KUANTUM KÜTLEÇEKİMİ TEORİSİ: BİRLEŞİK ALAN TEORİSİNİN ÖNCÜSÜ

Görüldüğü gibi Kuantum âlemine indiğimizde içinde yaşadığımız âlemdeki kâideler tamamıyla geçersiz sayılabilir. Günümüzde bilim ve teknoloji son derece ilerlemesine rağmen hayatın ve kâinatın birçok meselelerinde hala net bir çözüme ulaşılamaması oldukça enteresandır. Bugün Big-Bang teorisi ile kâinatın bir noktadan doğduğunu kabul etsek bile, patlayanın ne olduğunu nasıl ve niçin patladığını ve işin mekanizmasını hala tam olarak anlayabilmiş değiliz. Galaksilerin nasıl kümelendiği, güneş sisteminin nasıl oluştuğu, güneşin enerjisini ne şekilde sağladığı, canlıların topraktan nasıl yaratıldığı, insan beyninin nasıl çalıştığı, gözün nasıl gördüğü ve hafızamızda bilgilerin nasıl depolandığı gibi birçok meselelerde olduğu gibi, atomaltı parçacıkların ve özellikle herşeyi aydınlatan ve kâinatta en çok bulunan madde(!) diyebileceğimiz ışığın ne tür bir yapıda olduğu hala tam olarak anlaşılabilmiş değildir. Durum her ne kadar Batılı bilim adamlarının “nazar”ında bir belirsizlik, bir karanlık ve tam bir meçhuliyet arzediyorsa da, aslında kâinat, şiddetinden gizlenen bir ışık meşheri olarak apaydınlıktır. Bu aydınlık içinde eşyanın hakikatına dün de bugün de nüfuz edebilen Âlimler ve Filozoflar Yaratıcı’dan Yaratılmışa doğru giderek, tümdengelimci bir yaklaşımla ve sırr-ı vahyin feyziyle varlığın, Esmâ-i İlâhiye’nin cilveleri olduğunu ve O’nun Kayyûmiyeti ile ayakta durduğunu Hakkalyakîn derecesinde keşfetmişlerdir. Yaklaşık elli yıl öncesine kadar canlı ve cansız varlığın yapıtaşları sayılan atomların yuvarlak birer şekli olduğu, elektronların (tıpkı Dünya ve Mars'ın Güneş'in etrafında döndükleri gibi) proton ve nötronlardan ibaret bir çekirdek etrafında döndükleri düşünülmekteydi. O tarihden itibaren de Enrico Fermi’nin, ilk kontrollü zincirleme reaksiyonunu meydana getirmeyi başarmasıyla atom düşüncesinde önemli değişiklikler meydana gelmeye başladı. Partikül fizikçileri bugün, atomun 100 kadar temel parçacıktan müteşekkil olduğunu söylemektedirler. Atomu teşkil eden tanecikler o kadar ufaktırlar ki (10-13 cm büyüklük mertebesinde) en kuvvetli mikroskoplarla dahi görülemezler.

1950 senesinden itibaren bu "görülmezler" âlemi hakkında bilgi te'min edebilecek Makinalar geliştirilmeye başlandı. Hatta bu çalışmaların birisinde, özel yapılan hızlandırıcılarla tanecikler yaklaşık ışık hızına kadar hızlandırılıp birbirleriyle çarpıştırılabilmişti. Bu çarpışma sonucunda saniyenin milyarda biri kadar bir süre içinde bir top mermisinin şarapnelleri gibi bir parçalanma meydana geldi. Verilen enerji ne kadar fazlaysa, elde edilen tanecik sayısı da o kadar artmaktaydı. Bu konuda ilk "sansasyonel" buluş Stanford'daki Lineer (doğrusal) hızlandırıcıda ortaya çıktı: Atomu meydana getiren Proton ve Nötronlar atomun temel yapıtaşları değillerdi. Bunların herbiri Kuark adı verilen üç elemanter tanecikten meydana geliyordu.

Toplam beş veya altı değişik Kuark mevcut olup, bunların özel adları şunlardır: "Up" (yukarı), "Down" (aşağı), "Strange" (nadir), "Charm" (cazibe), "Bottom" (taban) veya "Beauty" (güzellik). Hızlı bir şekilde devam eden araştırmalar bu beş Kuark’tan başka henüz tesbit edilemeyen, fakat bulunması beklenen bir altıncı Kuarkın var olduğunu göstermektedir. Onun adı da muhtemelen "Top" (tepe) dir. Her bir Kuark hem üç pozisyonda, 3 "renkte" (kırmızı, yeşil, mavi) olabildiğinden hem de anti-parçacıklara sahip olduğundan atomun yapısını anlayabilmek bugün daha da zorlaşmıştır. Proton ve Nötronlar gibi komplike yapıtaşları için, Baryon'lar adı altında toplanmış üç Kuark gereklidir. Kuarklar Gluon'lar ile birbirlerine bağlanmışlardır. Gluonlar 1979'da Hamburg'taki PETRA adlı hızlandırıcıda elde edilmişlerdir. Bu atomaltı tanecikler takımına 6 Lepton daha katılır. Bunlardan bizim en çok tanıdığımız Elektrondur.

Maddenin temel yapıtaşları