ELEKTROMANYETİZMA VE YERÇEKİMİ (GRAVİTASYON) TEORİLERİNİ BİRLEŞTİRMEK

EİNSTEİN’IN GENEL GÖRELİLİĞİ

Galilei, tüm cisimlerin kütleçekim alanında eşit hızda düşeceklerini söylemiştir. Bu, doğrudan gözleme dayalı olmadığı için bir sezgidir; çünkü, hava direnci nedeniyle tüyler ve kayalar aynı hızda düşmezler! Galilei’nin sezgisi, hava direncinin sıfıra indirilmesi durumunda tüm cisimlerin aynı anda yere düşeceklerini anlamasıydı. Bu sezginin gücünün doğru dürüst değerlendirilip büyük bir kuramın temel taşının oluşturulabilmesi için üç yüzyıl geçmesi gerekti. Bu kuram, Einstein’ın “Genel Görelilik Kuramı”’dır. Kütleçekiminin anlaşılması için uzay-zaman eğriliği kavramını gerektiren bir kuramdır. Galilei’nin sezgisinin “uzay-zamanın eğriliği” kavramıyla ne gibi bir ilişkisi olabilirdi? Parçacıkların bilinen kütleçekim kuvvetleriyle ivmelendiğini savunan Newton’un anlayışından görünüşte böylesine farklı bir görüş, bu kuramı nasıl verebildi? Benzersiz doğruluğa sahip Newton kuramını nasıl aşabildi? Galilei’nin sezgisinin içerdiği bir kavramın daha sonraki Newton kuramında dikkate alınmaması gerçekten olası mı?

Yanıtlamaya en kolay soru olduğu için tartışmaya son sorudan başlarsak, Newton kuramına göre; evrensel kütleçekimi etkisinde bir cismin ivmesini kontrol eden nedir? Birincisi, cismin üzerine etkiyen kütleçekim kuvvetidir ki bu kuvvet, Newton’un evrensel çekim yasasına göre cismin kütlesiyle doğru orantılı olmalıdır. İkincisi, üzerine bir kuvvet uygulandığında cismin kazandığı ivme vardır ki bu ivmenin değeri Newton’un ikinci yasasına göre, cismin kütlesiyle ters orantılıdır. Galilei’nin sezgisine esin kaynağı olan gerçek, Newton’un çekim kuvveti yasasındaki ‘kütle’ ile yine Newton’un ikinci yasasındaki ’kütle’ nin aynı olmasıdır. İşte bu olgu, cisim kütleçekimi etkisiyle ivme kazanırken, cismin kazandığı ivmenin kütlesinden bağımsız kalmasını sağlar. Nitekim, her ikisinin de ters kare kuvvet alanı yasaları olması yönünden elektriksel kuvvetler kütleçekimi kuvvetlerine benzer; fakat elektrik kuvveti, Newton’un ikinci yasasındaki kütleden tamamen farklı olan cismin elektrik yüküyle orantılıdır.

Çekim alanının etkileri bir ivmenin etkilerine benzediği için yerçekimi, serbest düşüşle yok edilebilir. Gerçekten, yukarı doğru çıkmakta olan bir asansörün içindeyseniz, bağıl çekim alanında bir artış, inmekte olan bir asansörün içinde ise bir azalış hissedersiniz. Asansörün asılı olduğu kablo koparsa, (hava direncini ve sürtünme etkilerini dikkate almayarak) aşağıya doğru ivmelenme, yerçekiminin etkisini tümüyle ortadan kaldıracak, ve asansörün içindeki insanlar asansör zemine çarpıncaya kadar, asansörün içinde serbestçe asılı kalacaklardır! Bir trende veya uçakta bile ivmelenme sonucu, yerçekiminin şiddeti ve yönünün, insanın görsel olarak ‘aşağı yönün’ neresi olduğu konusunda şüphede bırakmaktadır. Bunun nedeni, ivme ve yerçekimi etkilerinin birbirine çok benzemesi, insan algılarının bunları ayırt edememesidir.

Yerçekiminin yerel etkilerinin, ivmeli referans ortamındakilerle eşdeğerde olması Einstein’ın eşdeğerlik ilkesi olarak adlandırdığı bir olgudur. Eşdeğerlik ilkesine iyi bir örnek olarak gelgit etkisini verebiliriz. Dünya’nın merkezini Ay’ın merkezi, parçacıkların üstüne dağıldığı küreyi yeryüzüymüş gibi düşünürsek, denizlerdeki oluşan gelgit etkisindeki Ay’ın rolünü anlarız. Bu durumda eliptik uzama etkisi hem Ay’a doğru, hem de Ay’dan uzağa doğru gerçekleşir. Gelgit etkisi, çekim alanlarının serbest düşüşle yok edilemeyen genel bir özelliğidir. Bu etki bir ölçüde, Newton’un çekim alanında düzgünlükten sapmayı ölçer. Yani gelgit etkisiyle bir şeklin bozulmasının miktarı, çekim merkezinden uzaklığa ters orantılı olarak bağlı değil de ters hacim etkisi olarak kendini gösterir.

 

Bu durum aşağıdaki şekilden de açıkça görülebilir: