Parçacıklar ve Dalgalar HALİNDE YARATILMA

Evrenin ilk dönemlerinde parçacıklar, hem kuvvetli Elektromanyetik alanlar veya yüksek enerjili ışınım, hem de kuvvetli Kütleçekim alanları etkisi altındaydı ve bu iki temel kuvvet, diğer kuvvetler olan Zayıf ve Güçlü Nükleer kuvveti oluşturan Çekirdek kuvveti alanlarından daha güçlü bir haldeydi. Bu dönemde oluşan yüksek sıcaklıktaki çok yoğun madde kütlesi, parçacık ve karşı parçacıklara ilave olarak, onlara eşik eden Elektromanyetik Kütleçekim Dalgalarından oluşuyordu ve bu kuvvet alanı madde parçacıklarını uzay-zamanda hareket ettiriyordu. Dolayısıyla evrenin ilk anlarında, bu iki kuvvetli alana benzeyen fakat daha zayıf bir halde olan alan çiftleri de mevcuttu. Elektromanyetik Kütleçekim alanından sonraki en kuvvetli alan çifti, Zayıf ve Güçlü Nükleer alan çiftinden oluşan Çekirdek kuvveti alanıydı.

Evrenin ilk anlarında, 5-Boyutlu Relativite uyarınca elde edilen Kütleçekim alan denklemlerinden de elde edilebilen tüm bu alan çiftleri, çiftler halinde ve pek çok sayıda bulunabiliyorken, evrenin soğuması ve alan çiftlerinin enerji mertebelerinin birbirinden uzaklaşmasıyla birlikte iki temel alan çiftinden oluşan dört temel kuvvet, evrendeki maddeler arasındaki dengeyi ve yasaları oluştururken; zayıf kalan diğer kuvvet alanları, 5. Boyut arkasındaki tünele (Karadelik tekilliği) veya 5’ten fazla uzay-zaman boyutlarının arkasına büzülerek etkinliğini kaybetti. Bu saklı alanların etkinliğini müşahede edebilmemiz için çok daha yüksek bir enerji (2 GeV’dan fazla) gerekeceğinden parçacık hızlandırıcılarında bile elde edilmeleri çok zor hale geldi. Bununla birlikte, evrenin ilk anlarına ilişkin bilgi içeriği bulunabilecek çok uzak galaksiler olan Kuasarlardan gelen ışınımın ve kozmik mikrodalga arka alan ışınımının tayf analizlerinden bu saklı kalan alanlar hakkında da bilgi edinebiliriz.

Yoğun kütleçekimi alanlarında parçacıkların nasıl yaratıldığını anlamak için, parçacıkların aynı zamanda dalga gibi davrandıklarını göz önüne almalıyız. Bu, aynı zamanda elektron mikroskobunun da çalışma ilkesidir. Elektron mikroskobunda ışık dalgaları yerine dalga gibi davranan elektronlar kullanılır. Yüksek momentuma ve buna paralel olarak yüksek ΔP=m.Δv belirsizliğine sahip olan elektronlar, parçacıkların konumlarının normal ışığa oranla çok küçük bir Δx belirsizliği ile saptanmasını sağlarlar. Santimetrenin on milyarda biri ölçeğinde elektronlar, parçacıktan çok dalga gibi davranırlar. Kütlesi m olan ve c ışık hızıyla hareket eden bir elektronun dalgaboyu, belirsizlik ilkesine göre biçiminde yazılabilir. Bu dalgaboyuna Compton Dalgaboyu denir. Büyük patlamanın ilk anlarının bazı modellerinde, zamanla değişen çok güçlü kütleçekim alanlarında parçacıklara özdeş olan dalgalar oluşabilir ve bu dalgalar parçacıklara eşlik ederler. Dolayısıyla tüm parçacıklar aynı anda hem dalga, hem de partikül olarak var olabilirler. Eğer bir parçacık partikül olma özelliğini kaybederek, bir tekillik noktası tarafından yutulursa bu esnada kendisine eşlik eden Dalga, parçacığın kendi dalga boyunda ve Elektromanyetik Dalga formunda bir ışınım olarak yayılır ve bu da parçacığın partikül olma özelliğinin yok olduğunun bir işareti anlamına gelir. Dolayısıyla evrenin ilk dönemlerine doğru yaptığımız bu zihinsel yolculuğu devam ettirirsek, parçacık ve alan çiftlerinin ilk yaratılması gereken enerji miktarı aşırı derecede yükselecektir ve bu da, tüm maddeyi içeren bu çok yoğun kütlenin çok kısa bir zaman aralığında yaratılmasını gerektirir. Sonuçta bu çok kısa zaman dilimi, limit durumda sonsuz bir enerji gerektireceğinden evrenin ilk yaratılış anı için bu çok kısa zaman aralığını, Belirsizlik ilkesine göre ışık hızı limitinde hesaplarsak;

BAŞLANGIÇ TEKİLLİĞİ TEOREMİ

olarak buluruz.

Bu denklemin üç tane önemli sonucu vardır:

 

BİRİNCİSİ

Evrenin Yoktan Yaratılması

Bu denklemden çıkaracağımız ilk ve en önemli sonuç şudur: Evrenin ilk anlarında tüm parçacıkların çok yoğun bir kütle halinde bir arada olduğunu kabul edersek tüm parçacıklar, henüz partikül haline gelmedikleri için dalga formunda olmalıdırlar ve elektromanyetik kütleçekim alanını meydana getiren dalgaların üzerinde hareket ettiklerinden ışık hızında hareket etmeleri gerekir. Eğer tüm parçacıkların ve alanların yaratılması yeterince yüksek bir enerji gerektiriyorsa, çok erken bir dönemde yaratılmış olmalıdırlar ve çok erken bir dönemdeki yaratılış, çok kısa bir zaman diliminde yaratılan parçacıkların ışık hızındaki enerjisini sonsuz yapmaktadır. Bu durumun tersini düşünürsek bu kez de, sonsuz enerjili (ΔE) ve çok küçük kütleli (Δm) bu parçacıkların çok kısa bir zaman diliminde (Δt) yaratılmış olmaları gerektiği sonucuna ulaşırız ki, eğer tüm parçacıklar bu şekilde yaratıldıysa, onların toplamından oluşan tüm evren de bu şekilde yaratılmış olmalıdır. Dolayısıyla sonuç olarak, yukarıda ışık hızı sınırında incelediğimiz limit duruma göre, tüm evren Δt=0 anında yaratılmış olmalıdır. İşte bu çok büyük bir sonuçtur. Bu sonuç bize, tüm evrenin sıfırdan, yani YOKTAN YARATILDIĞINI Matematiksel olarak ispatlamaktadır. İşte bu Yaratıcı da, tüm Kâinatı yoktan var ettiğini Kur’ân’da bildiren ALLAH (C.C.)’tan başkası değildir.

İKİNCİSİ

Maddenin Küçük Zaman Dilimlerinde Yok Olması

Bu denklemin başka bir sonucu daha vardır: Maddenin ışık hızında hareket eden atomik ölçeklerine inildiğinde bu ölçeklerde, ışık hızında hareket eden elektronlar, kuarklar, gravitonlar ve hemen hemen bütün elektromanyetik ışınımlar, ışık da dahil olmak üzere, birim zaman aralıklarındaki yer değiştirmelerinin (konumlarının) momentumlarıyla çarpımının enerjilerine oranı sıfıra eşit olmaktadır. Limit durumda sıfıra giden bu ifade, aslında parçacığın yörüngesi üzerindeki birim zamandaki var oluş süresini de belirlemekte ve çok küçük diferansiyel yer değiştirmeler için, bu var oluş süresi sıfıra gitmekte, yani bir nevî parçacıklar ışık hızındaki çok küçük yer değiştirmeler için yok gibi olmaktadır. Bu konu, biraz da kuantum mekaniğinin derinliğine inen belirsizlik ilkesiyle örtüşmekte ve bu ilkeye göre savunulan, parçacığın yörünge üzerindeki konumuyla hızının çarpımının belirsiz kalacağı ve kesin olarak yörüngesinin tespit edilemeyeceği görüşüyle de uyuşmaktadır. Yalnız burada elde ettiğimiz sonuç, bir farklılık içerir: Parçacıklar, ışık hızındaki hareketleri sırasında yalnızca belirsiz olarak kalmamakta, adeta çok kısa yörünge parçacıklarındaki diferansiyel yer değiştirmeler incelendiğinde var oluş süreleri de sıfıra gitmekte ve dolayısıyla parçacıklar bu kısa zaman dilimi içerisinde yok gibi olmaktadırlar.

