KARADELİKLER VE EVRENİN SONU: YENİ BİR EVREN MODELİ OLUŞTURMAK

Evrenin 11-Boyutlu yapısının matematiksel bir modelini oluşturabilmemize rağmen, fizik yasalarıyla evrenin geleceği hakkında bir tahminde bulunmak ve ilerki dönemlerde, sürekli genişleyen bu 11- Boyutlu uzay-zaman yüzeyi üzerinde etkili olan, termodinamik ısı denge yönü ve evrenin genişleme hızı gibi etkenlere bağlı olarak ifade edebileceğimiz matematiksel bir kütleçekim kuramı yoktur. Bununla birlikte karadeliklerdeki madde miktarının değişimi, evrenin yakın geleceği ve kaderi konusunda bazı ipuçları verebilir. Örneğin ilerleyen zamanlarda karadeliklerde yutulmakta olan madde miktarının ex şeklinde üstel bir artış göstermesinin tespit edilmesi durumunda, evrenin hızlı bir yok oluş sürecine girdiği ve toplam termodinamik sıcaklığın mutlak sıfıra doğru düşmeye başladığı şeklinde bir sonuç ortaya çıkabilir.

Aslında, elimizdeki teknolojik imkanlarla bu sürecin gidişatı hakkında bazı ipuçları elde etmek mümkündür. Örneğin, her yıl düzenli periyotlarla karadelik tekilliklerinin yüzeyi üzerindeki yutulan madde miktarının ölçülmesi ve üstel bir artış gösterip göstermediğinin incelenmesiyle, evrenin yakın geleceği hakkında bir tablo oluşturabiliriz. Aslında 1900’lü yılların başlarında değişime uğrayan ve uzay-zamanı dolduran tüm madde parçacıklarının QUANT (KUANT) denen çok küçük atomaltı parçacıklardan oluştuğunu öngören Q-Dönemİ fİzİğİ olan Kuantum Mekanİğİ, yerini bir sonraki dönemde, yani 2000’li yılların başlarında R- Dönemİ Fİzİğİ olarak adlandırılan ve tüm Uzay-Zamanın, Elektromanyetİk Kütleçekİm Dalga titreşimlerinden oluştuğunu varsayan 11-Boyutlu Rİemann Uzay-Zaman Geometrisine dayalı Membrane (Süpersİcİm Zar Yüzeyİ) Dİnamİğİne bırakmaktadır. Evrenin kozmolojik yapısını inceleyen matematiksel pek çok ipucunun elde edildiği Süpersicim Kuramları, Yeni Fizik çağında bu yönde elde edilen pek çok veriyi haklı çıkarmaktadır. Özellikle son yıllarda gündeme oturan karadeliklerin, tam bir matematiksel modelini oluşturabilirsek bu konuda daha kesin bilgilere ulaşabiliriz.

İşte, karadeliklerdeki madde dinamiğine ilişkin, aşağıda oluşturacağımız basit bir matematiksel model bu süreci anlayabilmemiz için yüzeysel bir bakış açısı sağlayacaktır. Yapacağımız hesaplamalarda klasik kütleçekim ifadesine evrenin genişlemesiyle ilgili ek bir terim ekleyerek, bir karadelik tekillik durumundaki kütleçekim kuvvetinin ve yutulan madde miktarının basit bir analizini yapacağız ve yapacağımız bu analiz sonucunda kütleçekimi, evrendeki madde miktarı ve evrenin genişleme hızı arasında bir bağlantı kurarak elde edeceğimiz sonuçlar çerçevesinde, evrenin geleceği hakkında bazı yorumlar yapacağız.

Şimdi Kütleçekim alanına ait potansiyel ifadesinin, kütle ve zamana bağlı olarak içeri çökmekte olan bir karadelik tekilliğinde şu şekilde bir fonksiyonla tanımlandığını varsayalım:

Bu ifadedeki m, karadelik tekilliği tarafından yutulan kütle miktarını; M, karadelik tekillik merkezinde topaklanan maddenin kütlesini; G, evrensel kütleçekim sabitini; H(t), Hubble sabitini; r0, karadelik tekillik noktasının eğrilik yarıçapını; r(t), karadelik sınır-teğet yüzeyinin eğrilik yarıçapını; R(t), karadelik sınır-teğet yüzeyinin Schwarzschild yarıçapını; f, karadelik sınır-teğet yüzeyi üzerindeki kütleçekim kuvvetinin zamana ve evrenin genişlemesine bağlı fonksiyonunu belirtmektedir.

Dikkat edersek bu ifade üstel bir fonksiyon olup, seriye açıldığı zaman sabit ivmeli bir kütleçekim alanında, olarak Newton’un evrensel kütleçekim kuvvetine; ışık hızına yaklaşılan göreli kütleçekim alanında da,

olarak Einstein’ın genel göreli kütleçekim kuvvetine yakınsar. Ayrıca tanımladığımız bu kütleçekim alanına ait potansiyel fonksiyon, tüm skaler vektör alanı potansiyellerini içerisinde barındıran ve 5-Boyutlu metrik diferansiyel uzaklık ifadesi olarak tanımlanan;

Metrik Diferansiyel ifadesindeki,

5-Boyutlu Metrik potansiyel fonksiyonu bileşenine çok benzemektedir. Dolayısıyla oluşturacağımız bu matematiksel evren modeli, evrenin 5-Boyutlu yüzeyinin potansiyel enerji değişimini belirleyecektir. İlerleyen kısımlarda göreceğimiz gibi, bu fonksiyondaki 2ψ(r)-2v(r), evrenin genişlemesiyle oluşan kinetik enerji ile buna karşı direnen kütleçekim enerjisinin oluşturduğu potansiyel enerji farkını, ; ω(r) ise, 5-Boyutlu yüzeyin zamana bağlı açısal hızını belirleyen Hubble sabiti, H(t) olarak evrenin genişleme hızını belirlemektedir. Evren genişledikçe bu nicelik sabit kalmalıdır. Eğer negatif olursa, evrenin yüzeyinde bulunan hiçbir galaksi sonsuza kaçamaz, çünkü çok büyük uzaklıklarda potansiyel kütleçekim enerjisi kinetik enerjiyi dengeleyerek toplam enerji sabit kalır. Eğer bu ifadeyi sınır koşulu olan sıfıra eşitlersek evrende bulunan madde miktarının kozmik yoğunluğunu elde etmiş oluruz. Bu durumda kozmik yoğunluk;

olarak bulunur. Şimdi, bu vektör potansiyeli ifadesinin evren çapında etklili olduğunu varsayarak, bu potansiyel kütleçekim alanının evren yüzeyi üzerinde tanımlanan yüzey integralini alalım ve evrenin parametrelerinin zamana ve yukarıda tanımladığımız enerji ve skaler kütleçekim alanı potansiyeline bağlı olarak nasıl değiştiğini inceleyelim:

Evrenin sınır-teğet yüzeyindeki çok büyük kütleli bir Karadelik kütle aktarım diski yüzeyindeki kütle yoğunluğunun, evrenin kozmik yoğunluğuna eşit olduğunu varsayarsak, bu durumda Hubble sabiti zamana bağlı olarak kütle yoğunluğu cinsinden;

şeklinde değişir.

Şimdi bu Hubble sabiti ifadesini yukarıdaki yüzey integralinde yerine koyarak, yüzey integralini seriye açıp stokes teoreminden yararlanarak hacim integraline çevirirsek ve bizim için önemli olan ilk üç terimi alırsak;

Bu ifadeye dikkat edilirse, sonsuz terimden oluşan bir seri integral toplamı şeklindedir. Dolayısıyla karadelik yüzeyinde yutulan toplam enerjinin topaklar halinde, yani kuantalanmış bir biçimde farklı enerji seviyelerinde olduğunu öngörür. Dolayısıyla maddenin bu şekilde bir tekillik ve topaklanma mekanizması oluşturabilmesi için, belirli bir kritik yoğunluğa ulaşması gerekmektedir. Astrofizikte “Jeans Kütlesi” olarak bilinen bu kritik kütle yoğunluğu, bildiğimiz anlamdaki galaksilerin ve toplu bir halde bulunan büyük kütleli yıldız sistemlerinin oluşması şartını meydana getirir. Eğer tekillik noktasına topaklanan kütle yoğunluğu, bu kritik Jeans kütle yoğunluğuna ulaşamazsa bir yıldız sistemi veya galaksi oluşamaz. Bir madde topaklanmasının kütleçekimine bağlı olarak böyle bir sistem oluşturması için, kütleçekim potansiyel enerjisinin iç ısısal enerjiyi aşması gerekir. r yarıçaplı ve M kütleli bir topağın kütleçekim potansiyel enerjisini olan ifadesi, iç basıncı P olan potansiyel ısı enerjisinden büyük olmalıdır. O halde; olursa topaklanmaya izin vardır. Kütleyi, kütle yoğunluğu cinsinden ifade ederek bu ifadede yerine koyarsak; olur ve dolayısıyla topaklanma şartı, olur ve bu ifadenin de sınır koşulunu yazarsak Jeans Kütlesi ifadesini elde etmiş oluruz:

RAYLEİGH-JEANS TEOREMİ

 

İşte elde ettiğimiz bu ifadede, minimum topaklanma şartını veren kütleye Jeans Kütlesi (Mjeans) veya kritik kütle (Mkritik) ve bu kütleyi oluşturan minimum kütle yoğunluğuna jeans) veya kritik kütle yoğunluğu kritik) denir.

 

Şimdi, yukarıdaki seri toplamı şeklindeki kütleçekim alanına ait hacim integraline geri dönelim ve yukarıda elde ettiğimiz kritik yoğunluk cinsinden evrenin basit bir parametrik analizini yapalım. Bu ifadedeki zamana bağlı parametrik değişkenleri şu şekilde tanımlayalım ve bu parametrik ifadelerin kritik kütle yoğunluğuna bağlı olarak sınır koşullarını belirleyerek, bu sınır koşulları altında topaklanması gereken kritik kütle miktarlarını belirleyelim.

Bu koşullar aşağıdaki dört durumla belirlenir:

 

Bİrİncİsİ:

ve olarak tanımlarsak, olması durumunda, karadelikte yutulan kütle yoğunluğu; olur ve karadeliğin içerdiği madde miktarı kritik yoğunluğa ulaşamadığı için hacim integrali ifadesindeki ilk terimden sonraki bütün terimler sıfıra gider ve kütleçekim ifadesi, sabit ve dönmeyen bir karadelik tekilliğine yakınsar. Bu şekildeki bir sistemin kritik kütle yoğunluğu olacağı için bu büyüklükteki bir kütle içeren sistem, bir galaksi oluşturamaz. Bununla birlikte sabit hızla dönen büyük yıldız sistemlerini oluşturabilir. Örneğin güneşin 1-104 katı büyüklükteki bir kütleye eşdeğer olan ve sabit hızla dönen bir karadelik tekilliği etrafında oluşmuş takımyıldızları oluşturabilir.

İkİncİsİ:

olması durumunda, karadelikte yutulan kütle yoğunluğu; olur ve karadeliğin içerdiği madde miktarı kritik yoğunluğa ulaştığı için hacim integrali ifadesindeki ilk iki terim ihmal edilebilir ve yaklaşık olarak kütleçekim ifadesi, yüzeyi üzerinde değişken ve artan miktarda bir kütle yoğunluğuna sahip ve dönmekte olan bir karadelik tekilliğine yakınsar. Bu şekildeki bir sistemin kritik kütle yoğunluğu olacağı için bu büyüklükteki bir kütle içeren sistem, bir galaksi oluşturabilir. Bu durumda, büyüklüğü içinde bulunduğumuz Samanyolu galaksisinin 1-104 katı büyüklükteki bir kütleye eşdeğer olan ve değişken (ivmeli) bir hızla dönen bir karadelik tekilliği etrafında oluşmuş büyük galaksileri oluşturabilir. Örneğin, kütlesi güneş büyüklüğünde olan bir karadelik tekilliği için, kritik kütle yoğunluğu değerini hesaplarsak; ise, her iki tarafı güneşin kütlesi (Mθ) ile çarparsak; olarak bulunur. Bulduğumuz bu değer, yaklaşık olarak Samanyolu galaksisinin ortalama kritik kütle yoğunluğudur. Dolayısıyla Gökadamızın karadelik tekilliği noktasındaki kütle miktarı yaklaşık 1010 güneş kütlesi kadardır. İlginçtir ki, bu değer galaksimizin tekillik noktası dışında yer alan yıldız sistemlerinden oluşan madde topaklanmasının toplam kütlesi olan 105 Mθ’nın, yani 100.000 güneş kütlesinin 100.000 katı kadardır. Dolayısıyla buradan yola çıkarak galaksimizin yarıçapının da, yaklaşık olarak güneşin yarıçapının 1010 katı olduğunu söyleyebiliriz.

Üçüncüsü:

Eğer ise, bu durumda; olur ve karadeliğin eğrilik yarıçapı, kütle aktarım diskinden yeterince büyük kalmadığı için karadelik yüzeyinde kaybedilen enerji, sistemin durgun kütle enerjisine eşittir. Bu durumda olarak alınabilir. Böyle bir sistem, kütlesi güneşin 1-104 katı küçüklüğündeki yıldız, gezegen ve gökcisimlerini ve küçük çaptaki yıldız sistemleri için geçerli bir sınır koşul oluşturur. Fakat bununla beraber galaksi ölçeğindeki karadelik tekillikleri için uygun çözümü vermez.

Dördüncüsü:

Eğer ise, bu durumda; olur ve karadeliğin eğrilik yarıçapı, kütle aktarım diskinden aşırı derecede büyük kalacağı için, karadelik içerisindeki kritik kütle çok çok büyük miktarlardadır ve tekillik noktasına yakınsayan kütle üstel bir artış göstererek çok küçük bir hacim içerisinde toplanmıştır. Evrende böylesine büyük bir karadelik tekilliği gözlenmemesine rağmen evrenin sınır-teğet yüzeyinde yer alan ve Kuasar olarak bilinen çok büyük kütleli gökadalar bu çeşit karadelik tekilliklerini barındırıyor olabilir. Eğer, evrende böyle büyük kütleli tekillik noktaları varsa büyük patlamanın ilk anlarından kalmış demektir ve bunların eğrilik yarıçapı da yaklaşık olarak evrenin yarıçapına eşittir. Hacim integralindeki serinin üçüncü terimini, böyle bir sistem için inceleyerek bu ifadedeki kütle terimini dışarı çekecek olursak;

olur. İşte, bu son bulduğumuz denklem çok büyük çaplı karadelikler için geçerli olduğundan dolayı yaklaşık olarak evrenin kritik kütle yoğunluğuna eşdeğer bir ifadedir. Bu denkleme göre, karadeliğin eğrilik yarıçapı çok arttığında içerdiği kütle miktarı ve yoğunluğu da, ile doğru orantılı olarak artar; fakat sınır-teğet yüzeyi üzerindeki kritik kütle yoğunluğu ters orantılı olarak azalacaktır. Dolayısıyla, karadelik tarafından yutulan madde miktarı ne kadar çok olursa, bu yüzey üzerinde gözlenen kütlesel yük yoğunluğu ve dolayısıyla bu yüklerin yayacağı kütleçekim dalgaları da o denli azalacaktır. İşte büyük karadeliklerin yakınları civarında kütleçekimi dalgalarının hissedilmemesinin ve bu yüzden de kütleçekim kuvvetinin bu tekillik noktası yakınında zayıf kuvvet olarak algılanmasının sebebi budur. Eğer atomik ölçeklerdeki küçük bir madde miktarını içeren mini bir karadelik için, bu yük yoğunluğunu hesaplarsak ki, oluşturduğumuz manyetik monopol modeli için bunun yaklaşık bir hesabını yapmıştık, güçlü bir kütleçekim alanının varlığını ispatlayan çekimci elektromanyetik kütleçekim dalgalarını gözlemleyebilecektik. Dolayısıyla buradan şu sonucu çıkarabiliriz, kütleçekim kuvveti çok küçük ölçeklere inildikçe ve çok büyük ölçeklere çıkıldıkça etkisini daha çok hissettirmektedir.

