Maddenİn Tekİllİk Noktaları: Mİnİ (Atomİk) Karadelİkler

Günümüz fiziğinin en büyük keşiflerinden birisi de maddenin büyük bir kütle yoğunluğu şeklinde içeri çökmesiyle oluşan tekillik noktalaları, yani karadeliklerdir. Işığı dahi yansıtmayarak soğurabilen bu tekillik noktaları evrenin her tarafında bulunmaktadır. Hatta son zamanlarda yapılan araştırmalara göre maddenin yapıtaşları olan, atomların içerisinde bile bu tekillik noktaları bulunabilir. Birleşik Alan Teorisi kendi bütünsel yapısı içerisinde zaten bu fikri öngörmekle birlikte, doğanın bazı temel kuvvet alanlarıyla (Örneğin, Kütleçekimi ve Güçlü Nükleer kuvvet gibi) bu tekilliklerle sıkı bir ilişkisi olduğunu ve tüm kuvvetlerin nihâi birleşme noktasının bu mekanizmanın içerisinde gerçekleştirilebileceğini öngörür. Einstein’dan çok önce, 1799 yılında Pierre de Laplace eğer yörüngesi üzerinde dolaşan bir cismin, kütleçekim merkezinden kurtulma hızı ışık hızını geçerse, bu cisimden kurtulmanın hiçbir şekilde mümkün olamayacağını ileri sürmüştü. İşte Laplace’ın yaklaşık 200 sene önce öngördüğü bu cisimler, fizikçi John Wheeler tarafından verilen adlarıyla Karadeliklerdir. Bir karadelikte o kadar yoğun bir kütle, o kadar küçük bir hacimden oluşan bir Uzay-Zaman bölgesi içerisine sıkışmıştır ki, burada oluşan kütleçekim kuvveti evrendeki en büyük hıza sahip olan niceliği, yani ışığı dahi içerisine hapsedebilir.

Günümüzde evrende tespit edilen karadelikler, kütleleri güneşin kütlesinin 50 katından daha büyük yıldızların ölümü sonucunda; güneşin kütlesinin 106-109 katı madde içeren daha büyük kütleli karadelikler ise, galaksilerin merkezlerinde oluşmaktadır. Bu olağanüstü büyük kütleli karadeliklerin kuasarların gücünü sağlayan enerji kaynakları olduğu tahmin ediliyor. Kütleleri güneşinkinden çok daha küçük olan karadeliklere ise, mini karadelikler adı veriliyor. Eğer böyle karadeliklerin varlığı tespit edilebilirse ki, Birleşik Alan Teorisi bu mini karadeliklerin varlığını öngörmektedir, evrenin ilk yaratıldığı başlangıç dönemlerinden kalmış olmalıdır, çünkü günümüzdeki astrofiziksel süreçler yalnızca kütleleri güneşinkinden çok daha büyük olanların varlığını ispatlamış durumdadır. Dolayısıyla aşırı yüksek enerjilerde, atomun Planck ölceğindeki derinliğine indiğimizde, evrenin ilk dönemlerinden kalma bir yapıtaşı ile karşılaşabiliriz ve bu en küçük yapıtaşı ise, teorik olarak Planck ölçeğinde yer alması gereken mini bir karadelik olmalıdır. Birleşik Alan Teorisi, bu mini karadelikleri Atomun tekillik noktasında bulunan Manyetik Monopol Mekanizması olarak tasvir eder ve bu mekanizmanın en küçük partikülünü ise, Graviton olarak öngörür. Kütlesi M ve yarıçapı R olan bir cisimden kurtulma hızı neyi ifade eder? Bir kuyudan aşağıya bırakılan taş örneğinde olduğu gibi, kütle çekim alanı içinde düştükçe enerji kazanır ve gittikçe hızlanır. Kütleçekim alanından kurtulabilmek için taşın kinetik enerjisi olarak tanımlanan ilk hareket enerjisinin, kütleçekim potansiyel enerjisi adı verilen, taşın kütleçekim alanı içinde düşerken kazanacağı enerjiden büyük olması gerekir. Yani matematiksel olarak:

ASTRONOMİK KARADELİK TEOREMİ

İşte içinden hiçbir şeyin kaçamayacağı Karadelik yarıçapı budur. Küresel bir karadelik durumunda buna, Schwarzschild yarıçapı denir. Güneş kütlesine sahip bir karadelik için bu yarıçap, yaklaşık bir kilometre ya da güneş yarıçapının yaklaşık yüz binde birinden daha küçük bir sayıya eşittir. Bu durum aynen, atomun toplam hacminin çekirdeğinin hacmine olan oranına eşittir. Dolayısıyla buradan şu sonucu da çıkarabiliriz, büyük ölçekteki karadelik mekanizması ile atomik ölçekteki karadelik mekanizması hemen hemen eşit orantılara sahiptir ve birbirine benzemektedir.

Karadeliklerin güçlü kütleçekim alanları, boşluğu oluşturan esirin kendi kendisini yok etmesi olarak yorumlanabilecek bir olaya da neden olur. Olay ufku olarak adlandırılan, ışığın bile hapsedildiği yüzeyin yakınlarında parçacık dalgalanmaları ortaya çıkar ve bu ortam içerisinde yoğun bir elektriksel yük yoğunluğuyla birlikte güçlü bir elektromanyetik ışıma gözlemlenir. Dolayısıyla böyle bir ışıma, yeni parçacık çiftleri ve elektrik yükleri oluşturur. Bu çiftlerden birisi (Antiparçacık veya yük) karadeliğe düşerken; diğeri kurtulur ve bu ışıma yoluyla evrene aktarılır. Karadeliklerin Sınır-Teğet yüzeyinin eğriliği (RAKD) ne kadar fazla ise, bu ışıma gücü o kadar fazla olur. Karadeliğin yarıçapı, kütlesiyle doğru orantılı olacağından, küçük karadeliklerde kütle daha fazladır ve sonuç olarak bu eğrilik daha fazladır.

Maddenİn KararlılıĞı: Proton Bozunması Deneyİ

Birleşik Alan Teorisinin öngördüğü bir diğer fiziksel durum da, Proton Bozunması olayıdır. Şimdiye kadar bildiğimiz anlamdaki fizik, protonun tüm evrende kararlı olduğunu ve hiçbir şekilde bozunamayacağını öngördü. Fakat bu durum, acaba evrenin ilk yaratıldığı dönemde de geçerli miydi? Veya bu durumun ihlal edildiği herhangi bir çekirdek reaksiyonu meydana gelebilir mi?

Şimdilik yeni fizik, bu soruların cevabını tam olarak veremeyecek durumda olsa da, evrenin herhangi bir köşesinde tespit edilebilecek çok az miktardaki bir proton bozunması bile, maddenin kararlı ve sonsuz olduğu, daha doğrusu enerjinin bütün fiziksel tepkimelerde korunduğu şeklindeki temel yasalarını tümden yıkabilir. Eğer bu doğruysa, protonlar şimdiye kadar evrende çok yavaş bir biçimde bozunuyor olmalılar ve eğer evrenin toplam sıcaklığı düşerek mutlak sıfır Kelvin derecesi olan -273 0C’ye gelirse bu bozunma eksponansiyal bir şekilde artabilir. Protonun şimdiye kadar hesaplanan yaşı büyük birleşme ölçeğinde 1030 yıldır. Fakat bu hesaplanan değer, sadece atomik süreçler içerisinde gerçekleşen parametreler cinsindendir, tek yönlü skaler alanların (Örneğin, sıcaklık, termodinamik ısı denge yönü ve evrenin genişlemesi gibi) etkisi burada ihmal edilmektedir. Eğer bu parametreler de bu hesaba katılırsa bu süre oldukça azalabilir.

Evren yalnızca 1,5.1010 yıl yaşında olduğundan, bizim bu bozunma sürecini görüp görmeyeceğimiz meçhuldür. Fakat önümüzdeki yüzyıllar içerisinde, tüm evren çapında gerçekleşen hızlı bir sıcaklık düşüşü bu reaksiyon zincirini tetikleyebilir. Dolayısıyla bu süreci, bizden sonraki nesiller tespit edebilir. Eğer böyle bir bozunma şu anda da gerçekleşiyorsa yaklaşık 1030 protondan her on yılda yalnız bir tanesi bozunacağı için bunu tespit edebilmemiz mümkün değildir. Her ne kadar yavaş da olsa, Birleşik Alan Teorisinin de öngördüğü proton bozunma hızı ölçülebilir. Eğer elimizde 1030 tane proton içeren 100 ton su varsa, ortalama olarak her yıl 100 proton bozunur. Protonun bozunması sırasında çok miktarda enerji açığa çıktığından (yüksek enerjili müonlar ve gama ışınları şeklinde) bu etki en azından ilke olarak saptanabilir. Bunun için bu şekilde oluşturulacak deney düzeneğini müon yağmurlarına neden olan kozmik ışınlardan yalıtmak gerekir. Şu anda dünyanın birçok yerinde proton bozunmalarını saptayacak olan deney düzenekleri kurulma aşamasındadır. Bu deneylerin her birinde yeraltında dev fıçılar içinde bulunan binlerce ton su kullanılmaktadır. Bu fıçıların çevresine çok nadir olarak ortaya çıkan proton bozunmalarının yaptığı ışımaları saptayabilmek amacıyla ışıma dedektörleri yerleştirilmiştir. Bununla birlikte, günümüze kadar hiçbir proton bozunması gözlemlenememiştir. Buradan yola çıkarak protonun ömrünün 1032 yıl olduğu sonucu çıkarılmıştır. Eğer böyle bir bozunma gözlemlenirse, atom altı parçacık teorileri için bu durumda çıkarılacak sonuç, çoğunun büyük birleşme modelleri yönündeki fikirlerinin yanlış olduğu olacaktır. Fakat bu durumda protonun yaşını ve kararlılık süresini belirleyen yeni bir teorem ortaya konulmalıdır. Dolayısıyla böyle bir teorem de tüm fiziğin yeniden gözden geçirilmesini gerekli kılacaktır.

MADDENİN EN KÜÇÜK BİRİMİ: Planck ÖlçeĞİ

Eğer mini karadelikler gerçekten varsa, bunlar maddenin yaratılması sırasındaki ilk tekillik noktasındaki veya ondan hemen sonraki durumunda ortaya çıkmış olmalıdırlar. Ne yazık ki bu şekildeki sınır koşullarını tanımlayan bir kuantum kütleçekimi teorisi yapılamamıştır. Eğer yapılmış olsaydı, Birleşik Alan Teorisinin bu tekilliklerin varlığını niçin öngördüğünü daha iyi anlayabilirdik. Fakat biz bu çalışmamızda, böyle bir teorinin yapılması durumunda hangi tür temel parçacıkların ve ne tür bir karadelik mekanizmasının işlev göreceğini, biraz tümdengelimci bir yaklaşımla tanımlayarak, 5-Boyutlu Relativite üzerinden bu tekillik teorisini tanımlayarak birleşik alan teorisine geçeceğiz.

Böylelikle ayrı bir Kuantum Kütleçekimi teorisi oluşturmaya çalışmayacağız. Fakat şunu da gözden kaçırmamamız gerekir ki, tam bir Birleşik Alan Teorisi oluşturmak için böyle bir teorinin varlığı mutlaka gereklidir. Bu yönde yapılan çalışmalar oldukça detaylı ve yoğun bir şekilde sürmesine rağmen henüz tam bir fikir birliğine varılamamıştır. Fakat yukarıda da değindiğimiz gibi, kendiliğinden gerçekleşen bir proton bozunması deneyiyle bu teori iyi bir şekilde tanımlanabilir. Böyle bir durumda hangi tür bir tepkimenin gerçekleceğini ve bu durumda kuantum kütleçekimi teorisinin hangi fiziksel modele yakınsayacağını ilerleyen bölümlerde irdeleyeceğiz. Bu şekilde oluşturulacak bir kuantum kütleçekimi teorisi, kütleçekim teorisindeki kuantum etkileri kapsamalı ve çok temel değişikliklerin yapılmasını gerektirmelidir.

Böyle bir teoride; madde, bir temel parçacık, örneğin proton, karadelik olma sınırına gelecek ölçüde sıkıştırıldığından, en son biçimini almış ve bir tekillik noktasına çökmüş olur. Birleşik Alan Teorisinde biz bu çöken toplam maddenin oluşturacağı temel güçlü kuvvet parçacığının, Manyetik monopoller (Manyeton) olduğunu varsayacağız. Bu durumda tekillik noktasındaki bu manyetik monopollerin oluşturacağı, kütleçekim kuvvetinin temel kuvvet taşıyıcısı olan Graviton’ların Planck ölçeğindeki Compton dalgaboyu, Schwarzschild karadelik yarıçapına eşit olacaktır. Bu durumda Planck ölçeğindeki karadelik yarıçapı denklemi:

KUANTUM KARADELİK TEOREMİ

olarak bulunur. Bu denklemdeki “θ”, parçacığın tekillik noktası etrafındaki açısal dönme miktarı, “ω” parçacığın tekillik noktası etrafındaki açısal hızı ve “n” parçacığın spinidir. “RKKD” ise, kuantum ölçeklerdeki Sınır-Teğet yüzeyine ait eğrilik yarıçapıdır.

Eğer böyle bir parçacık teorisi yapabilirsek, evrenin en yüksek yoğunluğuna sahip olduğu madde varlığının en eski durumunu elde edebiliriz. Planck ölçeğindeki en küçük parçacığı oluşturabilmek için, kuantum teorisinden bildiğimiz en küçük uzunluk ölçeğini, yani Compton dalgaboyunu () seçer ve bunu kütleçekim teorisinde tanımlanan belirli bir kütlenin en küçük uzunluk ölçeğine, yani Schwarzschild yarıçapına () eşitleriz. Bu karşılaştırma ile, Planck kütlesi (mp) olarak bilinen ve şeklinde tanımlanan kütle ölçeğini tanımlar ki, bunun da değeri yaklaşık olarak 10-5 gramdır. Dikkat edersek, ele aldığımız ölçekler çok küçük olmasına rağmen Planck kütlesi, deneysel olarak parçacık hızlandırıcılarında tespit edilebilecek bir ölçekte yer almaktadır. İşte 5- Boyutlu Relativite bu noktada, yani Planck ölçeğine inmeden de deneysel olarak bu kütlenin gözlemlenebileceğini öngörür. Dolayısıyla parçacık hızlandırıcılarında tespit edilebilecek olan çok ağır bir partikül, yani diğer partiküllerle karşılaştırıldığında göreceli olarak çok ağır olan bir kütle, eşdeğer olarak Planck kütlesine, yani kuantum kütleçekiminin uygulanabileceği en küçük partiküle eşit olabilir. Planck kütlesi, klasik kütleçekim teorisinin uygulanabileceği en küçük ölçek ve en yüksek yoğunluklardaki parçacığa eşdeğerdir. Bu ölçek kozmolojik olarak, 1019 GeV’luk bir enerji ölçeği, 10-33 cm değerinde bir uzunluk ölçeği ve 10-43 s değerinde bir zaman ölçeğini tanımlar. Fakat az önce de değindiğimiz gibi, 5- Boyutlu Relativite bu ölçeklere inilmeden de, örneğin 109 GeV, 10-17 cm ve 10-21 s ölçeklerinde de, temel kuvvetlere ait büyük birleşmenin gerçekleştirilebileceğini öngörür.

Bununla birlikte, daha yüksek yoğunluklara, daha kısa ölçeklere ve kozmik zamanın daha eski anlarına ulaşabilmek için bir kuantum kütleçekimi teorisi mutlaka gereklidir. Her ne kadar geliştirilme aşamasında iseler de, böyle bir kuantum kütleçekimi teorisi henüz yapılamamıştır. Fakat buna yaklaşan bir teori Süpersicim (Superstring) adıyla anılmaktadır. Bu teori, her biri atom altı parçacıkları ya da onların etkileşimlerinin tüm kombinasyonlarını temsil eden, 10 ile 26 boyut arasında değişen bir Uzay-Zamanı öngörür. Böyle bir Uzay-Zaman ise, yalnızca Planck ölçeğinde var olabilir. Bu extra boyutları hepsi, içeriye doğru helezon şeklinde kıvrılmış olup, yalnızca 4- Boyutlu Uzay-Zamanın dışına çıkıldığında ulaşılabilir. İşte, evrenin en eski durumuna ulaşabileceğimiz Uzay-Zaman ölçekleri bu saklı boyutlarda gizlenmiş durumdadır.

MADDENİN EN BÜYÜK BİRİMİ: Büyük Bİrleşme ÖlçeĞİ

Tüm parçacıkların en temeline ait yapılmaya çalışılan kuantum kütleçekimi teorisinin tam olarak elde edilemeyişi sonucunda süpersicim teorisyenleri sonunda tüm parçacıkların bilinen tüm özelliklerini açıklayabilecek bir “Her Şeyin Teorisi (HEŞET)”nin peşine düştüler. Fakat fiziğin şu anda geldiği nokta, Planck ölçekli süpersicimler ve gözlemlenebilir herhangi bir olay arasındaki kuantum engelini aşmanın bile çok uzağındadır. Bununla birlikte, evrenin sıcaklığı Planck ölçeğinin altına düştüğünde elde edilecek şartlarla, kütleçekiminin dışındaki diğer temel kuvvetlerin birleşmesi öngörülebilmektedir. Çok yüksek enerjilerde elektromanyetik kuvvet güçlenir, diğer iki nükleer kuvvet zayıflar ve dolayısıyla üçü birbirinden ayrılamaz hale gelir. Elektromanyetik kuvvetin güçlenmesinin nedeni, boşluk, parçacık ve karşı parçacık çiftlerinden oluşmuş bir ortam içerisinde, elektrik yüklü parçacıklar oluştuğunda bunların birbirinden ayrılabilir hale gelmesidir. Bu durumda proton, bir elektron bulutu tarafından çevrelenir. Yüksek enerjilerde, bu ortamın yakınından geçen herhangi bir yüklü parçacık, bu bulutun içerisine girebilir. Böylece, düşük bir enerjiye oranla, protonla etkileşmeye girme ihtimali artar. Kuarkta ise, bu durumun tam tersi olur. Kuarklar aynı renkten olan sanal kuarklarla çevrelenmek eğilimindedirler. Dolayısıyla yüksek enerji ortamına giren kuark daha derine iner ve daha zayıf bir kuvvet hisseder. Kuark çiftleri birbirinden ayrıldıkça, daha büyük kuvvetlerle birbirlerine doğru çekileceklerinden, doğada serbest olarak bulunamazlar.

Büyük patlamanın ilk anlarında, düşünülebilecek en yüksek enerjiler ortaya çıkmıştır. Bu enerji zamanla azaldığında ve 1015 GeV seviyesine düştüğünde ise, protonun durağan enerjisi olan 1030 GeV’lık enerji seviyesi aşılmış olduğundan, nükleer ve elektromanyetik kuvvetlerin gücü eşitlenir ve böylece bu enerji seviyesinde bu kuvvetlerin büyük birleşmesinden söz edebiliriz. Bu noktada henüz kütleçekimi diğer kuvvetlerle birleşmez, çünkü o hala çok zayıftır. Bilinen dört temel kuvvetin de birleşmesi için enerji birimleriyle 1019 GeV olarak tanımlanan Planck ölçeğine kadar gidilmesi gerekir. Büyük patlamanın ilk anları bilimsel deneylerle yapay olarak oluşturulamadığı için, hiçbir zaman bu enerji ölçeğine ulaşmak mümkün değildir. Fakat ideal duruma yakın olarak gerçekleştirilecek bir kuantum kütleçekimi teorisi, birleşik alan teorisine giden yolun önünü açabilir ve o zaman dört temel kuvvetin bu enerji ölçeğinde birleşmesi mümkün olabilir.

Bİrleşİk Alan Denklemlerİnİn Matematİksel Gösterİlİmİ

1970’li yıllarda, tüm göz alıcı başarılarına, deneylerin kanıtladığı öngörülerine rağmen, Standart Model, Evrenitam olarak açıklayamamıştır. Bunun nedenlerine gelince, her şeyden önce kütleçekiminiiçermez. ABD'nin Fermi Ulusal laboratuarı araştırmacılarına göre; ikinci ve aynı derece rahatsız edici bir sorun da, Standart model'in, en az yanıtladıkları kadar yeni sorular ortaya çıkarmasıdır. Örneğin, neden yalnızca 4 kuvvet var da 6 değil, ya da 1 değil? Neden yalnızca görebildiğimiz parçacıklar var da başkaları yok? Parçacıkların, farklı farklı kütlelere sahip olmasının sebebi nedir? Fizikçiler, standart modelinderinlerinde, işlerin iyi gitmediği düşüncesinde. "Daha büyük ve daha güzel bir kuram; Her şeyin Kuramı"olmalıdır. Fizikçilerin düşündekiher şeyin kuramıbasit, tüm enerji düzeylerinde geçerli, hatta evrenin ilk anlarındaki, sonsuza yakın sıcaklıklarda, her şeyin tek bir noktayakadar sıkışmış olduğu dönemlere kadar gidebilecek bir kuramdır. İşte çalışmamızın odak noktasını oluşturan bu düşünce çerçevesinde Fiziğin dört temel kuvvetinin tek bir kuvvet alanında birleştirilmesi sorunudur ki, inceleyeceğimiz bu çalışmada bu dört temel kuvvet alanını tek bir çatı altında toplamaya çalışacağız ve Kütleçekim alanını oluşturan esas etkenin ne olduğunu bulmaya çalıştıktan sonra diğer temel kuvvet alanlarını onun bir parçası gibi kabul ederek 6 adet Maxwell Denklemiyle ifade edilen Birleşik Alan Teorisi Denklemlerini elde edeceğiz ve bu denklem takımı, kitabın ilerleyen bölümlerinde de daha detaylı bir şekilde inceleyeceğimiz gibi bu düşünce yöntemi sayesinde, Fiziğin temel kuvvet alanlarını tek bir kuvvet alanı içerisinde toplamaya çalışan temel fikirlere ve teorilere öncülük ederek, çalışmalarımızı hem basitleştirecek ve hem de teorinin bütünlüğünü gözden kaybetmememiz ve detaylarda boğulmamamız için bir ön hazırlık oluşturacaktır.

Temel kuvvetlerin birleşmesi yönünde bir fikir edinmek için, aşağıda eşleştirilmiş kuvvet çiftleri halinde verilen ve birleşik alan teorisine giden yoldaki temel birleşmeleri içermesi gereken kuvvet alanları ve bu birleşmeyi yapmamıza yardım edecek olan 6 Maxwel denklemi verilmektedir. Buradaki denklem takımı, basit bir yapıda görünmesine rağmen, temel kuvvetlerin birleşmesi aşamasında çok önemli fonksiyonları olacaktır ve bu denklem takımı dışarıdan herhangi bir kuvvet alanını kabul etmeyecek şekilde bir simetri ve eşleştirmeyi sağlayan mekanizmalar içerdiğinden, extra bir denkleme gereksinim duymayacak şekilde basit bir bütünlük içerecektir. Fakat bununla birlikte temel birleştirme mekanizmalarının anlaşılabilmesi için, bu denklemlere ek olarak pek çok teorinin ve fiziksel modelin kullanılması da gereklidir. Örneğin, Süpersicim Teorisi, Halka Teorisi, Graviton Teorisi, 5- Boyutlu Relativite Teorilerigibi yardımcı teoriler Birleşik Alan Teorisininnasıl olması gerektiği konusunda bize fikir verecek çok önemli teorilerdir. Nitekim, çok basit bir notasyonda yazıldığı halde tek bir Maxwell Denkleminin, daha önceden ayrı ayrı kuvvet alanları olarak bilinen Elektrik, Manyetizma ve Optiğiçok şık bir şekilde ve basit olarak birleştirdiğini hepimiz biliriz. İşte bunun gibi Maxwell Denklemlerine yapacağımız çok basit ve şık bir ekleme de aslında çok zor ve imkansız olarak görülen Temel Fizik Kuvvetlerine ait kuvvet alanlarının temel birleşmesini yukarıda saydığımız yardımcı modeller ve teorilerle birlikte nasıl gerçekleşeceği konusunda bize bir fikir verecektir. Fakat burada ele alacağımız teorilerin bu birleştirme Mekanizmalarını kullanırken çok fazla teorik detaylarına girmeyeceğiz.

Elektromanyetizma ile Kütleçekiminin birleşmesiyle elde edeceğimiz aşağıdaki Elektromanyetik Kütleçekim Alan Denklemlerinin bu birleşmenin temelini oluşturan ve bugüne kadar en iyi anlaşılmış olan iki temel kuvvet alanı olan Kütleçekimiyle Elektromanyetizmayı bir bütün haline getirdiğini görebiliriz:

 

Fiziğin Eşleştirilmiş Temel Kuvvetleri Birleşik Alan Teorisine Göre Yeniden Düzenlenmiş Maxwell Denklemleri
1-Kütleçekimi/ Güçlü Çekirdek Kuvveti
2-Elektromanyetizma/ Zayıf Çekirdek Kuvveti
3-Elektromanyetizma/ Güçlü Çekirdek Kuvveti
4-Güçlü Çekirdek Kuvveti/Zayıf Çekirdek Kuvveti
5-Kütleçekimi/ Zayıf Çekirdek Kuvveti
6-Kütleçekimi/ Elektromanyetizma
Fiziğin Eşleştirilmiş Temel Kuvvetleri Birleşik Alan Teorisine Göre Yeniden Düzenlenmiş Maxwell Denklemleri
1-Elektromanyetizma/ Güçlü Çekirdek Kuvveti
2-Elektromanyetizma/ Zayıf Çekirdek Kuvveti
3-Elektromanyetizma/ Güçlü Kuvvet
4-Güçlü Çekirdek Kuvveti/Zayıf Kuvvet
5-Elektromanyetizma/ Zayıf Kuvvet/ Güçlü Kuvvet
6-Kütleçekimi/ Elektromanyetizma/ Zayıf Kuvvet/ Güçlü Kuvvet