Bilim tarihinde ışığa tanecik olarak ilk yaklaşan 1700lü yıllarda Newton olmuştur. Ancak ondan sonra Young, 1800lü yıllarda meşhur girişim deneyini yaparak ışığın dalga karakterli olduğuna inanılmasına sebep olmuştu. Young deneyinde, gelen ışığın önüne çok küçük iki yarık bulunduran bir tabaka yerleştiriyordu. Yarıkların arkasındaki perdede girişen ışık dalgaları aydınlık ve karanlık saçaklar oluşturmaktaydı. Işığı bir dalga gibi düşünmedikten sonra saçakların oluşmasını izah etmek mümkün olmuyordu. Fakat son yüzyılda yapılan yeni çift yarık deneyleri Newtonun en az Young kadar haklı olduğunu gösterdi. Modern fotodedektörler, yarıkların arkasındaki ekranda belli bir anda ve belli bir noktada bir tanecikmiş gibi çarpan ışık parçacıklarını tesbit edebilmektedirler. Ancak ilk etapta teker teker ekrana çarptığı tesbit edilen tanecikler zaman geçtikçe, ekranda girişim deseni yavaş yavaş oluşmaya başladıkça ışığın dalga özelliğinden başka hiçbir şey ile açıklanamayan, karanlık ve aydınlık çizgileri, yani girişim desenlerini oluşturmaktaydı. Daha da ötesinde, eğer araştırmacı herhangi bir anda bu iki yarığın sadece herhangi birini açık bırakarak deneyi başından sonuna kadar sürdürür veya fotonların hangi delikten geçtiğini belirleyecek şekilde fotodedektörleri kullanırsa, girişim deseni artık gözlenmemektedir. Anlaşılıyor ki, fotonlar, dalga gibi davranmalarına izin verilmediği müddetçe tanecik gibi davranmaktaydı (Bohrun söylediği gibi Eğer Kuantum fiziği ile kafanız karışmıyorsa Kuantum fiziğini gerçekten anlamamışsınızdır.), izin verildiğinde ise dalga gibi davranmaya başlamaktaydılar (aynen bir dalgada olduğu gibi, uzayda herhangi belli bir konumları olmamaktadır).