Philadelphia Deneyini gerçekleştiren Ekip: Einstein, Tesla, Rooswelt ve Von Neumann.

Bir elektronik teknisyeni, DC ve AC alanlar arasında hayli farklılık olduğunu bilir. Duran, çarpan ve dönen rotasyonlu alanlar ELF dalgaları ve sabit dalgalar gibi. Philadelphia deneyine ait bu kapsamlı teori voltajlar ve akımlar, güç seviyeleri, frekanslar, dalga şekilleri, dalga genliği, sinyal genliği ve devirli dalgasal atmalar bilgisini oldukça geride bırakan bir uygulama olmuştur. Bu deneyde karıştırılmış dönen ve çarpan alan güçleri işletilmek istenmiştir. Bu ise, geçici bir süreliğine de olsa boyutsal kapıların açılmasına neden olmuştur. Philadelphia deneyinde kullanılan bobin sistemleri Çekim Rezonansı Bobinleri (Rezonant Gravity Coil) adıyla anılmaktaydı. Deneye katılan Nikola Tesla, AC akım alanları ve kendi yaptığı TESLA BOBİNİ konusundaki uygulamaları denetlemek için oradaydı. Albert Einstein ise, deneysel düzeneklerin ortaya koyacağı kuramsal sonuçları tetkik etme ve inceleme amacıyla deneye katılmıştı. Einstein deneye Birleşik Alan Kuramı ve Genel Görelilik kuramlarındaki ''eğri uzay-zaman'' konusuna dair olan ön görülerinden dolayı katılmıştı. Einstein yaklaşımına göre radar dalgalarına karşı görünmezlik şöyle açıklanıyordu:

“..Eğer bahsi geçen çok büyük ve çok güçlü devasa nitelikteki elektromanyetik dalgalar uygun şekilde bir araya getirilirse uzay-zamanın eğrilip bükülmesi mümkün olabilir. Bu geometrik eğrilik bir çeşit kütleçekimsel mercek etkisi yaratacağından ve gemi bu eğrilmiş alan içerisinde kalacağından dolayı düşman radarları tarafından gönderilen her türlü radar sinyali, ışık ve radyo dalgaları gemiye çarpmadan ya da çarpsa bile geminin çevresinden dolaşarak saptırılacaktır. Bu saptırılan dalgalar ya gemiyi radarda görünmez yapacaktı ya da gemiyi asıl bulunduğu noktanın daha ötesinde bir noktada gösterecekti. Yani düşman radarında algısal bir yanılsama ve serap etkisi oluşturulacaktı. Radar yanılsaması! Fakat deneyin sonucu beklenenin dışında olaylar zincirini de beraberinde getirmiştir. Hedeflenen sadece basit bir radar görünmezliği iken, gemi gözlemcilerin şaşkın bakışları arasında fiziksel olarak ortadan tamamıyla yok olup saniyeler içinde diğer bir noktaya transfer edilmiştir

Geminin içerisine birbirine dik açılarda yerleştirilmiş 4 tane Manyetik Bobin konmuştu. Bu manyetik bobinler çevresine de halka biçimli toroid sarımlı bobinler yerleştirilmişti. Bu bobinlerin görevi, gemiyi saran 70 Tesla' lık elektromanyetik güç alanlarına ek olarak 10 Mhz lik bir başka alanı bu alan içerisine karıştırarak modüle edilmiş kontrol edilebilir bir alan gücü meydana getirmekti. Sisteme AC elektrik jeneratörleriyle 150 Kilowat gücünde akım verildiğinde bobinlerin konumlanış açıları da dikkate alındığında, ortaya tüm sistemi içerisine alan ve birbirini tamamlayarak birbirine devreden rezonans halindeki elektromanyetik bir girdap (Helezonik Vortex) çıkar. Birbirini tamamlayan ve birbirine etki eden bu dönüşümlü rezonans alanları elektrik ve manyetik alan vektörlerini bir beşinci boyut doğrultusundan 90 derecelik bir açıda dik kesen gravitasyonel (kütleçekimsel) bir tünel düzlemini açığa çıkarmış olur. Yani Einstein'ın Birleşik Alanlar Kuramı dahilinde diyebiliriz ki; bir bobinde yaratılan ELEKTRİK ALANI kendisine dik bir MANYETİK ALAN yaratır. Bu alanların her biri, evrenin bir düzlemini temsil etmektedir. Oysa evrenin üç düzlemi vardır. Demek ki bir üçüncü alan daha olacaktır. Bu da bir başka boyuta (5. Boyut) doğru kapı açan GRAVİTASYON ALANI'dır. Eğer bir bobinde birbirini dik kesen elektrik ve manyetik alanlar yaratılırsa ve bu alanların yoğunluğu yani elektromanyetik dalga amplitüdü (genliği) yükseltilirse, belki rezonans kanununa göre evrenin kayıp düzlemi olan bu üçüncü alanı da açığa çıkarmak mümkün olabilir. Aşırı yoğun manyetik alanlarla uüklenen gemi, bu aşırı manyetik alanların aniden kesilmesiyle fasılalı olarak dönüşümlü yüksek frekans alanlarıyla modüle edildi. Bu arada tekrar manyetik alanlar indüklendi. Birbirini açıp kapatan bu alanlar birleşerek iç uzay tüneline doğru bir kapı açtı. İşte, bu çeşit bir uzay-zaman tüneliyle rezone olan gemi bu tünel boyunca hareket ederek Norfolk limanında ortaya çıktı. Gemi üstünde indüklenmiş manyetik alanlar oluşturuldu. Gemi bu indüklenmiş manyetik alanlar içerisine sarıp sarmalanmıştı. Burada yanlış olan şey ve deneyin felaketlere yol açmasının sebebi, AC ve DC akım alanlarının yüksek frekans alanlarıyla birbirine karıştırılmasıydı. Diğer bir ifadeyle AC ve DC'de farklı dalgaların karıştırılması sonucu deney kontrol altından çıkarak mürettebat üzerinde bir dizi felaketlere yol açan yan ekiler ortaya çıkmıştı. Bu duran ve çarpan skaler (scalar fields) alanlar biribiriyle karıştırılmak istenince gemi ve mürettebat üstünde istenmeyen yan etkiler ortaya çıkmıştır. Bu manyetik alanlar çekirdeksiz bobin sarımlar kullanılarak üretilmişlerdir. Bu bobinlerin her biri, birbirlerine 90 derecelik dik açılarda konumlandırılmışlardır. Gemiyi saran manyetik alanın yoğunluğu yaklaşık 50 ila 70 TESLA arasında bir değere tekabül etmekteydi. Eğer Hastanelerde kullanılan Manyetik Rezonans Görüntüleme cihazının 0,5 ve 1 TESLA gibi değerleri kullandığını göz önüne alırsak Philadelphia deneyinde kullanılan manyetik alan yoğunluğunun hatırı sayılır derecede güçlü bir alan olduğunu düşünebiliriz.

Bobinler yukarıdaki şekilde görüldüğü gibi, Manyetik tek kutupları ve akım kaynaklarını oluşturacak şekilde birbirine dik açılarda yerleştirilir. Sistem çalışmaya başladığında tüm bobinler arasında alansal bir rezonans etkisi gözlemlenir ve tüm alan enerjisi tek bir Birleşik Alan Girdabı (Helezonu) meydana getirir.