İşte tasavvufta, Fenâfillah ve Bekâbillah diye bilinen evliyâlık mertebelerinin sonu, fiziksel olarak bu duruma işaret etmektedir. Kişi, maddenin ve böylece tüm evrenin ve kendisinin de, çok küçük zaman aralıklarında bir hiç olduğunu ve Allah’ın karşısında yok olduğunu varlık aynasında görür. Bu mertebeden sonra ise, zât-ı zülcelâlin esmâ-i ilâhiye suretindeki sıfatları aynada (5. Boyuta ait holografik sınır-teğet yüzeyi üzerinde) görünmeye başlar ki, bu keşifler ancak peygamberler tarafından müşahede edilir. 7 kat gökler, cennet ve cehenneme ait görüntüler bu sınır-teğet yüzeyden bu âleme yansır ve bu mertebelerde yükselen zâkir kişi, bunları da müşahede eder. Fakat bu yol, önceki evliyâlık yolundan çok daha uzun olup, nübüvvet mertebelerinin inkişâf ettiği gayb âlemine ilişkin bilgilerdir. Evliyâlıkla peygamberliğin kesişim noktası olan bu sınır, Allah’ın azamet ve celâl mertebelerinin tezâhür etmeye başladığı yüksek bir âlemdir (5. Boyutun üzerindeki Uzay-Zaman boyutları).

İşte bildiğimiz anlamdaki maddenin arkasında yer alan büyük sır ve hakikat budur. Bu hakikat aynı zamanda, zamanın ve var oluşun da derin sırlarını ve perdeli cihetlerini içerir. Bu noktadan sonra, madde ve enerji kendi özelliklerini kaybederek, adeta görünmez olur ve perdelenir. Bu suretle, perdenin arkasında yer alan hakikî müessirin, yani tüm kuvvetlerin esas var edicisinin yansımaları görünmeye başlar. Dolayısıyla, bizim şu geçici kainatta gördüğümüz ışıklı, aydınlık manzaralar; üzerine kalın bir örtü ve tenteneli bir perde çekilmiş maddî partiküller bütünüdür. Maddenin derinliklerindeki göremediğimiz saklı boyutlarında, hakikate ve Allah’a giden yollar vardır. İşte tüm bu yollar, karadeliklerde meydana gelen kuantum tekillikleri vasıtasıyla birbirine sıkı bir şekilde bağlanmış çok kuvvetli bir ağ (örgü) yapısı oluşturur. Bu ağın üzerindeki madde parçacıklarının titreştirilmesiyle de, gözümüzle görebildiğimiz bu evren oluşmuştur. Dolayısıyla bu şekilde oluşmuş evren tabakaları (11-Boyutlu Uzay-Zaman), arasındaki geçiş mekanizmalarını sağlayan tekillik noktaları ise, diğer âhiret menzillerine açılan birer kapı vazifesi görerek bu tabakalar arasındaki madde ve enerji transferini gerçekleştirirler. Aşağıdaki grafikte verilen, bir parçacığın yörüngesi üzerindeki temsilî hareketini incelersek yukarıda anlatılmaya çalışılan bu durumu daha iyi anlayabiliriz.