M Kuramı, farklı tipteki 5 ayrı Sicim Kuramını tek bir çatı altında toplamaktadır.

11- Boyutlu Rİemann Uzayı

Einstein bir dahiydi elbet, ancak çok şanslıydı da. Genel Görelilik Kuramı'nı geliştirirken, yalnızca üç uzaysal boyutu ve bir de zaman boyutu olan bir dünyada çalışıyordu. Sonuçta kendi denklemlerini üretmek ve çözmek için aşırı karmaşık bir matematik kullanmak zorunda değildi.

M Kuramı ile uğraşanlar ise "Zar (Brane)" adı verilen tuhaf parçacıklarla dolu 11 boyutlu bir dünyada çalışmak zorunda. Bu terminolojide Sicim, tek boyutlu "zarlara (Brane)"; Membranlar (Membrane) ise, iki boyutlu zarlara (Brane) karşılık geliyor. Daha fazla boyutlu "zarlar" bulunsa da henüz Witten bile bunlarla nasıl başa çıkacağını bilemiyor. Dolayısıyla bu çeşitli Sicim biçimleri, birden fazla Sicim teorisinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Günümüz fiziğinin şu anki geldiği noktada beş farklı Sicim teorisi vardır. Bunlar: I. Tip Sicim teorisi adıyla anılan iki uçlu bir tel gibi açık olan “açık sicimler” ve iki ucu birbirine bağlanarak bir halka oluşturan “kapalı sicimler”. Geriye kalan dört tip sicim teorisini oluşturan II. Tip Sicim teorisi ise, II-A, II-B, Heterotik-A ve Heterotik-B şeklinde yalnızca kapalı sicimlerden oluşmaktadır. Aslında M teorisi, bu birbirinden farklı beş Sicim teorisini 11-Boyutlu Uzay-Zamanda birleştiren ve aynı yapının değişik görüntüleri olarak gösteren bir Pertürbasyon (Sicim yüzeylerine ait zar yapısının dalgalanmalarına dayalı bir teorem) teorisidir. Bu "zarlar", kaç boyutlu bir yüzeye sahiptir ve ne şekilde bükülüp katlanabilmektedir? Veya M teorisi bu alt edilemeyen sorunun çözümünde nasıl yardımcı oluyor?

Bunun yanıtı, şaşırtıcı ve oldukça iyi bilinen bir fiziksel durum olan ikilikte (dualite) yatıyor. Basitçe anlatılacak olursa, M teorisinin pertürbasyonlu (Uzay-Zamanın deforme olmasına dayalı bir teorem) ve pertürbasyonsuz bölgeleri arasında bu ikiliğe dayanan basit matematiksel bağıntılar bulunuyor. Bu ikiliğin nasıl işlediğini ve Sicim teorisinde ortaya çıkan sonsuzlukların M teorisi tarafından nasıl giderildiğini anlamamız için şöyle bir örnek verebiliriz:

Maxwell’in klasik Elektromanyetizma teorisine bir göz atalım. Maxwell’in denklemlerindeki Elektrik alanı ile Manyetik alanının ve e elektrik yükü ile g manyetik yüklerinin yerleri karşılıklı olarak değiştirildiğinde, denklemler aynı kalacaktır. gibi ikili bir aktarım yapıldığında Maxwell denklemlerinde hiçbir değişim meydana gelmez. Ayrıca Maxwell’in teorisinde e’nin g ile çarpımı sabit bir değer verir; dolayısıyla küçük miktarlardaki e elektrik yükü, büyük bir g manyetik yüküne karşılık gelir. Böylece teorinin kendi içerisindeki ayar değişmezliği korunmuş olur. Örneğin elimizde g2’ye bağlı ve kesin olarak çözemediğimiz bir denklem var. Başvurulan standart matematiksel yol, g2’yi şeklinde sonsuz terime sahip olan bir seri toplamı olarak ele alıp yaklaşık bir sonuç elde edilmesidir. g, 1’den küçük olduğu sürece, seri açılımındaki her terim bir öncekinden daha küçük olacak ve seri toplamı tek bir değere yakınsayacaktır. Fakat g, 1’den büyükse, sonuç büyüdükçe büyüyecek ve başvurulan yol başarısız olacaktır.