Bu durumda, bu karadelik çözümlerinin aşağıdaki gibi DÖRT önemli sonucu olacaktır:

 

Bİrİncİsİ:

Galaktik ölçeklerdeki çoğu karadelik, büyük miktarlarda kütle içerdikleri için, karadelik yüzeyinde oluşan bu kütleçekim dalgasını bazen gözlemleyemeyiz; fakat bununla birlikte zayıf bir ışınım şeklinde tekillik yüzeyinde bir elektromanyetik kütleçekim dalgası yayacağını ve bu dalganın frekans tayfının da evrenin uzak köşelerindeki kuasarlar için üstel bir şekilde kırmızıya kayacağını söyleyebiliriz.

Bu çekimci dalgaların frekansı ise, şeklinde değişen aşırı derecede düşük bir frekansa denk düşecektir.

 

İkİncİsİ:

Eğer bu kuasarın hızı ışık hızına ulaşırsa bu durumda kütleçekim dalgalarının frekansı, ışığın 5-Boyutlu evren yüzeyi üzerinde katettiği tur sayısına eşit olacaktır. c ve revren değerlerini bu denklemde yerine koyarak bu kütleçekim dalgalarının yaklaşık frekansını hesaplarsak;

olarak bulunur.

Üçüncüsü:

Eğer, evrendeki çok uzak bir ışık kaynağından, örneğin bir kuasardan gelen elektromanyetik radyasyon tayfını incelersek, bu cisimlerin tekillik noktaları civarında topaklanmış olan çok büyük miktarlarda kütle içerdiklerini ve merkezlerindeki bu tekillik noktalarının benzeri kuasarlarla birleşmesi sonucunda çok daha büyük, hatta evrendeki tüm madde içeriğini yutabilecek çapta karadeliklerin oluşabileceğini öngörebiliriz. İşte oluşacak bu nevî karadeliklerin çekimci gücü tüm evren hacmini kapsar ve evrenin sonunu, yani kıyameti getirebilir. Eğer, bu tip kuasar birleşmeleri gözlemlenebilirse, evrenin ilk yaratılış dönemlerinden kalmış olan bu tekillik noktalarının nihâi bir çöküşle tüm evreni içerisine çekerek çökertebileceği ispatlanmış olur. Bu dev karadeliklerin yaydıkları kütleçekim dalgasına ait tayf analizleri, bizlere evrenin başlangıç anındaki kritik kütle yoğunluğu ve kütleçekimsel yük yoğunluklarının hesaplanmasında da ipuçları verebilir. Ayrıca yukarıda değindiğimiz dördüncü tip karadelik sınıfına düşen bu tekillikler için kütle ve yoğunluk değerlerini yerine koyarak eğrilik yarıçapları da hesaplanabilir. Fakat, genel olarak az önce de değindiğimiz gibi, kabaca bu tip bir hesaplamanın sonucunda elde edeceğimiz sonuç, yaklaşık olarak evrenin yarıçapına eşit olacaktır ki, bu da bizi evrensel karadelik teoreminin aşağıda verilen en önemli sonucuna götürecektir.

 

Dördüncüsü:

 

Eğer, tüm evreni eşmerkezli ve çok düzgün bir küre olarak kabul edersek evrenin yaklaşık yarıçapını, denkleminden bulabiliriz. Eğer buradaki kaçış hızı, kuasarlar için yaklaşık olarak ışık hızına eşitse, bu durumda;

olarak alınabilir ve bu durumda Hubble sabiti zaman birimi olarak evrenin yaşını belirler.

 

Eğer, evrenin 15 milyar yıl yaşında olduğunu varsayarsak, evrenin yarıçapı; olarak bulunur. Benzer hesaplamayı Samanyolu galaksisi için yaparsak; veya 700 Işık Yılı veya 200 Parsekolarak bulunur.

Yine benzer bir yaklaşımla, rG evrenin statik yarıçapı, m0 durgun kütlesi ve evrenin zamana bağlı genişlemesiyle değişen izafi yarıçapı olmak üzere;

 

 

İkinci dereceden diferansiyel kütleçekim alan denklemini çözersek, bu durumda evrenin yarıçapı;

 

 

olarak bulunur. Ayrıca, evrenin genişlemesini ifade eden;

 

 

Diferansiyel denkleminden de Hubble sabiti;

olarak bulunur. Yapılan ölçümlerde ise, Hubble sabitinin yaklaşık olarak olduğu ortaya konulmuştur. Kütleçekim alan denklemlerinde, evrenin kozmik yoğunluğu ise;

 

olarak bulunur ki, bu da gösteriyor ki, çoğunluğu boşluk olan evrendeki toplam madde miktarı evrenin toplam yoğunluğunu havayla yaklaşık aynı değere getirmektedir. Evrenin sahip olduğu toplam sıcaklık ise, Stefan-Boltzman yasasına göre;

olarak yaklaşık değerindedir.

Şimdi, tüm bu elde ettiğimiz tüm bu önemli sonuçları birleştirelim ve evrenin kozmik yoğunluğu ile kritik yoğunluğunu karşılaştırarak, evrenin yapısı hakkında genel bir yorumlama yapalım. İlk önce, buradan şöyle bir sonuç çıkarabiliriz ki, tüm bu parametrik yasalar birbiriyle ve alan denklemleriyle bağlantılı bir şekilde bulunmaktadır. Söz gelimi, evrenin ilk genişlemesi anlarında tüm parametrik fiziksel değişkenleri alan denklemlerinden elde edebileceğimizi gösterir ki, bu da bize evrenin ilk anlarında tek bir birleşik alan denkleminden tüm bu değişken parametrelerin elde edilebileceğini ve evrenin daha sonraki soğuma sürecine ilişkin tüm durumların kestirilebileceğini matematiksel olarak öngörür. Bu yaratıcının tabiatın doğasını anlamamız için koymuş olduğu önemli bir kuraldır. Çünkü, böyle olmasaydı tüm yasaları ve evrenin değişken parametreleriyle ilgili formülasyonları birbirinden türetmemiz imkansız olacaktı. Yani, bilinç sahibi şuurlu bir varlığın evrende bulunması için tasarlandığını gösteren Antropik ilkenin önemli bir sonucudur ki, bu da tüm evrenin bilinçli bir yaratıcı tarafından önceden çok keskin ve net matematiksel kurallarla tasarlandığının ve belirli bir programa göre dizayn edildiğinin göstergesidir. Bildiğimiz gibi evren genişlemektedir ve en sonunda bu genişlemenin durması ve bunu bir büzülmenin ve ardından içerisine çökmesinin bir sınır şartı vardır. Evrenin içerdiği kozmik kütle ile kritik kütle arasında belirli bir denge vardır ve genişleyen bir evrende bu dengeyi sağlayan tek etken kütleçekim kuvvetidir. Eğer kütleçekimiyle genişleme miktarı arasında aşırı bir fark oluşursa, evren bir dengesizlik ve kararsızlığa doğru sürüklenir. İşte kozmik kütle ile kritik kütle arasındaki bir sınır koşul, evrenin bu denge yapısını etkiler. Eğer kozmik kütle kritik kütleden büyük olursa evren, sürekli genişleyemeyecek ve bir noktadan sonra çöküşe geçerek kapalı ve sonlu bir yapı sergileyecektir. Yok eğer kritik kütle, kozmik kütleden büyükse bu durumda da evren açık ve sonsuz olacak ve sonsuza kadar genişlemesine devam edecektir.

İşte, bu sınır koşulunu analiz etmek için basit bir matematiksel hesap yapalım ve kozmik kütle ile kritik kütleyi karşılaştırarak evrenin bu iki durumdan hangisine uyduğunu tespit edelim. Az önce elde ettiğimiz gibi;

ve idi.

Şimdi bu iki kütle yoğunluğunu karşılaştırırsak;

FRİDMANN-DE SİTTER-LEMAİTRE KAPALI ve SONLU EVREN TEOREMİ

 

olarak bulunur. Bu bulduğumuz sonuç çok ilginçtir. Zira H(t) ne olursa olsun, ister negatif isterse pozitif, olması durumunda daima kozmik yoğunluk kritik yoğunluktan büyük olacaktır. Bu durumda evren kapalı ve sonlu olup mutlaka içerisine çökmek zorundadır. Bununla birlikte, evren sürekli genişlediğine göre, olamayacağı için 5-Boyutlu eğrilik tansörü sabiti; olur ve bu durumda evren mutlaka kapalı ve sonlu olmak zorundadır. Dolayısıyla evren şu anda, bu iki sınır koşul arasında dengede tutularak ne içeri çökmekte ve ne de sonsuza kadar genişlemektedir. Dolayısıyla bu durumda evren, değerleri arasında biraz genişleyip daha sonra da içerisine çekilerek ve aynen bir kalp atışında olduğu gibi zonklamalar şeklindeki sinüzoidal bir yüzey genişlemesi ve daralması şeklindeki devinimlerle ayakta durmaktadır. Bu durumda eğer k sabiti, ’den büyük bir değere ulaşırsa, yani evrendeki kütleçekim potansiyel enerjisi genişleme kinetik enerjisine baskın gelirse, evren çöküşe geçmeye başlayacaktır.

Gerçekten de başta evren yüzeyi için tanımladığımız;

şeklinde bir fonksiyona göre değişen üstel bir ifade içerdiğini düşündüğümüzde, kütle yoğunluğuna ilişkin elde ettiğimiz bu orantı sonucunun akla yatkın olduğunu düşünebiliriz. Eğer evrenin kozmik yoğunluğu bu sınır değere ulaşırsa, evreni içerisine çökertebilecek bir karadelik birleşmesi mekanizmasını tetikleyebilir ve böyle bir sonuç da evrenin sonu anlamına gelir. Eğer evrenin genişleme hızını belirleyen H(t) Hubble sabiti, çok hızlı bir üstel artışa ulaşırsa vkaçış=H(t)R(t) bağıntısına göre; olacağı için, evren yüzeyindeki kuasarlardan oluşan galaksilerin uzaklaşma hızındaki büyük bir üstel artış meydana gelir (Örneğin, ışık hızı sınırına gelinmesi gibi) ve tüm evrendeki kozmik madde yoğunluğunun çok büyük bir değere ulaşmasına neden olur ve böylesine büyük bir değere (’a yakın bir değer) ulaşan çok yoğun bir madde topaklanması da evrenin merkezinde yer alan ve çok büyük bir çekim gücüne sahip olan dev bir karadelik mekanizması oluşturabilir ve bu durumda tüm evren bu tekillik noktasına doğru çökerek tamamen yok olabilir. Dolayısıyla evrenin kaderiyle ilgili her şey, uzak galaksilerdeki kuasar dediğimiz çok büyük kütleli galaksilerin frekans spektrumlarındaki kırmızıya kayma miktarının aşırı bir artış gösterip göstermediğine bağlıdır. Eğer bu galaksilerin vkaçış hızları, ışık hızı sınırına ulaşırsa evrenin kendi oluşturduğu dev bir tekillik noktasına çökmesi an meselesi olacaktır. Dolayısıyla evren yüzeyindeki üstel bir ivmeye sahip bir kaçış hızı herhangi bir Δt süresi içerisinde ışık hızı sınırına ulaşırsa;

İntegral denkleminin ışık hızı limitindeki göreli ifadesine göre aşağıdaki gibi olur;

EVRENSEL KARADELİK TEOREMİ

Dolayısıyla oluşacak bu sonsuz çekim gücü, dev bir karadeliğin habercisi olur ve evrenin içerdiği tüm kütleyi Δt süresi içerisinde içerisine çekerek yok eder. İşte O yok ettiği tüm 18 bİn âlem de, küçük bir KUANTUM YUMURTASI’nın içindeki EVREN’dir. İşte o gün tüm Kâinat kendi lisân-ı haliyle;

“Tek ilâhi yaratıcı, VÂHİD ve KAHHÂR sensin Ey RAB! Bizi bağışla ve varlığımızın hakikatini bize bildir!”

diyerek acziyetlerini bildireceklerdir. İşte Ey nefsim, aynen bunun gibi bil ki sen de tüm kâinat gibi o gün yok olacaksın ve tüm kâinat gibi O’nu hakkıyla bir gün mutlaka tanıyacaksın. İşte o gün, her şey yok olunca, ulvî bir ses boşluğun içerisinde şöyle yankılanacaktır: “Bugün VÂHİD ve KAHHÂR olan kimdir?”

İşte hiç muhatabı olmayan o ses, şöyle cevaplanır: