) e)

67)-Birleşik Alan Teorisine göre,Gravitonun Spin değeri kaçtır?

a) b) c) d) e)

68)-Süpersicim Teorisine göre evrende var olan toplam partikül sayısı kaçtır?

a) 116 b) 216 c) 12 d)496 e) 36

69)-Atomik partiküller yörünge denklemlerine göre iki gruba ayrılırlar: Kararlı ve Kararsız partiküller. Buna göre aşağıdaki yörünge denklemi ve dışmerkezliği verilen partiküllerden hangisi kararsız bir yörüngeye aittir?

a) b) c)

d) e)

70)-Birleşik Alan Teorisine göre elde edilen yeni kütleçekim denklemlerine göre Kütleçekim alanı, Elektrik alan ve Manyetik alan sabitleri hangisinde doğru olarak verilmiştir?

a)b) c)

d) e)

71)-Aşağıdakilerden hangisi Birleşik Alan Teorisinin sonuç denklemlerinden birisi değildir?

a) b) c) d) e)

72)-Kütleçekim dalgaları, aşağıdaki kısmî diferansiyel denklem çözümlerinin hangisine uymaktadır?

 

a) b) c) d) e)

73)-Dünyanın herhangi bir yerinde lavabodan akmakta olan su neden helezonlar çizerek akar?

a)Kütleçekim dalgalarının da helezonik bir yapıda olması sebebiyle tüm cisimleri bu şekli almaya zorlayarak çekime uğrattığı için

b) Su molekülleri arasındaki iyonik bağlar polarizasyon katsayısına bağlı olarak kütleçekimi alanı yönünde kutuplandığı için

c) Su molekülleri arasındaki kovalent bağlar helezonik bir şekil oluşturduğu için

d) Dünyanın iki kutbu olduğu ve manyetik alanlar bu kutuplar arasında yönlendiği için

e)Dünyanın manyetik alanı suya bu şekli verdiği için

74)-Dünyanın manyetik alanı için aşağıdakilerden hangisi doğru değildir?

a)Dünyanın manyetik alanı, Elektrik ve Manyetik alan arasındaki faz açısı ()’ya bağlı olarak çeşitli coğrafi konumlara göre değişim gösterir

b) Biri Atlantik Okyanusu ve diğeri de Arabistan Yarımadasında olmak üzere iki coğrafi boylam çizgisi üzerinde manyetik alan değeri, elektrik alanın çok zayıf olması sebebiyle oldukça güçlüdür

c) Dünyanın manyetik alanı, pusula ibresi ile ölçülebilir ve yönü genellikle coğrafi Kuzey-Güney kutbuyla 150’lik bir açı yapar

d)Dünyanın manyetik alanı yaklaşık 10-5 T’lık sabit bir değere sahiptir ve bu değer zamanla hiç değişmez

e) Dünyanın manyetik alanı güneşte meydana gelen manyetik fırtınalardan ve patlamalardan etkilenir

75)-Birleşik Alan Teorisine göre, hareket etmekte olan yüklü bir partiküle ait Lorentz Kuvveti ifadesinin tam şekli, aşağıdakilerden hangisinde doğru olarak verilmiştir?

a)

b)

c)

d)

e)

76)-Aşağıdaki gökcisimlerinden hangisi ideal bir Dipol gibi davranır?

a) Kuyrukluyıldız

b) Nötron Yıldızı

c) Pulsar Yıldızı

d) Gezegen

e) Karadelik

77)-Aşağıdakilerden hangisi Pulsar Yıldızlarının özelliklerinden birisi değildir?

a) Sahip oldukları güçlü kütleçekim kuvveti manyetik alanlarından bağımsızdır

b)Birleşik alan teorisinin öngördüğü kütleçekim dalgalarının gözlemlendiği iyi bir laboratuar oluştururlar

c) Çok güçlü manyetik alanları olduğundan ideal bir Elektromanyetik Dalga kaynağı olan fiziksel bir Dipol gibi davranırlar

d) 103-106 Devir/sn. gibi çok yüksek hızlarda dönerler

e) Çift yıldız halinde bulunurlar

78)-Aşağıdakilerden hangisi Nötron Yıldızlarının özelliklerinden birisi değildir?

a) Hacimleri çok küçük (yaklaşık bir kasaba kadar) olduğu halde, çok güçlü bir kütleçekim alanına sahiptirler

b) Yüzeyleri üzerinde yaklaşık 108 T büyüklüğünde çok güçlü bir manyetik alanın bulunduğu gözlemlenmiştir

c) Yüzeylerinde çok güçlü bir manyetik alanın bulunması, merkezlerinde çok büyük miktarda Manyetik Yükün bulunduğuna işaret eder

d)Çökmekte olan dev yıldızların son aşamasına gelmiş halidirler

e) Evrende manyetik yüklerin gözlemlenememesi, manyetik yüklerin nötron yıldızları tarafından küçük bir hacime hapsedilmesinden kaynaklanır

79)-İdeal durumda fiziksel olarak gözlemlenebilen Elektron ve Graviton yarıçapı, aşağıdakilerin hangisinde doğru olarak verilmiştir?

a)b)c)d)e)

80)-Atomik partiküller için Karadelik Kütleçekim Yarıçapı Denklemi aşağıdakilerden hangisidir?

a)b)c)d)e)

 

81)-Bir parçacığa ait Kuantum Mekaniksel Dalga Fonksiyonu ifadesi aşağıdakilerden hangisidir?

a)

b)

c)

d)

e)

82)-Belirsizlik İlkesi genel olarak, bir parçacığın aynı anda hem Konumunun hem de Momentumunun ölçülmesinin mümkün olmadığı ilkesine dayanır. Buna göre, aşağıdaki ifadelerden hangisi bu ilkeyi tanımlar?

a)b)c)

d)e)

83)-Aşağıdakilerden hangisi Birleşik bir teorinin ilkelerinden birisi değildir?

a) Daha yüksek boyutlara çıkıldıkça daha küçük temel partiküllerin keşfedilmesi

b) Daha yüksek boyutlara çıkıldıkça teorinin bütününü oluşturan alt teoremlerin birleşmesi ve birbirini desteklemesi

c)Teorik olarak öngörülen partiküllerin deneylerle ispatlanması

d) Kendi içerisinde tutarlı olup daha önce deneylerle doğrulanmış güçlü teoremlerle çelişmemesi ve bu teoremlerin öngördüğü tüm partiküllerin varlığını açıklayabilmesi

e) Nedensellik İlkesiyle çakışmaması ve ileriye sürdüğü tüm hipotezlerin mantıklı ilkelere dayanmak zorunda olmaması

84)-Dünyanın merkezine yakın yeraltı katmanlarında Manyetik Alanın üstel bir artış göstermesinin esas sebebi aşağıdakilerden hangisidir?

a)Atmosferin bulunmaması

b) Sert kayalardan oluşan katmanların bulunması

c)Dünyanın merkezini oluşturan Demir-Nikel karışımı çekirdeğinin çok iyi iletken bir manyetik malzeme olması ve bu nedenle dünyanın dev bir mıknatıs gibi davranması

d) Dünyanın merkezinde büyük bir sıcaklık ve basıncın olması

e) Dünyanın merkezinde bir Karadelik Tekilliğinin bulunması ve güçlü manyetik alanın buradan kaynaklanması

85)-Evrensel Kütleçekim Sabiti için yazılan aşağıdaki İntegral ifadelerinden hangisi doğrudur?

a)b)c)

d)e)

86)-DÜNYA, AY ve GÜNEŞ için yazılan aşağıdaki Kütleçekim İvmesi ifadelerinden hangisi doğrudur?

a)b)

c)

d)e)

87)-Birleşik alan teorisine göre, evrendeki maksimum hız (vmax) ışık hızı olmamaktadır. Buna göre, bazı kararsız atomaltı partiküller ışık hızı duvarını aşmaktadır. Temel Evrensel Sabitlerden birisi olan Işık Hızı’nın pi (π=3.14..) sayısı ve altın oran (Φ==1.618..), evrendeki maksimum hızın ise ışık hızı cinsinden ifadesi () için aşağıda yazılan Seri Toplamı ifadelerinden hangisi doğrudur?

a)

b)

c)

d)

e)

88)-Aşağıdaki İntegral Denklemlerden hangisi Kütleçekim Transformasyonu Teoremini ifade eder?

a)b)

c)d)e)

89)-Aşağıdakilerden hangisinde verilen Enerji ifadesi doğru değildir?

a)Kütleçekim Enerjisi=

b) Potansiyel Enerji=

c) Kinetik Enerji=

d)Elektrik Enerjisi=

e) Manyetik Enerji=

90)-Bir parçacık çarpıştırıcısında çarpıştırılan partiküllere ait toplam enerjinin büyük bir kısmının gözlemlenemeden yok olmasının temel sebebi nedir?

a) Partiküllerin çarpıştırıldığı sırada oluşan tünel boyunca alt partiküllerin enerjisinin, tekillik noktasında yer alan Manyetik Monopol Mekanizmasına enerji paketçikleri şeklinde transfer edilerek, enerjinin büyük bir kısmının burada depolanması ve 4-Boyutlu Uzay-Zamandan soyutlanması

b) Partiküllere ait toplam enerjinin büyük bir kısmının Isı Enerjisine dönüşerek kaybolması

c)Partiküllere ait alt parçacıkların çok kısa ömürlü ve düşük enerjili olmaları

d) Çarpıştırılan partiküllerin çok iyi gözlemlenememesi

e)Hızlandırıcıların yeteri kadar güçlü olmaması

91)-Proton Bozunması Deneyi aşağıdaki durumlardan hangisinin bir ispatıdır?

a)Parçacıkların daha temel alt partiküllere ayrışarak parçalanabilmesi

b) Parçacıkların bozunması sırasında enerji açığa çıkması

c) Sadece Kararsız partiküllerin bozunabilmesi

d)Kararsız partiküller gibi Kararlı partiküllerin de bozunabileceği ve bunun sonucunda da Evrende var olan hiçbir maddenin, Kararlı veya Kararsız olsun, sonsuz bir ömre sahip olmayıp mutlaka bozunarak farklı bir partiküle dönüşmesi

e)Kararlı partiküllerin asla bozunmayıp sonsuz bir ömre sahip olması

92)-Yapılan araştırmalara göre, Kütleçekim Alanının taşıyıcı partikülü olan Gravitonun da küçük bir miktar kütleye sahip olduğu belirlenmiştir. Aşağıdakilerden hangisi Gravitonun yaklaşık kütlesine eşdeğerdir?

a) b)c)d)e)

93)-Aşağıdaki ifadelerden hangisi Enerji Transformasyonu Teoremini tanımlar?

a)

b)

c)

d)

e)

94)-Evrenin sonu anlamına gelen Kıyamet Süreci ile aşağıdaki fiziksel yapılardan hangisi arasında kuvvetli bir ilişki vardır?

a) Süpernova

b)Akdelik

c) Karadelik

d) Nötron Yıldızı

e)Pulsar Yıldızı

95)-Aşağıdakilerden hangisi Birleşik Alan Teorisinin sonuçlarından birisi değildir?

a) Uzay-Zamanın 4-Boyutlu yapısının dışında bir Beşinci Boyutun olması

b) Beşinci Boyutun Kütleçekimi ve Elektromanyetizma gibi kuvvet alanlarının esas oluşturucusu olması

c) Kütleçekim Alanının tüm Uzay-Zamanda benzer bir yapıya sahip olup Zamandan ve Uzaydan bağımsız olarak boşluğun (Esir veya Ether) defermasyonlarından kaynaklanması ve bu yapının esnek olması

d)Manyetik Yüklerin de Elektriksel Yükler gibi Kuantalanmış olması

e)Mikro ölçeklerde Atomaltı partiküller ile Makro ölçeklerde Yıldız ve Galaksi sistemlerini toplu halde dağılmadan bir arada tutan etkenin Kütleçekiminin Helezonik yapısından kaynaklanması

96)-Aşağıdakilerden hangisi suyun Dipol Momentinin büyük olmasının esas sebebidir?

a) Suyu oluşturan elementlerin evrende en bol miktarda bulunan elementler olması

b) Su Molekülünde elektronların, kütleçekimi fazla olan Oksijen atomu civarında toplanması ve Pozitif yüklerin ise, Hidrojen atomları civarında polarize olması sonucunda Hidroksit iyonlarının Kütleçekimi kuvveti doğrultusunda polarize olması

c) Suyun Polarizabilite katsayısının yüksek olması

d)Su moleküllerinin kuvvetli Kovalent bağlara sahip olması

e)Su moleküllerinin sürekli devinim halinde olması

97)-Birleşik Alan Teorisine göre, Nötron Yıldızlarının yaydıkları radyo sinyalleri Kütleçekim Dalgalarıyla açıklanabilir. Buna göre, bu radyo sinyallerinin frekansından yararlanarak Nötron Yıldızının yarıçapı bağıntısından hesaplanabilir. Eğer Nötron Yıldızının açısal hızı (ω) Işık Hızına (c) ulaşırsa yarıçapı ağıdakilerden hangisi olur?

a)

b)

c)

d)

e)

98)-Birleşik Alan Teorisine göre, bir Gökcisminin yoğunluğunun ile orantılı olması ve Karadelik Schwarzschild yarıçapının ise, ile orantılı olması sebebiyle Graviton yoğunluğu ile orantılı olur. Dolayısıyla kütlesi çok büyük olan bir Karadeliğin yoğunluğu çok küçük olabilir. Kütlesi Güneşin bir milyon katı kadar olan bir Karadelik için Graviton yoğunluğunu hesaplayın?

a)b)c)d)e)

99)-Atomik boyutlardaki Schwarzschild Yarıçapı, Compton Dalgaboyuna eşit olan () bir Karadelik için Schwarzschild Yarıçapını hesaplayın?

a) b) c) d) e)

100)-Elipsoidal bir yörüngede dolaşan bir Gökcismi, Kütleçekim kuvveti ile Merkezkaç kuvvetinin birbirini dengelemesiyle yörünge üzerindeki konumunu korur. Cismin yörüngede periyodik olarak dolanabilmesi için, Yörünge Periyodu () ile Yarıçap () arasındaki ilişki aşağıdakilerden hangisi gibi olmalıdır?

a) b) c)

d) e)

 

 

EK-VI

Matematiksel Formüller ve Bağıntılar

(Tables of Mathematical Formulas)

Temel Fiziksel Sabitler

Desimal Katsayı Çarpanları 10 1 deka…

Aritmetik işlemler

Üslü işlemler

Kinci derece denklemler

Seriler

Maclaurin Serileri

  sin x = x - x 3 / 3! + x 5 / 5! - x 7 / 7! + ... {Her x değeri için}  

Aritmetik Seriler

Sn = a + (a + d) + (a + 2d)+...+(a + [n-1]d)

= (n/2)[İlk terim + Son terim]

= (n/2)[a + (a+[n - 1]d)

= n(a + [n - 1]d)

Geometrik Seriler

Sn = a + a r + a r 2 + a r 3 +...+ a r n-1 = a (1 - r n)/(1 - r)

Tamsayı Seriler

1 + 2 + 3 + ... + n = (1 / 2) n (n + 1)

1 2 + 2 2 + 3 2 + ... + n 2 = (1 / 6) n (n + 1)(2n + 1)

1 3 + 2 3 + 3 3 + ... + n 3 = [ (1 / 2) n (n + 1) ] 2

Bazı limit ifadeleri

Faktöryel, Permütasyon ve Kombinasyon Hesabı

n faktöriyel = n ! = n.(n-1).(n-2)...2.1

r kez tekrar eden n adet durumun permütasyonu:

n P r = n ! / [ (n - r) ! ]


r kez tekrar eden n adet durumun kombinasyonu:

n C r = n ! / [ r ! (n - r) ! ]

Binom Açılımı (Formülü)

 

n pozitif tamsayı olmak üzere, (x + y) n ifadesini binom açılımıyla açarsak:

(x + y) n = n C 0 x n + n C 1 x n - 1 y + n C 2 x n - 2 y 2 + ... + n C n y n

Genel toplam terimi n C r ifadesi:

n C r = n ! / [ r ! (n - r) ! ]

Trigonometrik Formüller

  cos(A + B) = cos A cos B - sin A sin B cos(A - B) = cos A cos B + sin A sin B

Basit fonksiyonların integralleri

1.1 ò dx = x + c

1.2 ò k dx = k x + c , k sabit bir sayıdır

1.3 ò x n dx = x n + 1 / (n + 1) + c

1.4 ò (1 / x) dx = ln |x| + c

Sin x, cos x, tan x, cot x, sec x ve csc x gibi temel trigonometrik fonksiyonların integralleri

2.1 ò sin x dx = -cos x + c

2.2 ò cos x dx = sin x + c

2.3 ò tan x dx = ln |sec x| + c

2.4 ò cot x dx = ln |sin x| + c

2.5 ò sec x dx = ln |sec x + tan x| + c

2.6 ò csc x dx = ln |csc x - cot x| + c


Birden çok Trigonometrik terim içeren fonksiyonların integrali

3.1 ò sec x tan x dx = sec x + c

3.2 ò csc x cot x dx = -csc x + c

3.3 ò sin mx sin nx dx =

-sin [(m + n)x] / 2(m + n) + sin [(m - n)x] / 2(m - n) + c, m≠n

3.4 ò cos mx cos nx dx =

sin [(m + n)x] / 2(m + n) + sin [(m - n)x] / 2(m - n) + c, m≠n

 

3.5 ò sin mx cos nx dx =

-cos [(m + n)x] / 2(m + n) - cos [(m - n)x] / 2(m - n) + c, m≠n

Logaritmik fonksiyon içeren ifadelerin İntegrali

4.1 ò e x dx = e x + c

4.2 ò a x dx = a x / ln a + c

4.3 ò ln x dx = x ln x - x + c

Arcsin x, arccos x, arctan x, arccot x, arcsec x ve arccsc x gibi Ters trigonometrik fonksiyonların İntegrali


5.1 ò arcsin x dx = x arcsin x + sqrt (1 - x 2) + c

5.2 ò arccos x dx = x arccos x - sqrt (1 - x 2) + c

5.3 ò arctan x dx = x arctan x - ln [sqrt (1 + x 2)] + c

5.4 ò arccot x dx = x arccot x + ln sqrt (1 + x 2) + c

5.5 ò arcsec x dx = x arcsec x - ln [x + sqrt (x 2 - 1)] + c

5.6 ò arccsc x dx = x arccsc x + ln [x + sqrt (x 2 - 1)] + c

Üstel Sine ve Cosine Fonksiyonlarının integrali

6.1 òe ax sin bx dx = (e ax / (a 2 + b 2) (asin bx - bcos bx) + c

6.2 òe ax cos bx dx = (e ax / (a 2 + b 2) (bsin bx + acos bx) + c

Sinh x, cosh x, tanh x, coth x, sech x, csch x gibi hiperbolik fonksiyonların integrali

 

7.1 ò sinh x dx = cosh x + c

7.2 ò cosh x dx = sinh x + c

7.3 ò sech x tanh x dx = -sech x + c

7.4 ò csch x coth x dx = -csch x + c

7.5 ò sech 2 x dx = tanh x + c

7.6 ò csch 2 x dx = -coth x + c

 

 

Parametrik ifade içeren bazı fonksiyonların değişken dönüşümü ile integrali

Kapalı formda integrali alınamayan bazı ifadelerin belirli integralleri

Bazı fonksiyonların kapalı formda ters türevleri [integralleri] alınamazlar. Buna karşın, belirli integral…  

Çizgisel İntegral

integralleri a noktası ile b noktasını birleştiren…

Yüzey ve Hacim İntegralleri

Bazı fonksiyonların yüzey integralleri bildiğimiz nesnelere benzeyen şekiller verir. Bir örnek:…

Katı Açılar ve Akı Teorisi

Diferansiyel Hesap

Analiz kuramında benzer şekilde d/dt türevi, dt ® D limitinde d /dt…

Gradient

olduğunu biliyoruz. df ifadesinin d ile belli bir vektörünün skaler…

Rotasyonel ve Stokes Teoremi

P(x,y), herhangi bir sürekli vektör alanına ait bir fonksiyonu…

Laplasyen

olduğu için dik Kartezyen koordinatlarda,

Korunumlu Alanlar

şartını sağlayan alanlara “korunumlu vektör alanı”…

Vektör Özdeşlikleri

1) 2) 3)

Geometrik Özdeşlikler

 

 

 

 

Geometrik Eğriler

 

Basit eğri ailesi

 

 

Trigonometrik eğri ailesi

 

 

Katı Yüzeyler ve Hacimlerinin hesaplanması

 

Boyutlu Katı Yüzeyler

Ortogonal Koordinat Sisteminde Vektör Alanları

Minkowsky Geometrisi, Tansör Hesabı ve 4-Boyutlu Görelilik (Relativite) Teorisi

Eğri Uzay-Zaman

bağıntısıyla verilir. Bilindiği gibi bu metrik katı dönüşümler altında…

Einstein: Eşdeğerlik İlkesi

Tabii, burada ortaya şu sorun çıkıyor: İvmeli cisim için her an farklı bir hız vardır. Öyleyse, her an için… Genel Göreliliğin tansör hesabına dayanan işlemlerinde… Özel ve Genel Görelilik Kuramları Arasındaki En Önemli BEŞ Fark:

– Êîíåö ğàáîòû –

Èñïîëüçóåìûå òåãè: rle, 304, alan0.037

Åñëè Âàì íóæíî äîïîëíèòåëüíûé ìàòåğèàë íà ıòó òåìó, èëè Âû íå íàøëè òî, ÷òî èñêàëè, ğåêîìåíäóåì âîñïîëüçîâàòüñÿ ïîèñêîì ïî íàøåé áàçå ğàáîò: BİRLEŞİK ALAN

×òî áóäåì äåëàòü ñ ïîëó÷åííûì ìàòåğèàëîì:

Åñëè ıòîò ìàòåğèàë îêàçàëñÿ ïîëåçíûì äëÿ Âàñ, Âû ìîæåòå ñîõğàíèòü åãî íà ñâîş ñòğàíè÷êó â ñîöèàëüíûõ ñåòÿõ:

Åùå ğåôåğàòû, êóğñîâûå, äèïëîìíûå ğàáîòû íà ıòó òåìó:

Øóëüæåíêî Ô. Ï., Àíäğóñÿê Ò. Ã. ²ñòîğ³ÿ ïîë³òè÷íèõ ³ ïğàâîâèõ â÷åíü. — Ê.: Şğ³íêîì ²íòåğ, 1999. — 304 ñ
ÁÁÊ ÿ Ø... Ğåöåíçåíò ÍÀÇÀĞÅÍÊÎ ª  äîêòîğ şğèäè÷íèõ íàóê ïğîôåñîğ... Íàóêîâèé ğåäàêòîğ ÊÎÂÀËÜÑÜÊÈÉ B C êàíäèäàò şğèäè÷íèõ íàóê...

0.016
Õîòèòå ïîëó÷àòü íà ıëåêòğîííóş ïî÷òó ñàìûå ñâåæèå íîâîñòè?
Education Insider Sample
Ïîäïèøèòåñü íà Íàøó ğàññûëêó
Íàøà ïîëèòèêà ïğèâàòíîñòè îáåñïå÷èâàåò 100% áåçîïàñíîñòü è àíîíèìíîñòü Âàøèõ E-Mail
Ğåêëàìà
Ñîîòâåòñòâóşùèé òåìå ìàòåğèàë
  • Ïîõîæåå
  • Ïî êàòåãîğèÿì
  • Ïî ğàáîòàì