İşte burada ikilik (dualite) işin içine girer. Eğer g, 1’den büyükse, o zaman e, 1’den küçük olacaktır. Böylece e üzerinde yapacağımız pertürbasyon teorisinin çözümlemesinde serisi kullanılarak bir çözüm bulunabilecektir. Bu durum, e değerleri için M teorisinin pertürbasyon çözümlerini kullanarak, g’nin pertürbasyonsuz bölgesindeki çözümünü elde etme olanağı sağlayacaktır. Dolayısıyla günümüz matematiğinde tanımlanması ve çözümlenmesi neredeyse imkansız olan Sicim problemleri, M teorisinin pertürbasyon çözümlerinin kullanılmasıyla, daha kolay ifade edilebilen küçük değerli başka bir Sicim teorisine denk düşürülerek çözülebilmektedir.

Öyleyse bu garip şekillerden hangileri Evren'in temel yapılarını oluşturuyor? Sicim Kuramı'yla uğraşan teorisyenlerin bu konuda henüz hiçbir ipuçları yok. M Kuramı'nın dünyası öylesine alışılmadık ki, bilim adamları aynı anda hem fizik hem de matematik cephesinde savaşmak zorunda kalıyorlar.

Belki de Isaac Newton'ın hareket yasalarını oluşturabilmek için diferansiyel ve integral hesabı geliştirdiği gibi, onlar da yeni fiziği oluşturabilmek için yeni hesap yöntemleri geliştirmek zorunda kalacaklar. Üstelik Sicim Kuramı'nın, Kuantum Mekaniği'ndeki gibi deneysel kanıtları da yok. Dolayısıyla ne Sicim Kuramı ve ne de M Kuramı Birleşik bir kuram oluşturamamaktadır. Fakat bu Kuramlar, Fizik yasalarını birleştiren Birleşik bir Kuram oluşturma yönünde atılan önemli birer adım olarak görülmelidir ve önümüzdeki süreçte bu kuramların daha da geliştirilmesiyle bu amaca daha da yaklaşılmış olacaktır.

Önümüzdeki 10 yıl içinde bu durum değişebilir. ABD ve Avrupa'daki dev parçacık çarpıştırıcılarında yapılacak deneyler sonucunda Süpersimetriye ilişkin doğrudan kanıtlar ortaya çıkabilir. Bu deneyler, belki de farklı boyutların varlığını da kanıtlayacak. Acaba Einstein böyle çılgın fikirlerin olduğu bir çağda yaşasaydı ne düşünürdü?

Columbia Üniversitesi'nden Green "Einstein buna bayılırdı" diyor. Green'e göre, eğer genç Einstein, profesyonel kariyerine 1900'lü yıllarda değil de 2000’li yıllarda başlasaydı, Kuantum Mekaniği'ne duyduğu güvensizliği yenerdi. Ayrıca zarları, süpersimetrik parçacıkları ve süpersicimleri benimserdi.

Hatta, geleneksel düşünme tarzını aşmak ve dünyayı hiç alışılmadık yönleriyle algılamak konularında böyle olağanüstü bir yeteneği olduktan sonra, Büyük Birleşik Kuramı tamamlayan kişi de o olabilirdi. Kim bilir, belki de Einstein'ın "bitmemiş entellektüel senfonisini" tamamlamak için bir "Einstein" daha gerekecek.

BİrleŞİk Alan Kuramı (Teorİsİ)

DoĞanın Dört Temel Kuvvetİ

Maddeler ve parçacıklar birbirleriyle etkileşim içindedirler. Bu etkileşimler evrende bulunan temel kuvvetlerdir ve evreni şekillendirirler. Evrende dört temel kuvvet vardır. Birleşik alan kuramına göre bu dört kuvvet gerçekte tek bir kuvvettir. Fakat, birbirinden ayrı kuvvetlermiş gibi görünürler. Ne olduklarını anlamak için de onları öyle kabul etmek olasıdır. Bu kuvvetlerin bir sınıflandırılması ve temel kuvvet taşıyıcıları aşağıda verilmektedir:

FİZİĞİN TEMEL KUVVETLERİ KUVVET ALANI TAŞIYICILARI
1-GÜÇLÜ ÇEKİRDEK KUVVETİ Manyeton (m+,m¯ ve m0)
2-ZAYIF ÇEKİRDEK KUVVETİ Bozon (w+,w¯ ve w0)
3–ELEKTROMANYETİK KUVVET Elektron (e+,e¯ ve e0)
4-KÜTLEÇEKİM KUVVETİ Graviton (g+,g¯ ve g0)

1- GÜÇLÜ ÇEKİRDEK KUVVETİ: Temel kuvvetlerin en kuvvetlisiGüçlü Çekirdek Kuvveti’dir. Bu kuvvet sayesinde, atomlarbiçimlenir. Atomlarınve insanların,atomdan küçük parçacıklara ayrılması; bir proton, bir nötronve elektronyığınına dönüşmesi engellenir. Birleşik Alan Teorisine göre, Güçlü çekirdek kuvvetinin kuvvet taşıyıcısı, Manyetik monopolleri oluşturan Manyeton’dur.

2- ZAYIF ÇEKİRDEK KUVVETİ: Zayıf çekirdek kuvveti ise, güçlü çekirdek kuvvetinden, yaklaşık 1000 kez daha güçsüzdür. Bir anlamda, çekirdek içersindeki bir arada tutucu güce karşı çalışarak, bazı nükleer parçalanmalaraimkan verir. Bazen çekirdek, kararlılığını korumak için, kendisini parçalar ve bozunarak farklı bir atoma dönüşür. Bazı radyoaktifdönüşümler, çok şaşırtıcıdır. Örneğin bir metal radyum atomu, bir alfa parçacığına (2 proton, 2 nötron) yayarak bozunur ve değişime uğrayıp metalden radondiye bilinen bir gaza dönüşür. Yani katı metalden, sıvı gaza tek sıçrayışta geçilmiş olur. Radon gazıda, bozunumuesnasında, aynen radyum gibi bir alfa parçacığıyayar ve tekrar metaledönüşür. Doğada bulunan bütün elementler katı, sıvı veya gazşeklinde, metalveyaametalolarak; protonlarve nötronlargibi aynı yapı taşlarındanmeydana gelmektedir. Evrenin fiziğinetemel teşkil eden şey, işte böylesine şaşırtıcı ve görkemli bir şeydir. Zayıf çekirdek kuvvetininkuvvet taşıyıcısı, w+,w¯ ve w0Bozonları’dır.

3- ELEKTROMANYETİK KUVVET: Elektrik kuvveti, elektrik yüklü iki parçacığın, birbirini ittiği ya da birbirini çektiği kuvvettir. Manyetik kuvvetise, elektrik yüklü bir parçacığın, manyetik alandangeçerken, üzerine etki eden kuvvettir. Bu iki kuvvet, birbiriyle ilişkilidir. James Clerk Maxwell, 1873’te elektrikve manyetik kuvvet alanlarının, uyduğu denklemleri buldu. Böylece günümüzde, elektomanyetizmadenilen bir birleşik teoriyi, elde etmiş oldu. Bu güç, çok büyük bir menzile sahiptir. Manyetik alanların,yıldızlararası etkileri söz konusudur. Elektromanyetik güç, kuvvetli çekirdek gücünden, yaklaşık 100 kez daha zayıfdır. Kuvvet taşıyıcısı Elektronlar’dır.

4- KÜTLEÇEKİM KUVVETİ: Kütleçekim gücüise, Güçlü Çekirdek Kuvvetinden1042 kez daha zayıftır. Fakat Planck ölçeğinde daha güçlü hale gelerek, tüm kuvvetler gibi kütleçekim kuvveti de birleşik alan kuvvetinin bir parçası haline gelir ve kuvvet ölçeği diğer kuvvetlerle eşitlenir. En zayıf güç olmasına rağmen, keşfedilen ve sayısal olarak tanımlanan, ilk temel kuvvet kütleçekimidir. Kuvvet taşıyıcısı, Graviton‘dur. Bir atomun büyüklüğünün 10-10 m. dışına çıkıldığında, çekirdek güçlerindenhiçbiri, etkili değildir. Birkaç cm'nin ötesine geçildiğinde, aynı şey elektromanyetik kuvvetiçin de geçerlidir. Evrendekiçoğu bölge, kütleçekimininetkisi altındadır. Evrendeki erken dönemlerindeki gazları,devasa galaktik bulutlaraçevirip, daha sonra da, dönen yıldızve gezegenlerimeydana getirecek şekilde sıkıştırarak, evrenin yapısını biçimlendiren kuvvet de kütleçekimiidi. Uzaydan bakıldığında, Güneş, Ayve Dünya'nın kusursuza yakın dönen küreler olduğu görülür. Buna sebep olan etken ise,yerçekimi (kütleçekimi)’dir. Her biri, kütleçekimininetkisiyle, bütün yönlerden eşit olarak içeri çökerek; birer küreyedönüşmüştür.

Doğanın dört temel kuvveti, bir galaksinin oluşumundan yeni doğan bir canlının oluşumuna kadar bilinen tüm olaylardan sorumludur. Her ne kadar, bu kuvvetlerin içerisinde en zayıfı Kütleçekim kuvveti ise de, bu kuvvet dünyanın güneş çevresindeki hareketini ve havaya fırlatılan bir cismin yörüngesini tayin eder. Daha güçlü olan Elektromanyetik kuvvet ise, 1042 kat daha güçlüdür. Aralarında “r ” uzaklığı olan iki elektron düşünelim. Bunların aralarındaki elektriksel itme kuvveti “” şeklinde yazılabilir. Burada “e” elektronun sahip olduğu elektrik yükünü göstermektedir. Bu iki elektron arasındaki kütleçekim kuvveti ““ şeklindedir. Burada “me, elektronun kütlesini göstermektedir. Dolayısıyla Kütleçekim kuvvetinin elektriksel kuvvete oranı, ““ ya da yaklaşık olarak 10-42 olarak bulunur.

Kütleçekim kuvveti tamamıyla önemsizmiş gibi görünmesine rağmen, elektrik yüklü parçacıklar genellikle elektron ve proton gibi çiftler halinde ortaya çıkarlar. Pozitif ve negatif yükler sadeleştiğinde ise nötr (yüksüz) cisimler ortaya çıkar. Kütleçekim kuvvetini taşıyan parçacıklar olarak kabul edilen gravitonlarda ise, elektrik yüklerinde “e+, e- ve e0” şeklinde olduğu gibi; kütleçekim yükü olarak “g+, g- ve g0” şeklinde kuantalanmıştır. Bu durum aynı zamanda, diğer kuvvet alanı parçacıkları ve evren ölçeğindeki tüm diğer parçacıklar için de geçerli olan parity (çift olarak yaratılma) durumuna uygun düşmektedir. Dolayısıyla tüm maddî parçacıklar gibi, kütleçekimi yükleri de pozitif ve negatif olarak kuantalanmış durumda olmak zorundadır. Diğer temel kuvvetler yakın mesafelerde etkili olurlarken, kütleçekiminin etkisini hissedebilmemiz için çok büyük ölçeklere (Yıldızlar ve Gezegenler arasındaki mesafeler gibi) çıkmamız gerekir. Yıldızlar, kütleçekiminin çekim etkisiyle; buna karşı direnen ve endüktans etkisinde olduğu gibi, kütleçekim kuvvetini zayıflatmaya çalışan ve buna ters yönde oluşan bir itici güç gibi, çalışan Elektromanyetizmanın çekişmesinin bir sonucu olarak, yıldızın merkezinde bulunan tekillik noktası etrafındaki yüksek basıncın aynen bir sinüzoidal işaret gibi salınım yaparak (Aynen, bir Kalp atışı gibi Artıp-Azalarak) belirli bir dengede tutulmasıyla yaşarlar. Galaksileri de kapsayan çok daha büyük ölçeklerde ise, kütleçekimi üstün gelir.

Elektromanyetik kuvvetler, atomla ilgili tüm özelliklerden sorumludurlar. Bu kuvvetler, kimya yasalarını ve genetik özelliklerimizi biçimlendiren DNA moleküllerinin yapısını yönetirler. Kas gücünden dinamitin patlayıcı kuvvetine, kelebeğin kanat çırpmasından gergedanın saldırmasına kadar bildiğimiz tüm doğal olaylar elektromanyetik kuvvetlerle ilgilidir. Elektromanyetik etkileşmeler, elektromanyetik kuvvetin taşıyıcısı olan elektronlar tarafından kontrol edilir.

Geriye kalan diğer iki kuvvet, Güçlü Çekirdek kuvveti ve Zayıf Çekirdek kuvveti, atom çekirdeklerini bir arada tutan nükleer (çekirdeksel) kuvvetlerdir. Bunlar temel kuvvetlerin en güçlü olanlarıdır. Zayıf nükleer kuvvet, kendisini ağır ve kararsız çekirdeklerin radyoaktif bozunması şeklinde gösterir. Nötrino adı verilen kütlesiz parçacıkların yayınlanmasından, atom çekirdeği dışında kararsız olan nötronların varlığı ve bozunmalarından da Zayıf Nükleer (Çekirdek) kuvveti sorumludur. Zayıf etkileşme, zayıf kuvveti taşıyan ve elektron benzeri bir iş yapan bir parçacık tarafından kontrol edilir. 1985 yılında keşfedilen ve W bozonu adı verilen bu parçacığın kütlesi, protonun kütlesinin yaklaşık 80 katı kadardır. Aslında biri pozitif, diğeri negatif yük taşıyan iki W bozonu ve bunlarla ilişkili yüksüz bir parçacık olan Z bozonu vardır. Bu parçacıklar, düşük enerjilerde elektromanyetik kuvvet ve zayıf nükleer kuvvet arasındaki büyük farktan sorumludurlar.

Geriye kalan son temel kuvvet olan, Güçlü Nükleer (Çekirdek) kuvvet ise, bir atom çekirdeğindeki protonları ve nötronları bir arada tutan mekanizmaları kontrol eder. Mezon adı verilen çok kısa ömürlü parçacıkların ortaya çıkışları ve yok oluşlarından sorumludur. Mezonlar olmasaydı, atom çekirdeklerinin içlerinde bulunan protonların karşılıklı elektromanyetik itme ve çekme kuvvetleri nedeniyle dağılmaları gerekirdi. Bu mezonlar ilk kez, atmosfer içinde çok yükseklere çıkan balon deneyleri sırasında kozmik ışınlarda keşfedildi ve daha sonra parçacık hızlandırıcılarında tespit edildiler. Bu yüzden, protonun kendisi temel parçacık değildir. Protonun, kuark adı verilen temel parçacıklardan oluştuğu bulunmuştur. Kuarkların elektriksel yükleri de, diğer temel parçacıklar gibi pozitif ve negatif olarak kuantalanmıştır. Fakat diğer yüklerle aralarındaki tek fark, kuarkların kesirli sayıda yük içerebilmeleridir (q-=-1/3e, q+=+1/3e gibi).

Temel olarak üç kuark bulunur ve üç ana rengin adıyla kodlanmışlardır (ur {kırmızı}, ug {yeşil} ve ub {mavi} gibi). Kuarkları protonun içinde tutan temel parçacık taşıyıcılarına Birleşik Alan Teorisinde “Manyeton” diyeceğiz. Çünkü ilerki bölümlerde de göreceğimiz gibi, protonun en temel parçacığı, tekillik noktasında bulunan ve protonun diğer alt parçacıklarının ve kuarkların aralarındaki etkileşmeyi sağlayan ve güçlü nükleer kuvvet alanını taşıyan alt parçacık bu tekillik noktasında yer alan manyetik yükler, yani Manyetonlar olacaktır. Manyetik yükler çok küçük hacimli ve Planck ölçeğinde yer almalarına rağmen, kütleleri çok büyüktür ve neredeyse protonun kütlesinin büyük bir bölümünü (%90’dan fazlasını) içerir. Bu parçacıklar, elektronların elektromanyetik kuvveti; W ve Z bozonlarının zayıf nükleer kuvveti taşıması gibi, güçlü nükleer kuvvet için de benzer rolü oynarlar. Manyetonlar, kuarklar gibi renk kodları taşımazlar fakat pozitif ve negatif olarak manyetik yüke (m+=+66e, m-=-66e gibi) sahiptirler. Aslında renk kuvveti, güçlü nükleer etkileşmeleri ayırmak ve tanımlamak için kullanılan bir yöntemdir. Yoksa, kuantum renklerinin ışığın renkleriyle uzaktan yakından bir ilişkisi yoktur.

Temel kuvvetlerin ilk üçü, yani Elektromanyetizma, Zayıf Nükleer kuvvet ve Güçlü Nükleer kuvvet Kuantum teorileriyle; dördüncü kuvvet olan Kütleçekimi ise, Görelilik (Relativite) teorisiyle tanımlanır. Tüm bu kuvvetleri tek bir tanım altında birleştirmeye çalışan teori ise şu anda halen yapılmaya çalışılan ve tüm temel kuvvetleri tek bir çatı altında toplamaya çalışan Birleşik Alan Teorisidir. Eğer evrenin “İlk” (Yaratılış) anındaki fiziğini ve evrenin “son” (Kıyamet) anındaki fiziğini ve ikisinin arasındaki geçiş durumlarını ve mekanizmaları anlamak istiyorsak, böyle bir teori gereklidir.

DoĞanın DUalİtesİ: Parİty (Çİftler halİnde Yaratılma)

Maddenin ve parçacıkların birbirleriyle etkileşim yapabilmesi için çift kutuplar halinde yaratılmaları gerekir (Artı (+) ve Eksi () yükler, Kuzey (N) ve Güney (S) kutuplar gibi). Eğer maddeye yeterince büyük bir elektromanyetik alan uygularsak bu sanal çiftleri birbirinden ayırabiliriz. Çiftler birbirinden ayrıldığında ise, yok olma olayı büyük bir oranda ortadan kalkar ve bu durumda gerçek parçacık çiftlerini elde etmiş oluruz. Örneğin, bir elektron ve onun pozitif yüklü elektrik yüklü arkadaşı olan pozitrondan oluşan bir çift yaratmak için, gereken elektrik ya da manyetik alanın enerji yoğunluğu, bu parçacıkların kütlesini yeniden yaratmak için gerekli olan enerjiden fazladır. Bu enerji, Einstein’ın E=mc2 formülü kullanılarak hesaplanabilir. Elektron-pozitron çifti için bu enerji miktarı, 1 milyon elektron volttur. Boşlukta çift yaratılması laboratuarda, örneğin parçacık hızlandırıcılarında gözlemlenmiştir. Dolayısıyla tüm madde parçacıkları çiftler halinde var olmalıdır.

Evrenin ilk anları, çok uzak olmakla birlikte, Birleşik Alan Teorisinin öngördüğü temel parçacık çiftlerinin yaratılmasını incelemek için ideal bir ortam ve yapay olarak oluşturulmuş ve çok iyi donanımlı bir laboratuar gibidir. Bu dönemlerdeki evrenin sıcaklığını tanımlamak için, derece biriminden genellikle (eV) olarak gösterilen enerji birimine geçmek gerekir. Bunun nedeni, parçacık kütlelerinin geleneksel olarak, E=mc2 formülüne göre, eşdeğer oldukları enerji cinsinden ifade edilmesidir. Örneğin, elektronun kütlesi yarım milyon elektron volttur (0,5 MeV). Hem parçacık hızlandırıcılarında hem de evrenin ilk dönemlerinde elektron-pozitron çiftleri 1 MeV sıcaklıkta (10 Milyar derece Kelvin’e eşdeğer bir sıcaklık) kendiliklerinden ortaya çıkarlar. Bu sıcaklık, evren henüz bir saniye yaşındayken vardı. Evren yaşlandıkça ve sıcaklığı bu eşik değerin altına düştükçe parçacık yaratılması süreci kendiliğinden durdu ve o zamana kadar yaratılmış olanlar yok olarak ışınıma dönüştüler. Bugünkü evrende bulunan elektronlar, teorimizin ilerleyen bölümlerindeki kütleçekim denklemlerinde de göreceğimiz gibi, hiçbir zaman pozitronlarla çift olarak yaratılmadılar. Elektronlar maddî evrene yansıtılarak atomun yapısında yer alırken; pozitronlar 5. Boyut doğrultusundaki tünelin diğer ucunda, karadelik tekilliğinde kaldılar. Dolayısıyla bu parçacık çiftlerinin yeniden oluşturulması, ancak hızlandırıcılarda gerçekleştirilen çok yüksek enerjili parçacık çarpışmaları sonucunda elde edilebilir hale geldi.

Daha ağır olan protonun kütlesi ise, yaklaşık 1 Milyar elektron volttur (1 GeV). Proton-antiproton çiftleri, 2 GeV’dan daha yüksek sıcaklıklarda ki, bu büyük patlamadan yalnızca saniyenin milyonda biri kadar sonraki bir süreyi kapsıyor, yaratıldılar. Daha yüksek sıcaklıklarda, normal koşullarda çok kısa ömürlü olan daha egzotik parçacıklar yaratılırlar. Evren, ilk dönemlerinde mezon ve antimezonlarla, kuark ve antikuarklarla, graviton ve antigravitonlarla kaynıyordu. Dolayısıyla, büyük patlamadan yalnızca on milyarda bir saniye sonrasına karşılık gelen 100 GeV sıcaklığında ışınım alanıyla termal denge içinde olan 100’den fazla parçacık ve karşı parçacık vardı. Evrenin ilk oluşmaya başladığı, büyük patlama anında ise, yaklaşık 496 parçacık ve karşı parçacık bir arada bulunuyordu.

Maddenİn DUalİtesİ: